Bu haftaki gündemime,Çalışma hayatımızın olmazsa olmazı olan Sendikalarımızı getirmek istiyorum. Sendikalar şüphesiz çok önemli işlevleri olan kurumlarımız.kısaca, İşverenle işçi arasında köprü oluşturması gereken bir kurum..
Ama, aynanın bir yüzünden görülen bu manzara ile aynanın öbür yüzünden görülen manzara bazı sendikalarımızda farklılıklar içermekte.. bir kere Sendikalarımızı kamu ve özel şirket sendikacılığı diye ikiye ayırmak gerekiyor. Kamu sendikacılığı bunların arasında en kolay olanı. Çünkü, İşverenler Sendikaları desteklemek durumunda kalıyor.. Hele,hele Avrupa birliğine doğru giden Türkiye’de, bu kaçınılmaz bir durum.
Özel şirket sendikacılığı ise ,gerçekten çok zor. İşverenin, Sendikacılığına tahammülü yok. Olsa bile Böl, Parçala, Yöneti oynuyorlar…
Kamu işçileri Sendikacılığında,Sendikalar üyelerinden alacağı aidatların kesim işlemini bile İşverene yüklemekte. Yani hazır para işçilerden kesiliyor ve doğru sendikalara aktarılıyor..
İşçiler, Sendikalı olmak zorunda değilmiş gibi görünse de aslında Sendikalı olmak zorunda kalıyor. Çünkü Sendikalar,işverenle yaptıkları anlaşma gereği Sendikalı olmayan Personele aldıkları zamları yansıtmamakta. Yinede işçi Sendikalı olmak istemiyorsa en azından 3/2 dayanışma aidatı vermek zorunda bırakılıyor…yani kısaca kaçış yok…
Genelde Sendikalar ve ,işverenler ayrı saflarda görünse de işin aslı her zaman öyle olmuyor. Sarı Sendikacılık( işveren yanlısı) her zaman olduğu gibi bir çok sendikada görülmekte. Sendikalar İşçinin her türlü sorununa koşmaları gerekirken ,sadece Toplu İş sözleşmelerinde görünmeye çalışıyorlar. İşçilerin sempatisini kazanmak için ,işverene verdikleri ücret taslağı ile sözleşmenin sonucunda oluşan rakamsal değerler çok farklı..
Her Sendika başarısız gecen bir toplu iş sözleşmesinin sonucunu,ülkenin gidişatına ve toplumun duyarsızlığına bağlıyor. Suç, hiçbir zaman Sendika yönetimlerinde olmuyor ne yazık ki.. Suçun, Sendika yönetiminden kaynaklandığını söyleyen ve onlara muhalefet bayrağı açan üyelerini işveren yanlısı diyerek çamur atıyor ve kendilerini aklıyorlar..
Muhalefet yapmak ve Sendika yönetimlerini değiştirmek çok ama çok zor. Bir kere karsılarına kim çıkarsa, çıksın kesin olarak İşverenin adamları diyerek lekeliyorlar. Muhalefet yapanlar 500 milyarın üstünde aylık geliri olan sendika yönetimlerini ,kendi aralarında topladıkları paralarıyla oluşturdukları fonla yıkmak istiyorlar. Tabiki, Karsılarında koskoca Genel Merkez Sendikası, atanmış temsilcileri ve son derece yüksek maddi olanaklarla karşı karşıya buluyorlar.
Demokratik olarak yapılıyor dediğimiz Seçimler, bu kadar dezavantajlı bir ortamda yapılıyor.kalabalık toplumlarda Delege sistemine göre ön seçim şart oluyor. Delege seçimlerinde delege olamayanların hiçbir şekilde Genel kurullarda ne konuşma nede oy hakkı bulunmuyor.. yani önceden önü kesiliyor.Genel kurullara genelde kendi Delegeleri geliyor.ve kendilerine sempati duyan Delege yapısından muhalefet yapılamadığından yönetim alkışlanarak ibra ediliyor. .
Eski Sendika yönetimi yine full kadrosuyla yeni,yeni başarısızlıklara doğru yol alırken, yöneticiler, bizlerden aldıkları maaşlarını ve birçok olanaklarını bir 4 sene daha kaybetmemenin keyfini yaşamaya devam ediyor..
Bu sistem içerisinde, bir sendika yönetimini yıkmak, eğer kendi aralarında her hangi bir anlaşmazlık olmadığı takdirde mümkün değildir. Senelerdir rekor seviyede yönetimde bulunan bir çok sendika yöneticisinin olduğunu hepimiz yakından bilmekteyiz. Trilyonlara hükmeden bu tür sendikacılar artık bu işi meslek yapmış durumdadırlar. Nerdeyse, babadan oğula geçmeye aday olan bu sistem de bir çok yanlış vardır..
Gerçekten her zaman söyledikleri gibi yasalar gerçek sendikacılık yapmamıza mani oluyor. Bu kanunlarla bu kadar diyorlarsa, bari maddi olanaklarını yine işçiler lehine sosyal( tesis, hastane vs.) olarak çevirmelerini rica ediyorum…
Sonuç olarak,Sendikacılık çok önemlidir. Ama Sendikaların profesyonel yapısı,işçi olarak oraya giden yöneticileri ,kapitalist düzenin bir parçası olmaya itmektedir. Bence Sendikal yapının bu hale gelmesine sebep olan kanunlarda, bir değişiklik yapılması zaruridir. Aksi takdirde işçilerin, hem İşveren hem de Sendika yönetimlerince kullanılması önlenemez..sonuçta her zaman olduğu gibi ezilen işçinin kendisi olur. Saygılarımla..