Geçtiğimiz haftanın gündemini; THY RJ”lerinin geri gönderilmesi üzerine kesilen deve, “Güllü” haberleri belirledi ve tüm hafta boyunca sürdü gitti. Kamuoyunu çok etkileyen ve üzen, THY’nin ve ülkemizin dünya gözünde küçük düşürülmesine neden olan bu rezalet olayın perde arkası hakkında sizlere daha net bilgiler aktaracağımı da bildirmiştim.
Tam, olay artık soğudu ve gündemini yitirdi diye düşünülürken; Sayın Ulaştırma Bakanımızın, “ O uçaklara deve bile az gelir!” şeklindeki basın açıklaması, olayın yeniden gündeme taşınmasına ve ısınmasına neden oldu.
Bakanın bu açıklaması, bana, bu işi kotaranlara ve sebep olanlara karşı, biraz yumuşama belirtisi olarak göründü.
Şimdi, Sayın Bakanı aydınlatmak için biraz geriye dönelim ve kendini savunamayan RJ denen o metal kütlenin sözcüsü olalım. Sayın Bakan, doğal olarak RJ’lerle ilgili bu açıklamasını, THY yöneticilerinden almış olduğu tek taraflı bilgiler doğrultusunda ve yine onların sözlerine güvenerek yapmıştır
Evet, RJ’ler eski yönetimlerce alınmıştır, bu doğru. O zamanlar, özel havayolları iç hat uçuşu yapmazlardı, Elazığ, Erzincan, Ağrı, Şanlıurfa, Sivas vb. gibi alt yapısı yetersiz alanları olan kentlerimize, THY, hükümetin ve silahlı kuvvetlerimizin isteği üzerine uçmak zorunda kalıyordu. Ve, filosunda buralara uçacak uygun uçağı olmadığından, o zamanların en popüler regional (bölgesel) uçağı olan RJ’ler alınmıştı, ve o gün için bu seçim yanlış değildi.
THY’nin yeni yönetimi iş başına geldiğinde; “Bu uçaklarda yapım ve dizayn hatası vardır” diyerek, tüm RJ uçaklarını 11 Mayıs 2004’de seferden çekiverdi.
İşte, bu meşhur ve THY’nin deve kesecek kadar zorlandığı sürtüşme o zaman başlamış ve zavallıGüllü’nün kaderi o gün belirlenmişti.
Sayın Kotil kuşkusuz, “bu uçaklarda yapım ve dizayn hatası vardır” diyebilecek bir yetki ve bilgi sahibi değildi. BAe Systems, THY yöneticilerinin bu tutumlarını hazmedemedi, ticari yapısına son derece olumsuz etki yapacak bu açıklamaları reddetti ve karşılık olarak; THY uçaklarında kullanılan yakıtın sularının alınmadığını, uçaklarda oluşan korozyonun nedeninin, kullanıcı firmanın bakım eksikliği ve uçaklarında kullandığı yakıt kalitesinden kaynaklandığını ileri sürdü.
Tartışmalar sürüp giderken THY, 10 Temmuz 2004’de bu uçakların tekrar uçacağını tüm kamuoyuna duyurdu. Medyamız bu açıklamanın ardından “Uçaklarda yapım ve dizayn hatası vardır” diyen THY yönetimini; “uçakların neden 2 ay önce ground edilip sonra neden tekrar uçuşa verildiğini” boşuna sorguladı durdu. Ve uçaklar 15 Temmuz 2004’de yeniden uçmaya başladılar.
Şimdi soruyorum:
1) 11 Mayıs 2004’de uçaklarda yapım hatası vardır diyerek yapımcı firmayı suçlayan, uçakları ground ( uçuştan alan)eden THY, geçen 2 aylık sürede uçakların yapım hataları kendi, kendine düzelmişmiydi ki uçakları sefere verdi?
2) Aynı uçakların; Lufthansa, Air France, British Airways ve Northwest,Swiss gibi dev şirketlerde de uçtuğu düşünüldüğünde; bu” Dizayn( tasarım) ve imalat hatası vardır” sözcüğünü kullanmadan önce, o firmalarla bu konu araştırılmış mıdır? Yoksa Sayın Kotil uçak yapımı konularında dünya çapında bilirkişi miydi?
3) Bu uçakların işletme maliyetleri çokmuş diyen Sayın Bakan, yukarda isimlerini saydığım ve bunlara ek olarak daha onlarca havayolu şirketinde uçuşlarına devam edilen bu uçakların işletme maliyetlerinden yabancı şirketlerin anlamadığını mı düşünüyor dersiniz? Ayrıca, bu uçakların aylık kirasının 40.000USD gibi komik bir rakama düşürüldüğü kendisine söylenmiş midir?
