SİVİL HAVACILIK YÜKSEKOKULU MEZUNLARININ UNVAN VE YÖK KRİZİ

SİVİL-HAVACILIK-YÜKSEKOKULU-MEZUNLARININ-UNVAN-VE-YÖK-KRİZİ

Değerli okurlar;

Geçtiğimiz günlerde bir gurup sivil havacılık okulu mezunu arkadaşlardan ‘’Uçak Bakım Elamanı’’ ve ‘’Bakım Mühendisliği’’ ve ‘’Uçak Teknisyenliği’’ unvan tartışmaları üzerine Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman tarafından meclise verilen 7/39882 sayılı soru önergesi ve önergeye MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından verilen cevap ulaştı. Konuyu muhataplarıyla irdeleyip detaylı görüşme imkânı buldum.

1975 yılında THY’de göreve başladığımda, teknik bölümde askeri kökenli kişilerle, meslek lisesi ve çırak okulu mezunu kişiler çalışıyordu. Bizler teknik meslek lisesi mezunu olarak işe başladığımızda adeta kırmızı halılarla büyük bir gurur ve itibar ile karşılanmıştık.

1970’li yıllarda ülkemizdeki eğitim sisteminin eksiklikleri ve gerekse havacılık eğitimi veren okul ile teknolojik yetersizlikten dolayı havacılık sektörünün teknik eleman ihtiyacı yeterince karşılanamıyordu. Bizim gibi okul mezunu çalışanların teknisyen olarak istihdam edilmesi, o günkü çırak okulu mezunları veya askeriyeden gelen personel profili içinde çok önemli ve değerli bir adım olarak görülüyordu.

Bizler de asla, ‘biz mektepliyiz’ diye kendimiz ayrıştırmadan, havacılık sektörünün mesleki örf ve adetlerine yakışır biçimde usta-çırak ilişkisiyle onlardan mesleğimizin inceliklerini öğrenmeye ve bütün kısıtlı imkânlara rağmen büyüklerimizin değerli tecrübelerinden istifade ederek işimizi en iyi biçimde ifa etmeye çalışıyorduk. Usta-Çırak ilişkisi uçak teknisyenliği mesleğinin ‘olmazsa olmazıdır.

O yıllarda filomuzdaki uçak ve personel sayısının bugünkü kadar büyük olmaması nedeniyle nerdeyse herkesin birbirini tanıma, daha sıcak ve güçlü ilişiklerle bir bağ kurma fırsatı vardı. Bu ilişkiler mesleki ve kişisel eksikleri olanların da kendi içinde yoğrulmasına ve zamanla mesleği daha iyi öğrenip olgunlaşmasına da imkân veriyordu. Ayrıca, bu birliktelik mesleki kültür, dayanışma ve mesleki saygınlığın korunmasında çok önemli rol oynar, yeri ve zamanı geldiğinde birlik ve dayanışmaya içinde ortak hareket etme kabiliyeti de sunardı.

Çok şükür yıllar içinde ülkemizde de havacılık sektörü hızla gelişip şirketimiz daha büyük bir filoya, yeni teknolojilerle daha güçlü değişimlere ve gelişimlere şahitlik etti.  Bizler o günkü kısıtlı imkânlarla şirketimize ve sektörümüze büyük hizmetler vermeye, bayrağı bizden sonraki genç kardeşlerimize gururla devretmeye çalışmış ve bunda da muvaffak olmuştuk.

O senelerde, ilk defa bizim dönemimizde kurulan müşteri uçaklarına hizmet vermek üzere bir departman kurulmasına öncülük ederek ilk şefliğini yapma şerefine nail oldum. Bugünlerde müdürlük statüsüne terfi etmiş bu bölüm, yabancı uçaklara ve iş jetlerine bakım hizmeti vererek büyük kazançlar sağlamakta.

İşte Müşteri Uçakları Bakım Müdürlüğünün tohumları o günlerde atılmıştı. Çünkü o zamanki THY devlet şirketi hüviyetinde olduğundan kendi yağımızla kavruluruz mantığında pek de dışarıya açılmaya ve para kazanmaya odaklı değildi. Biz çalışanların, üst yönetimi çok büyük ısrar ve çabalarımız sonucunda ikna ederek bu bölümün kurulmasına vesile olduk. Verdikleri güçlü destekle kurduğumuz güçlü ekiplerle, o günkü mektepli çocukların büyük bir özveri ve çabası sonucunda şirketimiz çok kârlı ve çok güzel işlere imza attı. Bu güzel ve huzurlu çalışma ortamımız Bay Hamdi denilen yöneticinin THY’nin başına gelmesi ile bozuldu. Hayatında uçağı sadece seyahat ederken gören bu kişi maalesef THY’nin en üst kademesine yerleştirilmişti.

