TEKNİK A.Ş SÖZLEŞMESİNDE YANLIŞ ANLAMALAR…

Sevgili Teknik A.Ş çalışanları;
İnanın ki, haftada bir değil, her gün yazı yazıp ve yine her yazımdan sonra sizlere hitap edebilmek için girdiğim youtube kanalından sizlere seslensem bile yeterli olamaz. Çünkü yazdıklarımın ve konuştuklarımın bir işe yaramayacağını bilsem de yine yazıp konuşacağım.
Konumuza girmeden önce bilmeniz gereken en büyük nokta, benim muhalif yapılı biri olduğumun bilinmesi ve şimdiye kadar gerek dergi aracılığı ile gerekse farklı portallardan ve şimdide kendi haber sitemde yazdığım yazıların arkasında olduğumdur.
Binlerce yazıma yönelik bir iddia şaşırtıcı değil mi?
Tarafımıza gelen her haberi iyice araştırıp doğrulatmadan yayınlamamaya özen gösteriyoruz. Habercilikte güven çok önemlidir. Okurun, siteye güveni azaldığında işiniz bitti demektir.
Şimdi biriniz araştırıp, bir tane bile yalakalık kokan bir yazımı bana bulup yollarsa ne duruma düşerim değil mi? Düşündüğünüzde bu meydan okuma akıllıca değil. 1991 yılından beri topluma hitap eden bir yazar nasıl bu kadar kesin konuşabilir ki?
Bu garantili hodri meydanım neye dayanıyor anlatayım. Sadece yazarken değil, evde, işyerinde, dışarda, sohbet ortamında ve özel yaşamımda her zaman zayıf olanın yanında olmak gibi, bazılarınca aptallık bazılarınca ise Don Kişot’luk olarak adlandırılabilecek bir kişilik yapım var. Bu yapımdan memnun muyum? Kesinlikle Hayır. Hiç faydasını gördüm mü? Hayır. Tavsiye eder miyim? Kesinlikle Hayır.
Şimdi sizlere soruyorum? Airlinehaber arama butonuna; THY, 211, FETÖ, ByLock yazın ve bakın bakalım neler yazmışım neler (bende hatırlamıyorum o kadar çok ki) Bir ikisini okuyun yeter. Bazı haber siteleri, malum suçlamalar eşliğinde cadı avına çıkmışken, bizim site temkinli haber yapmaya devam ediyordu. Durduk yere kimseye hain, kimseye FETÖ cu veya ByLock cu demedik ve demeyiz de. Bu bizim işimiz değil. Ne hâkimiz nede savcı. Ayrıca, kişinin suçluluğu ispatlanıncaya kadar masum sayılır tezine inanırız. Dedikodu ve duyuma dayalı suçlamaların, ispat edilmedikçe geçersiz olduğunu biliriz.
Ancak, bazı yayın organları, duyumu veya dedikoduları haber yapıp insanları zor duruma düşürmeye çalışıyor. İşte buna ben belden aşağı vuruş diyorum. Belden aşağı vuruşlar, suçlananın değil haberi yapanın kalitesini ve güvenirliğini düşürüyor.
Ayrıca, bir kişinin ikide bir durduk yere ona buna hain, feto’cu veya Bylock cu demesi kendi iç dünyasındaki saplantıları, bertaraf etmek için yapıldığı da düşünülebilir.
Benim köşe yazılarımda, çalışan aleyhine bir satır bulup hemen işaretleyin ve bana yollayın. THY genel kurulları zaten kayıtlı belgeler. Kim ne konuşmuş belli. THY sitesinden genel kurul raporlarına da bakın. Ne sormuşum ne talep etmişim onlarda yazılı orada duruyor. Sırf Teknik A.Ş çalışanları da THY çalışanı gibi 5000 TL almalı diye genel kurulda gündem harici söz alıp, takipçisi olduğum ve bu uğraşlar sonucunda alınan paranın, nasıl başkaları tarafından sabote edilmeye çalışıldığını biliyorsunuz.
THY’nin Antalya toplantısında, iştirakler düşünülmeden sadece THY çalışanlarına yönelik verilmesi planlanan prim daha imzalanmadan, aldığım duyumlarda Tekniğe yok dendiğinde hemen kaleme sarılıp, “Teknisyenler Teyakkuzda” haberi yapan ve Teknik A.Ş’nin iştirak değil %100 THY olduğunu ve bu nedenle aynı primi Teknik A.Ş nin de almasının gerekli olduğunu yazılı olarak savunan ve hakkın verilmesinde ısrarcı olan kim?
