Temel Kotil, Rize’nin Gündoğdu ilçesinde başlayıp Amerika’daki eğitim hayatına ve havacılığın zirvesine uzanan yaşamına dair tüm detayları TurizmdenPortreler’e anlattı.
3 Aralık 1959’da Rize Gündoğdu’da doğan Temel Kotil’in babası Adem Ali Kotil, Almanya’ya işçi olarak giden ilk kafilede yer almış. Zamanın imkansızlıkları nedeniyle okuma imkanı bulamayan baba Kotil de Rize’de doğmuş, 13 yaşında İstanbul’a giderek zorluk derecesine bakmadan elinden gelen her işi yapmaya ve gerçek anlamda ekmeğini taştan çıkarmaya çalışmış. Daha sonra işçi olarak Almanya’ya giden Ali Kotil, Almanya dönüşünde İstanbul’da müteahhitlik yapmaya başlamış ve uzun yıllar çalışmayı sürdürmüş.
‘’ROL MODELİM BABAANNEM’’
Temel Kotil’in annesi Fatma hanım ise Temel Kotil’e ve kardeşlerine mükemmel bir annelik yapmış. Kotil annesini ve ailesini şu sözlerle anlatıyor:
‘’Annem, anne sevgisinin yanı sıra baba korkusunu da babamın yokluğunda artacak surette otoriter yapısı sayesinde hissettirmiştir. Babam ile birlikte, bana sürekli derslerime çalışmayı ve okumayı teşvik etmiş, gayretli olmam hususunda beni yönlendirmiştir.
Benim için çok önemli olan, öğütleri halen aklımda ve kalbimde yer alan rahmetli babaannem Emine Kotil; dürüstlük, samimiyet ve çalışkanlık gibi özel hasletleri ile benim rol modelim olmuştur. Hayatı çok zor geçen, okuma yazması olmayan, Rize’nin Ruslar tarafından işgalini görmüş bu cefakar Osmanlı kadını, benim ilk öğretmenimdir. Faziletli bir hayat yaşayabilmek için hala uyguladığım altın kuralları kendi cefalı hayatından damıtarak bizlere bıkmadan belletmeye ve tüm aileye hayat dersi vermeye gayret etmiştir.
Allah anne ve babamdan, rahmetle andığım babaannemden razı olsun. Bizleri yetiştirerek vazifelerini yaptılar, onlarla geçirdiğim vakitler çok kıymetlidir. Hepsine dua ediyorum, onların da dualarını alabilmeyi temenni ediyorum, zira bizler farkında olmayız ama aileler dua ile ayakta kalır.
Son olarak kardeşlerimden bahsedeyim, beş kardeşiz. İki ablam, bir kız ve bir erkek kardeşim var. Aslında tüm kardeşler, tüm akrabalar, onların varlığı ile özgüven kazandığımız bir dünya oluşturur. Allaha çok şükür, benim ailem yani dünyam geniştir, hala görüştüğüm çocukluk arkadaşlarımın çoğu Kotil soyadlıdır.’’
MÜHENDİSLİK MERAKI ÇOCUK YAŞLARDA BAŞLIYOR
Kotil, çocukluğunu erken yaşta vefat eden dedesinin evinde, en çok da dedesinin tabanca-tüfek tamir ettiği çalışma odasında oynayarak geçirmiş. Kotil’in mühendislik merakı da daha o yaşlarda başlamış…
Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz, hangi okula gittiniz?
‘’Çocukluğum, mesleği ustalık olan, ama daha çok tabanca-tüfek tamiratı yaparak geçimini sağlayan ve daha babam doğmadan çok erken yaşında rahmetli olan Ali dedemin yaptırdığı Rize’deki evimizde geçti. Rahmetli dedemin bu evin üst katında, çok güzel manzarası olan bir çalışma odası vardı, kendisinin tabanca-tüfek tamirinde kullandığı el aletleri kurcalamak, 4-5 yaşındaki bir çocuk için çok enteresan bir oyundu. Bebek yaşımda elimi kullanmayı öğrendiğim bu oyunlar, bana ilk mühendislik merakımı da vermiş oldu.
Allah’ın doğal güzellikleri bahşettiği Rize’de doğa ile iç içe, oyun dolu bir çocukluk geçirdim. Balık tuttum, üstüne binip kaydığımız arabalar yonttum, kuş yakaladım. Okul çağım gelince, 1967 yılında, 7,5 yaşında, Rize’de Gündoğdu İlköğretim Okulu’na başladım. 1970 yılında İstanbul’a gelince, Cerrahpaşa’daki Hekimoğlu Ali Paşa İlköğretim Okulu’nda 4. sınıfa devam ettim.
‘’BAŞARISIZLIKTAN GELDİM, BAŞARININ NE OLDUĞUNU NASIL KAZANILMASI GEREKTİĞİNİ KEŞFETTİM’’
Bu noktada benim hayatımda dönüm noktası teşkil eden bir hususu ifade edeyim, 3. sınıfı iki yıl boyunca tekrar ettim. Çocuktum, tam olarak bilinçlenmemiştim, oyuna dalıyordum, aklımı derste değil oyunda kullanıyordum. İstanbul’daki okulum ve öğretmenim bana okuma, kayıplarımı telafi etme, başarılı olma yolunda gayret etme azmi verdi. Çok okuyup, çok çalışarak kendimi bir anlamda inşa etmeye çalıştım. Kaybettiğim bu iki yıla hep hayıflandım, ama bir daha da zaman sermayesini beyhude kullanmama konusunda eşsiz bir ders almış oldum. Başarısızlıktan geldiğim için, başarının ne olduğunu, nasıl kazanılması gerektiğini keşfettim.’’
‘’TEKNİK BİR ADAM OLMAK İSTEDİĞİMİ BİLİYORDUM’’
Liseyi Türkiye’nin en eski okullarından olan Davutpaşa Lisesi’nde okuyan Kotil, üniversiteye hazırlanırken vaktinin çoğunu kütüphanede geçirmiş. O dönem hiç kimsenin okumadığı, ilgilenmediği fizik konularıyla ilgilenen Kotil, eski kitaplara da çok meraklıymış…
Lise yıllarınızdan ve o dönemki sosyal yaşamınızdan biraz bahseder misiniz?
