Değerli okurlarım, bu hafta herkesi bir şekilde ilgilendiren havacılıktaki çalışanlar ve işverenler arasındaki iş ilişkilerine değinmek istiyorum. Malumunuz çalışanlar, bir işletmenin en önemli yapı taşı niteliğindedir. Başarı da, başarısızlık da çalışanlar ile paylaşılır ve çoğu zaman onlara mal edilir. Doğru pozisyonda doğru kişinin istihdam edilmesi ise başarının önemli ön koşullarından biridir.
Havacılık alanında eğitim veren bir üniversiteden tutun, yolcularına uçuş hizmeti sunan bir havayolu işletmesine kadar insan kaynağı; organizasyonların en çok kafa yorduğu unsurların başında gelir. Bela personel belayı beraberinde getirir; başarılı personel organizasyonu başarılarıyla taçlandırır. Kritik olan adım ise; belanın saptandığı anda kangrene dönüşmeden kesilip atılmasıdır. Çünkü verilecek ikinci bir şans üçüncüsüne, üçüncü bir şans ise dördüncüsüne gebedir; huylu huyundan vazgeçmeyecektir. Yalan, dolan, dedikodu, iftira, küçük işler peşinde koşma, yaşının adamı olamama her ne kadar unvanı profesör de olsa bu tip insanların kronik sorunudur; zaten böyle tiplere biz camiada “diplomalı riyakâr” deriz.
Diplomalı riyakârların en bilindik huyu kendilerine güvenen ve inanan insanları en ufak bir çıkar çatışmasında sırtlarından vurmasıdır. Klişe söylemleri ise; “ben her zaman sizin arkanızdayım efendim” şeklindedir; çünkü insanlar en kolay arkalarından vurulabilirler. Tıpkı Rus Büyük Elçisini arkasında dururken vuran FETÖ/PDY mensubu hain gibi. İçim sızladı merhum Rus bürokrat için; Türkiye açısından çok ama çok acı bir tecrübe oldu bu suikast.
Diplomalı riyakârların bir diğer tipik karakteristiği ise suçu-günahı olmayan masumların günahına girmekte üstlerine yoktur. Gündem değiştirmek, zafiyet örtmek ve birilerine yaranmak için gözünü kırpmadan insanların hayalleriyle oynayabilirler. İftira atmak, yalan söylemek, afakî bir dünyada yaşamak Allah korkusu az olan bu tiplerin önemli meziyetleri (!) arasında gelir. Lakin müsterih olunmalıdır; ilahi adalet onlar için de er ya da geç tecelli edecektir.
Bu nedenledir ki; gereksiz mağduriyetlerin ortaya çıkmaması için tepe yöneticilerini vicdanlı olmaya, ön yargılarından sıyrılmaya, karşısındakini dinlemeye, ona savunma hakkı vermeye ve objektif olmaya davet ederim. Ancak böylelikle hak ve hakkaniyet sağlanır; ileride telafisi mümkün olamayacak zarar ve ziyanların ortaya çıkması engellenebilir. Nihayetinde haksızlığa uğrayan çalışanın hakkını yargı önünde araması kadar tabii bir durum yoktur; lakin bu durum organizasyona ait kaynakların israfına ve gereksiz şekilde zarara uğratılmasına sebebiyet verecektir.
Başarılı, etkin, tarafsız ve objektif yöneticilik ciddi manada zor zanaattır; duygusallığın bir kenara bırakılması ve yalnızca senaryoya konsantre olunması kritik öneme haizdir. Bunu başaramayanların sonunu sektörümüzde görüyoruz ve ne yazık ki görmeye de devam edeceğiz. O nedenledir ki; her zaman iki kere düşünelim, hoyratça hareket etmeyelim, bir adım sonrasını hayal edelim. Hatalarımızı düzeltmek için geç değil; telafi etmek bizim elimizde. Son olarak söylemeliyim ki; almayın mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Haftaya görüşmek üzere.