Değerli okurlar bu hafta yukarıdaki başlıkta sorduğum sorulara yanıt arayacağız. Uğrunda canlar verilmiş, iş hayatımızda en çok konuştuğumuz, çoğu zaman adından başka işlevini bilmediğimiz, birçoğumuzun üye olduğu fakat bir kere bile gidip görmediği binalara, tesislere sahip, çoğunlukla bizden çok işverenlerin yakından takip ettiği ve bildiği Sendika nedir, neresidir ve neden vardır? Bu kurumlara 3-4 yılda bir seçilen işçiler kimdir, neden bizim adımıza böyle bir görev üstlenirler?
Çok mu uhrevi bir manaya sahiptir, bu işi yapanlar sevap kazanınırlar mı, maaşları mı iyidir, sosyal hakları mı vardır? Sendikacı diye bahsettiğimiz kişi aslında kimdir.? Üniversitelerin hangi ‘Sendikal işler bölümünden’ mezundur? Zira öyle yetenekli olanları vardır ki 20-30 yıl bu görevi sürdürürler.
Hadi başlayalım anlatmaya ve birlikte düşünelim…
SENDİKA NEDİR?
6356 Sayılı yasaya göre Sendika; “İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.”
Yasal kısmını bir yana bırakarak bizim gözümüzle sendika nedir, diye sorulduğunda çoğumuzun vereceği cevap; 2 veya 3 yılda bir bizim adımıza işverenler ile toplu sözleşme imzalayan kurumdur.
Ortalama 25 yıl çalışma hayatımız olduğunu varsayarsak (yani işten atılmaz veya başka nedenler ile işten ayrılmak zorunda kalmazsak) 25 yılda en az 10 toplu iş sözleşmesi bizim adımıza sendika (sendikacı) tarafından yapılacak demektir.
Yani alacağımız ev, çekeceğimiz krediyi ödeyip ödeyemeyeceğimiz, çocukların eğitimi, sosyal hayatımız, refah düzeyimiz kısaca iş hayatına başladığımız günden öldüğümüz güne kadar geçireceğimiz tüm ömrümüzün belirleyicisidir SENDİKA ve SENDİKACI.
Hani düğünlerimize ve cenazelerimize çelenkler gelir ya …SENDİKASI veya SENDİKA YÖN. KRL. diye. İyi ve kötü günümüzde sendikalı bir işçiysek eğer gözlerimiz sendikayı veya sendikacıyı arar cenaze ve düğünlerde.
Onun içindir ki sendikaların varlığı, yaptıkları ve izledikleri politikalar işçiler için yaşamsal niteliktedir.
Ben kısaca şöyle özetledim hep sendikaların varlığını, Ülke olarak birlikte ürettiğimiz bir değerin sosyal taraflar arasında paylaşım mekanizmasında bizim adımıza söz söyleyen örgüttür.
Tabi burada şunu atlamamak gerekiyor; yasaların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde.
Bu çerçeve nedir, diye soracak olursanız onu ne ben söyleyeyim ne de siz duyun.
Konumuza dönersek kimdir bu sosyal taraflar? İş hayatımızdaki üç önemli ayak; SERMAYE, EMEK ve DEVLET. Sosyal taraflar dedik, peki devlet bir sosyal taraf mıdır bunların içinde diye, sorabilirsiniz. Evet, bizde maalesef öyledir ve çoğunlukla sermayeden yana taraf olduğunu en azından kendi adıma söyleyebilirim. 30 yıllık iş hayatımda Devlet mekanizmalarının işçi-işveren arasındaki çıkar çatışmalarında işçinin yanında yer aldığını hiç görmedim. “Ben gördüm, nankörlük etme!” diyen varsa bana yazsın, özür dilerim kendisinden.
Devletimiz hep ‘’Sana iş verdim daha ne istiyorsun?’’ tavrındaki işverenin yanında olmuştur.
Sendikaların yasal yetkilendirmeleri dışında bir de kendi genel kurullarında üyesi olan işçiler tarafından kabul edilen Tüzük diye adlandırdığımız ve sendikanın Anayasası dediğimiz kitapçığı vardır ki işte asıl üzerinde durmamız gerekenlerden bir tanesi de budur. Bu tüzüklerde işçilerden kesilen aidatın ne kadar olması gerektiğinden tutun da sendikacının maaşına kadar her şey belirlenir. Sendika ve Sendikacının görev ve yetkilerinin büyük kısmı yasaya aykırı olmamak kaydı ile sendika genel kurullarında belirlenen tüzükte yazar.
Peki, şimdi soruyorum; üyesi bulunduğunuz Hava-İş Sendikası’nın tüzüğünü bilen var mı? Daha da ileri giderek sorayım, gören var mı? Bu soruda biraz ukalaca olsun; sendikanın tüzüğe göre yönetildiğini ve bu tüzüğün sendika genel kurulunda sizin seçtiğiniz delegelerce belirlendiğini bilen var mı?
Soruları çoğaltabilirim ancak buraya sığmaz.
Özetin özeti, SENDİKA BİZİM ADIMIZA BİZİM HAKLARIMIZ İÇİN YETKİ VERDİĞİMİZ, YANİ EVİMİZİN TAPUSUNU TESLİM ETTİĞİMİZ YERDİR.
Peki evimizin tapusunu teslim ettiğimiz sendikadaki yetkili kişi yani SENDİKACI KİMDİR,?
Bir daha soralım; SENDİKACI KİMDİR?