‘’Ben liseyi o yıllarda çok klas bir lise olan, şu anda da “Davutpaşa Anadolu Lisesi” adını taşıyan “Davutpaşa Lisesi”nde okudum. Okuduğum lise, Türkiye’nin en eski okullarındandır, İstanbul’un ilk Türk okuludur. 1485 yılında Sultan 2. Bayezid’in Sadrazamı Davut Paşa tarafından Sübyan Mektebi olarak kurulmuştur.
Lise yıllarımda üniversiteye hazırlık söz konusu olduğundan yoğun şekilde çalışmam gerekiyordu, sosyal yaşamına bugün de devam eden sağlam dostluklarımla renk vermiştim, ama spor, edebiyat, sanat ce eğlenceye ayırabildiğim vakit çok kısıtlıydı, zira yaptığım çalışma planı vaktimin çoğunu kütüphanede geçirmemi zaruri kılıyordu.
O dönem hiç kimsenin okumadığı, ilgilenmediği fizik konularını araştırıyordum, sahaflara gidiyordum, eski kitaplar buluyordum. Fiziği, kimyayı, biyolojiyi hem çok hem de bilinçli biçimde okudum. Net bir duygum vardı, teknik bir adam olmak istediğimi biliyordum. Altı yıl boyunca böyle okuyarak, düşünerek, sistemli bir biçimde üniversiteye hazırlandım. Bir Kurban Bayramı’nda, dört günlük bir tatilde, evden hiç çıkmayarak dört-beş yüz sayfalık bir kimya kitabını baştan sona çalışıp bitirdiğimi hatırlarım.
‘’ÇALIŞMA DİSİPLİNİMİ O DÖNEMDE EDİNDİM’’
O dönemde televizyonda ülke çapında popüler olan ‘Kaçak’ dizisini seyretmem için çağırdıklarında, yine ders çalışmayı tercih ettiğimi hatırlarım. O dönemde edindiğim çalışma disiplini, insanın doğal eğilimi olan çalışmama eğiliminin zıttı yönünde bir alışkanlık geliştirmeme neden olmuştur.
İlk gençliğim dönemimde edindiğim bu faydalı alışkanlığımdan halen vazgeçmiş değilim. Ama bu yoğun çalışma temposunun içinde dahi, arkadaşlarımla zaman zaman o dönemde meşhur olan kovboy filmlerini severek izlemeye gittiğimi de hatırlıyorum.’’
‘’MİLLET NE YAPARSA YAPSIN, SEN KENDİ İŞİNE BAK’’
6 yıllık yoğun bir çalışmanın ardından İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği Bölümü’nü kazanan Kotil’e bu tercihin arkasında yatan nedenleri soruyoruz…
İTÜ Uçak Mühendisliği bölümünü bitirdiniz. Bu bölümü kendi isteğinizle mi tercih ettiniz, yoksa aile/öğretmen etkisi oldu mu?
‘’Uçak mühendisliği benim ilk hedefimdi, dolayısı ile bu bölüm de benim birinci tercihim oldu. O dönemde, Türkiye’deki en yüksek puanlı bölüm uçak mühendisliğiydi. Bir de Türkiye’nin uçak yapması konusunda milli bir motivasyon ortamı oluşmuştu. Buna katkıda bulunmamız gerektiğine inanıyordum. Bunda Kıbrıs Harekatı’nın oluşturduğu koşullar da etken olmuştur.’’
EĞİTİMİNE YURT DIŞINDA DEVAM EDİYOR…
Eğitiminizin önemli bir bölümünü yurt dışında tamamladığınızı biliyoruz. Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz?
‘’Allah nasip etti, dünyanın en iyi üniversitelerinden olan Michigan Üniversitesi’nde ilkin Uçak Mühendisliği, ardından Makine Mühendisliği bölümlerinde yüksek lisanslarımı, ardından yine aynı üniversitenin Makine Mühendisliği bölümünde doktoramı tamamladım. Yurt dışında eğitim görmek için, Maçka’da yapılan sınavı birincilikle kazandım, ikinci olan arkadaşım ile aramda çok puan farkı vardı. Bunu ifade etmemin sebebi şu, sınavda soru kağıtları dağıtıldığında, soruların bir tanesinin yanlış yazıldığını fark ettim, arkadaşlar hocayla bunu tartışırken ben onları hiç duymamaya ve konsantre olarak soruları çözmeye uğraştım, bu suretle tahminimce yirmi dakika kazandım. ‘Millet ne yaparsa yapsın, sen kendi işine bak, milletin ne dediği değil sonuç önemli’ diyen rahmetli babaannemi dinlemem beni başarılı kılmıştı.
‘’TAI’DEN ALDIĞIM BURSU HAYATIM BOYUNCA UNUTMADIM’’
Yurt dışında eğitim sürecine başlarken aldığım burs, şimdi Genel Müdürü olduğum TAI’nindir, bu güzide kurumun misyonunun önemini ortaya koyan bu jesti hayatım boyunca unutmadım. Milletimin beni kısıtlı imkanlarıyla okutmak için sarf ettiği fedakarlıkların bilinciyle, hiçbir anımı boş geçirmemeye ve hem kendime, hem aileme hem de milletime faydalı olmaya çalıştım. Benim inancım, çalışmamın da ibadet gibi Allah katında mutlaka karşılık bulacağına, hiçbir emeğin boşa gitmeyeceğine dayalıdır. Yıllar sonra TAI’de göreve başlamam belki kaderdir, ama insan cüzi iradesini çalışma ve gayret yönünde kullanırsa onun için her surette hayırlı olacaktır.’’
YURT DIŞINDA OKURKEN BİR YANDAN DA ÇALIŞMAYA BAŞLIYOR…
Temel Kotil, yurt dışında okurken, bir yandan da çalışmaya başlıyor. İş teklifi ise Kotil’in üniversitedeki Japon hocasından geliyor…
Eğitim hayatınız devam ederken bir yandan da çalışıyor muydunuz, ne tip işlerde çalıştınız?
