SENDİKALAR+DERNEKLER=SIFIR “ÇALIŞANIN HAKKINI ARAYAN KALMADI”

ÇALIŞANIN-HAKKINI-ARAYAN-KALMADI

Sayın Okurlarımız;

Yıllar içinde gelişen havacılık sektörüne ve teknolojiye rağmen, çalışma şartlarının maalesef giderek daha da kötüleştiğini gözlemliyoruz. Pandemi ve döviz kuru krizinin yanı sıra, bunların üstüne bir de Ukrayna-Rusya savaşı da patlak verince, geçimini sadece emeği ile sağlamaya çalışanlar için şartlar daha da ağırlaştı. İlker Aycı’nın giderayak yaptığı iyileştirmenin artan enflasyon karşısında alım gücü düşerek erimeye yüz tuttuğunu acık seçik gözlemleyebiliyoruz.

Bu zor şartlarda, neredeyse tüm sektörler can çekişirken, havacılık sektörümüzün bu olumsuz gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değildi. Havacılık sektörü, doğrudan en çok etkilenen sektörlerden biri olduğu için, havayolu şirketleri de haliyle ayakta durmaya çalışıyorlar. Yaşanan ve bundan sonra da yaşanacağını tahmin ettiğim, bu kötü dönemlerde çalışanlar haklı olarak en çok dernek ve sendikalarından destek beklemekten başka ne yapabilirler ki?

Bizim zamanlarımızda, şimdiye göre çok küçük bütçelerle, sadece İstanbul değil Anadolu’da da büyük iftar organizasyonları düzenler, çalışanları dernek çatısı altında bir araya getirirdik. Onları kötü zamanlarda motive edecek moral geceleri düzenler sosyal ve kültürel etkinlikler yapardık. Onların çalışma hayatlarındaki sorunlarına, çalıştıkları birimlerdeki problemlere doğrudan müdahil olurduk. Çoğu zaman ağır tartışma ve çekişmelerle olsa da, sendika yönetimlerini teknisyenler odasına davet eder, sorunları üyeler ile birlikte karşılıklı münazara ederek, çözümler arardık.

THY içinde; UTED-TALPA-TALTA-TASSA-MÜH DER-BEDEN İŞCİLERİNİN güçlü ve etkili dernekleri vardı. Bu dernekler zaman zaman birlikte toplanır, sorunlarını müzakereye acar ve çözüm önerilerini, THY işverenine ve sendikaya birlikte sunardık. Bu birlikteliğinin sözcüsü genelde ben olurdum. Yine THY’nin toplantı salonunda işvereni davet ederek sorunlarımız hakkında verdiğimiz bir bilgilendirme toplantısında genel müdürümüz Tezcan Yaramancı’nın, bize sert çıkması nedeniyle, çok tatsız olaylar yaşanmış ve araya giren THY Yönetim Kurulu Başkanı Erman Yerdelen, yaşanan olaylara hızlıca müdahil olmuş ve Tezcan beye bizden özür dilettirmişti.

Şimdilerde bakıyorum da, mesleki derneklerde ses seda yok. Sendikamız var deseniz maalesef onlar da yok. Sahipsiz, sorunlarını aktaramayan bir çalışan kitlesi var.

Senelerdir, UTED’den bu konularda hiç ses çıktığını gören, duyan var mı? Haklarını yemeyeyim belki de onlar ses çıkardı ama ben duymamış da olabilirim.

2006 yılında, emekli olduğumda 550.000 TL nakitle (o günkü kurla, bugünün 350 bin dolar civarına yakın bir rakam) ve bu nakit paranın yanı sıra satın aldığımız bir mülkle bıraktığımız o şaşaalı halinden şimdi eser yok. Bu yüksek rakam aidat kaynaklı değil, UTED Dergi reklam gelirleri kaynaklı idi. Her sene yapılan, Maksim, Günay Rest, Biges de yapılan, şaşaalı kutlama günleri, her sene üyelere verilen hediyeler, İstanbul-Ankara-İzmir ve Adana’da yapılan iftar yemekleri hep Dergi bütçesinden çıkardı. Şimdi bakıyorum; da bizim zamanımızda altın yumurtlayan UTED dergi, dijital ortama geçmiş. Tabii ki reklam bütçesi kesin çok azalmış veya bitmiş olmalı.