Bay Hamdi döneminin plansız ve orantısız büyümesi karşısında bir anda oluşan yetersiz personel ihtiyacı, mevcut havacılık okullarının yanı sıra Meslek Yüksek Okulları ve Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarına birkaç aylık TYP kursları verilerek karşılanmaya çalışıldı. Onu da o zamanki yetersiz ve beceriksiz yönetim, yapmaya çalıştıklarını yüzlerine, gözlerine bulaştırıp halen etkisi süren büyük sorunlara neden olunca ne yazık ki mevcut karmaşa kaçınılmaz oldu. (HABOM saçmalığı)

Aslına bakacak olursanız, HABOM’un kurulma amacı sadece personel maliyetini düşürmek amacı taşıyordu ama zamanla beceriksiz yönetim yüzünden faydadan çok zararı oldu. Gereksiz HABOM uygulaması, gerek sendikal birliğe ve gerekse çalışanların hak kayıplarına, ücret dengelerinin altüst etmenin yanı sıra şirkete de milyonlarca dolarlık zarara yol açtı. Kısaca o zamanki bir delinin kuyuya attığı taşı hala yeni yönetimler bile çıkartamaya çalışıyor. Çünkü Tekniğin eski ve verimli dönemini şimdiki yönetimin bilmesi imkânsızdı. Kısaca o delinin kuyuya attığı taş halâ çıkartılmış değil.

Mevcut durumda, THY tekniğin çalışan profili gittikçe daha eğitimli ve donanımlı gençlerle yükselse de, ücret ve çalışma imkânları gittikçe kötüleşip, koşullar daha da kalitesizleştirildi.

Artık sektörümüzde insansız hava ve uzay araçlarına hizmet verildiği bir çağda, tabii ki bu çağın ihtiyaçlarını karşılayacak daha donanımlı gençlere ve onları yetiştirecek çok kıymetli okullara ve üniversitelere ihtiyaç var. Fakat üzülerek görüyorum ki bunu da beceremeyip yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Havacılık liselerine, Havacılık Meslek Yüksek Okulu ve Lisans eğitimi veren Sivil Havacılık Yüksek Okullarına çok yüksek puanlarla girmiş, büyük umut ve beklentilerle okumuş zeki ve başarılı gençlerimizin; yok lisans alma koşulları, yok modül muafiyetleri, yok mesleki unvan tanımlamaları vs derken yıllar içinde inim inim inletilip heba edildiğini üzülerek gözlemliyorum.

Aynı şey Teknik Eğitim Fakültesi ve diğer lisans mezunu arkadaşlar içinde geçerli. Kendi içinde yetişmiş insan gücünden faydalanmak yerine Uzman, mühendis sınavlarında dışlayıp kısıtlı bir alana mahkum ediliyorlar.

Türkiye de havacılık okulları her düzeyde, birçok lise, yüksekokul ile mühendislik fakültelerine giriş puanın üstündedir. Bu çok yüksek puanlarla havacılığı tercih etmiş gençlerimizi bu şekilde heba etmemeliyiz. Onların mesleki ve kişisel gelişimlerinin önünü açmalıyız. Haklı ve ısrarlı taleplerine kulak verip, hak ettikleri değeri ve itibarı onlardan esirgememeliyiz diye düşünüyorum. Aksi takdirde onlardan yeterince istifade edip ülkemize ve sektörümüze artı bir değer katamayacağız.

Bu gençleri, aldıkları eğitimin müfredatına ve yaptıkları işin tanımına uygun, uluslararası düzeyde kabul görmüş yeni kavramları ve yeni tanımları inceleyip, sektörümüze kazandırabilirsiniz. Bu konuyu bütün muhataplarıyla birlikte, konuşup tartışmaktan yeniçağa uygun kavramlarla tanışmaktan korkmamalısınız.

Türkiye’de teknisyen kavramının teknik meslek lisesi mezunlarına getirilen bir tanım olması, bugünkü üniversitelerden lisans ve yüksek lisans düzeyinde mezun olan personel profilinizin kariyer ve sosyal yaşamdaki beklentilerini karşılayamıyor olmasını ve kısır çatışmalarla tartışmalara neden olmasını çok iyi anlayabiliyorum.

Bu gençler kendilerini kandırılmış ve aldatılmış olarak görmekteler. Tabii ki Onları şirket kandırmadı. Onları yanıltan, bilgisiz ve “var mı var” mantığında açılmış yetersiz okullarımız ve aynı zihniyetin YÖK deki uzantısıdır.

Neticede herkes yine aynı işini, yine gereğince aynı biçimde yapmaya devam edecektir ama onlara hele ki aidiyet duygularının bu kadar çok yıprandığı, pandemiyle ücretlerinin düşürüldüğü, çalışma koşullarının daha da zorlaştırıldığı ve bu kadar fedakârlığın yapıldığı bir dönemde, en azından sosyal hayatlarında ve çalışma yaşamlarında kendilerini daha değerli hissettirebilirsiniz.

Onların iş, ücret ve sosyal haklarını yükselterek motive edip, onore edeceğiniz yerde ücretini düşürmek için;  uzmanı memur, mühendisi uzman, teknisyeni boyacı ve yardımcı işçi statülerinde istihdamla tanımlayarak unvanlarını ve ücretlerini düşürmenin kime ne faydası olabilir ki… Çalışanların moral ve motivasyonunu yok ederek asla başarılı bir sonuca varamazsınız.