‘’Michigan’a başlar başlamaz çalışma fırsatı bulmuştum. Okula başlayınca ‘Sonlu Elemanlar’ dersi aldım, Noboru Kikuchi adlı çok meşhur bir Japon hocamız vardı. O sıralar, Amerika’da iki yüz elli dolara küçük, basit bir Casio el bilgisayarı almıştım. 8 kilobyte hafızası vardı ki, bugünkü en basit bilgisayarın bile bile 2 gigabyte hafızası vardır. Hocamız bir ödev vereceğini, bununla ilgili bilgisayar programı yazacağını ödüllendireceğini söyledi. Konu ‘Herhangi iki boyutlu cismin sonlu elemanlarla modellenmesi’ idi. Amerikan sisteminde öğrencilerin eksiklerini tamamlamaları için dönem ortasında bahar arası denilen on günlük bir boşluk verilir. Ben de on gün boyunca oturdum, o küçük makinemde ödev olarak verilen programı yazdım.
Bir gün hocayla yan yan koridorda yürürken, programı yazdığımı söyleyip gösterdim. Hiç beklemiyordu, çok şaşırdı, hemen iş teklif etti, dönem bitince çalışmaya başladım. Aynı zamanda kendisinden araştırma dersi de aldım. Hem çalıştım, hem de para kazandım. İki yüz elli dolarlık makine, bana iki bin dolarlık bir iş ve çok iyi bir araştırma notu getirmişti. Hoca bulduğum sonuçları daha sonra yazdığı makalesine koydu, böylece benim ismim de akademik dünyada ilk kez duyulmuş oldu.
DOKTORA TEZİNİ BİTİRMEK ÜZEREYKEN ARKADAŞINA YAPILAN HAKSIZLIĞA DAYANAMAYIP İŞTEN AYRILIYOR…
Doktora tez dönemime geldiğimde devlet bursum artık kesilmişti, üniversiteden asistanlık parası aldığımdan yani paramı kazanmaya başladığımdan ben de uzatma talep etmemiştim. Fakat tezimi bitirmek üzereyken, tez hocamın Koreli bir öğrenciye yaptığı haksızlığa dayanamayarak kendisine rest çektim ve onunla artık çalışmak istemediğimi bildirdim. Çünkü onun davranışları, benim prensiplerimle ters düşmüştü ve böyle davranmamak olmazdı. Asistanlığa çok ihtiyacım olduğu halde her şeyi ve bir anlamda kariyerimi riske attım. Bu tek gelir kaynağımın kesilmesini göze aldım. Dilekçe vererek yıllık kontratımı sona erdirdim.’’
‘’GENÇ SAYILACAK YAŞTA EVLENDİM, EŞİMİN EMEKLERİNİ ÖDEYEMEM’’
Sırası gelmişken, eşiyle nasıl tanıştığını ve ailesini sorduğumuz Kotil, başlıyor anlatmaya…
Ne zaman kiminle evlendiniz, çocuklarınız var mı?
‘’Saygıdeğer eşim Remziye Hanımefendi ile, genç sayılacak bir yaşta evlendim. Allah razı olsun, emeklerini ödeyemem, kendisi dört çocuğumun annesidir. Çocuklarım benim her şeyimdir, Bilal, Enes, Kübra ve Meryem. Bilal ve Enes Amerika’da doktoraya başladı, Enes Hesaplamalı Biyoloji’de doktorasını bitirdi, ailede benden başka tek pozitif bilimci o, Bilal Siyasi Tarih doktorasını bitirmek üzere, büyük kızım Kübra evlendi, en küçük kızım Meryem ise 10 yaşında ama daha dört yaşındayken bize doktora yapacağına dair söz verdi, daha tez konusunu seçmiş değil ama. İki de minik torunum var.’’
‘’EŞİMİ VE ÇOCUKLARIMI TÜRKİYE’YE YOLLADIM, SAATİ 4 DOLARA İŞE GİRDİM’’
İşten ayrıldıktan sonra iki çocukla Amerika’da parasız bir hayat yaşamanın çok zor olacağını hesap ederek, eşini ve çocuklarını Türkiye’ye gönderen Kotil için zor dönemler başlıyor…
‘’Tek başıma mücadeleye karar vermiştim. Kütüphanede raflara kitap dizmek gibi basit işlerde çalışmaya başladım. Saatine dört dolar alıyordum. Kiram dört yüz dolardı, aldığım para ise dört yüz elli dolar. Bu dönem benim için maddi anlamda en sıkıntılı, fakat geriye dönüp baktığımda ise en tatlı bir hayat dönemidir. O sıkıntıları yaşadığıma çok memnunum.
Dünyanın en basit işiyle en güzel işi arasında hiçbir fark yok, yalnızca insanların zihinlerinde oluşturdukları algı farkı oluyor. En basit işi yapan kişi işini önemsiyorsa en önemli iş odur. En önemli işi yapan kişi onu kendisine yakıştıramıyorsa, daha başlangıçta Nirvana’yı hedefliyorsa dünyanın en kötü işi odur.
Ben de bu zorlu dönemde, hem paramı kazanmaya hem de bilimsel çalışmalarıma azimle devam etmeye uğraştım. Yaptığım tüm işleri önemseyip, elimden gelenin en iyisini başarmaya gayret ediyordum. Malzeme bölümündeki hoca laboratuvarını kullandık ve dört aylık dönemde harika sonuçlar elde ettik.
‘’ARAŞTIRMAMDAN İYİ SONUÇLAR ALINCA KIYMETE BİNDİM’’
Mezun olmama kısa süre kala, tartışma yaşadığım MIT mezunu tez hocam John Holmes bana tekrar asistanlık ve iyi bir ücret teklif etti. Araştırmada iyi sonuçlar alınca kıymete binmiştim ve Holmes mezuniyet sonrası bir yıl daha araştırmacı olarak devam etmemi istiyordu. Ben ise hem küskün hem de kızgındım. Geçmişe dönük on bin dolarlık bir ödeme yaptı. Kiramı ödemekten acizken gelen bu bol paranın çoğunu eşime gönderdim. Artık iki bin dolarlık maaşım da vardı. Çalışmamın karşılığını bir kez daha Allah vermişti. Mezun oluncaya kadar böyle iyi imkanlarla devam ettim ve yaklaşık dört ay sonra doktoramı alarak mezun oldum.