Dijital ortamda derneğe gelir kaydetmek hayal. Dijital ortam avantajlı olsaydı gazeteler, dergiler, romanlar, kitaplar çoktan tarihe karışmış olurdu.

Değerli Teknik AŞ çalışanları;

2006’dan sonraki yıllarda üye sayısı artacağına tam tersine düşmüş, maalesef üzülerek söyleyebilirim ki, UTED saygınlığını ve gücünü kaybetmiş haldedir.

Bizim zamanımızda, 20 sene hiç aidat artışı yapılmadan, üyelerinden ayda 10 TL aidat alan UTED, yapmış olduğu faaliyetlerle, Bakırköy İstanbul caddesinde bir mülk ve kasasında bugünün döviz kuru ile 350.000 dolar sizlere bırakabilmişse, şimdiki gibi 30 Lira aidatla neler yapılmazdı ki? Teknik AŞ de kaç teknisyen varsa o rakamı 10 ile bile çarpsanız aylık olarak çok yüksek bir rakam çıkar. Hiç kimse 10 veya 30 Liradan kaçmaz. Kaçtığı nokta, iletişimin olmaması ve haklarının korunmaması nedenlidir.

Benim hatam, derneği bırakmadan önce bu nakit ile ikinci bir mülk daha almamış olmamdır. Tevfik başkanın derneğe başkan olması da çok ilginç. Ben THY’den emekli olmuş ve topluma bir emekli olarak faydalı olamayacağımı düşünerek derneği bırakmaya karar vermiştim. Aklıma Tevfik Kırmacı geldi. Yanına gittim ve ben artık derneği bırakıyorum.

Sen UTED’in başkanı olur musun dedim.

Tevfik Kırmacı; “ tamam da abi genel kurula çok kısa zaman kaldı ben nasıl yönetimi kurabilirim ki” dedi. Haklıydı da…

Ben hemen yönetim kurulunu topladım ve onlardan bir dönem daha dernek yöneticiliğine devam edin diye rica ettim. Sağ olsunlar beni kırmadılar ve ben hariç tüm yönetim olarak Tevfik başkanın yönetimine girmeyi kabul ettiler. Rahat bir nefes aldım çünkü çok yorulmuştum.

Akgün otelde genel kurula sadece İstanbul’dan değil Anadolu’dan da birçok üyemiz katıldıydı. Onları otelde ağırlamıştık. Neyse uzatmayayım, Tevfik Kırmacı başkan adayı oldu ama her nedense ben dernekten istifa edeceğim dediğim halde, salonda bazı üyeler tarafından hala benim ismimin yazılı olduğu kâğıtlar dağıtılmaya başlamıştı. Tevfik Kırmacı tabii ki bu yapılana çok sinirlendi ve benim yanıma gelerek, durumu anlattı. Ben hemen kürsüye fırladım ve benim ismimin geçtiği tüm oyların geçersiz sayılması için divana dilekçe verdim. Sonuç olarak tıklım, tıklım dolu salonda Tevfik Kırmacı kardeşimiz başkan olurken, yönetim kurulu benim eski yönetim kurulu idi.  Bu ekip bir dönem daha görevde kaldı. Tabii ki Akgün otelin toplantı salonu tıklım tıklımdı. Üyeler bu sefer benim onursal başkan olarak kalma için imza toplamışlar ve divan heyetine vermişlerdi. Benim için sürpriz olmuştu. Tabii ki böyle sembolik de olsa onursal başkanlık teklifini geri çevirmedim ve oybirliği ile onursal başkan yaparak beni uğurladılar.