Böyle bir kariyer yönetimi anlayışıyla onların kendilerini daha değerli hissetmeleri ve işlerini daha büyük keyifle yapabilmeleri ve daha verimli olmaları mümkün mü? Şimdi THY yönetimi bu saçmalığı biz yapmadık diyeceklerdir. Aslında haklıdırlar. HABOM hariç, gerçekten bu saçmalığın THY yönetimi ile ilgisi yok.

Bana göre suçlu; YÖK ve pıtrak gibi yeterli olup olmadıklarına bakılmaksızın kurulan okullarımız ve onların yönetimleridir.

Tabi bu konu, Sivil Havacılık Okulu mezunlarıyla hem YÖK’ün hem ilgili bakanlıkların ve eğitim kurumlarının da hep birlikte etraflıca konuşup üzerinde tartışması ve çözüm üretmesi gereken de bir konu… Ancak ben, havacılıkta işleyen sistemi bilmeyen bu kişilerin, mevcut sorunu çözeceğine pek de inancım yok.  İnşallah çözerler de ben şaşırırım.

Bu arkadaşlar, Bakım Mühendisliği için eksik görülüyorsa müfredat, üniversitelerde sürekli eğitim merkezlerinde Mühendislik Tamamlama eğitimi gibi ek bir seçenek de sunabilirler.

Veya görev tanımlarını eğitim durumlarına göre yeniden revize edebilirler. Yani uçağınıza bakımı veren kişilerin Bakım Uzmanı ya da Bakım Mühendisi olarak tanımlanmasının sizin açınızdan ne sakıncası olabilir ki? Yeter ki onların ücret ve iş skalalarını buna uygun düzenlenebilsin.

Aslında bunları yazması, peşinde koşması gereken en son kişiyim. Bu görev sözde dernekçilik yapmaya çalışanlar ile sendikalarının işi. Ancak onlar da benden fazlasını yapamıyor. Boşa yazıp çiziyorlar. Hâlbuki her ne kadar sözde dernekler de olsa, UTED ve ATA ve sendika yönetimleri, öyle yazıyla falan değil, bizzat Ankara’ya gidip yetkililerle randevu oluşturup bu sorunu ortak bir iradeyle çözmek zorundalar. Madem bu görevlere soyundunuz ve üyelerinizden aidat alıyorsunuz o halde öncelik tabii ki sizlerin.

Yine darılacaklar ama, derneklerinizde ve sendikanızda bu konunun çözülebilmesi için yeterli bir vizyon göremiyorum. Bugüne kadar yapılmış ne bir çalışma ve nede objektif bir çözüm arayışları olmuş mu? YÖK veya bu arkadaşları mezun eden üniversite veya yüksekokulların yönetimleri ile görüşmüşler mi? Bu işi kurtarmak yazı ile olmuyor.   

Bu arkadaşlarımızın teknisyenlik veya işçilik ünvanlıyla ilgili bir komplekslilerinin olduğunu sanmıyorum. Ama yıllarca aldıkları eğitimlerin ve harcadıkları emeğin karşılığında onları motive edecek yeni bir yaklaşıma ve mesleki anlamda yeni tanımlara, yeni kavramlara ihtiyaç olduğu kesin. Çünkü bu mağdurum diyen arkadaşlar kendilerini kandırılmış görüyorlar.

Ne yazık ki, arkalarında onları destekleyecek kimseleri de yok.  

Teknik AŞ’nin yeni genel müdürü, unvan konusunda ilk etapta belki bir şey yapamaz ama ücret skalaları ve yeni unvan tanımlamaları konusunda etkili olabilir. Örneğin;  Uçak Boya Personelinin ıd kartına inşaat işçisi gibi sadece ‘’boyacı’’ yazmamak çokta zor olamasa gerek.

Eğer artık eskisi gibi teknik lise veya sanat enstitülerinden personel almıyorsanız, aldığınız okulların ve üniversitelerin layığında bir yaklaşım ve istihdam politikası izleyebilirsiniz. Bunu da iş ve ücret dengesi güderek ayrışmalara ve yeni çatışmalara mahal vermeden, yaklaşan toplu iş sözleşmenizde sendikalarınız aracılığıyla da yeniden gündeme getirip gözden geçirebilirsiniz.

Arkadaşlar; aranızdan gelen genç ve donanımlı yeni bir Genel Müdür atandı. Sizin için bence bu yeni dönem yeni ve güçlü fırsatlar da sunabilir.

Umarım bu değişim, Teknik A.Ş deki mutsuzluklara ve huzursuzluklara karşı gerekli hassasiyetin gösterildiği, üst üste yığılmış sorunların çözüme kavuştuğu, güçlü ve hızlı yükselişlerin yaşandığı bir döneme vesile olur.

Her zaman genç ve donanımlı yöneticilerden daha aktif daha duyarlı ve insan odaklı, yüksek vizyonlu bir yöneticilik umulur. Eminim sizler de bu fırsatı değerlendirip, derdinizi doğru anlatıp, iyi bir iletişim kurabilirseniz, haklı önerilerinize ve dengeli taleplerinize yüz çevrilmeyecektir diye umuyorum…

İyi haftalar…

Exit mobile version