‘’O DÖNEM HAYATIMDA UNUTAMADIĞIM EN ZOR DÖNEMDİR’’
Bunun öncesinde de birçok zorluğum olmuştu fakat bu en zoruydu. Diğerlerini unuttum ama bunu her zorlukta hatırlarım. Bu süreçte hem babam hem de arkadaşlarım ben talepte bulunup durumumu bildirseydim bana yardımcı olurlardı, ama ben kendim çalışarak bu zorluğun üstesinden gelmeyi hedefledim. Bugün geriye baktığımda doğrusunu yaptığımı değerlendiriyorum.’’
‘’BİR BAŞARINIZ VARSA ONU UNUTMALISINIZ, YOKSA İLERLEYEMEZSİNİZ’’
ABD’deki yüksek lisans ve doktora dönemlerinizi anlatır mısınız? Neler yaşadınız, burada aldığınız eğitim size ne kattı?
‘’Amerika’da dünyanın sayılı üniversitelerinden olan Michigan’da aldığım eğitim, çalışmaya alışan bir insanın çalışmadan yaşamasının mümkün olamayacağını, bunun yanı sıra alçakgönüllü ve gayretli, dürüstçe çalışarak üstesinden gelinemeyecek engel olmadığını bana öğretti. Çok çalıştım, hamdolsun iyi bir bilim adamı olarak yetiştim. Çalıştıkça başarı gelir, fakat alçak gönüllü olmak en büyük meziyettir. Bir başarınız varsa onu unutmalısınız, hep arkaya bakarak, başarılarınızı unutmayarak ilerlemeniz mümkün değildir.’’
‘’TEKNENİN BAŞINA GEÇER MİSİN?’’
Havacılığın kendisi için bir hayat tarzı olduğunu daha üniversiteye başlamadan seçtiği Uçak Mühendisliği tahsili ile karar veren Kotil, ‘’Tabii o zaman bunun farkında değildim.’’ diyor. Kotil, uzun yıllar emek verdiği havacılık serüvenine girişini ve sonrasında yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor…
Havacılık sektöründe çalışmaya ilk olarak ne zaman nerede başladınız?
‘’Gerçek anlamda tüm meslekler için aynı durum geçerlidir, fakat bilhassa havacılık hayatınızın 24 saatini belirleyen bir meslek ve dolayısı ile yaşam tarzıdır.
Belediyede aynı dönem birlikte çalıştığımız Sayın Abdurrahman Gündoğdu THY’de göreve gelince, bana ‘Teknenin başına geçer misin?’ diye sordu. Ben de ‘Tamam bakalım’ dedim. Kısa bir süre sonra da, 2003 yılının mart ayında Teknik Genel Müdür Yardımcısı görevine başlayarak, akademik havacılık dünyasından sivil havacılık dünyasına geçmiş oldum.’’
Süreç içerisinde iş değiştirdiniz mi, hangi şirket ya da kurumlarda hangi görevlerde bulundunuz?
‘’Akademik görevime son verip, THY’deki görevime başladıktan sonra sektör ya da iş değiştirmedim. Öncesine değinmek gerekirse, yurt dışı eğitimimin ardından 1991-93 yılları arasında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde Havacılık ve İleri Kompozit Laboratuvarları’nın kuruculuğu ve yöneticiliğini yaptım, burada Yardımcı Doçent ve Doçent olarak hizmet verdim. Yine aynı fakültede Bölüm Başkan Yardımcılığı ve 1993–94 yıllarında da Fakülte Dekan Yardımcılığı görevlerini yürüttüm.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı olarak görev yaptıktan sonra, 2001 yılında ABD’de Illinois Üniversitesinde misafir profesör olarak hizmet verdim, daha sonra New York’ta Advanced Innovative Technologies Inc.’de Araştırma ve Mühendislik Bölümü Başkanlığı’nı yürüttüm.
THY’deki görevlerim esansında da hocalıktan kopmadım, ayrıca Uluslararası Hava Taşımacıları Birliği (IATA) Yönetim Kurulu Üyeliği ve Avrupa Hava Yolları Birliği (AEA) Yönetim Kurulu Başkanlığı gibi görevleri de sürdürdüm.’’
‘’THY O KADAR KÜÇÜKTÜ Kİ, BAŞLADIĞIMIZDA 10 KAT BÜYÜME HEDEFİ KOYDUK’’
Kariyerinizin en parlak dönemleri kuşkusuz THY’li yıllar oldu. 2003 yılında Teknik Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladığınızda THY nasıl bir kurumdu?
‘’Göreve başladığım zaman THY Avrupa’daki rakiplerine göre öylesine küçüktü ki bizler ‘sağa bir sıfır koymamız lazım’ diyorduk. Yani on kat büyüme gibi devasa bir hedef belirlemiştik. Yöneticiden çalışana tüm arkadaşlarımın ortak gayret ve kalbi inancıyla çok şükür bir dünya markasını, yani Türkiye’nin dünyadaki en önemli markası olan THY’yi inşa etmeyi başardık.
2005 yılında devraldığım Genel Müdürlük pozisyonunun başlangıcında Türk Hava Yolları 102 noktaya uçan, haftada 2 bin sefer yapan, yılda 12 milyon yolcu taşıyan 73 uçaklık filosu olan bir hava yoluydu. 2015 yılı sonu itibarıyla uçtuğumuz nokta sayısı 282’ye, haftalık sefer sayısı 9 bine, yıllık yolcu sayısı 61 milyona ve uçak sayısı 299’a ulaştı. Yılda ortalama yüzde 30 büyüyerek 1.4 milyon transfer yolcudan 18.4 milyon yolcuya ulaştık. Dünya pazarındaki payımız yüzde 0.5’den yüzde 2’ye çıktı. Kırkıncı sıradan yükselerek dünyanın en büyük onuncu hava yolu şirketi olduk.’’
2 YILDA GENEL MÜDÜRLÜĞE YÜKSELİYOR..
2005 yılına geldiğimizde THY Genel Müdürü olarak göreve başladığınızı görüyoruz. İki yıllık kısa bir sürede böyle bir pozisyona gelmek sizin için sürpriz oldu mu?
