TEMSİLCİLİK VE ŞUBE BAŞKANLIĞI, ÜCRETE MUKABİL MEMURLUK DEĞİLDİR… ESKİLERE RAĞBET OLSA BİTPAZARINA NUR YAĞARDI…

SEFA-INAN-SENDIKA-YAZISI

Değerli okurlarım;

Yıllarıdır hem sendika hem de sektördeki tüm dernek ve kuruluşlarla ilgili her türlü görüş, öneri ve eleştirilerimi sizlerle paylaşıyorum. Sektörde mücadeleler ile geçen yirmi senelik başarılı bir dernek yöneticiliği ardından, kenara çekilip yıllarca başkanlığını yaptığım UTED üyelerine ve camiama tecrübelerimizi aktarmamak haksızlık ve bencilik olurdu.

Tabii ki sahada olmadığımdan, oralardaki gelişmeleri bire bir yakından takip edip aktarmak mümkün olamadığından sizlere köşemden sesleniyorum. Biliyorsunuz her çalışan kesimden (isimleri bende mahfuz kalmak üzere) hem de sektördeki okur ve meslektaşlarımızdan sürekli bir dolu mail ve whatsapp iletisi alıyorum. Bu sürekli iletişim sayesinde sizi bilgilendirerek haklarınızı savunmaya bir nevi, aidatsız, gönüllü bir sanal sendikacılık yapmaya çalışıyorum denebilir.

Sizlerden gelen bilgileri ve geçmişte yaşananları birlikte analiz ettiğimde, sarı sendikacılığın gün geçtikçe çok daha kötüye gittiğini ve renginin sarılıktan yavaş yavaş arsız bir kırmızıya dönüştüğünü gözlemleyebiliyorum. Şimdi diyebilirsiniz ki, “Ya Sefa Bey sizin zamanınızda, sendikacılık çok daha mı iyiydi? Tabii ki sarı sendikacılık hep vardı ama bu boyutlara ulaştığını hiç görmemiştim. Öyle ki, artık geldiğimiz bu son noktada, neredeyse işverenle ve sendika arasında pek de bir fark kalmadı.

Adeta alın birini vurun ötekine… çünkü işverenden aldığı emirleri harfiyen yerine getiren, üyelerinin isteklerine uzak, işveren kontrolünde flörtif bir sendikacılıkla yüz yüzeyiz.. Yani durum tam bir REZALET…

Dün birbirleri ile anlaşamayan, savaşanların bir anda nasıl kuzu sarması olduklarını şaşkınlıkla izlerken, bir taraftan da bu mide bulandıran rezaleti kusmadan duramıyorum.  Daha düne kadar birbirilerine laf atan, ağıza alınmayacak ifadeler kullanan Özçelik İş başkanı ile Yavuz Güver’in bile kuzu sarması olup, seçim kankası olduktan sonra seviyesizliğin düzeyini varın siz düşünün!!

Yahu koltuğunu terki diyar eylemiş ya da derdest edilmiş bu Yavuz Güver denilen kişinin, delege seçimlerinde ne işi olur?… Aldığım duyumlara göre Bay Yavuz’un direk olarak olmasa da dolaylı olarak bu işin merkezinde olduğu bilgisini alıyorum.  Bu bilgiler gerçek ise hakikaten bu durum tam bir utanmazlık, terbiyesizlik ve haddini aşmaktan öte…

Bay Yavuz’a uyup ta aynı yoldan yürüyenler ise ya kör ve ahmak, ya da taşeron beyinlidir.

Malum el altından oldubittiye getirilerek yapılmaya çalışılan bir delege adaylığı ve seçimi süreci yaşadık. Sağolsun Airlinehaber Whatsup Haber guruplarımızdaki birçok okurumuzdan ve yakın dostlarımızdan gelen bilgilerle; sessiz sedasız el altından yapılan bu delege adayı belirleme sürecini haber sitemizden ifşa ederek sizlere duyurduk.

Airlinehaber olarak sadece ve sadece çalışanların yanında yer aldığımızı biliyorsunuz. Yaptığımız haberler sayesinde üyelerin oy kullanmasında yüksek bir katılım sağlandığını görüyoruz. Şunu unutmayın ki, biz hiç bir zaman satılmadık ve kiralanmadık ta..   Hoş bizim zamanımızdaki muktedirler gibi seçim sandıklarını güçlü oldukları düşündükleri yerlere kurdurup, işlerine gelen vardiya düzeninde oy kullandırarak her türlü ince fırsatı kullanmaya çalışsalar da, artık görüyorum ki, yeni kuşağın çoğunluğu bunu kolay fark edip gerekli tepkiyi anında koyuyor.

Bizim için önemli olan hangi listenin ya da kimin kazandığı değil, önemli olan seçimin demokratik bir ortamda adilce yapılması ve üyelerin gerçek iradesinin sandığa yansımasıydı. Bu yüzden her zamanki gibi olayları tarafsız ve özgün biçimde detaylarıyla irdelemeye devam edeceğim.

