Köşe yazılarımın tümü, büyük çabalarla ve bir çok araştırmalar sonucunda oluşuyor ve oldukça çok sayıda okur kitlesi tarafından okunuyor, yorum yazılıyor.
Bazı okurlar yazılarımı, yazıda anlatılmak istenen konuya yoğunlaşıp, satır aralarında yatan önemli ayrıntılara dikkat etmeden okuyor sanıyorum. Çünkü, olumlu-olumsuz eleştirilerin yazı içeriğine yönelik olması gerekirken, biribiriyle çelişen yorumlara sıklıkla rastlanmaktadır.
Oysa ki, yazılarımı yazarken, okurların düşüncelerime, ileri sürdüğüm fikirlere yönelik yaptıkları eleştirilerini, yorumlarını dikkatle okurum ve onlardan yeni görüş ve bilgi almak isterim.
Yazılarıma gelen yorum ve eleştirileri; okurun yazarı ve yazıyı önemseyip kendi kişisel görüşleriyle de katkı yapmak isteği olarak değerlendiriyorum ve çok memnun oluyorum, kişisel ve ardniyetli olmadıkça da eleştirilmeyi çok seviyorum.
Bu nedenle, ben de bu yapıcı eleştirilerden yararlanıp kendimi geliştirebiliyorum. Kısaca,bu yolla okurlarımdan ücretsiz destek almış oluyorum. Böylece, yazar ile okuyucu arasındaki kolektif yararlı bir alış-veriş ortamı oluşuyor.
Bu arada; bazı kurum ve kuruluşlarımız yöneticilerinin ne yazık ki aynı olgunluğu gösteremediklerini üzülerek yazmak durumundayım…
Bilindiği gibi, havacılık sektörünün çalışan kesiminin önde gelen isimlerinden oluşan bir grup, kendi aralarında gönüllü ve kişisel çıkarlardan tümüyle arınmış olarak, branşlarında yaşanan sorunları biribirleriyle ile paylaşmak için bir birlik oluşturdular. Bu oluşumun adına da, Sivil Havacılık Akademisi dediler.
Bu oluşumun amacını anlayamayan bir takım çevreler; Akademinin üzerinde çalıştığı ve deklare ettiği önemli sorunlardan çok, bu kuruluşun adının neden akademi olduğunu sorgulamaya başladılar. Yani, inciri bırakıp, çekirdeğine odaklandılar. Kısaca; içlerinde bir çok akademisyen barındıran bu oluşum, akademi sözcüğünün neyi anlattığını bilemeyen kişilerin saldırısına uğradı. Oysa, Airporthaber yazarı Dr. Oya Torum, yazısında bunu ne güzel anlatmıştı…
Yazık ki, Sivil Havacılık Akademisinin önce adına, sonra da çalışmalarına yönelik saldırılar süregelmektedir.
Hiç bir kurum-kuruluş ve kişinin kusursuz olamıyacağı bir gerçektir. Türk sivil havacılığının işleyişini beğenmeyebilir ve eleştirebiliriz. Böyle bir durumda eleştiriye hedef olan kurumları temsil edenler, eleştirilere anlayışla bakar ve olgunlukla karşılayıp; “Buyrun beyler, düşündüklerinizi karşılıklı konuşalım…” dedikleri an, sivil havacılığımız patronları, çalışanları ve otoritelerinin güç birliği ile büyüyecektir.
Tersi durumda; “Ben devletim, ben bilemiyeceğim de sizler mi bileceksiniz?”, “Ben patronum, ya siz kimsiniz?” biçiminde kompleks içeren düşüncelerde iseler, en büyük zararı Türk sivil havacılığına, dolayısı ile kendilerine vereceklerini bilmelidirler.
Var olan gerçekleri görmezlikten gelmek, o gerçekleri yok edemez.
Biraz ironi ve empati yapıp, kendimi otoritelerimizin yerine koymaya çalışayım. Sanırım; şöyle düşünür ve davranırdım;
Sektörde çalışan pilot-uçak teknisyeni-mühendis-hava trafik kontrolörü-dispeçer-kabin memuru ve profesör, doçent, doktor ünvanlı akademisyenlerden oluşan bir grup, sivil toplum örgütü biçiminde gönüllü birliktelik, bir sivil inisiyatif oluşturuyorlar. Bu kişiler, aylarca çalışıp gördükleri aksaklıkları, havacılığımızın daha iyiye gidebilmesi için bir rapor olarak yayınlıyorlar ve raporun içeriğini detaylandırmak ve bu tür bir bildiriye neden gerek duyduklarını bize anlatmak istiyorlar.