Bu satırları neden yazdım.  Bu satırları tarafıma yollanan bir yoruma yönelik yapma gereğini duydum. O anda içimden geçen küfürü, bu trol yorumcuya cevap olarak yazmadım ama lütfen bu yazımı okuduğumda bu küfür ü hissetsin. Bu şerefli(!) yeni yetme olduğu belli arkadaş, beni işverenci olmakla suçluyor☺   
Kısaca bu trollük yapan şerefli(!) kişi ismini yazamaz ama en azından hakkında bu tür düşündüğümü bilsin istedim.
Sevgili okurlar; Her nedense sendikalarla anlaşamıyorum. Hava-İş ile de anlaşamadım. Özçelik İş le de. Bu yapım yeni değil. Eskiden de muhaliftim. Benim görüşüme göre bu iki sendika da gerçekten işi bilmiyor. Bunlara karşı hiç aday oldum mu? Hayır. Olmayı düşünüyor muyum? Hayır.
Bilirsiniz bakmak ile görmek farklıdır. Bir bardağa herkes farklı cephelerden bakabilir. Kimisi boş der kimisi dolu… İşte ben bardağa boş tarafından bakanlardanım. Yani bana gösterileni değil gösterilmeyen bölümü bulmaya çalışırım.
Şimdilik Hava-İş’i devre dışı bırakayım. Çünkü onların da Ocak ayında Toplu sözleşmeleri başlayacak. Keyifle izleyeceğimi bilmelerini isterim.
**********
Neyse, belirli taşlamalar ve gereken cevapları verdim. Artık Özçelik İş sendikası ile THY/Teknik A.Ş arasındaki toplu iş sözleşmesine döneyim.
Teknik AŞ ile Özçelik iş sendikası arasında yürütülen toplu iş sözleşme konusuna direk olarak müdahil olmadığımı biliyorsunuz. Çünkü sonuçta imzaları işveren adına Teknik A.Ş, İşçi adına da Çelik İş sendikası atacaktır.
Kim ne derse desin, kim eleştirirse eleştirsin, sonuçta imza yetkisi onlarda… Bilirsiniz medyada siyasi haberler çoğunlukta. Kimi hükümeti eleştiriyor kimisi ise doğru yapılıyor diyor. Kimsenin ağzını büzemezsin. İşin doğrusu çok sesliliktir. Bardağa dolu yerinden mi yoksa boş yerinden mi bakmak gibi bir durum söz konusu.
Bu süreç içinde, Teknik A.Ş Toplu İş sözleşmesi içeren en az 3 veya 4 köşe yazısı yazdım. Yorumları izledim. Beklentileri gördüm.  Yazı ile bir konuyu anlatabilmek farklı, konuşarak farklıdır. Yazdığım makalelerin bazılarının anlaşılmamış olduğunu gördüğümde, bir okurumuzun, “Sefa Bey youtube dan görüntülü ve sesli yayın yapsanız ve biz dinlesek konuya daha çok hâkim olabiliriz” önerisine uydum ve şimdiye kadar hiç kullanmadığım youtube kanalından seslendim.   Kısaca hem yazılı hem sözlü/görsel olarak görüşlerimi sıraladım.
Devamlı işverenin tutumunu eleştirdim. Bu arada sendikanın istediği %14 ü az bulup eleştirdim. Fazıl beyle takıştım, Ahmet Karaman beyle takıştım. Sendika ile hiç takışmadım. Hala da takışmış değilim. Çünkü sonuçta toplu iş sözleşmesine onlar giriyor ve imza yetkisi onların. İyi veya kötü de yönetseler de sonuçta çalışanlar adına masadalar.
Hatırlarsınız, bir yazımda, Toplu İş sözleşmesi uzadıkça uzuyor. Uzaması çalışanın aleyhine. Geçen aylarda yaşanan ve en az yıl sonuna kadar süreceğini düşündüğüm yüksek enflasyonun altında eziliyorlar. Bu nedenle, ilk altı aylık yani (ocak-şubat-mart-nisan-mayıs-haziran) resmi enflasyon kaynaklı (Pazar veya file enflasyonu değil) farkları alırken, madem sözleşme uzamış ve Temmuz-Ağustos-Eylül aylarını içine almış ve ilgili aylar içinde enflasyon rakamı belirlenmiş, O halde 9 aylık enflasyon rakamını da diğerine ekleyin verin. Sene sonu Ekim-Kasım, Aralık aylarını da ayrı verebilirsiniz diye bir görüş belirttim ve ayrıca youtube dan da bu görüşümü anlattım.