Bilirisiniz hemen hemen her yazımda sendikalardaki çürümeden, toplumdaki korkaklıktan, kişisel hesapların toplumsal kazanımların önüne geçmesinden dert yanar dem vururum. Şu son delege seçiminde gördüm ki, ne yaparsanız yapın korkunun ecele faydası yok!! Korkutarak da ya da susturarak ta olsa tüm engellemelere rağmen, toplumun birikmiş tepkisini ve gücünü yok sayarak hiç bir başarıya ulaşamazsınız.

Yıllar önce herkesi zorla üyesi yaptığınız sendikaya yine zorla atadığınız yönetimleri dayattınız. Yetmedi aranızdaki kavgalarla sendikacılığı bir kenara bırakıp aranızdaki iktidar savaşına kapıldınız. Şubesi ayrı genel merkezi ayrı hesap ve entrikalarla üyenizden de sendikacılıktan uzaklaştınız.

Şimdi dönüp bakıyoruz İstanbul Havacılık Şubesine hala kimsenin anlam veremediği sorular ve izahı zor hallerle dolu bir garip dönem geride bırakıldı. Şimdi yeni facialarla yeni bir dönem dayatılmaya çalışılıyor.

Malumunuz üyeler tarafından istenmeyen, kendi yönetimindekiler tarafından bile sürekli işveren vekili gibi görülüp eleştirilen bir Şube Başkanı, hiç kimsenin gerekçesini tam olarak bilmediği bir istifayla görevden ayrıldı. 

Sonra aralarından birileri Ankara’nın imzaladığı protokole karşı gelerek güya bir istifa yayınladı. Sonra apar topar tüzüğe ve genel merkeze itaatsizlikten basit bir disiplin cezasıyla üstü örtülerek herkes sessizce dağılıp, kaldığı yerden yoluna devam etti.

Boşalan başkanlık koltuğuna da İGA dan herkesçe çokça eleştiri ve tepki alan temsilci Anadolu yakasındaki HAVACILIK ŞUBE ye başkan olarak atandı. Bu mantıksız ve anlamsız atama kimseyi tatmin etmese de bu süreçte herkes kör sağırı oynarcasına yine yoluna devam etti.

Üstüne birde Avrupa yakasına yeni şubeye kurulup çoğu eski Şube Başkanın adamlarından atama yapılarak yeni şube oluşturuldu.  Bu çelişkili komedi de yetmezmiş gibi, sessiz, sedasız herkesten habersiz bir delege adaylığı seçimi yapılmaya çalışıldı.

Bir anda 2’ye bölünen havacılık şubesi, birde üstüne 3 ayrı renge bölünüp, 3 ayrı listeyle delege seçimine girdi.

Mavi listenin; merkezin atadığı ve istifa eden eski şube başkanı ile Ankara’daki yönetimin mutabık olduğu kişilerden oluştuğu iddia edildi.

Beyaz listenin de;  yine eski şube başkanına çok yakın kişiler tarafından, Genel Merkeze ve Kırmızı Listeye karşı olanlardan oluşup,  aslında İSL2 deki bu tepkili oyları kırmızı listeye kaptırmamak için kurulduğu ve özünde Mavi Listeye takviye için yapıldığı iddia edildi.

Kırmızı listeyi ise;  Eski şube yönetiminden kişisel sebeplerle ayrılmış, haklarında çeşitli spekülasyonların döndüğü kendi geçmişlerine bugünlerde muhalefeti üstelenmiş kimselerin oluşturduğu iddiaları ortalarda kol geziyor.

Önceki yazılarımda da açıkça belirtmiştim. Atama yapılırken Teknik A.Ş de Hat Bakım ve Uçak Bakım gibi en fazla üyenizin bulunduğu yerlerin desteğinin almadan sadece kendinize yakın kimselerle tekniğin ruhunu temsil edemezsiniz!!

Hal böyle olunca,Genel Merkezin baskısıyla çoğunluğu komponent ve arka atölyelerden oluşan BEYAZ ve MAVİ listeye karşı, en sert tepkiyi koyan Hatcı ve Uçakcı arkadaşlar KIRMIZI listeyi destekleyerek, KIRMIZI listenin 66 delege ile seçimi göğüslenmesine neden oldular.

Fakat şimdide gelin görün ki ülkemizdeki en büyük demokrasi ayıplarından biri olan seçim tüzükleri ve yöntemleri yüzünden, bu sandıktan çıkan liste yerine, önceden şubeye atanmış yönetimden oluşan kişilerin, doğal delege olarak verebilmesiyle  atanmışların Mavi Listesinin öne çıkması söz konusu..

Daha da acısı, bu doğal delegeler sırf cepte garanti kalsın diye, yönetime talip oldukları halde hiç biri delege adayı dahi olmuyor.. Yani olası felaket öngörülüp 11 oy da olsa, bir önlem alınmaya çalışılıyor. Yani sanki istemedikleri liste seçilse sonuç çok mu değişecek…

Davulu ve tokmağı elinde tutanlar yine istedikleri gibi çalmayacaklar mı? Sonra şube mi genel merkez mi diye siz de oynayıp dövünün durun..