‘’Benim görüşüm, hayatta sürprizlere ve tesadüflere yer olmadığı yönündedir. Bu söylediklerim kaza ve kadere iman şartları ile ilgili değil. Siz kendinizi yeterli donanımda tutarsanız, sürekli geliştirmeye gayret ederseniz, hiçbir görev ve hiçbir makam sizin için sürpriz olmaz, zira hazırlıklısınızdır. Tabii Allah’ın bizler için ne yazdığını bilmemiz mümkün değil, söylediklerim hayatın akışı içinde kendi vasıf ve meziyetlerimizden kaynaklı duruşumuzla ilgili.
Teknikten sorumlu genel müdür yardımcısı olmak benim için büyük bir avantajdı, çünkü teknik problemler daha köklü, daha sıkıntılı, üzerinde daha titizlikle durulması gereken konulardı. Akademiden gelmiş olmamın da problemlerin tespit ve çözümünde önemli avantajlara sahip olmamı sağladı. Sayın Abdurrahman Gündoğdu’nun da ayrılmaya karar verip izin alması benim göreve gelme sürecimdeki önemli bir gelişme oldu.’’
‘’THY GÖZBEBEĞİMİZDİ, ANCAK YURT DIŞINDA OLUMLU BİR İMAJA SAHİP OLMAYAN BÖLGESEL BİR OYUNCUYDU’’
Yaklaşık 11 yıl genel müdürlüğünü yaptığınız THY, bu süreçte ne tip değişimler geçirdi, nereden nereye geldi?
‘’THY 1933’de kurulmuş, tüm ülkemizin gözbebeği bir hava yolu idi. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, yurt dışında hizmet kalitesinden dolayı pek de olumlu bir imaja sahip olmayan, mütevazi ve bölgesel bir oyuncu idi. Global bir network taşıyıcısı, bir dünya markası olmaktan henüz çok uzaktı.
2013 yılından itibaren dünyada en çok yurt dışı noktaya uçan hava yolu haline geldik. 2015 sonu itibarıyla ise toplam uçuş noktası bazında en yakın rakibimiz İngiltere ve İspanya bayrak taşıyıcılarının yer aldığı International Airlines Group’dan 35 daha fazla noktaya sefer yapmaktayız. Bütün bu süreçte diğer hava yollarına karşı dört kat büyüdük.
Şirketimiz yükselirken İstanbul’umuz da yükseldi; Türk Hava Yolları artan uçuş ağı ile İstanbul’u çok önemli bir transfer merkezi haline getirdi.
2005 yılından bu yana finansal performansımız da göz doldurdu. On yıllık süreçte iki milyar dolardan on milyar dolara ulaştık. Kar oranımız (EBITDAR) yaklaşık yüzde 18 oldu. Aynı dönemde şirketin servis kalitesini arttırıp, maliyetlerini kontrol etmeyi başardık. Avrupa’nın en büyük hava yollarından koltuk/km maliyetimiz yüzde 20-30 oranında daha düşük gerçekleşti. Bu süreçte Türk Hava Yolları olarak ülkemizin en önemli işverenlerinden biri de olduk. Yeni iş olanakları sağlayarak istihdama katkı yaptık. Pilot sayımız 640’dan 4 bin 500’e, kabin personeli sayımız ise 1.700’den 10 bini aşan sayıya ulaştı.
Türk Hava Yolları’nın genişleyen uçuş ağı aynı zamanda gelişen ve büyüyen Türkiye’nin de izdüşümü oldu. Genel müdürlüğüm sürecinde THY olarak Afrika’ya özel bir önem verdik. Yalnızca dört noktaya uçarken buna bu süreçte 44 yeni nokta ekleyerek sayıyı 48’e çıkardık. Mogadişu’ya 6 yıldır emniyetli bir şekilde uçuş gerçekleştirerek Somali’yi dünyaya bağlayan tek hava yolu olduk. Türk Hava Yolları’nın Afrika’da gerçekleştirmiş olduğu bu açılım Türkiye’nin bu bölgelerdeki etkisini katladı. Afrika’daki başarımızı diğer kıtalarda da gerçekleştirdik. Avrupa’da uçtuğumuz 40 noktaya 53 yeni nokta ekledik. İstanbul’u bir transfer noktası haline getirerek Avrupalıların İstanbul üzerinden bütün dünyaya bağlanmasını sağladık. Orta Doğu’da 2005 yılında 11 olan uçuş noktamıza gelinen bu süreçte 24 nokta ilave ettik.
‘’İSTANBUL’UN TURİST SAYISININ ARTMASINDA ÖNEMLİ ROL OYNADIK’’
Böylelikle Orta Doğu ülkelerinden gelen turist sayısının artmasına katkıda bulunarak İstanbul’un turist sayısının 4 milyondan 13 milyona taşınmasında büyük rol oynadık. Uzak Doğu ve Amerika kıtasında da uçuş ağımızı genişlettik. Uzak Doğu’da 16 noktadan 34’e, Amerika kıtasında 2 noktadan 13 noktaya ulaştık. Bütün çalışanlarımızın gece gündüz özverili çalışmalarıyla oluşturduğumuz bu uçuş ağı ile açık ara Afrika, Orta Doğu, Avrupa ve Asya’ya en çok bağlantı veren hava yolu olduk.’’
THY’DEN AYRILIYOR…
Temel Kotil, 2016 yılının sonlarına doğru THY’den ayrılması gündeme bomba gibi düşmüştü. Ayrılış sebebini sorduğumuz Kotil, sorumuzu şu şekilde yanıtlıyor:
‘’Bu önemli soruya THY’den ayrılırken yazdığım resmi veda mesajımdaki ifade ile yanıt vereyim:
THY’den ayrılma kararımı, şahsıma hava ve uzay teknolojileri ile ilgili yeni bir görev teklif edilmesinden dolayı almış bulunuyorum. Türkiye’nin hava ve uzay teknolojilerinde birçok projesi bulunuyor ve bu alanda önemli yatırımlar yapılıyor. Ben de önemli bir görevi yerine getirmek üzere THY’den ayrılıyorum.’’
TAI’DE GÖREVE BAŞLIYOR…
Şu anda Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) Genel Müdürlüğü görevine geldiniz? Yıllarca tempolu ve bol operasyonlu bir iş yaşamının ardından, bu görev sizi tatmin ediyor mu?