Tevfik Kırmacı’dan sonra UTED başkanı olan Ümit Sayıl döneminde, tam dernek yönetim binası olabilecek bir ikinci mülk bulunmuş ve Ümit Bey beni arayarak,” “ Abi hemen gel müthiş bir yer buldum” diye telefonla beni aradıydı. Bende Kadıköy’den kalkıp Bakırköy’e geldim ve “Ya Ümit kardeşim beni neden çağırdın yetkili olan sizsiniz ben değilim ki…

Yönetiminle konusun ve mülkü alın dediğimde, Ümit Sayıl’ın verdiği cevabı hiç unutmam. “ Sefa Abi bu bizim derneğe kazandırdığımız para değil ki. Bu parayı sen biriktirdin ve bizlere teslim ettin.” Bu nedenle senin görüşün bizim için çok önemli diye cevap verdi. Gerçekten bulunan yer mükemmeldi ve ben çok beğenmiştim. Derneğe tam ikinci mülkü almadan önce yönetim kurulunu çağırdığımızda TAPU’da önemli bir sorun çıktı ve tabii ki vazgeçmek zorunda kalındı.

Bu arada sendikalar da öyle… Al bir sendikayı vur diğerine, karsınıza bomboş bir hizmet anlayışı çıkacaktır. Kısaca; THY çalışanları layık oldukları şekilde temsil edilemiyorlar.

UTED Yönetimlerinin eskiden, başbakana, bakanlara kadar çıkıp arzu hal edecek itibarı varken bugünlerde okul salonları ile sosyal medya arasına sıkışmış, hangarlardan uzak bir anlayışla yönetiliyor. THY AO’nun ofislerinden tekniği, teknisyenliği nasıl anlayabilirsiniz? Sorunları nasıl görebilirsiniz? İklimlendirilmiş odalarınızdan hangarda yaşananları nasıl görebiliyorsunuz? Hangarların içinde solumadan, üyelerinizin çalışma şartlarına bakmadan, dernekçilik yaptığınızı söyleyebilmeniz mümkün mü? Sizlere maddi ve manevi bırakılan mirasa böyle mi sahip çıkıyorsunuz?

Hem sayı olarak hem de bizim o zamanlar almış olduğumuz aidatın üç katı olarak alınan üye aidat rakamı ile bizim dernekçilik yaptığımız dönemlere ve gelişen koşullara rağmen, sektör bu kadar geriden takip edilir mi aklım almıyor.

Derneği kişisel itibar, şatafatınız ya da yönetimle flört masalarına, sendikaları yüksek maaş, lüks ve koltuk savaşlarına çevirenlerden ne bekleyebilirsiniz ki?

Sevgili Okurlarım;

İşte gördüğünüz üzere, hepsi kendi derdine düşmüş kendi geleceğinin savaşını veriyor. Üyesini, çalışanını düşünen yok. Sendikası ile derneği ile hep birlikte kayıplar yaşanıyor

UTED’ in başına bir dönemlik diye geçip 8 yıldır inmeyenler, bunca yılda, sizlere ne verebildiler? Genel müdürlükteki klimalı odalardan sizlere kuş bakışı ile bakarken sizce ne düşünüyorlardır dersiniz?
Emekliliklerini uzatıp kişisel ilişkiler geliştirmekten öte ne yaptılar. Ne pandemide, ne onca sıkıntılı sözleşme dönemlerinde, ne genelge krizinde ne de ücret düşüşü yapılan protokollerde bir kelam ettiklerini duydunuz mu? Onca haksız yere işten atılan işçilerin durumuna tepki veren ya da sesi soluğu çıkan oldu mu?

Üyelerinden aldığı aidatla lüks bir hayat sürüp üyelerine meyve sepeti ve cenaze mesajları atan sandukacılara ne demeli? Ne bir sosyal aktiviteniz ne bir icraatınız yok. Kendinizi seçtirecek kuklalar bulup seçimlere hile karıştırıp işçiye baskı yapmak dışında hiç bir maharetinizi görmedik. Hele bugünlerde kazan da kaynamaya başlamış. Yaklaşan seçimlerin kaygısıyla hepsi bir birine düşmüş, bir birilerine çamur atıp duruyorlar.

