FETÖ darbe girişiminin ardından, Rus uçağını düşüren pilotun da cuntacılar arasında bulunduğu ve soruşturma kapsamında tutuklandığı iddia edilmişti.
24 Kasım 2015’te Rus uçağını düşüren pilotla ilgili. Düne kadar bildiğimiz, öyle olduğunu sandığımız haber cümlesi şöyle idi: “Rus uçağını düşüren pilot da tutuklandı”.
Halbuki işin doğrusu şöyle imiş;
Adalet Bakanlığı kaynaklarından aldığımız bilgiye göre, 15 Temmuz kalkışmasına katılan pilotlardan çok sayıda tutuklu var. Rus uçağını düşüren pilotun da bunların arasında olduğu tahmin ediliyor. Ancak, aradan bunca zaman geçmesine rağmen bu pilotun ismi, ilgili mercilere bildirilmemiş.
Bunun üzerine darbe girişimi soruşturmasını yürüten savcılık, Genelkurmay Başkanlığı’na bu pilotun isminin bildirilmesi için resmi yazı göndermiş.
Şimdi TSK’dan bu yazıya bir cevap bekleniyor.
Gelen yazı ile meselenin ne olduğu anlaşılmış olacak. Milli Savunma Bakanlığı ‘güya bakanlık’ olmaktan çıkıyor Eskiler “tebdil-i mekanda hayır vardır” demişler. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, bugünlerdeki yoğun iş temposuna, başında bulunduğu bakanlık için yeni bir bina arayışını da eklemiş durumda.
Ankara’da Genelkurmay’ın dibinde bulunan Bakanlık binası, başka bir yere taşınacak. Yeni bina için uygun bir yer aranıyor. 15 Temmuz’dan sonra kapatılmasına karar verilen Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı, eski Başbakanlık Merkez Bina’ya uygun mu diye şimdiden bakılıyor.
‘Tebdil-i mekan’ derken, durduk yere alınmış bir karar değil tabii bu.
Savunma Bakanlığı, önümüzdeki dönemde ‘güya bakanlık’ olmaktan çıkacak, askerin sivil otoriteye tam tabi olduğu yeni misyonuyla ülkeye hizmet edecek.
Güya bakanlık dememiz boşuna değil.
Bugüne kadar halkın seçtiği hükümetler, belirlenen Milli Savunma Bakanı’nı şu an bulunduğu binaya tek başına gönderiyordu. Sanıyorum daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Gerisini siz düşünün artık.
Gerçi, şimdiki Bakan Fikri Işık, biraz daha fazlasını yapıp, aralarında basın müşavirinin de bulunduğu 4 sivili o binaya sokmayı başarmıştı. Ama daha fazlasını yapmaya çalışınca, ‘tuhaf şeylerle’ karşılaştı.
Hatırlayacaksınız, Haziran ayında MSB Işık’la ilgili basında belli çevrelerin zorlamasıyla olduğu görülebilecek türden karalama niyeti taşıyan haberler çıkmıştı.
Şimdi öğrendik ki bunun bir sebebi varmış.
Anlatalım.
Bakan Işık, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın Mütevelli Heyet Başkanı sıfatını taşıyor.
İnternet sitesine bakınca vakfın amacı, şu şekilde belirtiliyor:
“Milli harp sanayimizin geliştirilmesi, yeni harp sanayi dallarının kurulması, harp silah, araç ve gereçlerinin satın alınması suretiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün artırılmasına katkıda bulunmak üzere milletimizin maddi ve manevi desteğini sağlamak”.
Fikri Işık, göreve geldikten sonra başkanı olduğu bu vakıftan bir sunum alıyor. Toplantıda bir helikopter motoru ile ilgili diyalog yaşanıyor. Bakana bu motorun 8,5 yılda yapılabileceği bilgisi verilince, Işık bu işlerin hızlandırılması için özel sektörün de devreye sokulması talimatını veriyor.
“Vakıf şirketleri gerekirse özel sektörle birlikte çalışıp, bu üretimleri daha hızlı ve kısa süre içerisinde yapsın” diyor.
Bu talimat sunum yapılan salonda rahatsızlık uyandırıyor.
Bunun üzerine bakanın birkaç gün önce Meclis Komisyonu’nda yaptığı, her ne hikmetse üç gün boyunca hiç üzerinde durulmayan konuşmasından bir cümle cımbızlanarak basına servis ediliyor.
Yukarıda bakanın karşılaştığı ‘tuhaf şeyler’ dediğimiz konu bu.
Anlıyoruz ki, seçilmiş hükümetler tarafından tek başına Milli Savunma Bakanlığı’na gönderilen kişilerden dirayetli bir tutum sergilemeleri, daha doğrusu yürüyen çarka çomak sokmaları hiç arzu edilmeyen bir şey imiş.
Dün parti grup toplantılarının yapıldığı TBMM’de gazeteciler, etrafını sardıkları bakanlara, OHAL kapsamında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin geçersiz sayılacağına dair kimi ‘hukukçu görüşlerini’ soruyorlardı.
‘Hukukçu görüşlerinden’ kasıt, geçen hafta çıkan ve TSK’nın yapısında çok köklü reformlar içeren KHK düzenlemesi idi. Sözü edilen ‘hukukçuların’ aslında “bu nasıl olur?” yaklaşımıyla bu türden görüşler serdettiği ortadaydı. Değilse, bu düzenlemelerin anayasanın böyle dönemler için verdiği bir hakkın kullanılmasından ibaret olduğunu herkes biliyor.
Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na, Kuvvet Komutanlarının Milli Savunma Bakanı’na, Genelkurmay’ın Cumhurbaşkanı’na, GATA’nın Sağlık Bakanlığı’na bağlanıp, askeri okulların kapatılmasını öngören bu düzenlemenin, “FETÖ temizlensin biz eski halimizle devam edelim” diye düşünen çevrelerde bir hayal kırıklığı ürettiği görülüyor.
Ancak, FETÖ türü hastalıklı yapıların ordu bünyesinde yeniden metastaz yapmaması için bu düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdı. (Yeni Şafak/Mehmet Acet)