‘’TAI’deki 10 numaralı ana hangarın üstünde şu yazı vardır: Bu tesis, bize milletimizin emanetidir. Koruyacağız, yücelteceğiz.’ Böyle bir kurumda herhangi bir kademede görev yapıp da tatmin olmama şansı söz konusu olabilir mi? Çalışkan adam minicik işlerle uğraşmalı, küçük küçük cıvataları, özellikle de önemli olan cıvatayı bulabilmeli, kritik yerleri görebilmeli, 24 saat kendini meşgul edebilmeli. Cıvatalar yapıları birbirine bağlayan unsurlardır., bundan dolayı örnek veriyorum. Büyük şirketlerde genel müdürler, kendilerine günde 25 saat iş bulabilirler.
‘’TAI’DEKİ GÖREVİMİ TÜRKİYE İÇİN ÖYLE MÜHİM GÖRÜYORUM Kİ…’’
Samimi ve THY’de yapmış olduğum vazifemin önemine asla halel getirmeksizin ifade edeyim; TAI’deki görevimi tüm Türkiye için öyle mühim görüyorum ki, zaruri insani ihtiyaçlar için dinlenmem gerektiğinde bile bir anlamda suçluluk duyuyor ve göreve hemen devam etmek istiyorum. Ülkenin geleceği TAI’de olduğundan, TAI’ye faydalı olmayı düşünmeyi bıraktığım tek bir saniyenin bile olmasını istemiyorum. Tabii bir elinizle hayata, öbür elinizle çalıştığınız şirkete dokunacaksınız, hayatı hissetmedikten sonra çalıştığınız şirkete faydalı olamazsınız.
‘’Ben de göreve başladığımdan bu yana TAI’ye dokunmaya gayret ediyorum, onu kendi evladım, Vecihi Hürkuş’ların, Nuri Demirağ’ların yetenekli, çalışkan ve parlak evladı olarak görüyorum, bizlere düşen onu en iyi şekilde yetiştirip gözetmek, hak ettiği çok parlak geleceği yaşamasını sağlamak.
‘’THY’NİN BAŞARISINI GÖLGEDE BIRAKACAK BİR BAŞARI’’
Şahsi kanaatim, bana bu önemli görevi tevdi eden Devletimizin, şahsımdan ve tüm ekibimden savunma ve havacılık sektöründe THY’mizin başarısını dahi gölgede bırakacak bir başarıyı beklediği yönündedir. Sayın Bakanımız Fikri Işık’ın şahsıma bildirdiği ve benim için artık bir talimat mahiyetinde olan ‘TAI’nin cirosunu bir milyar dolardan on milyar dolara çıkarmak’ hedefi, savunma sanayimizi yerli ve milli olarak geliştirme yönünde hayati öneme sahiptir. Bu büyük beklenti, bana ve şahsımda TAI’ye büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Yokuşu çıkarken soluklanmaya vaktimiz yok, artık yola çıktık ve ancak zirvede soluklanabiliriz.
Tesisimiz, Türkiye’nin en ileri teknoloji üssünde, dünyanın en ileri teknoloji seviyesi ile üretimine 24 saat devam ediyor. Yerli ve özgün ürünlerimizi, ‘Hürkuş’umuzu, ‘Atak’ımızı, ‘ANKA’mızı, ‘GÖKTÜRK’ümüzü üretmeyi ve geliştirmeyi sürdürüyoruz. Bunun yanı sıra, Boeing ve Airbus gibi dünya devlerine bir kısmının dünyada tek üreticisi olduğumuz uçak parçalarını ihraç ediyoruz. 2023’de onu göklerde görme hedefimizle Milli Muharip uçağımızı, daha da yakında uçurma hedefimizle özgün helikopterimizi tasarlıyoruz.
‘’THY’DE AZ ZAMANDA BÜYÜK İŞLER YAPTIK, ŞİMDİ SIRA TAI’DE’’
Allah’ın izniyle çok yakın zamanda Türkiye’nin THY’nin ardından ikinci dünya markasını, TAI’yi çıkaracağına inanç ve kararlılığımız, çalışma azim ve gayretimiz tamdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesi ile, THY’de ‘az zamanda çok ve büyük işler yaptık’. Şimdi TAI’de, yine aynı ifade ile “daha az zamanda daha çok ve daha büyük işler yapma kararı, mecburiyeti ve azmindeyiz”.
‘’TÜRK SİVİL HAVACILIĞI SON 15 YILDA ‘KUANTUM SIÇRAYIŞI’ YAPTI’’
Türkiye’de sivil havacılığın geldiği noktayı da değerlendiren Kotil, havacılık sektörünün dairesel (cyclical) bir sektör olduğunu, bu yüzden de sektörün gelişim eğrisinde iniş ve çıkışların izlenmesinin doğal olduğunu söylüyor:
‘’Ülkemizde sivil havacılık sektörü son on beş yılda batılıların kuantum sıçrayışı (quantum leap) tabir ettikleri devasa bir gelişim gösterdi, bunda temel etken şimdiki Başbakanımız ve o dönemde Ulaştırma Bakanımız olan Sayın Yıldırım’ın, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın vizyoner devlet politikası ile sektörün önünü açması olmuştur. Havacılık sektöründe krizler doğaldır, ülkemizde bu sektörün temelleri son on beş yılda yapılan politikalarla sağlam atılmıştır.
Bu çerçevede, İstanbul’da inşası süren üçüncü havalimanı ile birlikte, ülkemizde tüm sektörün daha da ileri bir noktaya geleceğine, Türk Hava Yolları’nın da 2023 yılında 500’den fazla uçak, 120 milyon yolcu sayısı ve 24 milyar dolar ciro hedefine ulaşacağına inancım tamdır.’’
TURİZMCİLERİN THY’YE YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER HAKLI MI?
Burada bir mola verip, Kotil’e turizmcilerin THY’ye dönük eleştirilerini de soruyoruz…
Türkiye turizminin gelişmesinde kuşkusuz THY’nin direkt seferlerinin ve yürüttüğü reklam/tanıtım kampanyalarının büyük rolü oldu. Ancak bir yandan da THY’nin belli noktalardan direkt sefer yapmamasından şikayet eden turizmci sayısı da az değil. Bu şikayetler haklı mı sizce?