4) Kendini, “ yakıtlardaki su, korozyon oluşmasına neden oluyor” diye savunan BAe Systems firmasına verilen karşı yanıtta THY yönetimi; korozyonun, yakıttaki sudan kaynaklanmadığını iddia etmiştir. Uçakların uçtukları alanlar, yani, Elazığ, Siirt Ağrı, Şanlıurfa gibi alanlar düşünüldüğünde; buralardan alınan yakıtın kalitesinden THY nasıl bu kadar emin olabiliyor? İstanbul’da bile arabamıza aldığımız yakıt yüzünden trafikte kalan araçlar varken, altyapısını bilmediğimiz alanlardaki yakıt kalitesi hakkında nasıl emin olabildi dersiniz?
5) Bu uçakları kullanan diğer Havayollarında da bu korozyon olayının varlığı düşünülse bile, onlar bu konuyu imalatçı firmayı dünyaya rezil ederek mi çözmüşler yoksa konu kimse duymadan aralarında özel bir anlaşmayla mı geçiştirilmiş dersiniz?
Sonuç olarak; söz konusu uçakların sözleşme süreleri bitmeden geri verilebilmesi için Sayın Kotil’in şark kurnazlığı yaparak, karşı tarafı suçlamaları; bize “yol, su, elektrik!” olarak geri döndü.
Bu yanlışın faturası tabiî ki, Sayın Kotil de içinde, kimseye ödettirilmedi.
Yapımcı firma THY’yi o kadar çok zorladı ki; bir A–320’nin geriye teslim süresi için yapılan bakım zamanı 3 haftayı geçmezken, bir tek RJ 70 uçağının bakımı dünya rekoru olarak 545 gün sürdü. Boyanan bir uçak; bir daha, bir daha boyatıldı. Her item birkaç kere gözden geçirildi. Kaprisler bu kadarla kalmadı; kendilerine uçakla ilgili sorulan her soruya karşılık 1000 pound almaya başladılar.Toplam: 22.000.000 USD ve prestij kaybı. (Kira borçları, yedek parça ve simülatör hala çözülmemiş durumda)
Dünyanın en büyük uçak firmalarından biri olan BAe Systems ve onun profesyonel yönetimi ile THY’ye –politik irade tarafından atanmış- yeni yönetime gelmiş, amatör yapılı bir üniversite hocasının bu zorlu maçının sonucunun başka nasıl olması beklenebilirdi ki?
THY, daha düne kadar yapım hatası diyerek kızdırdığı İngilizlerin uçaklarını, kullandığı kelimeleri yuta, yuta uçurmayı sürdürdü. Bu durum, THY’nin yıllarca sürdürdüğü zorlu uğraş sonucu kazandığı dünyadaki imajını zedelemiş, hak etmediği zor duruma düşürmüştür.
Şimdi gelelim Sayın Şükrü Can’a; Sayın Can tabiî ki bu uçakların bakımını yapan ve İngilizlerin kaprisini çeken başarılı bir yönetici idi. Bu uçakların bakımlarından kurtulması adına yaptığı -iyi niyetli de olsa- yanlışı, ne yazık ki, tek başına ödedi.
İngilizlere blöf yapan ve onları kızdıran, olayın gerçek sorumlusu Sayın Kotil ve yardımcıları, her nedense yanında yoktu. Şükrü beyden başka fotoğraf karelerimizde var olan ve sadece THY Tekniğin ve benim bildiğim bu Yöneticiler eğer bir suç varsa beraber paylaşmalılardı. Vur Abalıya dercesine tek sorumlu tutulan Şükrü Can yalnız bırakılmamalıydı.
Sayın Bakanım, umarım yukarıdaki açıklamalar, sizin gerçekleri ve deve olayından çok daha önemli hatalar zincirini görmenize yardımcı olmuştur.
BİLMECE: Deve kesim olayı için yapılan soruşturmada, kim suçlu çıkacak dersiniz?
İPUCU: Susurluk olayını anımsayınız… Susurluk olayında; kamyonuna arkadan çarpılan şoför suçlu bulunmuştu.
TAHMİN: Bu olayda da suçlu; Kasap Cemal (mi) olacak?
Ne dersiniz, Sayın Bakanım, Sayın Okuyucular?…
NOT/ Sayın Cebeci’nin Kanlı Veda adlı yazısında Deve olayı anlatılırken “Teknisyenlerin ellerinde etler”şeklindeki yanlış değerlendirmesi fotoğraftaki kişilerin THY’nin taşeron firmasının isçileri olması dolayısıyla Teknisyen camiasınca büyük bir infial doğurmuştur.
Sayın Cebecinin, sanırım bu yanlış değerlendirmesi nedeniyle Uçak Teknisyenlerine bir özür borcu vardır.