Havacılığımız açısından bundan daha iyi, sevindirici gelişme ne olabilir?
Böyle bir araştırmayı yaptırmak için SHGM, TÖSHİD olarak ne kadar para harcamak gerekirdi bir düşünün…
Araştırma, sektörün doğrudan içinden gelenlerce en gerçekçi bir şekilde yapılmış, önümüze bedavadan konmuş, daha ne istiyoruz?
Bu insanlar, bizim ülkemizin vatandaşları ve bir çoğu aktif olarak sistemin içindeler. Bu grubun içindeki hiç kimse bizim makamlarımıza, koltuklarımıza bir tehdit oluşturamaz. Siyasi iradenin oluru ile atanan bizlerin zaten bu tür bir korkusu olamaz. Akademi üyelerinin öyle bir niyetleri olsa, gizli gizli çalışır, bizimle görüşmek isteyeceklerine, bizi atayan siyasilere ulaşıp, arkadan kuyumuzu kazmaya çalışırlardı. Hepimizin bildiği üzere önce bizimle kontak kurmak istediler.
Peki; biz bunları bir tehdit olarak görmüyorsak, neden patronlar kulübümüz TÖSHİD’e ayırdığımız zamanın sadece birini onlara ayırıp, “Buyrun arkadaşlar, sizleri dinleyelim” diyerek kendi teknik kadromuzla birlikte onları dinlemiyoruz?
Gerekirse kendi kadromuzla bir platform oluşturarak, onların ortaya attıkları bilimsel değerlendirmeleri tartıştırsak, kötü mü olur?
Bunun bize ve sivil havacılığımıza zararı mı, yoksa yararı mı dokunur?
Böylece üst yöneticiler olarak, bir çok teknik konu hakkında bilgi sahibi olur ve bir yanlışımız varsa yanlışımızı düzeltme olanağı buluruz. Yanlışımız yoksa, teknik kadromuzla birlikte karşımızdakinin bu konuda yanlış bilgilerle donatıldıklarını anlatır ve güle-güle deriz. Bunu, bir güçler çatışmasına değil, bilgilerin birleşmesinden doğan yeni bir oluşuma dönüştürebiliriz.
Kendisine akademi diyen grup bedava bilgi verecek, sektörde yaşanan gerçekleri dile getirecek. Bizim bu arkadaşları dışlamamız, kendimizi dışlamak olmaz mı? Bizim içimizden gelen bu oluşumu, eğer bizler önemsemez elimizin tersi ile bir yana itersek, sektör işveren ve çalışanlarının yaşamsal sorunlarına bilimsel yaklaşımlarla birlikte getirilen çözüm olanağını kaçırırız. Ve Akademi, içinde bulunulan kitle tarafından her geçen gün daha çok önemsenir ve sessizce gönüllerde büyürler. Çünkü bu kişiler, salt bizim aramızda değil çalışanların da aralarında, yani işin mutfağında dolaşmaktadırlar.
Bunlar kalabalık bir grup ve isimlerini deşifre etmekten çekinmiyorlar. İsimleri, neyin nesi oldukları, meslekleri belli olan bu kişiler bizim lisans verip sektördeki ucuş emniyet ve güvenliğini sağlattığımız insanlar. Bizler onları denetliyoruz. Biraz da onları dinleyelim bakalım; yapılan denetlemelerle ilgili bir sıkıntıları mı var? Bizim göremediğimiz veya görüp de algılayamadığımız aksaklıkları mı görmüşler?
Sonuç olarak; Bizler, Türk sivil havacılığının otoriteleriysek, niyetimiz sivil havacılığımızı ülkemizin büyüklüğüne paralel hale getirmek olmalı. Kısaca; üzüm yemek için buradaysak, bağcıyı dövmek niyetinde olmamalıyız.
Bizler onları dışladıkça, onların sektör çalışanlarının gönlünde her geçen gün büyüyeceği bir gerçek. Bizden kişisel bir istekleri yok. Onlar da bizim gibi, yediğimiz üzümü daha kaliteli yetiştirmek için, pozitif katkıda bulunmak istiyorlar. O halde bizlerde bir yanlış olmasın. Üstelik onların bizler gibi bağcıyı dövecek güçleri de yok.
Sopa bizim elimizde, ama bunlar sopaya karşı bilimsel verilerle ilerliyorlar.
Ya, bunların hepsini ülkeden sürmeli, işlerinden attırmalı ya da, bu bilgileri birlikte tartışmalı, daha kaliteli, daha bol üzüm yetiştirmeli ve birlikte yemeliyiz… derdim sanırım.