Açıkçası tüm bu olanlara ve bu sindirilmişlikle ortaya çıkan kişilere ve tablolara bakınca insanın ‘’ Her toplum hak edildiği gibi yönetilir ‘’demekten öteye dili varmıyor.

Tüm bu olanların üzerine aklımın alamadığı sorular kafamda sorgulanıyor

Birincisi; 9000 binin üzerinde çalışanın geleceğini ve TİS masalarındaki kaderini eski şubenin dağılmış renklerine bırakması, kendi içinden bağımsız temiz yüzlerle yeni bir liste çıkaramaması sizin korkaklığınız, sizin ayıbınız ve ihmaliniz değil mi?

Şimdi eskinin iyisi yada kötüsü tartışmaları yerine.. Bunca eğitimli gencin olduğu bir şirkette kendinizi temsil edememeniz kimin acizliği?  Artık hiç kimsenin emekliliği gelmiş geçmiş ya da ücreti düşük olduğu için başka hesaplarla bu işlere bulaştılar diye şikâyet etmeye hakkınız olur mu?

İkincisi; merkezle dalaşları yüzünden istifa etmiş, kendi yönetimiyle sorunlu,  istenmeyen bir şube başkanına  madem bugün ihtiyaç duyulup birlikte hareket edilecekti.. o halde neden istifası kabul edilip şubelerin bölünmesine izin verildi?

Üçüncüsü;  Bugün muhalif olduğunu iddia eden KIRMIZI liste kime ve neye muhalif olduğunu ya da ne vaat ettiğini duyanınız bileniniz var mı? Geçmişte birlikte neye koalisyon  edip bugün neye muhalif  oldular.. Yönetimden neden ve nasıl ayrıldılar diye sormazlar mı adama? Talip oldukları oylara, talip oldukları rolleri ve niyetlerini açıkça izah etmeleri gerekmez mi?

Dördüncüsü;  Dernek, sendika gibi sivil toplum yöneticilikleri toplumsal ve bireysel fedakârlıklar gerektirir. Bu işler ücretle değil, gönüllülük esasıyla yapılır..

Örneğin ben;  20 senelik Dernek başkanlığımda 10 TL aidatla Bakırköy’deki derneğe ait mülk satın alıp üstüne ANKARA, İZMİR ve İSTANBUL da ses getiren geceler, organizasyonlar, iftar yemekleri ve her yıl üyelere dağıtılan eşantiyonlar tertip ettim. Ayrıca yine 10 TL aidatla derneğin kasasını 2006 yılında o günkü parayla 520.000 TL ile bıraktım.. Yetmedi dernek başkanlığı dönemimde özgür irademle, maliye bakanlığına açtığım ve kazandığım davalarla verdiğim mücadeleler sonucunda işten atılıp sayısız sorunla baş başa kaldım. Buna rağmen kazandığım davaların emsal kararlarıyla üyelerime binlerce lira tazminatlar kazandırdım.

Ne ekstra maaşım, nede makama tahsis edilen bir aracım olmadı hiç. Benzin parası bile talep etmedim. Kendi aracımla gelip gittim. Kişisel menfaatlerim olsaydı en güçlü zamanımda hem de oybirliği ile Onursal Başkan seçildiğim genel kurulda derneği bırakırmıydım?

“Senden sonra dernek başkanlığı zor olacak” diyen Tevfik Kırmacı’yı başkan adayı gösterip seçilmesine yardım eder miydim.

Şimdi bu seçilen kişiler, yaptıkları gönüllük esaslı görevden menfaat sağladıklarında, sizleri mi yoksa onlara ücret ve araç makam vs gibi menfaatleri sunanları mı savunur?

BAKIN BURASI ÇOK ÖNEMLİ…

Özçelik İş genel merkez yönetimi gerekliyse istediği kadar danışman veya görevli atayabilir. Birden fazla Avukat ve uzman da tutabilir. Bunlar gerekliyse kimse itiraz da edemez. Çünkü bunlar profesyonel hizmetlerdir. Ancak bunlardan bir tanesi dahi hem şirketten hem de sendikadan ufak da olsa bir menfaat sağlıyorsa (ki menfaatler sadece para ile olmaz, ise aldırma, başka bölüme geçme, tayin isteği yada ayrıcalıklar sunulması seklinde olsa bile), o kişi veya kişilikler satın alınmaya ve herkesi satmaya hazır kişilikler değil midir? Bence bu tarz kişilerden KESİNLİKLE UZAK DURULMALIDIR…

Çünkü Bu Tarz Görevler; Ücrete Mukabil Memurluk Değil, Toplumsal Özveri Bekleyen Sorumluluklardır.

NOT/ Son iki haftadır yazdığım geçmiş ile ilgili tecrübe ve anılarımın, 3. ve son bölümünü, bu hafta yazdığım yazının aciliyeti nedeniyle haftaya erteledim. Bilginize…

Exit mobile version