Geçtiğimiz günlerde; ünlü bir gazetenin hafta sonu ekinde çok anlamlı bir yazı vardı. Konu Albay Nuri Pamir, O.Özyurt kaleme almış ve çok güzel derlemiş. Albay, Bor’da 1901’de doğmuş değerli bir vatan evladı, babası tabur imamı. 19 Yaşında Milli Mücadeleye katılan çalışkan, başarılı genç, 1940 yılında davet üzerine Afganistan’a gidip Afgan Harp Okulu’nda dört yıl hocalık yapmış, büyük bir nişanla ödüllendirilmiş. Bu kadar değil elbet; yurt içinden ve dışından pek çok madalyası var. 1951’de Piyade Alayı’nın komutanı olarak Kore’ye gönderilmiş. Albay olmasına rağmen, en önde savaşmış yiğit askerin, konusu roman olabilecek mutlu ama kısa süren bir evliliği var, müşfik bir baba. Sonrası acıklı…bir daha geri dönememiş. Kore harbinde şehit düşmüş askerler için yapılan şehitlikte, Pusan’da diğer şehitlerimiz ile birlikte ebedi uykusunda.
3 Kasım 1986’da, Başbakan T.Özal’ın Uzakdoğu’yu kapsayan gezisinde görevli ekibin üyesi olarak, Seul halkının Türkler’e saygı ve sevgi dolu davranışlarını unutmam mümkün değil. Tusan’da düzenlenen anma törenine kokpit ekibi ve teknisyenler grubu katılmış, Türk şehitliğine helikopterlerle taşınmışlardı. Yıllar sonra, 2010 Haziranında Cumhurbaşkanı Sayın A.Gül Güney Kore’yi ziyaretinde Seul’deki savaş müzesini gezmiş. Mumdan yapılmış heykeli incelerken, müze müdürü, Albay Pamir’in yiğitlik destanı yazdığını söylemiş, gururla tebessüm etmiş Sayın Gül. Koreliler şehitlerini asla unutmuyorlar, kendileri için savaşıp şehit olan Türkleri de. Üç Yıl süren savaşın ardından, ateşkesin yıldönümü kutlanırken, Güney Koreliler törenlerine Türk gazileri ve gazetecileri davet ediyor, şehitler için saygı duruşunda bulunuyorlar. Türkiye ve Türk sevgisi devam ediyor.
Şehit albayın nişan ve madalyaları, özel eşyaları İstanbul Askeri Müzesinde, Ankara’da Harp Okulu Müzesinde sergileniyor. Lüleburgaz’da Mekanize Piyade Tugayı kışlasına adı verilmiş. Çınar Yayınlarından çıkmış bir kitap var; Unutulan Unutulmaz Kahramanlar, yazarı; Mustafa Şahin. O kitabı okumak ve güncel yaşamdaki haberleri karşılıklı incelemek lazım. Neden mi?
*****
Başka bir savaşa geçiyorum; Anzaklar 1915 Yılının 25 Nisanında Gelibolu yarımadasındaki savaşa katılırlar. Gelibolu ve Arıburnu çarpışmalarında hem İngilizler hem Anzaklar büyük kayıplar verirler. Yıllar sonra, başka bir kıtadan gelen torunları tarafından “Şafak Ayini” ile anılıyorlar. Tören başlayıncaya kadar uyku tulumları içinde uyuyorlar. Ayin öncesi Avustralya ve Yeni Zelanda Kraliyet Hava Kuvvetlerinin bandoları müziğe başlıyor. Saat 05.30. Merasim kıtası alana geliyor ve ayin başlıyor. Marşlar, dualar ve ağıtlar. Halktan tek bir ses yükseliyor; *We will remember them, lest we forget!*
*****
Avustralyalı oyuncu Russell Crowe bir Anzak. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (Australian and New Zealand Army Corp) kısaca “ANZAC” olarak adlandırılmış. Anzaklar 1ci dünya savaşında İngiliz ordusunda görev yapmışlar.
Crowe, 2013 yılında Çanakkale Savaşı sonrası gelişen bir hikâyeyi beyaz perdeye aktarmaya karar veriyor, *‘The Water Diviner”; savaşta oğulları kaybolan Avustralyalı bir babanın hikâyesi. Görünen o ki; her yıl tekrarlanan şafak ayini ve yaşamını yitiren Anzaklardan kalan hatıra defterleri Crowe’u etkilemiş. Crowe, flim için geçtiğimiz yıl birkaç kez Türkiye’ye geldi. İstanbul’da Kültür ve Turizm Bakanı ile görüşmeler yaptığını okuduk. Çanakkale, Edirne ve İstanbul’u dolaşmış, notlar almış, görüntülemiş. Bakandan olumlu yanıt aldıktan sonra, Yılmaz Erdoğan-Belçim Bilgin çifti ve Cem Yılmaz’la anlaşmaya varmış, çekimler güney Avustralya’da başlamış. Bekleyip göreceğiz.
