Gökyüzüyle tanıştığımdan beri neredeyse her gün yüzlerce insanla aynı kader de bazen bir kavuşmaya bazen de bir ayrılığa doğru yolculuk yapıyorum. Her biri birbirinden özel hikayelerin içinde aldığımız rollerimiz, bilerek ya da bilmeyerek birbirimizin hayatlarına dokunuyoruz…
Saate baktım gecenin üçü.Yaz sıcağı gecenin bu vaktin de bile kapıdan yüzüme doğru esen rüzgardan hissediliyordu. Nedensiz hiç uyuyamamıştım.Sıcak yüzüme vurdukça uykusuzluğum daha çok beni sarıyordu.Kendime sert bir kahve yapma zamanım gelmişti. Yer personelinin getireceği son uçuş evraklarını bekliyorduk. Açık uçak kapısının önünde durup bir yandan sert kahvemi yudumluyor ,bir yandan da birazdan kapanacak kapıların ardında uzun bir süre soluyacağım suni kabin havasının yerine,sıcak da olsa temiz havayı depoluyordum ciğerlerime. Ne kadar çok sevsem de bazen yorgun tarafım aklıma girmeye çalışıyor ve artık bu işi bırakmalısın diye fısıldıyordu. Belki de bu kadar uyku borcum olduğu bedenime bir iyilik yapma zamanım gelmişti.Ama uçaklar alemimi bırakma düşüncesi bile bir an içimi burkmuştu. Bu nasıl bir şeydi?
Belli ki,zaman geçtikçe uçaklarla aramızda görünmez bir bağ oluşuyordu.Onlar izin verdiği sürece de beni buralarda tutacağını biliyordum.Elbet vardı bir sebebi… Sonun da yer personeli gelmişti.Benim de zihnimden çıkma zamanım… Hızlı bir şekilde son dakika gelişmesini aktarıyordu bize. Tüm yolcular kabinde ,sayım alınmış,her şey normal rutini içinde ilerlemiş,kapı kapatmamız gereken saat gelmişken, son bir yolcu için biraz daha beklememiz isteniyordu. Son anda hava limanına gelmiş biriydi.Gün içinde gideceğimiz şehre başka sefer olmadığı için yer personeline uçağa alınmak için neredeyse yalvarmış olduğunu anlatıyordu.Kaptanımız da bir kaç dakika daha bekleyebileceğini söyledi. Bu sefer son dakika da uçuşa dahil olan son yolcumuzu bekliyorduk. Bazı yolcular son dakika yolcusunu bekliyor olduğumuz için sinirlendiler ve söylenmeye başladılar.Sanırım onlar da gecenin yorgun tarafında ayakta kalmaya çalışıyorlardı ve sinirleri gerilmişti.
Neyse ki çok beklemeden yolcumuz da merdivenlerde belirmişti.Soluk soluğa halinin altında garip bir sessizlikle yer numarasını uzattı bana.Kabinin arka tarafından yer verilmişti.Gözlerim ilk sırada ki koltuklara takıldı.Kimse orada oturmuyordu.İsterse buraya oturabileceğini söyledim.Yüzünde garip bir tebessüm oluştu.Koltuğuna otururken başını teşekkür eder gibi öne doğru eğdi. Ben de gülümsedim.
Hızlı bir şekilde kapıyı kapatıp kalkış öncesi hazırlıklara başladık. Tüm hazırlıklar tamamlanmış,yolcular gibi bizlerde yerlerimizi almıştık.Kararmış kabinin sessizliğinde gittikçe hızlanan motorun sesini dinliyorduk. Yeni bir sefere başlamıştık. Kabinin sessizliğini kemer ikaz ışıklarının sesi bozmuştu. Kalkma zamanı… Işıkları henüz açmıştım.Birden bir çığlık sesi kulaklarımızda.Hemen kabine baktık. İlk sırada oturan yolcuydu çığlıklar atan. Öyle derinden ve güçlü geliyordu ki sesi.Herkes irkilmişti. Bir yandan bağırmaya devam ediyor bir yandan da pencereye vuruyordu. Anlayamamıştık ne olduğunu. Sakinleştirmeye çalışıyorduk ama yeterli gelmiyordu.
