Uçak başına geldiğimizde, duymayı beklediğimiz bazı önemli cümleler vardır. Sakin adımlarla yanınıza gelen teknik ekibin ‘‘Uçak hazır, her şey yolunda ‘’ demesi bunların başında gelir. Bir anda herkesin yüzünü gülümsetir. Bu esnada kulaklar ‘’Gecikme yok’’ cümlesini de duydu mu başlarız huşu içinde çalışmaya. Yok yok dahası vardı unuttum, bir de teknik ekip uçuşunuza katılıyorsa değmeyin keyfimize. Uçuş esnasında doktor anonsu yapıldığında bir anda onlarca doktorun ayağa kalkması gibi rahatlatır ekibi. Uçuşta teknik ekip yolcu olarak bile bulunsa iyi hissederiz. Bir durum yaşansın yaşanmasın kendini daha emniyette hissetmek gibidir varlıkları. Şifa verirler uçaklara. Bu yüzden onları uçak doktoru diye tanımlarım. Ellerinden düşmeyen arıza, bakım kayıt defterlerini de uçağın günlüğüne benzetirim. Sevgili günlüğe bugün neler yazılmış diye her uçuş öncesi açıp kontrol ettiğimde, uçağın gününün nasıl geçtiğini öğrenir, sayelerinde nasıl davranmam gerektiğini bilirim.
Uçağın keyfi yerindeyse hemen başlar hazırlıklar. Daracık koridorda çalışan insanlar, sihirli dokunuşlarla onu yeni bir güne daha hazırlar. Bu esnada kabinde son rötuşlarını yapan teknik ekibin yanına gider, neler yaptıklarını izlerim. ‘’Şu tornavidalardan birkaçını bıraksanız da sizden sonra şu ışık yanmaz, hani bizi zorda bırakırsa…’’ diye başlayan cümlelerimle onlara takılırım. Şaka yaptığımı düşünüp, gülümseyerek işlerine devam ederler. ‘’Madem öyle, ben de inşaat izler gibi sizi izlemeye devam edeyim’’ derim. Aslında kabin içinde onları devamlı gözlemlediğimizden ister istemez bir şeyler öğreniriz. Onların yokluğunda geçici çözümler ürettiğimiz, öğrendiklerimizi uyguladığımız anlar da olur. Mesela, uçuş esnasında durduk yere açılıp, yolcunun başına oksijen maskesi dökmek isteyen, buna bayılan bazı kapaklar olur. Hatta bazıları yanına tüm paneli çekmeye çalışır. Onlar en belalıları…Yolcu masalarına ne demeli? Kabinin asileri. Olmadık anda inatlaşır, kapanmak istemezler. Ya meraktan penceresinin çerçevesini çıkartıp sonra da panik olan yolcular? Ben bu versiyonun, yerde kanat üstü çıkışları açanını da biliyorum… Bu durumlara yıllar içinde çok rastlayınca, bizlere de bir teknik haller oluyor tabii. İşin erbabı gibi sakince olay mahalline gider, ‘’Neşter… Yok yok tornavida, aman o da yoktu değil mi? ‘’ derken bir hamlede tüm isyanları bastırırız. Üstüne elimizin tozunu da atar, yolcuların hayran bakışları arasında teknik gibi sakince yerimize geçeriz.
Bu arada, uçuşta meydana gelen arızalar nasıl oluyorsa tekniğe söylediğimiz anda hemen düzeliverir. Uçuşta canımızı okuyan durumlar sanki hiç yaşanmamış gibi tekniğin yanında sus pus olur, seni de yalancı konumuna düşürür. ‘’Gerçekten çalışmadı, gerçekten bozuldu. Siz şimdi baktığınızda birden düzeldi ‘’diye uzayan cümlelerimize sanırım hepsi aşinadır.
Dahası ‘’Uçağı bir açıp kapatalım, düzelir’’ dediklerinde gerçekten de düzelir. Olmadı tepesine de birkaç kez vuralım o zaman.
Sanırım ‘’Tekniğin gücü adına’’ diyerek bir dokunuyorlar, uçak hemen şifalanıyor… Uçak doktoru demem boşuna değil.
Teknik ekip gece gündüz, sıcak hava, soğuk hava demeden her zaman uçağın yanı başındadır. Bazen kan ter içinde, gözlerinden uyku akarken, bir aşağı bir yukarı koşturup, uçağı hazır hale getirirler. Bizleri karşılar, uğurlar, tekrar karşılar, aynı tempoda çalışmaya devam ederler. Uçuş ekipleri kadar göz önünde olmasalar da bir havayolu şirketinin belkemiğidirler.
Kabin ekipleri için de teknik ekibin yeri ayrıdır. Özellikle yatılarda size her zaman destek olur. Yeri gelir dost olur, abi olur, yalnız bir yere gitmeniz gerektiğinde size eşlik eder koruma olur. Gezmek için bir yere gitmek istediğinizde kimse gelmek istemese onlar bir yolunu bulur, size katılır. Bitmeyen kahvaltı sohbetlerinde akla hayale gelmeyen anılarını paylaşır, ufkunuzu açarak, sizi şaşırtır. Uçağın ya da şirketin en güncel bilgileri onlardadır. Doğru olduğunu sandığımız yanlış bilgilerimizi düzeltir, doğrusunu da yerinde göstererek öğretirler. Yolcu gelmeden önce ön kapıda kahve eşliğinde yapılan sohbetlerin tadı da bir başkadır. O kısacık anlarda ne çok şey öğrenilir.
Elbette, benim soru sormaya bayılan ruhumdan onlar da nasibini almıştır. İlk yıllarımda kahve eşliğinde bitmeyen sorular sorardım. Öyle ki ‘’Arzu Hanım, bunları bilmenize gerek var mı?’’ diye kibarca beni uyarıp, artık bu işe bir son vermem gerektiğini anlatmaya çalışsalar da ben peşlerini hiç bırakmazdım. Sağ olsunlar, her zaman yardımcı oldular. Zor zamanlar, uzun beklemeler hatta acil durumlar yaşadık ama güldük, eğlendik, keyifli görevler de paylaştık. Her anından çok şey öğrendim. Şu da var ki, saygı çerçevesinde kurulan tüm ilişkiler, karşınızdakine gösterdiğiniz nezaketiniz, samimiyetiniz mutlaka hissedilir. Ve yıllar geçse de paylaşılan anlar, unutulmaz hatıralara böyle dönüşür.
Ben de çok şanslı olmalıyım ki harika insanlara denk geldim, harika ekiplerle çalıştım. Hepsine emekleri için çok minnettarım…