Sen misin anlatan ve öneren… Sendika şube başkanı Yavuz Bey hemen aradı ve Sefa Bey böyle şey olur mu? Şimdiye kadar bu tür bir uygulama olmuş mu?
Ben de “olmamışsa olmayacak anlamına gelmez. Bal gibi de olur” diye tartışma başladı. Ben köşemde bu yeni uygulamayı, yani enflasyon rakamının işçinin teri soğumadan verilmesini Youtube’da anlatmışım. Yavuz Bey’in itirazı bana saçma geldi. Ancak, bu görüşe, işveren ne diyecek diye de merak ettim.  
Fazıl beyi daha önce aradığımda, “Merhaba Fazıl bey sözleşme nasıl gidiyor var mı bir gelişme okurlarımızı aydınlatalım” diye sorduğumda; Bittiğinde haber alırsınız deyip kestirip atıyor. Son derece monolog bir yapısı var. 
Ahmet Karamanı arıyorsun. Her nedense telefonunu bile açmaya çekinir olmuş. Yahu Ahmet kardeşim eski arkadaşız. Aç bakalım ne diyeceğim dimi ama… Bu korku nedendir?
Peki, sırada ne kaldı? Tabii ki, hepsinin tir tir titrediği İlker Aycı Bey…  Ben medeni bir insanım ve herkesi kendim gibi medeni addederim. Benim telefonum internette dolanıyor. Arayıp ta cevap vermediğim insan mı var? Onları da aradığımda açmalılar. Hem telefonlarını açmazlar hem de köşe yazınızı veya onları ilgilendiren bir haber olunca keşke bize sorsaydın derler.
Baktım ki Ahmet Karaman da cevap vermiyor kimi arayacağım? Tabii ki İlker Aycı’yı.
Aycı, Sağ olsun diğerleri gibi kompleksli biri değil. Belki de adamına göre davranıyor onu bilemem. Neyse, beni o yapısı ilgilendirmiyor.  Cep telefon numarasını genel kurulda almıştım. İlker Aycı, onu hiçbir zaman kişisel bir nedenle aramayacağımı biliyor. Çünkü, teknik A.Ş nin 5000 TL lik ikramiyesinde sadece bu konuyu dile getirmiş ve başka konuya girmemiştim.
Neyse uzatmayayım, Telefonu aldım ve aradım. Buyurun Sefa Bey dedi ve durumu anlattım. (İlker Bey de okuyordur bu yazdıklarımı) Ya dedim, teknik A.Ş sözleşmesinde bir sorun var. Nedir diye sordu. Siz ocak-temmuz ayları için çalışana %9 borçlusunuz. Şimdi de Ekim ayı gelmiş ve yine üç aylık enflasyon %9 etti %18… Kısaca çalışana şimdiden %18 borcunuz var.
Bu borcu neden vermiyorsunuz dedim. O da; nasıl olacak o iş dedi. Açıklayayım İlker Bey dedim. Ocak ayından Hazirana kadar 6 aylık enflasyon belli. Bu da %9 civarında. Evet dedi. Bu rakamı vermek zorundasınız dedim. Evet dedi. Peki, madem öyle toplu sözleşme Temmuz ayında başladı ve tamı tamına üç ayı tamamladığında, baktım ki üç aylık enflasyon verileri açıklanmış. Bunların ortalaması da %9 civarında…Siz önce 2018 ilk altı aylık enflasyonu ödeyecekseniz sonra da Temmuz-Ağustos ve Eylülü…
İlker Bey aynı Yavuz Bey gibi itiraz etti.  Sene sonunda veriliyor enflasyon farkları dedi.
Tamam, da neden bekletiyorsunuz. Çalışan enflasyonun altında inim inim inliyorken neden illa ki sene sonu diye cevapladım. Bu uygulama bir kanuna mı dayanıyor? Uygulamanın şimdiye kadar olmaması olmayacağı anlamına mı geliyor. Yasağı mı var… Dikkatle dinledi ve…
Öneriniz ne Sefa Bey dedi. Ben olsam ilk dokuz ayın yanı sıra bu yaşanmış üç aylık enflasyonu da sene sonunu bekletmeden verirdim diye cevapladım.
Bir kaç saniye düşündü ve neden olmasın dedi. Peki, Ekim, Kasım Aralık ne olacak?  Sene sonunda oluşan enflasyona bakıp son üç ayı ekstradan çalışanınıza ödersiniz dedim.
