Değerli Okurlar,
Geçen haftaki köşe yazımda aldığım olumlu geri dönüşler, yaptığımız işin doğruluk payını bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak, bazı yorumların beni üzdüğünü belirtmeden geçemeyeceğim. Bizler, çalışanların yanında durarak sorunlarını dile getiriyoruz; amacımız haksızlık karşısında doğru kararların alınmasını sağlamak ve sizin iç sesiniz olmak.
Ancak, yazılarımdan rahatsız olan bazı çalışanların görüşleri beni düşündürüyor. Sormak isterim: Hakkınızı savunmak neden rahatsızlık yaratıyor?
İddialara göre, THY, Ryan Air gibi diğer havayolu şirketlerine giden Boeing pilotlarının yerini doldurmak için Endonezya’dan pilot almayı mı planladı? Kendi yetişmiş insan kaynağını tutamayan bir şirketin dışarıdan çözüm arayışına gitmesi düşündürücü.
Kabin ve kokpit ekiplerinin yaşadığı mağduriyetler, stratejik hatalar birleşiyor. Çalışanlar açıkça “kaza geliyorum” diyor; THY gibi bir kurum, bu kadar büyük sorumluluk taşırken, çalışanlarının sesini dinlemeli ve bu tür olaylara karşı proaktif adımlar atmalı.
İletişim Krizi: Müşteri İletişimi Neden Yetersiz?
Birçok havayolu şirketi, yolcularına sunduğu kaliteli hizmetle övgü toplarken, asıl mesele kriz anlarında ortaya çıkıyor. Tehir ya da diğer olumsuz durumlarda yolcuların karşısında muhatap bulabilmesi bir havayolu şirketinin en kritik sınavıdır. Ne yazık ki, bu konuda büyük bir eksiklik var. Olumsuz bir durum yaşandığında, yolcuların taleplerine cevap verecek bir görevli kalmıyor. Yolcular kendilerini çaresiz hissediyor ve sorunun çözümüne dair hiçbir bilgi alamıyorlar.
Kriz anlarında, havalimanındaki müşteri hizmetleri personelinin etkili ve hızlı bir şekilde devreye girmesi çok önemli. Ancak, sanki bu personel o anlarda kayboluyor. İyi giderken hiçbir problem yok, ancak bir sorun olduğunda sistem aksıyor. İşte tam da bu noktada, havayolu yönetiminin bir çözüm üretmesi gerekiyor. Kriz anlarında yolcuları bilgilendirecek, onları rahatlatacak, süreci yönetebilecek yetkin ekipler oluşturulmalı. Bu ekipler, tehirler, uçuş iptalleri ya da diğer olumsuz durumlarda anında devreye girerek yolcuların endişelerini gidermeli ve çözüm odaklı hareket etmelidir.
Emek ve Adaletin Çarpık Tablosu
Havacılık sektörü, titizlik, disiplin ve özveri gerektirir. Yıllarca bu sektörde çalışan, işine sadakatle bağlı insanlar, şirketlerinin başarıya ulaşması için ellerinden geleni yaparlar. Ancak, bu özveri her zaman karşılık bulmuyor. Yıllar boyunca büyük bir sevgi ve tutku ile çalışan bir kişinin, hiçbir sebep yokken, bir dil sınavı bahanesiyle işten çıkarılması tam anlamıyla bir adaletsizlik.
Bir çalışan, uzun yıllar boyunca hiç dosyasında en ufak bir hatası olmadan çalışmışken, bir anda dil sınavını geçemediği için kapının önüne konuluyor. Peki, bu kadar yıl çalışmanın, verilen emeğin karşılığı bu mu olmalıydı? Ortada bir problem varsa, çözüm yine o çalışanın değerinden geçmez mi? Bir şirket, çalışanlarına bu kadar kolay sırt çevirebilir mi?
Böyle durumlarda alternatif yollar aranmalıydı. Örneğin, o çalışan yer hizmetlerinde değerlendirilebilirdi. Emek veren, çalışmaktan başka suçu olmayan insanlar neden bir anda gözden çıkarılır? Bu, sadece çalışanların değil, şirketin de vicdanında bir yara açmaz mı?
Bu kararların altında yatan iş ahlakını sorgulamak gerekiyor. Bir şirketin başarısı, çalışanlarına ne kadar değer verdiğiyle doğru orantılıdır. Ancak, işten çıkarma politikaları, insanları adeta birer sayı gibi görmekten öteye gitmiyor. Çalışanların emeği ve yıllarca biriktirdiği tecrübeler bu kadar mı değersiz?
Bu tür kararlar, bir şirketin ruhunu ve itibarını zedelemezmi? Bugün bir dil sınavı bahanesiyle işten çıkarılan, yarın belki başka bir sebeple kapının önüne konulacak. Peki ya bu insanlar?
Bu yapılan, çalışanların sadece iş hayatını değil, onurlarını da derinden yaralıyor. Ve ne yazık ki, bu tür adaletsizlikler, yıllarca çalışmış olmanın, emeğin ve sadakatin ne denli değersizleştirilebileceğini gösteriyor.
“Başarı, yüzde bir ilham ve yüzde doksan dokuz terdir.”
“Thomas Edison”