Bu çığlığı sanırım hemen tanıdınız.
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve ülkemizin tümünü üzen bu doğa olayında, yıkıntıların altında kalanları kurtarmak için kurtarma ekiplerinin ya da yıkıntı altından kurtulmak için feryat edenlerin çığlığıydı bu…
Çoğumuzun yürekleri dağlandı TV’lerden bu büyük yıkımı izlerken ama, ancak ateş düştüğü yeri yaktığı için, bizler çok kısa sürede unuttuk o acıları…
Ancak, bize de dokunduğu zaman önemini anladığımız bu çığlıklardan sonuncusu Tekel İşçilerinin çığlığı ve 2 aydır Ankara sokaklarında, giderek tüm ülke sokaklarında çınlıyor.
Hep beraber izliyoruz; güzel demokrasimizin, yasama-yürütme-yargı organları birbirinin içine girdi ve kimse bu kurumların neyi paylaşamadıklarına anlam veremiyor. Devletin kurumlarının kavga içinde olduğu ülkemizdeki bu gidiş, kanımca, ülkede yaşayan herkesi son derece kaygılandırmaya başladı.
Kavgalı ve kargaşalı süren politik egemenlik yarışı ortamında, ülkemiz sorunlarının, demokrasiye inanan insanları olarak sadece sandıkta çözüleceğine inanıyoruz ve Cumhuriyetimizi yıpratarak bundan nemalanmak isteyen dış ve çıkar odaklarının, bu emellerinde başarılı olup, olamayacağını çok yakında göreceğiz.
Bu nedenle “Dayan Türkiye’m, az kaldı” diye moral aşılayarak, havacılık sektörümüzdeki S.O.S’e dönmek istiyorum.
Geçen hafta yazdığım yazıyla ilgili olarak, beni son derece mutlu eden yorum, telefon ve iletiler aldım. Öncelikle, kendilerine yakışan olgulukla dile getirdikleri yorum, düşünce ve görüşleri için, tüm okurlarıma teşekkür ediyorum.
Biz ulus olarak nedense “üç maymunu” oynamayı çok seviyor ve yaşantımızı genel olarak; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığında yürütüyoruz..
Airport Tv’de Kara Kutu isimli programımıza konuk bulmakta son derece zorlandığımız bir gerçek. Canlı yayında sorulacak objektif sorulara yanıt vermenin güçlüğü yanında, spontane gelişecek soruları yanıtlamaktan rahatsızlık duyan, bahaneler göstererek programımıza katılmayan bir çok kişi var.
Sektörde bir şirket adı altında ücretli çalışan kesimin; “Ben gelemem, beni bağışlayın” yanıtını, korku ve tehditlerin uçuştuğu sektörümüzde, mantıksız bulduğumu söyleyemem. Şirketlerimiz; tüm personellerine yayınladığı genelgelerle bu konuda sert yaptırımlar uygulanacağını yazılı olarak bildirmiş durumda iken, kimsenin Don-Kişot’luk yapmasını bekleyecek de değilim. Ancak bu korkuyu, ismi sivil toplum örgütü olarak geçen ve topluma önderlik yapması gereken bazı dernek (!) ve sendikalarda da görmek, beni son derece şaşırtmakla kalmayıp kaygılandırmaktadır.
Hele, hele; emekli olmuş, “tasını,tarağını toplamış” ve yaşamının son evresi olan emeklilik sürecini sürdüren bir çok yöneticiden, program davetlerimde; “beni bu işlere bulaştırmayın, aslında söylenecek çok söz var, ama…” cevabını almaya hala alışamıyorum.
Peki, sayın okurlarım; kim konuşacak, kim sektörün dününü ve bugününü irdeleyip; acaba doğru mu gidiyoruz diyerek, zamanında edindiği tecrübelerinden bilgiler verecek? Sektörün patronları ve genel müdürleri sessiz, çalışanların konuşmaları yasaklanmış, emekliler; “biz sadece izliyoruz” diyor, derneklerin bazıları ve sendikamız, kendi alemlerinde…
Sivil havacılığımız tüm branşlarda son hızla; “önce büyüyelim, sonra sorunlar çıktıkça alt yapı eksikliğini gideririz” ters mantığıyla ilerlemekte. Bu gidişatın rötarları büyüteceğini her platformda söylememize rağmen ilk defa görme özürlü bir milletvekilimiz ve ITO başkanı sayesinde bakıp ta görmeyen gözler görmeye başladı.
-Bakıldığında;
* EASA üyelik sorunumuz duruyor.
* Teknisyenlerin lisans alabilmeleri için çıkartılan modül sorunları duruyor.
* 2006’ nın başından beri Uçak Bakım Teknisyeni Lisansı alan bir Allahın kulu yok.
* Şirketlerimiz, adeta yabancı pilotların istilasına uğramış ve geleceğe ipotek konulma aşamasında.
