13 Mayıs 2014 saat 15.10; sosyal medya acı bir haberle sallandı. “Manisa’nın Soma ilçesinde Kömür İşletmeleri kömür ocağında kaza”. Bilgi yeterli değil, olay küçümsenecek kadar basit de değil! TV kanalları tarandı. Dehşetengiz görüntüler çıktı karşıma.
15.30’da, Soma’da özel bir şirketin işlettiği kömür madeninde çıkan yangında, dumandan etkilenen 4 işçinin hastaneye kaldırıldığı duyuruldu.
17.55’de, Soma Kaymakamı, yangının elektrik trafosundan çıktığını, 20 işçinin acil’de olduğunu bildirdi.
19.56’da, Manisa milletvekili Soma’daki madende, elektrik panosunda çıkan yangının ardından, ölü sayısının 3 olduğunu belirtti.
Sabaha karşı, bakan ilk açıklamasını 04.03’de yaptı. Hayatını kaybeden işçi sayısının 166’ya yükseldiğini söyledi.
Saatler 05.08’i gösterirken, sayı 201’e çıktı, derken 282 oldu. 10.24’de 3 günlük milli yas ilan edildi.
***
Otorite “bunlar olağan şeyler” diye demeç verince ortalık karıştı. Hangi danışman söylevi hazırladıysa artık, belli ki dersini iyi çalışmamış. Bu ulusal trajedi sırasında, yabancı kaynaklar görüşlerini aktarmaya başladılar. Alman Main-Echo gazetesi “otoriterler havalanmış, at gözlüklü otokratik bir hükümdar görüntüsü çizdi”diye yazdı.
Fransa Maden ve Enerji Sendikaları Genel Sekreteri “biz daha önce maden kazalarıyla tanınan bir ülkeydik. Ama bu kötü imajı yendik. Son maden kazası 1976’da olmuştu. Sendikaların güvenliğin artırılması konusunda getirdiği önerilerin, işverenlerin çıkarlarına olduğu ortaya çıktı” dedi. İngiltere’ye gelince; son kaza 1866’da olmuş, 361 kişi ölmüş…eee.. onlar da ti’ye aldılar. Aslında ayıp ettiler; bakın en yakın müslüman komşularımıza, doğu’da,güneydoğu’da sessiz ve sakin kaldılar, hiçbir yorum ve yardımda bulunmadılar.
İspanya parlamentosu Soma için saygı duruşunda bulunmuş, İsrail ilk andan itibaren yardım teklif etti ve uzak ama gönülden yakın komşumuz Japonya’da Soma’nın acısı için Türkçe pankartlar hazırlamışlar; taziyelerini bildiriyorlar. Son maden kazası 1914’de olmuş. Görgülü, kibar insanlar; “ülen ne iştir, burada her dakika deprem oluyor,hiç kimse zarar görmüyor” demiyorlar.
***
TV Kanalları çok komik işlere imza attılar, acaba acımızı hafifletmek için mi diye düşündüm, yok olamaz!
Özel kanallardan birinde, öğle kuşağında yayına giren programı hazırlayan ünlü sanatçı bir de baktık ki Soma’da. Arkasından başka bir kanalda, başka bir programcı hanım kızımız, aaa….o da orada. Üçüncü bir hanım sanatçımız…yok o gitmemiş ama laf yetiştiriyor. Aktüel haber sayfalarına da bol görüntü veriyorlar, bu nasıl bir iştir?
Güzel sesi ve İngilizce şarkılarıyla ünlü, yakışıklı meteorolog/meteorolojist’in kanalında, her sabah verdiği Türkiye geneli ve bölgesel hava durumu/yorumu yok, neden! Atlayıp kaza mahalline gitsene! Oradan o günkü hava koşulları ile ilgili haberler versene, yangın var, devam ediyor. Kanalın bunu düşünecek olgusu yok. Sanatçılar orada, meteorolojist burada. Hava durumunun yayınlanması neden kaldırıldı? Yasta öyle mi olması gerekiyormuş?
Özel kanalların çoğu, Türkçe eski flimleri ve gündüz dizilerini akşama kadar yayınlamaya devam ettiler. Yas demek ki akşam başlıyor, akşam dizileri kaldırıldı. Günün icatları, alet/ edevat pazarlaması devam etti. Mutfak dersen, kaç kanalda birden çeşit çeşit yemekler. Hiç birinin aklına da gelmedi “gidelim, bugünün karavanasını biz çıkaralım”.
Bekledim ki, bir kanal Manisa’yı, Soma’yı ve çevresini tanıtsın. Yıllar boyu insanlar nasıl yaşar, madencilik dışında uğraşları nelerdir, dağı, dağdan İzmir’e iniş yaparken oluşan muhteşem görselliği bir belgesel tadında sunsun. Kaçımız gördük ki? Al kameramanını, bu işlerde uzmanlaşmış bir de haberci. İşte naklen yayın. Ya da tüm coğrafyayı tanıtan programlar var, arşivden çıkart, koy, izleyen bilgilensin.Bu kadar mı zor?
Al bir gaf daha; ekranda bir bilim adamı, renksiz, kokusuz karbon monoksit’i anlatırken “tatlı ölüm” diyor. Deme yahu! Ölümün tatlısı-acısı mı olur hoca! Yüreklerimiz dağlanıyor.
Ankara’da, İstanbul’da küçük gruplar, eller havada, ne demek istiyorlar? Gün dayanışma günü, git kaza mahalline, yardım et, bir işe yara. İnsanlar acı içindeyken yumruklar sallanmaz, kucaklaşılır, bedenler kenetlenir birbirine.
