Gün geçmiyor ki, havalimanlarımızın Apronlarında bir kaza yaşanmasın. Apron kazalarını; sadece dikkatsiz oldukları söylenen sürücülere yıkmak, her uçak kazasında kara kutular izlenmeden suçu pilota yüklemek gibi kolaycılık olsa gerek.
Bu nedenle; Apron kazalarını, sadece sürücülere yüklemek haksızlık olacaktır.
Bildiğiniz üzere meslek hayatım Apron’larda geçti. Apron sürücü belgesi olan biriydim. Bu belgeyi nasıl aldığımı anlatayım sizlerde şimdi nasıl alınıyor bana anlatırsınız. Apron ehliyeti almak için öncelikle trafik tarafından verilen ehliyetinizin olması lazım. Trafik ehliyetiniz varsa ve işiniz gereği Apronda çalışmanız gerekiyorsa mutlaka Apron Ehliyeti almanız gerekiyor. Bende o zamanlar DHMİ’nin açtığı bu sınava katıldım. Bu uygulama bir sınavdan çok bilgilendirme amaçlıydı. Değişik şirketlerden Apron ehliyeti alabilmek için yollanmış 40-50 kişi bir sınıfta toplandık. Bir adam geldi ve hepimize Apron’la ilgili bilgiler verdi ve gitti. Sınav falan yapılmadı. Bu bilgilendirmeden sonra birde baktık ki ehliyetler gelmiş.
Bakın Frankfurt’ta Eğitim Nasıl?
Teorik Eğitim : Altı ders saati ile sınıfta aprona ait özel işaretlemeler ve apron haritası ve yollar dahil eğitim veriliyor ve sonrasında 25 sorudan oluşan seçmeli yazılı sınav yapılıyor. Sınavı kazanmak için en az 22 soruya doğru yanıt verilmesi koşulu var.
2- Pratik Eğitim: yazılı sınavı kazananlar, ertesi gün apronda kullamak istediği araçın çift taraf kumandalı pratik eğitim alıyorlar ve sonunda öğretmenin yanında aracı kendileri kullanarak sınav oluyorlar. Dediğim gibi eğitim-sınav aracı çift kumandalı. Pratik sınavı da kazananlara, apron ehliyeti veriliyor. Bu ehliyet kişinin kendisine bağlı, Frankfurt havalimanında ömür boyu geçerli ve kişi şirket değiştirse bile ehliyeti geçerli olmaya devam ediyor. Yani kişi; ehliyetinde yazılı tip aracı, ister Havaş’da, isterse Çelebi’de, isterse THY araçlarında (ehliyetin uygun olduğu tipteki) kullanabiliyor.
Altı ders saatinde neler öğretiliyor derseniz : İlk önce haritalarla tüm havalimanı ve araç yolları yer isimleri ile öğretiliyor. Bir noktadan bir noktaya giderken, hangi araç yollarını kullanmaları gerektiği ve bu yollardaki hız, yükseklik, uçakla karşılaşılması olası kavşakları, önceliğin neden kimde olduğu ve şehir trafiğinde olmayan birkaç özel trafik işareti, olası tehlikeler ve en önemlisi; apronda disiplinli olmanın, araç kullanmanın çok önemli bir iş olduğu öğretiliyor. Enteraktif olarak adaydan, harita üzerinde bir noktadan bir diğer noktaya giderken nerelerden geçilmesi gerektiği, hangi noktalarda neye dikkat edeceği ve sınırlamaları anlatması isteniyor. Yanlış yaparsa, sınıftaki diğer adaylara sorulup doğru yanıt aranıyor. Ertesi gün yapılan pratik eğitimde ise; ehliyet istenen aynı tip aracın direksiyonuna öğretmen geçiyor; sesli anlatımla adaylara tam bir meydan turu yaptırılıyor. İlk turun sonunda aday direksiyona, öğretmen de onun sağına geçiyor ve öğretmen, bulundukları noktadan bir başka noktaya gitmesini istiyor.
Buna AHL’den bir örnek verecek olursak; 118 körükten E kapısına veya önce kule altına, oradan da THY Hangarı önüne gitmesi isteniyor. Eğitim aracı, ehliyet eğitimi veren apron otoritesi kuruluşa ait. Araçta bulunan adaylar kaç kişi ise, adayların tümü pratik eğitim ve sınav bitinceye kadar, araçtan indirilmiyor ve diğer arkadaşlarının pratik sınavını görerek ve fikren katılmaları sağlanıyor. Apron içi azami hız sınırı 30Km. Aynı bizdeki eğitime benziyor(!). Bu hizmet için kabul edilebilir bir ücret sadece 1 defa alınıyor. Periyodik aralıklarla tazeleme adı altında ehliyet yenilemesi gerekmiyor. Bir diğer deyişle bu iş para tuzağı olarak kullanılmıyor.
BİZDEKİ SİSTEM; “Saldım Çayıra (Aprona) Mevlam kayıra”…
Kısaca bizde her şey göstermeliktir. Hatta siz eğer yönetici iseniz bu sözde yapılan kursa bile katılmanıza gerek yok. Ehliyetiniz size bir şekilde iletilir. Koskoca Müdür(!) olmuş hala ona Apron kurallarını mı öğreteceksiniz. Dimi ama…
Apron kazaları sadece araçların kullanımı ile ilgili değildir. Bu konuda bir çok neden saymak mümkün. Alt yapı eksiklikleri, “Altı kaval üstü şeşhane” tarzında havalimanlarımız da her an İzmir de hayatını kaybeden arkadaşımızın düştüğü duruma düşebilir ve pisi pisine ölürsünüz.
