Türkiye’nin hava sahasında her gün binlerce uçak oluyor. İstanbul’a bir gün içinde iniş-kalkış yapan uçak sayısı ortalama 2 bin. Yalnızca uçakta karşılaştığınız kabin memurları, pilotlar değil hava alanlarında yer hizmetleri kapsamında çalışan, seyrüsefer hizmetleri kapsamında kule, itfaiye, pist gibi alanlarda görev alan binlerce emekçi var. Dünyanın pek çok ülkesinde ses getiren grevler, havacılık alanında yaşanıyor. Geçtiğimiz yıllarda Lufthansa, Air France, Türk Hava Yolları (THY) gibi şirketler bünyesinde yaşanan büyük grevler, havacılık sektöründeki emeğin durmasının doğuracağı sonuçlara işaret etmiş, ancak sektörde çalışanların durumunda genel bir iyileşme olmamıştı.
Öte yandan kapitalizmin krizine karşın, havacılık ‘piyasası’nda bir gelişme eğilimine işaret ediliyor. Havayolu şirketleri 2015 yılı sonunda 15,5 milyar dolar ciro edindiklerini açıkladılar. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’nin, dış hat yolcu taşımacılığında dünyada ilk 10 ülke arasında olduğu belirtiliyor.
THY, iktidarın siyasi hırslarının elinde oyuncak oldu, iktisadi rasyonaliteyi aşacak şekilde kullanıldı ve üst üste iki dönem zarar açıkladı. Şirket kapasite daralmasını sebep göstererek Ortadoğu, Asya ve Afrika’da bazı uçuş noktalarına uçmama kararı aldı. Ürdün, Osaka, Venedik, Cenova, Rotterdam, THY’nin 2017’de uçmayacağını duyurduğu noktalardan birkaçı.
Rusya’yla krizin de eklenmesiyle, sektörün mali gerilimlerinin ilk kurbanı beklendiği üzere emekçiler oldu. Ekim ayının başında Onur Air, çalışanlarına gönderdiği yazıda ülkede kriz olduğunu ve tedbir almak zorunda kaldıklarını duyurdu. Çalışanların maaşını Euro üzerinden veren şirketin, Euro kurunu 3.00’a sabitlediği ve 13 ay boyunca sabit kur üzerinden maaş vereceği, çalışanlarının ücretsiz izin kullanmasını istediği belirtildi.
soL Haber, havacılık sektöründe çalışan emekçilerle, içinden geçilen dönemi, yüzleştikleri sorunları konuştu. Mevcut baskı durumu nedeniyle, isimleri bizde saklı kalmak durumunda olan havacılar, sorularımızı yanıtladı.
Bize çalışma koşullarınızı anlatır mısınız? Kriz dönemi havacılık sektörü çalışanlarını nasıl etkiledi…
Stratejik bir sektörde çalışıyoruz ama çalışanlar yerlerini ve bunun ne kadar önemli olduğunun bilincinde bile değiller. Devlet yöneticilerinin dediği gibi galiba, bir işimiz olduğuna ve çalıştığımıza şükür eder duruma getirildik. Bugün tüm sektörde 100 bini aşkın emekçi çalışıyor.
Öncelikli sorunumuz; çalışma sürelerimiz. Özellikle yoğun sezonda normal süreleri çok aşıyoruz, en az 10-12 saat ve karşılığında fazla mesai ücreti yerine izin kullandırılıyor ama izin istendiğinde de “şimdi zamanı değil” denebiliyor. Ya da kesintilerle kuşa çevrilmiş, asla çalışmamızın karşılığı olmayan ücretler veriliyor.
İşyerlerinde çalışanlar; şef ve amirler aracılığı ile yönlendiriliyor. Çalışanların en ufak itiraz, yakınma veya önerisi, herhangi bir isteği dikkate bile alınmıyor. Bilindiği gibi; yolcu ile doğrudan ilişkide olan ve havayolunun iptal ve tarife değişikliklerinden doğan ilk tepkilerini göğüsleyen bizleriz. Ama yolcu şikayetinde ilk ifadesi alınan da yine bizleriz.
Tabii sorunlarımız saymakla bitmez ama; iş yasalarında belirlenen çalışma sürelerinin aşılması, kişilik ve özlük haklarımızın önemsenmemesi, işyerlerindeki patron sultasına hizmet eden demokratik olmayan yönetim sistemi ve en önemlisi de insanca yaşam sürdürmemizi sağlayacak bir ücret politikasının ve iş güvencemizin olmaması başlıca sorunlarımız.
REKLAMLARA KİMSE İNANMASIN, YOĞUN ÇALIŞIR, KARŞILIĞINI ALAMAYIZ
Aslında hep havacıların çok yüksek maaşlar aldığı vaaz edilir, hatta THY grevinde “neyinize yetmiyor” diyenler dahi olmuştu.
Çoğu işyerinde ücret politikası diye bir şey yok. Kim ne zaman ne kadar zam alacak, terfiler neye göre düzenlenecek bilen yok. Yani; pilot olsun, kabin memurları olsun, teknisyen, yer hizmetleri işçileri olsun, uçağı uçuşa hazırlayan terminal ve apron operasyonlarını yöneten çalışanlar olarak hepimizin iş yaşamı, patronun iki dudağı arasında. Hele son zamanlarda yoğun işten çıkarmalar da yaşanıyor. Geleceğimiz açısından tedirginiz. Havayolu şirketlerinin reklamlarında görünen yüzlere inanmasın kimse, dediğimiz gibi asla çalışmamızın karşılığı olmayan ücretlerle çalışıyoruz.