”THY gibi global şirketler, havacılık dünyasında “network taşıyıcı” olarak tabir edilir. Bu şirketler, ‘hub & spoke’ yani ‘topla & dağıt’ stratejisi ile tüm dünyadan kendi merkezlerine (hub) topladıkları yolcularını, yine burada tüm dünyaya transfer ederler. Bu şekilde yapılan ve altıncı trafik hakkı ile tanımlanan seferler bağlantılı seferlerdir, zira endirekt seferlerle tüm dünyaya nüfuz etme imkanı hiçbir hava yolu için yoktur.
Bir örnekle ifade edeyim: İstanbul’dan Boston’a sefer yapan ve yolcu sayısı 337 olan bir B777 uçağında Boston’a dünyanın tüm şehirlerinden olduğu üzere, Ankara’dan da direkt olarak gitmek isteyen yolcular da mevcuttur. Fakat bu yolcuların sayısı, yani Bostan-Ankara v.v. güzergahındaki trafik, çoğu zaman direkt sefer konulmasına imkan vermeyecek ölçüde kısıtlıdır. Bu ticari kısıtın yanı sıra, filo imkanları, trafik hakları ve buna bağlı sivil havacılık izinleri, slot kısıtları gibi faktörler de direkt sefer düzenlenmesi yönünde bir kısıt oluşturarak network hava yollarının bağlantılı seferlere yönelmesini teşvik eder.
Sonuç olarak, gönül dünya ve Türkiye’deki tüm şehirlere direkt sefer düzenlenmesinden yanadır, ama mevcut imkanlar bunu mümkün kılmaz ve hava yollarını sofistike analizlerin ardından karar vermeye mecbur kılar.’’
Türkiye’deki resort destinasyonlarının büyük oranda charter uçuşları tarafından beslenen her şey dahil sistemine bağımlı olduğunu görüyoruz. Turizmin bu şekilde yön değiştirmesinde direkt uçuşların yetersiz olmasının etkisi var mı?
‘’Direkt seferlerin potansiyele rağmen konulamayarak charter sefer icra edilmesi durumu, sadece ticari tercihlerden değil de yukarıda bahsedilen trafik hakları ve buna bağlı sivil havacılık izinlerinin temin edilememesinden de kaynaklı olabilmektedir. Yeterli pazar potansiyeli oluştuğunda, direkt seferlere başlamak ya da mevcut sefer frekanslarını artırmak rasyonel olacağından, hava yollarının da bu yönde tasarrufta bulunması doğal olacaktır.’’
‘’ARTIK TÜM VAKTİMİ ÇOCUKLARIMLA GEÇİRMEK İSTERİM…’’
İş hayatından uzaklaşıp biraz da kişisel yaşantısından bahsetmesini istediğimiz Kotil, verdiği cevaplarla işinin hayatının nasıl büyük bir parçası olduğunu bir kez daha gösteriyor…
Biraz da aktüel gidelim. Tempolu iş hayatınız aile yaşamınız olumsuz etkiledi mi? Eşiniz veya çocuklarınızdan ‘bize vakit ayırmıyorsun’ şikayetleri duydunuz mu hiç?
‘’Her Türk babası gibi ailem, yani eşim ve çocuklarım benim her şeyimdir. Çocuğunuzu hiçbir şeyle değiştiremezsiniz, o en değerlidir, onun yerine geçirebileceğiniz bir başka şey yoktur. Amerika’da hocalık yaptığım dönemde, Türk öğrenci arkadaşlarımla sohbet ediyordum. ‘En çok ne yapmak istersiniz hocam?’ dediler. ‘Artık bundan sonra bütün vaktimi çocuklarıma harcamak isterim’ dedim. Orada bulunanlar, bunu garip karşıladı, ‘Daha önünüzde çok yıllarınız var, çocuklar kendi hallerinde büyürler’ dedi. Aslında ben de onların bu cevabını garip karşıladım. Fakat yıllar sonra şimdi bir anlamada haklı olduklarını görüyorum.
Tüm insani münasebetler gibi, eşlik ve babalık da bir sanattır, iş ve yuva arasında bir sanatkar maharetinde denge kurulmalıdır, ikisi de ihmal edilmemelidir. Benim görüşüm, iş yüzünden yuvayı, yuva yüzünden de işi ihmal etmemek gerektiği, dengeli bir şekilde her ikisine gereken önemin verilmesi gerektiği yönündedir. Zira zor da olsa her ikisine de gerekli sevgi ve ilgiyi gösterip, hepsine fayda sağlayacak bir yaşam tarzı izlemek zor da olsa mümkündür, işin sanat yönü de budur.’’
‘’SADECE BİR ÇOCUĞUM POZİTİF BİLİMCİ’’
Çocuklarınız hangi alanlarda eğitim aldı, şu anda ne iş yapıyorlar? Onların da havacı olmasını ister miydiz, ya da zaten havacılar mı?
‘’Bahsettiğim üzere, çocuklarımın biri hariç hepsi sosyal bilimlere daha eğilimli, küçük kızım biraz daha zaman geçince kararını verecektir. Aslında dünyada şu anda havacılıkla ilgili olmayan bir insan yok, herkes ömründe en az bir kez uçağa bindi yada binecek, dolayısı ile benim çocuklarım da bir anlamda zaten havacı. Tabii bu işi meslek olarak yapmayı seçip seçmeyeceklerini yine zaman gösterecektir.’’
MİLYONLARCA İNSANIN TATİL HAYATINI GERÇEĞE DÖNÜŞTÜREN KOTİL, TATİLİNİ NASIL GEÇİRİYOR?
11 yıl genel müdürlüğünü yaptığınız THY, milyonlarca insanın tatil hayalini gerçeğe dönüştürdü. Peki siz ne tür tatilleri tercih edersiniz?
‘’İnsan medeniyetinin doğa ile içi içe geliştiği ve bir anlamda insanlığın geleceğinin de orada olduğunu düşündüğüm Afrika kıtası benim için her zaman cazip olmuştur. Yorulduğumu hissettiğim anlarda en çok düşlediğim tatil ise, çocukluğumun Rizesi’nde, tabiat ve ailem ile birlikte birkaç gün geçirmek şeklinde.’’
