“ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN”-“KIRBAÇ SİSTEMİ”
Son senelerde iyice rayından çıkmış tren gibi hızla boşluğa doğru ilerleyen sendikacılık nihayet yuvarlandı ve yerini aracı kurum gibi çalışan ve işçiden nemalanan sözde sendikacılığa bıraktı diyebilirim.
Tabanından (üyesinden) aldığı güçle işçinin hak ve menfaatlerini savunan sendikacılık gidiyor, yerine işveren tarafından örgütlenen ve aynı taşeron ağaları gibi işçinin parasıyla onun emeğini işverene pazarlayan kurumlar göreve gelmeye başlayacak.
İşverenler, farklı branşlarda çalışan işçiler ile tek tek uğraşacağına, hepsini birden temsil eden aracı kurumlarla anlaşma yoluna gidecekler. Gidecekler derken, bu gelişme yeni başladı gibi sanmayın. Bu gelişme uzun süre devam ediyordu ama bu sefer tamamen işverene teslim olunacak diyebilirim.
Ülkemizin yeni sisteminde, iş yavaşlatma, üretimden gelen gücünü kullanma, grev gibi haklar tamamen iki dudağın arasına bırakıldı gibi… Hem de demokratik olarak. Kısaca iş yerleri işveren ve vekilleri için artık dikensiz gül bahçesine döndü.
Şirketlerin insan kaynakları başkanlığı altında çalışacak gibi görünen bu yeni sendikal anlayışta, sözde sendika yöneticileri, seçilerek göreve gelir gibi görünse de işin perde arkasında işverenin parmağı olacak…
Şimdi siz, Sefa Bey zaten öyle değil miydi? Bu yeni değil ki demeden, bu gelişmenin ayak seslerinin, havacılık sektöründe daha önce duyulduğunu ve bu deneme uygulamasının ilk defa Hamdi Topçu döneminde uygulama alanı bulduğunu söyleyebilirim.
Başkan ve yönetim kurulu adaylarının kapalı kapılar ardında seçildiği ve işçinin seçtiği delegelerin genel kurula bile gidemediklerinin(!) yanı sıra son genel kurulda yaşananları hepiniz hatırlarsınız. İşte bu deneme başarılı olmuş ve işçinin arasından uygun görülen kişiler sözde sendikacılığın yönetimine getirilmişlerdi.
Bu yeni sistemin çalışanlar tarafından kabul edilebilmesi mümkün değildi. Bu nedenle, işveren tarafından planlanan bu sisteme karşı, THY’de bir grup çıktı ve umulmadık başarı sağladı. THY’nin en kalabalık grubu olan uçucu kesim, kendilerinin temsil edilemediğini düşünmüş olmalılar ki, ilk delege seçiminde kendilerini temsil etmesini arzu ettikleri yönetime oy verdiler. Verdiler vermesine ama işveren ve sendika birlikte hareket ederek, bu birlikteliğin büyümesini önlediler.
Şimdilerde, yetkili bir aracı kurum ve yetki alabilmesi işveren tarafından önlenmiş ve şimdilik yetkisiz sendika olarak kalmış bir sendika daha var. Bu yeni sendikanın yetki alabilmesi için gerekli sayıya ulaşması gerekiyordu. Ancak, üye sayıları artmasın diye işten atmalar ve aba altından sopa göstermeler ile bu sayı bir türlü istenilen rakama ulaşamadı.
Bunlardan yetkili olan, işverenle tavşan kaç tazı tut misali bir oyun içinde. Çünkü onlar da biliyor ki, işverenle anlaşamazlarsa, işveren hazır durumda bulunan diğer gruba yol verebilir. Bu nedenle işveren her iki sendikal grupla resmen oynuyor.
İşin komiği ise, her iki sendikal grup da gücünü temsil ettiği topluluktan alıp mücadele sürdürmesi gerekirken, tam tersine işveren ve onları o makamlara getiren siyasi iradeden medet umuyorlar.
Bu iki sendika yönetimi, İşveren temsilcilerini Ankara’nın getirdiğini bildiklerinden, oralarda çözüm arıyorlar. İşveren vekilleri ise bu sendika gibi görünen aracı kurumların siyasilerle görüşmelerinden rahatsız.
Şimdi de gelelim çalışanlara;
THY’nin en güçlü ve kalabalık grubunun, uçucular ve bilhassa pilotlar olduğu bir gerçek. Günümüzdeki pilot açığı, sadece ülkemizde değil tüm dünyada mevcut. Yerli veya yabancı her şirket pilot arayışında. Gerçekler böyle iken, THY’deki pilotların bu avantajı kullanabildiklerini söylemek zor. Pansuman çözümlerle, sorunu çözmeye çalışıyorlar.
FTL diye bağırıyorlar ve sonra bir anda susuyorlar. Örgütlü bir hareket yok. Çünkü korkuyorlar. İşveren de pilotları zaten bölmüş durumda. Biri yetkili diğeri yetkisiz iki sendika yönetiminde pilotlar mevcut. Kişisel beklentileri onları ortak bir noktada bile birleştiremiyor. Herkes kendini kurtarma peşinde olunca, her geçen gün gittikçe zayıflayan toplumsal bilinç, yerini artık bireysel menfaatlere bıraktı.
Bu istekleri yetkili sendika yöneticileri yapıyor. İşvereni mahkemeye verebiliyorlar. Ancak işverenin bu pilotları işten atmaya kalktığında sendika yöneticisi zırhına bürünüp büyük bir tazminat alacaklarını da biliyorlar. Kısaca kendilerini güvende hissediyorlar. Diğer grupta bu avantaj da yok.
Aslına bakacak olursanız, THY’nin mevcut filo yapılanmasına yetecek kadar pilotu da yok.
