Bu hafta sizler ile Berlin’de yapılan sanal havacılık konferansında öne çıkan konuları ve sanal havacılığın yurt dışında nasıl bir seviyeye geldiğini paylaşmak istiyorum.
Sanal havacılıkta Dünya’nın en aktif ülkelerinden biri olan ve bünyesinde özellikle online ortamda kullanılmak üzere birçok yazılım firmasını bulunduran Almanya. 2 günde yaklaşık 9.000 kişinin katılımı ile “Sanal Havacılık” konferansına ev sahipliği yaptı. Berlin Schönefeld Havalimanı’nda her yaştan ve meslekten havacılık tutkununun katıldığı konferans, sanal havacılığın dünyada artık havacılığın bir alt sektörü haline gelmesinin ve özellikle eğitim konusunda ciddiye alınması gerekliliğinin bir kanıtı gibiydi.
1999 yılından beri içinde bulunduğum sanal havacılığın bu günlere geldiğini görmek gerçekten şaşırtıcı ve bir o kadar da gurur verici . 1995 yılında ciddi anlamda ilk simülatör olarak değerlendirdiğimiz Microsoft’un Flight Simulator programının piyasaya çıkması ve ardından Microsoft Zone altına başlayan online uçuşlar ile dünyanın değişik yerlerindeki birçok kişi ortak hobileri olan havacılığı beraberce yaşamaya başladılar .
1995 yılından bu güne yani tam 21 sene geçti, Bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ve yazılımların çok daha detaylı hal almasından sonra bugün gelinen noktada , havayollarının eğitim için kullandığı 7,5-8 Milyon Euro’luk full flight simültörlerde bile olmayan gerçekçilikle bir görüntü, detaylı yer yüzü şekilleri , havalimanları ve şehir modellemeleri ile kullanıcılar bugün uçuşlarını çeşitli server’lar yardımıyla yapıyorlar.
Pek tabii ki görüntü, hobi olarak yapılan bu uğraşta insana büyük bir keyif katıyor ancak, işin eğitim boyutu devreye girdiğinde bu gerçekçilik özellikleri havayollarında yeni açılan destinasyonları pilotların tanıması amacıyla yapacakları eğitimlerde oldukça önemli rol oynuyor. Zira bu programlarla yapılmış ve artık FMPT II sertifikası almaya başlayan home kokpitlerde bu eğitimin yurtdışı havayollarında kullanılmaya başlanıldığını görmek bu konferansın benim adıma en büyük kazanımıydı.
Alman havayolu şirketi Lutfhansa ve AirBerlin, eğitim merkezlerinde 5 yıl evvel Microsoft Flight simülatör üzerinde home kokpit yapmaya başlayan firmaları destekleyerek bugün lisanslı hale getirdikleri eğitim cihazları ile pilotlarına eğitim veriyorlar . Lisanslı olması sebebiyle pilotların loglarına yazılabilen bu uçuşlar havayollarına maliyet ve zaman açısından da büyük bir avantaj sağlıyor.
Yeniliklere Dikkat
Uzunca bir süredir home kokpit dünyası Boeing 737 ile sınırlı kalmıştı. Ev ve profesyonel kullanıcıların en büyük arzularından biri ise büyük gövdeli uçaklar ve özellikle Airbus 320 ailesinin kokpitlerinin ortaya çıkması idi. Donanım anlamında büyük yol eden ve kokpitlerin %85-90’lık kısmını tamamlayan firmalar özellikle Airbus’ın detaylı ECAM sistemi nedeniyle yazılımda zorluk çekiyorlardı. Flight Simülatör (Fs) programı üzerinden bu yazılımlar aracılığıyla haberleşen onanımlar gerekli yazılımın eksik yada doğru çalışmamasından ötürü bir türlü test edilememişti. Konferansta Polonya, İngiltere ve Hollanda’dan gelen şirketler A320 ailesinin yazılımlarını görücüye çıkarttılar . En öne çıkan yazılım ise Boeing 737 ile sektörün en beğenilen firmalarından biri olan Hollandalı Prosim Firmasının Airbus 320 yazılımıydı.
Firma yetkilileri ile yaptığım konuşmada ilk sürümün Mayıs 2016 sonunda piyasaya çıkacağını bilgisini aldım. Fiyat kişisel kullanım için 600-650 Euro olurken ticari lisans fiyatı da 15.000 – 18.000 Euro arasında olacak.
Diğer bir yenilik ise Boeing 777 konusunda. 777’nn full ve tek kişilik kokpit versiyonları da satışa sunuldu. Fiyatları 7.800- 95.000 Euro arasında değişiklik gösteren bu cihazların şu anki en büyük sıkıntısı ise yine yazılım gibi gözüküyor. Yazılımın bazı temel özellikleri içinde barındırmaması ve özellikle tek marka hardware ile uyum sağlaması bu ürünün biraz daha zamana ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Sanal havacılığın eğitim desteğinde kullanılması ile birlikte eğitim uçakları kokpit simülatörlerinde de gelişmeler göze çarpan diğer bir husus. Cessna 172 ve 182 ile Diamond DA40 ve 42 uçaklarının kokpitleride konferansta katılımcıların kullanımına sunuldu. Genel kanı her iki sunumda da özellikle Garmin 1000 cihazlarının çok iyi tasarlanmış ve gerçeği çok iyi simüle ettiği yönünde.
Yazılımdaki Gelişmeler ;
Microsoft’un 2010 yılında FSX’I çıkartıp bu yazılımı artık geliştirmeyeceğini duyurmasının ardından kullanıcılar büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlardı. 4 sene süren bu bekleyiş FSX’I yazan gruptan 3 kişilik bir ekibin Lockheed Martin firmasına geçerek yazılımdaki bazı bozuklukları düzelterek P3D adı altında yeni bir simülatör çıkartmalarıyla sona erdi. Ay içinde Vervison 3.2’yi çıkartan P3D , kullanıcıların en büyük sorunu olan frame rate çözümü ve grafik kartı sorunları üzerine bayağı bir çalışmış gözüküyor. Ancak bu çalışma yine de yazılımın 32 bit olması nedeniyle kullanıcılarda %100’lük bir memnuniyet yaratmıyor. Özellikle yüksek performans için kullanılan 64 bit windows yazılımı ile görüntü ve akıcılıkta kullanıcıya büyük fayda sağlayan DirectX 12 , 32 bit bir program ile bir araya geldiğinde sorunlu çalışıyor yada hiç çalışmıyor. Bu da DirectX 12 ile vaad edilen %50’lik frame rate artışının şu an için kullanılamamasına neden oluyor.
Konferansta görüştüğüm P3D yazılımcıları ise 64 bit ‘in sanıldığı kadar kolay bir geçiş süreci içinde olmayacağını ve programın büyük bir bölümünün baştan yazıldığını belirtiyorlar . Bitiş süresi için 2017 başına kadar takvim verseler de bu süre ne kadar gerçekçi orası tartışılır.
Sonuç olarak evde basit bir joystick ve pc ile başlayan sanal havacılık günümüzde kendi kulvarında devamlı yükselişte olduğu gibi havayolu pilot eğitiminde de kullanılan bir yardımcı araç olmuş durumda. Önümüzdeki senelerde de bu teknolojik şartlar ve düşen maliyetler ile çok daha yaygın olarak eğitimde kullanılmaya başlanacak gibi gözüküyor.