SENDİKALARIN İHANETİ, İŞÇİLERİN SEFALETİ

Değerli okurlar, Ay Ülkesi hikayemize bu hafta ara vereceğiz. Zira bu pazar bildiğiniz gibi ülkemizde anayasa referandumu yapılacak. O yüzden bu hafta konumuzu referanduma ayırmak istedim.

Öncelikle, sonuç ne çıkarsa çıksın bu topraklarda birlikte yaşamaktan başka çaremiz olmadığı gerçeğini göz önünde bulundurarak dilerim ki, bu refandumun kazananları sadece bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar olur.

Bu referandumda bilemediğimiz ve de öğrenemediğimiz başka bir yönetim şekline “Evet” veya “Hayır” diyerek bir tercih ortaya koyacağız. Ancak sonuç ne olur bilemesem de kesin bildiğim tek şey, bu yeni yönetim sistemine “Evet” diyenlerin neredeyse tamamının bu yeni sistemden habersiz olduğu. Hayır diyenlerin de neye ve ne için hayır dediklerini anlatamadıkları. Bu seçimin daha önceki seçimlerle kıyaslanamayacak bir seçim olduğunu unutmamalı ve mutlaka oyumuzu kullanmalıyız.Vereceğiniz karar, gençlerimizin ve şu anda hiçbir şeyden haberi olmayan çocuklarımızın belki de torunlarımızın geleceği olacak.

Referandum ile ilgili birçok yazı yazılıp çizildi ve daha çok yazılacak belki ancak ben bir değişiklik yaparak konuyu başka bir pencereden, yani çalışanlar ve sendikalar cephesinden değerlendirmeye çalışacağım.

Sendikalar ve konfederasyonlar yani işçi temsilcileri referandumda ne diyor?

Ülkemizde dört konfederasyon ve yüz civarında sendika bulunduğunu, buna karşılık sadece ve sadece 1.5 milyonu sendikalara kayıtlı yaklaşık 12.5 milyon civarında kayıtlı işçinin olduğunu bilmenizi isterim.

Durumu bir de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 29 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınladığı tebliğdeki rakamlarla ele alalım.

Toplam işçi sayısı        :  12.546.769

Sendikalı işçi sayısı     :    1.546.565

Sendikalaşma oranı     :   %12.18

Bakanlığın açıkladığı resmi rakamlardan sonra tekrar konumuza dönelim. Sendikalar ve konfederasyonlar referandum konusunda ne diyorlar? Öyle ya, referandumu ortaya koyanlar veya karşı çıkanlar, referandumun bu ülkenin geleceği için ne kadar önemli olduğundan bahsederken işçi sınıfını çok kolay göz ardı edebiliyor, konfederasyonlar ve sendikalar da bu filmi seyretmenin ötesine geçemiyor.

Peki 55 milyon seçmenin 12.5 milyonunu işçilerin oluşturduğu bir ülkede bu işin sonucunu belirlemesi  gerekenlerin işçi sendikaları ve konfederasyonları olması gerekmez mi? Böyle bir güce sahip işçi sendikaları ve liderleri neden sessiz ve etkisiz.

Yazının başlığını onun için  “Sendikaların ihaneti, işçilerin sefaleti” olarak belirledim.

İsterseniz tekrar rakamlarla devam edelim. Bildiğiniz gibi Türk İş, Hak İş ve Disk’ten oluşan bu üç konfederasyon, sendikalı işçilerin tamamını temsil ediyor.

Yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın aynı resmi gazetede yayınladığı tebliğde bu konfederasyonların üye sayıları ise şu şekilde belirtilmiş;

Türk İş Üye sayısı 889.509

Hak İş Üye saysı 488.723

DİSK  Üye Sayısı 141.729

Bağımsız Sendikalar 26.195

Tüm İş   Üye Sayısı 409

Toplam1.546.565

Şimdi rakamları bir kenara bırakıp başlayalım sorgulamaya;

Soru 1- Bu ülkede 12.5 milyon kayıtlı işçi olmasına rağmen neden sadece 1.5 milyon sendikalı işçi var?

Soru  2- Bu ülkedeki konfederasyonlar 12 Eylül Anayasası oylanırken nasıl bir irade ortaya koydular ki bugün bu rakamlara mahkum olduk?

 Soru 3- Mevcut Anayasa değişiklik önerisi hazırlanırken bu konfederasyonlarımız veya sendikalarımız bu yeni anayasanın içinde olmak için ne kadar mücadale etti?

Soru 4- Mevcut anayasada değişmesi talep edilen 18 maddenin içinde İş kanunu veya işçi sınıfı ile ilgili bir gelişme kaydediliyor mu?