Bir nevi pilotların eli güçlü. İşveren, örgütlü bir çıkışa karşı zayıf durumda ama karsılarında örgütlü bir grup olmadığından böl-parçala-yönet sistemi çok işe yarıyor.
Bazen bu sisteme karşı bireysel olarak isyan edenler çıkıyorsa da, anında müdahalelerle işten atıp yok ediliyorlar.
Kendine güvenen, lisanı ve mesleği iyi olan birçok Türk pilotu yabancı şirketler tarafından kabul ediliyorlar. Bir nevi bileğine güvenen resti çekip gidebiliyor, ya diğerleri…
Hadi pilotları boş verelim. Gelelim kabin memurlarına
Kabin memurlarında tam bir örgütsüzlük hâkim. Çok korkuyorlar.
Bir zamanlar kokpit, kabin memurlarına elinden gelen her desteği sağlardı. Onlar aslında birbirlerinin kader arkadaşları idi. Şimdilerde bu birliktelik bozulmuş görünüyor.
Halbuki birbirlerinden koptukları ve birbirlerine destek vermedikleri an çok zorda kalacaklardır. Çünkü kabin memurlarının yaptığı görevin önemi ve işin zorluğunu pilotlardan iyi kimse bilemez. Bu iki grup birlikte hareket etmezse, bilhassa kabin çok şey kaybedebilir.
ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN MODELİNİN GETİRDİĞİ KIRBAÇ SİSTEMİ.
THY yönetimi, yurt içinde ve yurt dışında ki büyük şirketlerin taktiğini uyguluyor. Yurt içi ve yurt dışı büyük şirketlerde yönetim kadroları yüksek ücret alırlar. Alt kadrolarında ise ücretler oldukça düşük seyreder.
Bu sistemin adı KIRBAÇ SİSTEMİDİR. Kırbaç sisteminde, bir bölüme getirilen müdür seviyesindeki yöneticiler o rakamları başka bir iş yerinde alamayacaklarından, üst seviye yönetimi ne derse onu uygulayarak yerlerini kaybetmek istemezler.
Bu nedenle, alt kadrolardaki sorunlar hiçbir zaman yukarı kademelere aktarılmaz. Üst düzey yönetime sorun götürmeyen ve elemanlarını iyi çalıştıran kişi yerini her zaman korur. Bu nedenle kırbaç sistemi altında ezilen ve bir dolu sorunu olan çalışanlar sorunlarını daha üst mercilere iletme imkanı bulamazlar. Bu sorunlarını dernek veya sendika yönetimleri aktarmaya kalksa,bu seferde yukarılarla onların diyalogları bozulur. Kısaca, altta kalanın canı çıksın modeli sürdürülüyor
THY de, bu sistemi uyguluyor. Maaşların yüksekliği, makam arabaları, yurt dışı müdürlere sağlanan özel imtiyazlar, herkese eşit dağıtılması gererken bir dolu teşvik primlerinde aslan payı hep üst yönetimce eline kamçı verilenlerin oluyor.
TEKNİSYEN GRUPLARI;
Havacılık sektöründe lisansiye olup yetiştirilmesi ve yetkilendirilmesi en zor iki grup pilot ve yetkili teknisyendir. Her iki grup da imza yetkilidir. Aslına bakacak olursanız, uçak teknisyeninin yetişmesi ve lisans alıp yetkilendirilme aşaması pilotlardan daha zor ve uzundur.
Ancak, teknisyenlerin en büyük eksikliği önemlerini ve mesleklerini iyi pazarlayamamalarıdır.
Teknik ekip ne kadar güçlüyse, arıza nedenli geri dönüşler ve uzun süreli rötarlar azalacaktır. Her pilot uçağını uçurabilir ama her teknisyen her arızayı yapamaz. Çünkü bilginin yanı sıra deneyimin en çok etkili olduğu meslektir ve en iyi teknisyenler, sadece okulda değil, okul sonrası usta-çırak ilişkisi ile yetişebiliyor. Buda zaman gerektiriyor.
Örneğin; Benim zamanımda, kendi bölümümde 30 lisanslı ve yetkili teknisyen bulunsa da bunlardan en fazla 4 veya 5 tanesi Trouble Shooting yapabilecek seviyede idi. İşte bu seviyelere gelebilmek için meslek içinde en az 15 sene yoğurulmaya ihtiyaç vardır. Teknisyen bu aşamayı başarıyla geçmişse artık o, bir kaptan teknisyendir. Bir pilotun kaptan olabilmesi için bu kadar uzun bir süreye yani 15 yıl FO olarak uçmasına gerek yoktur.
Bir zamanlar özellikle kaptan pilotlar, sıklıkla hangarı ziyaret ederek kendi yazdıkları arızanın nasıl giderildiğini sorgular, ihtiyaç duyduğu teknik bilgileri alır, uçak üzerinde çalışan teknisyenleri izlerlerdi. Şimdilerde hangarlarda yine kaptanlar dolaşıyor mu bilemem ama bir kopukluk var gibi geliyor. ,
Bu kopukluğu yaratan Bay Hamdi idi. İşi bilmediğinden, önce bu iki grubun ortak sendikasını ayırdı arkadan teknik grubu hat bakım (Line Maintenance) ve Üs Bakım (Base Maintenance) diye ikiye ayırarak birini THY’ye diğerini Teknik A.Ş ye bağladı. Sonra da tekrar U dönüş yapılarak eski haline getirildi, yani hat bakım da tekrar Teknik A.Ş’ye bağlandı. Aslında hat bakımda ve revizyon bölümünde aynı seviyede bilgi ve beceriye sahip teknisyenler vardır ve birbirlerinin görevini, yetki ve sorumlulukları eşitse rahatlıkla yapabilirler.