Elleriyle kendi göğsüne doğru vuruyordu.Bir hamlede üzerindeki tişörtü yırtarak parçaladı.Kıpkırmızı olmuştu yüzü,gözleri sanki dışarıya fırlamıştı.Tüm damarları gerilmiş,sanki içinden biri çıkacakmış gibiydi.Başını geriye doğru attı.Birden sesi kısıldı.Elleriyle boğazını tutup, ”Nefes alamıyorum,nefes alamıyorum” diyordu. Daha önce böyle bir duruma hiç şahit olmamıştım.Bir çeşit kriz geçiriyordu.Ekipten hemen oksijen tüpünü hazırlamalarını istedim. O geçen saniyeler içinde,ellerini tutup ”Bana bakın birlikte nefes alacağız şimdi bu şekilde derin nefes, sonra bırakın.Bir daha yapıyoruz ,sakin olun,sakin olun”derken sanki nefes almayı hatırlatıyordum… Oksijen vermeye başladık.Sakinleştirecek sözler söylemeye devam ediyordum.Birkaç saniye sonra rahatladı,bıraktı kendini.Maskeyi çekip çıkarttı.Sakinleşmiş gibiydi.Sessizce oturduğu yerden derin derin nefes alıp veriyordu. ”İyi misiniz ?” Kafasını onaylar gibi sallıyordu.Kısık bir ”Evet” dediğini duyabilmiştim. Diğer ekip arkadaşlarım durumu kaptana iletmişti.
Yolcu sakinleşince kaptanda uçuşa devam etme kararı almıştı. Henüz kısa bir süre geçmişti ki yeniden acı bir çığlık kabinde yankılandı. Yolcuya müdahale ederken diğer yolcular pür dikkat kesilmiş ön tarafa bakıp,her yaptığımızı izliyorlardı sessizce.Büründüğümüz roller içindeydik hepimiz şimdi. Cama vuran ”Atlamak istiyorum,yaşamak istemiyorum”diyen yolcuyu sakinleştirmeye çalışıyorduk.Çok hızlı değişiyordu ruh hali.Bir kaç saniye içinde sakinleşiyordu. Yanına oturdum.Terleyen yüzünü silmeye başladım.Bu şekilde uçuşa devam edemeyeceğini söyledim.Sanırım ne demek istediğimi anladı. ”Lütfen beni indirmeyin,gitmem lazım ”diyordu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. ”İyi olduğunuza emin misiniz? ”Şimdi daha iyiyim.Kendimi toparladım.” İçimi acıtıyordu söyledikleri.Belli ki yaşadığı bir durum vardı.Aklına gelince krize giriyordu.Konuşunca sakinleşiyordu. ”Yapabileceğim bir şey var mı sizin için ?” ”Ya da söylemek istediğiniz bir şey ?” Yere bakan yüzünü kaldırdı.Biraz soluklandı. ”Bir kaç saat önce beş yaşındaki kızımı kaybettim.Onun yanına gidiyorum.” Ne diyeceğimi bilememiştim.Ne denilebilinirdi ki? Ön tarafta oturduğu için sürekli yanındaydım.Kızının resmini gösteriyordu,onu anlatıyordu.Sonra ”Benimle sürekli konuşur musun? Uçakları anlatın mesela.” diyordu. Zihnini başka bir düşünceyle susturmak istiyordu.
Uçaklardan,uçmaktan bahsediyordum uzun uzadıya. Bir kaç dakika yanından ayrılsam,yalnız kalsa değişiyordu. Tüm uçuş süresince neredeyse yanında oturup sohbet etmeye çalıştım.Bazen söylenen sözlerin ne kadar etkili olduğunu görüyordum. Uçuş bittiğinde uçaktan inmeden önce; ”Sizler uçan meleksiniz.”dediğinde hepimizin gözleri dolmuştu. Uçuşun devamında hep o son gelen yolcuyu düşündüm. Hayat bu kez acısını paylaşmak için birinin hayatındaki bir kaç saatlik zamana yerleştirmişti bizi.Ne yorgun ve uykusuz tarafımın ne de kendime ödemem gereken borcun önemi vardı şimdi. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir an içindeydik…