Abukluk internete de düştü. Biri yazmış sayfasına “çiçek-miçek yollayanları kayıtlarımdan sildim. Ne aşırı tepki, neden?
Bir başkası, çok duyarlı, diyor ki “uzun zaman sonra buluştuk, bu resmi çektik, aman yanlış anlaşılmasın” Kime ne bacım? Mahalle baskısı dedikleri bu işte! Bırakın isteyen istediğini yapsın, saygı göstersin, o kadar.
***
Havacılık; denizcilik gibi madencilik gibi kuralları olması gereken, denetlenmesi şart bir meslek grubudur. Dikkat edin, ne zaman bir uçak kazası olsa -ki çok seyrektir-“pilotaj hatası” diye çamur atılır. Her nasıl bir izansa? Oysa havacılık kuralları çok katıdır.
Denizcileri, madencileri bilmem. Bizler özel eğitimler alırız. Uçuş emniyet yerde başlar. Her uçuş öncesi, daha yerde iken; kokpit ve kabin ekipleri brifing masasına oturur. Oda yokken, ekip uçağa erken gider, ana giriş kapısı önünde kurallar tekrarlanırdı. Bu kurallar CAM/ Cabin Attendant Manuel’den alınmıştır. CAM’in özü, kaynağı FOM (Flight Operation Manuel)dır. FOM yani uçuş harekatı el kitabı, EASA (European Aviation Safety Agency/Avrupa Havacılık Güvenliği Ajansı)ile yenilenmiştir. Amacı; sivil ve askeri havacılık faaliyetlerinin güvenli ve kusursuz bir biçimde yerine getirilmesidir. Denetimler sıktır. Bazen eleştirdiğimiz SHGM/Sivil Havacılık Organizasyonu bu kurallara göre şekillenmişir. Ondan önce JAA/Joint Aviation Authorities(Avrupa Sivil Havacılık Konferansı) vardı. EASA bugün JAA akronimli kuruluşun yetki ve görevlerini üstlenmiştir.
Birleşmiş Milletler’e bağlı ICAO ve IATA bağlantılarımız var. Onlar nedir merak ederseniz internetten araştırabilirsiniz. Havacılkta hatanın arkası acıdır, affı yoktur. Devamlı eğitim alırız, veririz, yaşı yoktur. Bu yüzden yerdekileri anlayamıyoruz zaten.
Yerde kurallara uyuyor muyuz peki? Asla! “Trafik terörü” diye bir lafı dilimize pelesenk ettik, yıllardır gidiyor. Teröristler kim? Biz…hatalı sollama, hız, devamlı korna çalarak öne geçme paniği, çok yakın mesafeden takip etme, direksiyonda sigara içme, telefonla konuşma, aklınıza ne gelirse. Yani karada kural yok! Demek ki madencilikte de öyleymiş, ne acı! Eğitim fakiriyiz.
Trafiği geçelim, yapılanmaya gelelim; Gölcük depremini hatırlayın; müteahhit, olaydan tek sorumluymuş gibi içeri atıldı, yıllarca cefa çekti, sonra da geri döndü. Tek sorumlu o muydu, hayır! Onlarca inşaat şirketi, müteahhit temiz kaldı. Zemin etüdü yapılmış mıydı, nasıl malzeme kullanılmıştı, yetkiyi kim vermişti, kim denetlemişti? İskan iznini nasıl almıştı? Binalar öldürüyor, sorumlusu kim? Kimse sorumluluğu üstüne almak istemiyor. Bir günah keçisi bulunuyor, o kadar! Facialar yaşanıyor sonra önlem alınıyor? Yakında kimler içerde olacak, neler yaşanacak, bekleyip göreceğiz.
***
Şimdi baş aktör belli; 76 yaşında bir jeoloji mühendisi. 1984’den İtibaren Soma bölgesindeki küçük bir maden işletmesini alarak rolüne başlamış. Önem verdiği tek şey; elde ettiği gelirlerin tümünü, madenlerin geliştirilmesi için, arkadaşlarının hayat standartlarının yükseltilmesi ve her türlü kaza riskini minumuma indirgemek için harcamış. Kömürden kazandığı parayla 47 katlı gökdelen dikmiş, derken İTÜ Maden Fakültesi Akademik Danışma Kurulu, geçen gün üyeliğine son vermiş.
***
Dikkat ederseniz bu yazıda hiç isim yok, hatırlamıyorum. Bir rüya gördüm, rüya da değil, karabasan. Uyandığımda baktım ki, ülkemde dirlik, düzenlik var, insanlar mutlu, rutin görevlerinde. Öyle azarlayan, tokatlayan, tekmeleyen bürokratlar da yok. Herkesin yüzünde gülücükler… “şükürler olsun rabbim” diyerek gazeteye uzandım, haberlere baktım:
-Rusya’da haberleşme uydusu düştü; 545 saniyede 600 milyon küle döndü.
-Cityjet şirketine ait uçak İtalya’ya gidecekti, kanat havada koptu, geri dönerek zorunlu iniş yaptı!
-Dakka’dan kalkan feribot dalgalara dayanamadı, fırtınada alabora oldu!
-Balkanlar’da sel felaketi
-Laos şokta, uçak düştü!
Demek karabasan falan değilmiş!
***
Bir avuç kömür için 301 kişi. Başınız-başımız sağ olsun! Ailelere sabır, yaralılara acil şifalar dilerim.
Meral Döşemeciler
Kaynakça: Milliyet.com, Gazete Sabah