Dünyada en sevdiğiniz 5 şehri sayın desek, bunlar hangileri olurdu?
‘’Afrika’nın tüm şehirleri ama bilhassa THY’nin direkt seferi olan Mogadişu, Rize, İstanbul ve şimdi de Ankara.’’
‘’İNSANLARIN ADINI BİLE BİLMEDİĞİ ŞEHİRLERİ GÖRDÜM’’
Görevi gereği dünyadaki tüm başlıca şehirlerin yanı sıra pek bilinmeyen birçok şehri de gördüğünü söyleyen Kotil’e ‘’Şu ana kadar dünyanın kaç şehrini gezdiniz, özellikle görmek istediğiniz başka şehirler var mı?’’ işte aldığımız yanıt:
‘’Görevim gereği gördüğüm şehirleri şu anda bir çırpıda saymam mümkün değil, ama belli başlı tüm şehirleri ve bunun yanı sıra dünyada pek bilinmeyen birçok şehri gördüğümü söyleyebilirim. Tabii dünya büyük, bizim de gezip görerek kendi dünyamızı büyütmemiz, THY mottosunda dile getirildiği üzere, ‘Dünya daha büyük olduğundan onu keşfetmemiz’ lazım.’’
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız? Kitap okur musunuz, sinemaya, tiyatroya, konsere gider misiniz?
‘’Boş zamanım yok, çalışmaktan arda kalan zamanlarda uyku gibi zaruri insani ihtiyaçlarımı gideririm ve bir an evvel çalışmaya koşmak isterim. Benim için en korkunç israf, zaman sermayesinin beyhude harcanması, israf edilmesidir.’’
‘’PEK ÇOK ŞEY YAŞADIM, AMA KARA CUMAYI ASLA UNUTAMAM’’
TurizmdenPortreler köşesinin tüm konuklarına sorduğumuz soruyu Kotil’e de soruyoruz, başlıyor anlatmaya…
Mesleki yaşamınızda hiç unutamadığınız ilginç bir anınız var mı?
‘’Böyle birçok anım var, Bamako’daki otel basınında rehin kalan ekibimizden tutun, zaman zaman ülkeler arası krizlerin merkezinde kalan uçuşlarımıza dek… Bir tanesini anlatayım, zira onu hiç unutmadım. Meşhur ‘Kara Cuma’, 2006’da yaşadığımız tehir krizi. Yeni uçaklarımız gelmişti, büyüyorduk ve eleman yetiştiriyorduk. O cumanın özelliği, pazar günü üniversite giriş imtihanlarının olmasıydı. Dolayısıyla taleplerin zirveye vurduğu bir zamandı. Hafta sonu zaten uçuş yoğunluğumuz fazlaydı, bu durum yoğunluğu daha da artırdı. O cuma bir Rus uçağı pistten çıkmıştı ve pist bir süre kapalı kalmıştı. Bu nedenle birçok uçuşu iptal etmek zorunda kaldık. Havaalanında yolcular çok birikti, bu sebeple medyadan da çok tenkit aldık, çok üzüldük.
‘’ÇITAYI YUKARI KOYMUŞLAR, ÜZERİNDEN ATLAYACAĞIZ’’
Üzülmemek mümkün değildi, zira bu şirkete çocuğumuz gibi bakıyorduk, bizim göz bebeğimizdi, sanki bebeğimizi elimizden düşürmüş gibi hissettik. Bu olayın, medyanın da bazı yanlış aktarımları ile, tüm başarılarımızı örtüp unutturacak ölçüde bir yansıması oldu. Fakat ben bu önemli olaydan da istifade ettim, hatalarımızı çalışanlarımızla detaylı şekilde paylaştım. ‘Tamam, bize haksızlık ediyorlar, çok fazla eleştirdiler ama hiç problem değil, bunu halledeceğiz, çıtayı yukarı koymuşlar, üzerinden atlayacağız’ dedim. ‘Bu kadar da olur mu?’ diye düşündüğüm, bunaldığım başka bir konu da olmadı.
‘’AMOR FATİ’’
Hiç, ‘’Keşke havacı olmasaydım’ dediğiniz oldu mu, yoksa, ‘Bir kere daha dünyaya gelsem yine havacı olurdum’’ mu diyorsunuz?
‘’Kadere inanan bir insanım, biliyorsunuz, Alman filozof Nietzsche’nin felsefesinde de bir kavram vardır, ‘amor fati’ yani ‘kader sevgisi’ diye, her şeyin doğrusunu tabii Allah bilir, ama ben havacılığı çok seviyorum ve bunun mesleki anlamda kaderim olduğuna inanıyorum. Bizim inancımıza göre ‘ameller niyetlere göredir’, yani niyet amelin ruhudur, niyetsiz amel ölü sayılır. Mesleğime hep ailem, memleketim ve kendim için hayırlı dualarla niyet ettim, bu güne kadar da hep bu yönde amel etmeye gayret ettim. Bundan sonra da, aynı niyetle, aynı yönde amel edebilmeyi nasip etmesini Allah’dan dilerim, çünkü önümüzde memleket hatta dünya çapında yapacağımız çok ve büyük işler var.’’
‘’BUNDAN SONRAKİ HEDEFİM…’’
Son olarak bundan sonraki hedeflerini ve projelerini sorduğumu Kotil, en büyük hedefinin TAI’nin cirosunu on kat artırıp on milyar dolara çıkarmak ve TAI’yi aynen THY gibi dünyadaki en büyük 10 havacılık şirketi içine sokabilmek olduğunu söylüyor:
‘’TAI’nin tamamen özgün ve milli ürünler tasarlayıp üreten bir orijinal ürün üreticisi (OEM) haline gelerek, milli muharip uçak gibi dev projelerde seri üretime geçilip ihracata başlanması da önümdeki çok önemli projelerden. Bütün bunların en kısa zamanda gerçekleşeceğine inancım tam, zira bizim insanımızda gerekli zeka, çalışkanlık ve ahlak fazlasıyla mevcut, üstelik her şeyin ötesinde kalbini coşkuyla çarptıran imanı da var.’’(Kaynak : turizmguncel.com )