Üniversitelerin Siyasal Bilimler, Kamu Yönetimi, Hukuk, İşletme vb. bölümlerinden mezun olmak veya askerlikle ilişiği olmamak, TC vatandaşı olmak, çalıştığı iş kolunda en az 1 yıl tecrübeye sahip olmak gibi şartlar aranır diye yazsam da inanmayın.
Bunlardan sadece TC vatandaşı olmak kısmı doğru, gerisi yalan!
O zaman 6356 sayılı sendikalar yasasına tekrar bakalım:
Kuruculuk şartları.6356 SAYILI SENDİKALAR YASASI.
MADDE 6- (1) Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler sendika kurma hakkına sahiptirler. Ancak 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ve kaçakçılık suçlarından birinden mahkûmiyeti bulunanlar sendika kurucusu olamaz.
Yasadaki durumu özetlersek; okuryazar olmak ve yukarıda, yasada belirtilen suçları işlememiş olmak kaydı ile bir işyerinde sigortalı çalışan ve sendika üyesi olan herkes sendikacı olabilir.
Pekiyi olabilir de nasıl? İşte bunu da sendikaların tüzüğü, yasaların düdüğü ve işverenlerin gülücüğü belirler çoğunlukla.
Örneğin işe girdiniz ve sendikal meselelere duyarlısınız. Hak arıyor, iyi çalışıyor, işçiler tarafından da seviliyorsunuz, başınıza da bir hal gelmedi ve şansınız yaver gitti, işten de atılmadınız. Önce delege oldunuz sonra dediler ki “Sen, düzgün, dürüst ve cesur birisin. Sendika yöneticisi ol.”
Sendika genel kurulundaki ayak oyunları (genelde işverenler ve sendika ağaları tarafından yapılır) da bir şekilde Allah yardım etti ve tutmadı. Sonuçta seçildiniz ve sendika yöneticisi oldunuz.
Hoş geldiniz… SENDİKASINA! Sekretarya, arabalar, koltuklar, sosyal statü, “Başkanım” diye etrafında dolanan yalakalar, devlet katında görülen ilgi ve alaka… ALLAH ALLAH!
Önünüzde yasalar ve sendika tüzüğünün sınırsızca imkan tanıyan bürokratik bir mekanizmanın yetkilendirdiği yeni bir hayat başlar sendikacı için.
İşte böyle bir mekanizmanın içerisinde seçimi kaybederseniz işyerine tekrar dönme imkânı verilmez yasalarca. Yani sendikacılığınız bitince işiniz de bitecektir.
Yasa bu konuda yetkiyi işverene verir. Eeee, işveren de işçinin hakkını arayan, kendisine kök söktüren bir işçiyi niye geri işe alsın? Sendikacı, idealleri ve hayatı arasında genelde gerçeklerle yüzleşerek başlar oynamaya işçi hakları diyarından sendikal tiyatrolar oyununda. Bunu oynamayan, ideallerini bunların hiçbirisine teslim etmeyen sendikacılar da oldu tabi ki. Onların hakkını da teslim etmek gerekir. Süleyman YETER bunlardan biridir örneğin ve bedelini hayatı ile ödemiştir. (1999 Yılında gözaltına alındı ve işkence sonucu hayatını kaybetti. Süleyman Yeter’i işkence ile öldürdüğü mahkemece tespit edilen polis memuru 10 Yıl hapis cezasına çarptırıldı.)
Mesele şudur değerli işçi kardeşim; yasalar işçiler haklarını aramasınlar diye bütün mekanizmaları oluşturmuştur. Olur, da düşünemediğimiz şeyler varsa onları da sendikalar ve sendikacılar eliyle kontrol altına almıştır. Tüm bunlar yetmemiş, işçilerin genel kurullarına açıkça ve pervasızca müdahale ederek kimin seçilmesi gerektiğine de işverenler karar vermişlerdir.
Peki, çare ne arkadaş? Oturalım oturduğumuz yerde, nereye kadar giderse diye düşünebilirsiniz. Zaten öyle de yapıyorsunuz. O yüzden hiç celallenmeyiniz arkadaşlar.
İşverenden kork, hakkını arama, sendikandan kork, o da işverene stepne görevi görüyor. Peki, çare?
Birlikte, birbirine güvenen ve inanan, sendikacılığı bir meslek olarak değil, işçinin hak ve menfaatlerini koruyacak açık şeffaf ve demokratik bir sendikal anlayış etrafında bir araya gelmektir.
Yasaların sendika ve işçiler önüne koyduğu bariyerleri sendika tüzüğünde yapılacak değişiklikler ile aşmaktır.
Toplu iş sözleşmelerinde sendikal yasadaki defolu maddeleri, yine sözleşmelerle aşmaktır.
SEÇENEK BASİT ASLINDA; TAPUSU ÜSTÜNÜZE KAYITLI OLAN EVİNİZİ EMLAKÇILARIN ELİNDEN ALMAKTIR. Bunu yapmazsanız Emlakçılar evinizi başkasına, değerinin çok altında ve sizden habersiz satacaklar.
Zeytin ağaçlarını korumak için ellerinde orak ve tırpanlarla yolları kapatan kadınlar örneğine bir bakın isterseniz. Bir “Zeytin Dalı” gerek bazen mücadeleye başlamak için.
Bir zeytin dalı…
Saygılarımla…
ÖNEMLİ NOT: Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, eski TALPA başkanı Gürcan MANTI Kaptan ile 21 senelik bir tanışıklığım, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, derneklerde çalışmışlığımız ve görüş alışverişi yapmışlığımız vardı. Sevdiğim ve değer verdiğim bir gökyüzü emekçisi idi. Kendisine buradan Allah’tan rahmet, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine de sabırlar diliyorum.