Hımm bence makul diye cevaplayıp, Teknik A.Ş yönetimini şimdi arar söylerim dedi. Çok teşekkür ettim ve telefonu kapattık.
Bunu da aynen yazdım. Bunu siz çalışanlar ve sendika için yaptım. Bir nevi sendikanın elini güçlendirdim.  Sendikanın resmi isteği %14 dü. Bunun 9 ayı zaten yaşanmış dokuz ayın enflasyon rakamı. Temmuz Ağustos Eylül ayını da verdiğinizde sadece enflasyon kaynaklı %18 ellerinde olacak. Bunun üstüne de refah payı olarak sendika 5 istemiş. (bence çok az) üstüne seyyanenler alırsanız onu da ilave edin.  Kötü mü sizce?
Ben olsam teşekkür ederdim. Sonuçta sözleşmeye siz girdiniz. Alınacak güzel bir rakam sizi unutulmaz yapar. Her zaman imzayı atan konuşulur öneriyi veren değil.
Gerçekten de İlker Aycı Teknik A.Ş yönetimine talimat vermiş. Tamam, burada ben devreden çıktım ve yazımda imza yetkilisi sendikadır dedim. Yani Yavuz Bey’e 3 aylık enflasyon rakamının verilebilmesinin mümkün olduğunu ispat etmiş oldum.
Ben sendikacı olsam teşekkür ederdim. Sefa bey olmayanı olur etti derdim. O ne dedi? bilemiyorum tabii ki…
Sonra baktım ki sendikadan haber yok. Çalışanlara söyledim sendikadan haber geliyorsa bana yollayın dedim. Yok ki dediler. Allah Allah… Yine aldım telefonu üst düzey bir yetkiliye sordum. ( yapım gereği ne sizin nede bana bilgi veren kişilerin ismini belirtmem) Ancak bu satırları okuyordur. Arzu ederse kendi söyler.
Sefa Bey dedi toplu iş sözleşmesi bir iki güne kadar imzalanır. Ortada çok büyük bir sorun yok birkaç idari madde kalmış ve çözülmeyecek gibi değil dedi.
Çok sevindim. Çalışanlar streste ve her an gözleri kulakları sözleşmenin bağıtlanmasında. Sendikadan yine ses seda yok. Baktım ki kimse konuşmuyor ve bende aldığım bilgi doğrultusunda, Toplu iş sözleşmesinin bir iki güne kadar biteceği söyleniyor dedim. Bir nevi işvereni kışkırttım… Olması gereken zaten çoktan imzalanmasıydı.
Vay efendim ben neden söylemişim? Yahu ben imza yetkili değilim. Bir yetkili söyledi bende müjde vermek amaçlı yazdım.  Ne olmuş yani… Ceplerinden para mı aldım.
Şimdi ben buradan soruyorum. Temmuz Ağustos ve Eylül ayları enflasyonunun verilebileceği söylenmiş olmalı.  Aranızdaki anlaşmazlığı bilemem ve benim işim değil, İdari maddelerdeki aksaklığı bilemem, benim işim değil. Bu konularda hiç konuşmadım ve sorgulamadım. Çünkü verilen taslağı görmedim. Gördüğüm sadece %14 dü.
Şimdi sendika kapris yapıp, madem Sefa Bey bir iki güne kadar biter diyor bunun inadına uzatalım biraz daha bu sözleşmeyi diyebilir mi? Bence dememelidir ama derse de bana değil kendi işçisine ihanet etmiş olur. Bu işlere soyunanlar kapris yapamazlar…
İmza yetkisi işveren ve sendikada… Yani isterse ben imzalamıyorum der ve grev kararı da alabilir. Grev kararı alırsa da desteklerim ve oylama yapılırsa, çalışanlara sendikanın yanında yer alın diyen de benim.
Derdiniz ne eyyy sendika…
Size yardımcı olup üç aylık enflasyonu sizin tabirinizle olmaz benim düşünceme göre bal gibi olur diyerek kabul ettirten benim. Atlayın bu işin üstüne ve 3 aylıkları önce kapın. Sonra başlayın pazarlığa. Elinizi tutan mı var? 
Hadi bakalım,uzatın uzatacağınız kadar… Çalışana yani üyelerinize cevabı ben değil,sonuçta siz vereceksiniz…
Neyse bu iş çok uzadı, bildiğiniz gibi yapın. Grev kararı alın ve hatta greve çıkın. Beni etkilemiyor bilesiniz…

Exit mobile version