Çünkü, Apron’larımızda kazaların oluşması için tüm etkenler hazır olarak beklemektedir.
Benim hatırladığım kadarıyla Boeing’in geliştirdiği dökümanları vardı. Bir tanesi MEDA ( Maintenance Error Decision Aid ) Diğeri ise REDA ( Ramp Error Decision Aid) MEDA, Bakımlarla ilgilidir REDA ise RAMP yani kısaca Apron bölümünü kapsar. Sistem bir nevi kaza kırım komisyonları gibi çalışır. Kazaların kök nedeni araştırılır. Bu araştırmalarda, kaza yapan kişilerin bilgisine başvurulur ve kendisine olayda kasıt yoksa iş güvencesi verilerek kazanın gerçek nedenini anlatması istenir. Maksat oluşan kazanın gerçek nedenini tespit etmek ve tekrarını önlemek için tedbirleri almaktır. Ayrıca,SMS ( Safety Management System) bile bu konuları yazar.
Şimdi buradan soruyorum. Sevgili,DHMİ, Havayolları ve Handling kuruluşları bu REDA yenir mi içilir mi? Hiç duydunuz mu? Duyduysanız neden uygulayanımız yok.
Havayolu, handling kuruluşlarımız ve meydan otoritemiz için önemli olan para kazanmak. PARA-PARA-PARA…İnsan hayatı bizde çok ucuzdur. Ne olmuş yani arada sırada Apron kazası oluyor. Bir iki kişi ölüyor o kadar. Bu işin fıtratında var diyen de çıkar. Bu kazayı Takdir-i İlahi ye bağlayan da…Hatta Mukadderat diyenimiz bile çıkacaktır. Bana sorarsanız taksirle ölüme sebebiyet bile diyebiliriz. Çünkü kaza ölüm veya yaralanma dikkat ve özen gösterme yükümlülüğünün ihlali sonucunda oluşmuştur. Bu konuda gereken eğitim sözde verilmiş ve REDA uygulanmamıştır.
Bizler, her zamanki gibi işin yine kolayına kaçarak sadece görselliğe önem verip en önemli alt yapı konusunu atlamışız. Bu konuda tek yapılan; araç sürücü ehliyeti alabilmek için başvuranlara, verilen yarım veya bilemedin bir saatlik sembolik bir eğitim.
Sevgili DHMİ yönetimi; siz, öncelikle bu yukarıdaki Frankfurt’takine benzer bir eğitimi veriyor musunuz? Sizin bu meydanlardaki kargaşayı raporlayan, denetleyen bir biriminiz yok mu? REDA yı sormayacağım bile… Bu aşamaya henüz geldiğinizi düşünmüyorum.
Bu kazalardan yukarıdaki sunduğum eğitimi vermeyip, meydanlardaki alt yapının sağlanmasından birinci derecede sorumlu iken, kendinize ve denetlediğiniz meydana ceza kesip, bu eğitim ve bu şartlarda araç kullanan kişilere takdir belgesi vereceğinize, bir de onlara hem de Dolar cinsinden ceza mı kesiyorsunuz? Türkiye’nin para birimi TL değil mi?
Ayrıca; siz, bu araçların kullanıcılarının şefleri tarafından; “hadi, hadi çabuk uçak bekliyor, sen hala buradasın fırlaaaaa!” diye tahrik edilerek, hızlı araç kullanmak zorunda bırakıldıklarını, sonra da bu kişi kaza yaptığında veya ceza yediğinde; şeflerinin veya müdürlerinin kendi üstlerine; “Ahhh, ahhh bu çocuklar, evet-evet, çok hızlı kullanıyorlar araçları… Kaç kez söyledik, bunlar hep aynı..!” diyerek, kendilerini savunduklarını ve araç kullanan kişilerin iki arada bir derede kaldığını siz bilmiyor musunuz? Bence; Bu sürücüleri göreve yollayan yöneticileri de aynı konuda eğitmek gerekiyor.
Kaza mı oldu? Tabii ki şoför tek başına suçludur(!) Gözü kör müydü? İnsan geri geri giderken dikkatli olmalı yahu. Dimi ama…
Artık yalnızsınızdır. Bunları anlatmamın sebebi, eğitimin iyi bir eğitim bile olsa, cezanın sadece sürücüye verilmesinin bu işi çözemeyeceği mantığını kafalara kazımak amaçlıdır. Sadece ceza faktörü hiçbir zaman çözüm olamamıştır.
Bu alt yapısız meydan ve gerekli (yeterli) eğitim verilmeyen çalışanların cirit attığı bu platformlarda kaza oluşması için her olanak hazırdır. Bu önemli konu şimdiye kadar maddi manevi bir çok zarara yol açtığı halde, balık hafızalarımız bunu hemen unutur ve bir dahaki kazaya kadar bekler, sonra yine aynı konular cezalar ve kayıplarla karşılaşılır ve yine aynı sorumsuzluk sürer gider.
Çünkü; nasıl olsa araçlar, uçaklar sigortalı ve insan hayatı bizde ucuzdur. Biri ölür biri gelir, hem de bedava… Peki, bu kazaları dolayısıyle ölümleri önlemek durumunda olan şirketlerin ve meydan otoritelerinin yöneticileri hiç vicdan azabı çekerler mi acaba?