*****
Yıl 1967, yer: THY Uçuş Eğitim Müdürlüğü. Yeşilyurt’ta bir apartmanın birinci ve ikinci katlarında kabin memuru ve pilot adaylarına eğitim veriliyor. Öğretmenlerden biri kaptan Orhan Suyolcu. Kabin memurlarına Viscount derslerine giriyor. Viscoint, 1958 yılında filoya katılan 57 yolcu kapasiteli 4 motorlu, propoller bir uçak. Titiz öğretmen, sınıfta anlattıkları ile yetinmiyor. Öğle tatilinde Eğitim Müdürlüğü’ne gelen otobüs ile talebelerini aprona taşıyor. Boş bir viscoint’ın her yerinde, derste el-kol hareketleriyle anlattıklarını gösteriyor. Kanatlar, flaplar, iniş takımları vs.
Suyolcu kaptan uzun boylu, mavi gözlü, güleç yüzlüydü. Lüleburgaz’da çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Kuleli’yi bitirip Kara Harp Okulu’na geçmiş. Arkasından Almanya uçuş okulu. Geçmişte THY tüm pilot ihtiyacını Hava Kuvvetleri’nden karşılardı. Orhan Yüzbaşı Almanya’da uçuş okuluna giderken Alman eşi ile karşılaşıp evliliğe karar vermiş. Eskiden askerlerin yabancılarla evliliğine izin verilmiyordu, kaptan da Türk Hava Yolları’na geçmiş, biz onu böyle tanıdık. Eşi Alman iki pilot vardı zaten; Orhan Suyolcu ve Sadık Yücel. DC-9 ve DC-10’ların gelmesiyle birlikle THY jet çağına geçince Viscount filan kalmadı.
1985 Yılında yine bir savaş, İran ve Irak arasında bu kez. Saddam’ın füzeleri Tahran’ı vuruyor. Uçaksavar sesleri ortalığı inletiyor. Japon firmalarının Tahran’da görevli elemanları var, kurtarılmaları gerek. Japonlar, ülkelerinden uçak istiyorlar. Japon hükümeti riskli olduğu için uçak göndermeyi kabul etmiyor. Durum acil. Bu kez İstanbul’daki İtochu Şirketi Türkiye temsilcisi Takashi Morinaga’yı arıyorlar. Başbakan T.Özal, Morinaga’nın eski dostu. O da gerekli talimatı veriyor ve büyük bir risk ile THY DC-10 İzmir uçağı Tahran’a iniyor. Motorlar çalışır vaziyette… Uçak 345 kişilik. 215 Japon vatandaşı koşarak uçağa geliyor ve uçak havalanıyor, istikamet Ankara sonra İstanbul. Türkiye’de sessizlik, Japonya’da hayranlık ve mutluluk var. Japonlar bu olayı hiç unutmamışlar, Güney Koreliler gibi..
Ulus THY sitesinde yaşayan Suyolcu kaptan, yaz aylarını Bodrum’da geçiriyor. Geçtiğimiz yıl, onu 26 Şubatta aniden kaybettik. Bizler yıldönümünde sessiz kaldık. Japonlar mı?
Japonya kıyılarında batan Ertuğrul firkateyni şehitlerini andıkları törende, Suyolcu kaptanı unutmayarak 587+1 mum yakmışlar. Biz ne yaptık? Avustralyalı bir aktörün, geçmişten yola çıkarak, yaşamını yitirmiş Anzak’ları yad eden senaryosunu bırakın, Kore halkının Türk şehitlerine duydukları saygı da bir yana, biz ne yaptık?
Albay Nuri Pamir’i bilen var mı? Ben geçen haftaya kadar bilmiyordum. Kore’de verdiğimiz şehitler için “orada ne işleri vardı” diye konuşup yazanlar çok ama. Suyolcu kaptanı ve ekibini başarılı ama son derece riskli görevlerinden dolayı bilen-tanıyan-hatırlayan ya da anan var mı? İşte ahde vefa budur, vefakarlık örneği
Aceleci, tezcanlı hatta telaşlı ve gürültücü Akdeniz ırkının tüm özelliklerini taşıyoruz ama gereğinden daha fazla suskun kalıyoruz bazen. Gönlüm buna isyan ediyor.
Ref/ Bor Kaymakamlığı-Milliyet/Gökhan Özbek- Yeni Şafak/Aydın Demir-Yunus Emre Enstitüsü
*Bir maden çubuk kullanarak yeraltı suyu arayan kişi
Meral Döşemeciler yanlışlık eseri hostes olmuş; yazar olmalıydı.
Havada geçen yıllar insanı bilge kılıyor. Alınan dersler hiç bir fakültede yok! Emekli olunca bunları paylaşmak kalıyor geriye. Ya tersi olsaydı? Yazar olsaydım yani? Havacılara hitap edebilir miydim sizce? Erol kaptan beni onure etmiş, çok teşekkürler…