* Havacılık kanunu taslak halinde hala duruyor.
* Rötarlarda dünya birinciliğine oynadığımız halde, DHMI- SHGM- Havayolu şirketlerimiz-Handling şirketlerimiz bu rötarların kendilerinden kaynaklandığını kabul etmiyor. Suçluyu bulsak düzelteceğiz de suçlu tek başına yok ortada. Suç kolektif işlenmiş.
İlgililer, sıkıştığında rötar sebeplerini sıralıyor. Peki arkadaşım, biz TV ekranlarında bangır,bangır bağırırken,her hafta bu konulara yönelik yazılar yazıp, bu gidişle sistemin kilitleneceği ve rötarlara neden olacağını belirtirken, ismimizin önünde Milletvekili veya ITO başkanı yazmadığından mı önemsenmiyor. Sizler sorunlara unvan yeterliliğine göre mi önem veriyorsunuz.
* THY şu anda 50 uçak siparişi daha verse ve bu uçakları AHL’de konaçlandırmaya çalışsa olmaz diyecek kimse yok. Uçaklar artık apronda Esenler Otogarında yan yana durup yolcu bekleyen otobüsler misali, kanat, kanada… ( push-back kazalarına davet çıkarılmış gibi)
* Havalimanlarımızın terminallerinin maşallahları var. Ancak pistlere ve seyrüsefer cihazlarımıza baktığımızda, “kel başa şimşir tarak” gibi duruyor.
* Kaza-Kırım Komisyonumuz bağımsız olması gerekmesine rağmen hala Bakanlık emrindedir. Bakanlığımızda Kaza-kırım durumlarında, ekibini SHGM kadrosundan oluşturmaktadır. Diyelim ki bir kazada SHGM kusurlu. Kim kendi kurumuna karşı, “suçun büyüğü aslında bizde” diyebilir ki?
* Meclis’de Sivil havacılığımız hakkında, soru önergeleri havada uçuşuyor.
.
* SHGM sektörü, “sizi medyaya veririm heeee” diye korkutup, yanlış yapanları sizi medyaya yem ederim diye tehdit ediyor. Tehdit edilenlerden biri de çıkıp ta diyemiyor ki; “Sayın Genel Müdürüm, Sizi anlıyoruz, sistem içerisinde yanlış yapanların genelini ancak siz bilebilirsiniz. Bu nedenle kimin yanlış yapıp yapmadığının bizler tarafından kontrolü yapılamayacağından, diğer şirketlerde yapılan benzer hataların kamu oyuyla paylaşılıp-paylaşılmadığından emin olunamayan bu sistemin objektifliliğini nasıl garanti edebilirsiniz? Ayrıca şirket hakkında vereceğiniz bilgi kamu oyuna nasıl aksettirilir. Pire anında deve olmaz mı. .diyebilen var mı?
Nerdeeeee, her zamanki gibi aman efendim, yaman efendim, tamam efendim.
* THY ise; son zamanlarda gözleri yaşartacak kadar hassas, ahde-vefa sergileyerek SPK’nın arka bahçesi olma yolunda başarılı hamleler yap(tırıl)makta.
Kanun: 2531 sayılı kamu görevlerinden ayrılanların yapamayacağı işler 2. madde . Görevlerinden hangi sebeple olursa olsun ayrılanlar, ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içinde hizmetinde bulundukları daire, idare, kurum ve kuruluşlara karşı ayrıldıkları tarihten başlayarak üç yıl süreyle, o daire, idare, kurum ve kuruluştaki görev ve faaliyet alanlarıyla ilgili konularda doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görev ve iş alamazlar, taahhüde giremezler, komisyonculuk ve temsilcilik yapamazlar.” Diyor.
Diyor da; dinleyen mi var.Baktığınızda SPK eski başkanı Turan Erol (THY’nın yeni yönetim kurulu üyesi) 2003 yılından itibaren SPK’da görevli ve Haziran 2007-Şubat 2009 tarihleri arasında SPK başkanlığı yapmış. Peki,yukarıda yazılı kanun maddesine uyuyor mu sizce? THY bilançolarını bağımsız(!) denetimlerden geçirip kime yolluyor? SPK’ya tabii ki. Demek ki, oradan bir tanışıklıkları olsa gerek.
Sektörümüz bu tür kanunsuz ve etik olmayan uygulamalarla dolu. Değil, emekli olduktan sonra halen devlet memuru görevini sürdürürken bile hizmet verdiği hatta denetlediği şirketin yönetimine atananlar var.
Şimdi birileri çıkmış; emekli olmuş SPK başkanının THY yönetimine nasıl girdiğini sorguluyor ve buranın Türkiye olduğunu unutuyor(!).
Sonuç olarak; Sayın başbakanımızın dediği gibi
DURMAK YOK, YOLA DEVAM..!