Yıllarca o koltuklara kene gibi yapışıp harama, yalana dolana bulaşmış, dönemini icraatsız kapatmışlar bakıyorum da halen fırıldaklık peşindeler.

Başkalarını hedef göstererek kendinizi aklayamazsınız. Hepiniz aynı masanın aynı günahlarına ortaksınız. Hak etmeden koca işyerinin çalışanlarını size tepsiyle sunanlarla birlikte yıllardır istediğiniz gibi güttünüz. Artık geldiğiniz gibi hep birlikte gitme vakti. Birlikte geldiniz birlikte gitmelisiniz.

Yanınıza, dernekleri de almayı ihmal etmeyin sakın…

Ben bugüne kadar sendikalar ve hele hele teknik hakkında bir kelam dahi etmemiş, kalem oynatmamış kiralık köşelerinizdeki kalemlere benzemem. Hepinizi her detayına kadar iyi biliyor ve çok yakından takip ediyorum. Geldiğiniz gibi gideceksiniz. İşgüzarlarınızla, simsarlarınızla, uzunuyla, kısasıyla hep birlikte gideceksiniz.

İşçiye, imzaladığı sözleşmeye rağmen yalan söyleyen, yıllardır onların aidatıyla saltanat süren, işçiye ve sendikaya bir şey katamayanlar hep birlikte gitmelidir.

Biz öyle, uzun kısa adam ayırmıyoruz, kiralık kalemler gibi. Siz hepiniz aynı günahın, aynı cinayetin ortaklarısınız. Dün konuşmayıp sustuğunuz, altına imza attığınız her suça siz de ortaksınız. Sakın bugün çıkıp dün birlikte kurduğunuz tezgâhlarla akılları bulandırmaya kalkmayın. Sendikalardan veya derneklerden para yiyen varsa inşallah boğazınızda kalır. Gereksiz harcamalarda bulunanlarda tabii ki.
Şimdiye kadar ihtiyaç sahibi düşük gelirliye bir kumanya mı verdiniz. Lüks sofralarda yedirdiğiniz tetikçiler dışında doğru dürüst bir ikram da mı bulundunuz. Sizin gibiler sayesinde, memlekette sivil irade bitmiş durumda. Yine sizin gibiler sayesinde, artık kimsenin ne sendikalara ne derneklere güveni olmadığı gibi beklentisi de kalmamış… Bari daha fazla yük olmadan, bu toplum size çok kötü patlamadan bence sessiz, sessiz bırakın işgal ettiğiniz bu dernek ve sendika koltuklarını. Hiç kimse bu koltuklara talip olmasa bile yine de gidin… Çünkü sizin olmanız la olmamanız arasında bir fark olmayacaktır.

Bırakın ki; hakikaten bu davaları dert edinmiş, yeni yüzler, yeni sinerjiler çıkabilsin ortaya… Benim gibi yerinize bir aday bulup görevinizden kovulmadan çekilebilirsiniz. Ben bu işi sizden çok daha iyi yapabilecek genç vicdanlar ve yeteneklerin olduğuna inanıyorum. Kurulan yeni dernekleri ve yeni oluşumları yıldırma çabanıza rağmen, sandıklara karıştırdığınız hilelere ve baskılara rağmen, üyelerin haklarına sahip çıkılacağından şüphem yok.

Çünkü bundan başka bir çareniz yok. Yoksa bu kötü şartlar içinde mesleğiniz de, emeğiniz de, geliriniz de eriyip gidecek. Sizi bu başıbozuk düzende temsil edecek haklarınız koruyacak hiç bir kapınız kalmayacak.

Böyle giderse, sizi yönetenlerin insafına ve merhametine mahkûm olacaksınız benden söylemesi…

Exit mobile version