Peki bu durum nasıl değişebilir, emekçiler arasında bir örgütlenme fikri var mı?
Birçok arkadaşımız gibi ben de, bu konumumuzun kolay değişebileceğini düşünmüyorum. Evet, işyeri koşullarından ve patronun daha çok kar elde etme hırsından kaynaklanan sorunlarımız var ve patrona karşı çok savunmasız, güçsüz ve yalnızız. Bizden önceki dönemlerde ve yakın zamanlara dek işyerlerinde sendikaların çalışması varmış. İşverene karşı sendikalar aracılığı ile sınırlı da olsa mücadele edilebiliyormuş. Ancak, son zamanlarda sendikaların adı bile anılmıyor. Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki sendikalaşma mücadelesi, devlet zoru ve patron oyunlarıyla daha doğmadan boğuldu.
SENDİKA, PATRONUN UYDUSU DURUMUNA GETİRİLDİ
Havacılık sektöründe yetkili sendika, politik girişimlerle etkisizleştirilmiş ve bir politik operasyonla da patronların uydusu durumuna getirilmiş durumda. Ayrıca uçak bakımı ve motor teknik gibi branşlar, Çelik-İş gibi hükümet sendikaları aracılığı ile bölünmüş durumda. Sektörün inceliklerini ve özelliklerini bilmeyen, politik çizgisi iktidardan yana olan liyakatsız bir sendika, işyeri toplu sözleşme yetkisi almış durumda. Yine bazı birimlerde hükümet yanlısı, iktidar eğilimli sendikalar cirit atıyor. Bu da sendikal mücadelenin gereksizliği anlayışını körüklüyor.
Aslında, genel olarak, yine de sendikal mücadele ile sorunlarımızın çözüleceğine inanıyoruz ama sendikal çalışmalar çok zayıf, yok denecek kadar az. Çoğunluk; özgür iradesine kalsa, kendi sorunlarına çözüm getirecek sınıf sendikacılığı ilkelerine göre çalışanlardan yana tavır alacak sendikaları işbaşına getirebilir ama bilinmeyen bir güç, yani tabi aslında bilinen bir güç, işimi yitiririm korkusu ile insanları geri çekiyor.
Bu karanlık, gerici, işçi düşmanı ortamdan çıkış için, ülke çapında emekçilerin ve tüm halkın mücadelesi gerekiyor.
Havacıların durumunu, ülkenin içinden geçtiği duruma bağlamış oldunuz. Peki OHAL de aynı şekilde etkiledi mi çalışanları?
Tabii… Sorunlarımızın çözümü için; tümüyle özgür, demokratik bir ortamı gereksindiğimiz çok açık. Sermayenin egemenliği altında ve onların belirlediği demokratik olmayan koşullarda yaşadığımız saptamasını aprondaki ramp işçisi arkadaşlarımıza kadar hepimiz size yapabiliriz. Konu bu kadar açık yani. Yaşadığımız tüm kötülüklerin, acıların, ızdırapların haksızlıkların ve adaletsizliklerin nedeni sermayedir, bu kadar. Terör ve yaşanan başka siyasal hesaplaşmaların sonucu yaratılan kaos ortamında, sözüm ona kamu düzenini ve istikrarı korumak üzere işyerlerimizde arttırılan kolluk gücü varlığı ile doğrudan biz emekçilere göz dağı veriliyor. Her türlü hak arama girişimi, protesto, OHAL kapsamına alınıveriyor. Dikkat edin, olağanüstü hal uygulaması, nedense ilk olarak işçi direnişlerini ve emekçi hareketlerini hedefine aldı.
APRON VE TERMİNAL GÜVENLİĞİ DEDİKLERİ CENDERENİN İÇİNDE YAŞIYORUZ
Büyük bir yaygara ile başlatılan 3. Havalimanı yapımı sürüyor. Müthiş bir doğa katliamı yapıldı, şimdiye kadar 10’dan fazla işçi de yaşamını yitirdi. Ama yetersiz iş güvenliği ve patron ihmallerini dile getiren sendikacıların ağzı tıkanarak susturuldu. Bu en açık örneği. Başka işyerlerinde daha vahim örnekler var. Havalimanlarında her geçen gün bir yenisi yayımlanan güvenlik planlarında apron ve terminal güvenliği gerekçesi ile cenderenin içinde yaşıyoruz.
Personelin şikayetleri, talepleri hiç mi göz önünde bulundurulmuyor?
Şikayet kutusu ofislerde kameraların tam önüne konulup titizlikle takip ediliyor. Ne söylendiğinin tersine kimin söylediğine bakılıyor yani.
Ama zaten bu iş şikayetle olmaz. Çağdaş bir iş ve yaşam koşullarına ulaşma isteği her zamankinden daha çok var ve bunun için bilinçlenme ve bilinçlendirme etkinliklerine, girişimlerine gereksinimimiz var. Cesaretimiz de var. Biz havayolları çalışanları gezi barikatlarında gecelemiş, polisle çatışmış, gaz yemiş gözlerle ertesi gün uçak altında çalışmış, terminalde, kabinde uçuşuna gitmiş, çalışmaya devam etmiş insanlarız. Yine mücadele ederiz, boyun eğmeyiz. Bu bizim emekçi genlerimizde var…(solhaber)