Bu soruları sorduktan sonra şimdi biraz geçmişe dönelim ve bakalım yakın geçmişte bu konudaki gelişmeler nasıl olmuş.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, 1982 Anayasası için oylama yapılırken Türk İş ve Hak İş tercini “Evet”, Disk ise “Hayır” olarak ortaya koymuştu. Bu anayasanın kabul edilmesinden sonra işçilerin ve sendikaların can damarları tek tek tırpanlanmış, bu da yetmezmiş gibi kendi sınıfına ihaneti neredeyse görev bilen sendikacılar, oturdukları koltukları korumak için nice emekleri, nice işçileri bu yolda hiç acımadan kurban etmişlerdir.

Ondan daha da önemlisi, özellikle Özal dönemi  ile başlayan özelleştirme süreci ile kamu kurum ve kuruluşlarının neredeyse hepsi özelleştirilip yüzbinlece işçi işten atılırken, güzel ülkemin milli kurumları yerli ve yabancı sermayeye, değerlerinin çok altında satılmış, bu satışlara engel olmak adına itiraz eden vatanseverlere de vicdansızca “vatan hainliği” damgası vurulmuştu. Allah’a çok şükür bugün özelleştirilecek bir kurum da kalmadığı için böyle bir derdimiz de artık yok.

Sendika ve konfederasyonların sormadığı veya soramadıkları soruları biz onlara soralım.

  Yeni anayasa oylamasında “Evet” oyu kullanırsak;

*) 12 Eylül Anayasası’nda olmayıp da bu anayasada yer alan ve işçi sınıfına ilave temel haklar kazandıran hangi maddeler var?

*) 1982 Anayasa’sından bu yana yani 35 yılda sendikalaşma oranında geldiğimiz nokta %12 ise, sizin bu ülkede anayasal değişiklikler üzerindeki işleviniz nedir?

*) Yeni Anayasa ile işçi cinayetleri son bulacak mı?

*) Kıdem tazminatı bu anayasa ile güvence altına alınacak mı?

) Asgari geçim ve yoksulluk endeksi anayasa teminatı altına alınacak mı?

*) Yeni anayasa ile birlikte işçilerin sendikalara üye olma korkuları son mu bulacak?

*) Sendikaların seçim sistemleri demokratik hale gelip sendika ağalığı bitecek mi?

 Yukarıdaki sorulara benzer daha birçok soru üretebiliriz.

Ülke çok büyük bir değişime hazırlanırken üyesi olduğumuz sendikaların ve konfederasyonların kabuklarına çekilip kulaklarını tıkayarak gözlerini kapatmaları kadar acı bir şey yok aslında. Bu ülkenin çalışanları bu sendikalara nasıl güvenecekler de sendikalı çalışan sayısı on milyonları bulacak?

Yapılan kamuoyu yoklamalarında Hak İş Konfederasyonu referandum için “Evet”, Disk ise kesinlikle “Hayır” olarak görüş bildiriyor. Ancak Türk İş ve Türk İş’e bağlı sendikaların büyük çoğunluğu sessizliğini koruyor. Tabii sessiz kalmanın da bir anlamı var ve onun da yorumunu sizlere bırakıyorum. Bugün sessiz kalanların veya söyleyecek sözü olmayanların, yarın ne yasaların ne de işçi sınıfının içinde yeri olmayacaktır. Sendika yönetimlerinde iktidar olmanın gururuna ve mutluluğuna sahip olanların gözden kaçırdıkları, mensup oldukları sınıfın huzuru ve mutluluğu için mücadele etmektir. Bunu yakalayamayan sendikaların işçi sınıfında hak ettikleri yere gelmeleri mümkün değildir.

2010 referandumun sonucu “Evet” çıkınca o zamanki Hava İş Sendika Başkanı Atilay Ayçin, Hava İş dergisindeki yazısında “Hayır” oyu kullandığını belirtmişti. Er ya da geç işçi sınıfı gerekeni yapıyor ve verdiği yetkiyi zamanı geldiğinde geri almasını da biliyor.

Şimdi biz de bu sorumuzu buradan soralım.

  • Hava İş Sendikası Başkanı Ali Kemal Tatlıbal ve yönetimi referandum konusunda ne diyor?

  • Çelik İş Havacılık Başkanı Yavuz Güver ve şube yönetimi referandum konusunda ne diyor?

Yirmi binden fazla Hava İş üyesi ve ellibin civarındaki sivil havacılık camiası Hava İş Sendikamızdan bir görüş, bir yol göstericilik bekliyor.

Sayın Tatlıbal ve Hava İş Yönetim Kurulu, hadi biraz cesaret! Hadi bir kere olsun kendinizi aşın! “Evet” mi “Hayır” mı? Ne diyorsunuz?

Hayır’lı haftalar dilerim.

Exit mobile version