Pentagon'un dev bütçesi ve nükleer savaş senaryoları

Uluslararası toplum, Beyaz Saray’da yaşanan skandallara odaklanmışken, Amerikan savaş makinesi Pentagon, 1980’lerden bu yana silahlanma alanındaki en kapsamlı programını yürürlüğe koymaya hazırlanıyor – Yeni silahlanma yarışının şimdilik uluslararası toplumda tartışılmayan ya da gözden kaçan yeni bir perdesi açılmak üzere. ABD Başkanı Trump, 1 trilyon 200 milyon dolarlık bir nükleer silahlanma bütçesini de yürürlüğe koydu – 716 milyar dolarlık 2019 savunma bütçesinde 43 Aegis, 82 THAAD ve 240 Patriot füze savunma sistemine 6 milyar dolar ayırmış durumda. Füze savunma sistemlerine ayrılan toplam paranın miktarı ise 12 milyar dolar – Bu şartlar altında dünyayı 2018 yılınının ikinci yarısından itibaren, ABD’nin konvansiyonel güçleri ile yol açması muhtemel yeni çatışmaları durdurmak için alınacak önlem arayışları bekliyor – Bu çapta bir silahlanma ile 2018-2019 yılları olaysız atlatılsa bile, ABD ile Rusya’nın yeni nesil nükleer silahlarının tetikleyeceği istikrarsızlık, Pakistan, İran, İsrail ve Hindistan’ın nükleer silah kapasiteleri ile daha geniş bir alana yayılacaktır – Nükleer silah tehdidine karşı denge arayışındaki ülkelerin el-Kaide benzeri sürpriz ve alışılmadık asimetrik tehditler üretmesi ise yaklaşan süreçte sürpriz olmayacaktır
Dünya Savaşı tehdidinin alarm zilleri yeniden işbaşında. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla son bulduğu ümit edilen nükleer saldırı uyarı sirenleri yeniden uğuldamaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri, Enerji Bakanlığı’nın nükleer programlarla ilgili talepleri de dahil olmak üzere 2019 yılında savunmaya toplam 716 milyar dolar harcamaya hazırlanıyor. Bu Washington yönetiminin Ronald Reagan’ın başkanlığı döneminde bütçeden savunmaya ayırdığı paya neredeyse eşit bir oran. 1980’li yılların ortalarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni yüksek savunma harcaması yapmaya yönelten bu strateji, Moskova’nın merkezi ekonomi yönetimini felce uğratmıştı. Bugün ise ABD yeni bir savaşa mı yoksa savunma alanında rekabet çıtasını yükselterek Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi rakiplerini bertaraf etmeye mi hazırlanıyor? İşte bu sorunun cevabı şimdilik bir muamma.
Uluslararası toplum, Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump çevresinde yaşanan skandallara odaklanmışken, Amerikan savaş makinesi Pentagon, 1980’lerden bu yana silahlanma alanındaki en kapsamlı programını yürürlüğe koymaya hazırlanıyor.
Amerikan ordusu 2019 yılında rekor miktarda bir savunma bütçesini kullanma imkanı bulacak. Bu bütçe bir yandan denizaşırı topraklardaki üslerin reorganizasyonunu, bir yandan eldeki zırhlı birliklerin modernizasyonunu, bir yandan da yeni teknolojilerin silahlı kuvvetler bünyesine katılımını sağlayacak. ABD yönetimi de Rusya gibi silahlanma programında konvansiyonel yani nükleer olmayan teknoloji ağırlıklı yeni nesil silah sistemlerine ağırlık vermiş gibi görünüyor. Ancak yeni silahlanma yarışının şimdilik uluslararası toplumda tartışılmayan ya da gözünden kaçan yeni bir perdesi açılmak üzere. ABD Başkanı Donald Trump, 1 trilyon 200 milyon dolarlık bir nükleer silahlanma bütçesini de yürürlüğe koydu. Washington yönetimi tam 34 yıl sonra yeni tip bir nükleer başlığın imal edilmesi için onay verdi.
– Yeni nükleer silahlanma dönemi
1986 yılında dönemin ABD Başkanı Reagan ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov arasında İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te varılan uzlaşmanın yerinde yeller esiyor bugün. Ancak, pek az kişi bu yeni sürecin farkında. ABD ve Rusya bir süredir orta menzilli nükleer füzelerin sınırlandırılmasına yönelik anlaşmaların ihlal edildiği konusunda birbirlerini suçlamaktaydı. Şimdi bu suçlamaların kaynağı olan gelişmeler, somut sonuçlarıyla karşımıza dikilmekte. ABD, nükleer silahlanma hamlesine gerekçe olarak, Rusya’nın SSC-8 tipi nükleer başlıklı yeni füzelerini Batı Avrupayı hedef alacak şekilde konumlandırmasını ve yeni tip İskender füzelerini Kaliningrad’a konuşlandırarak NATO üyesi Baltık ülkelerini tehdit etmesini gerekçe gösteriyor.
ABD’nin nükleer silahlanma alanında atacağı adımlara burada bir virgül koyup, 2017 “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi” kapsamında, konvansiyonel silahlanmaya ayırmayı planladığı bütçenin ayrıntıları ve gerekçelerine bir göz atalım.
ABD’nin tehdit algıladığı kaynaklara dair ipuçları veren belgede Çin Halk Cumhuriyeti, İran, Rusya, Pakistan ve Kuzey Kore’nin başlıca sorunlar olarak belirlendiği, terör tehdidinin ise daha geri plana itildiği görülüyor. Bu ülkeler arasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin üç farklı bölgede ABD tarafından tehdit olarak algılanması ise “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”nin en dikkat çekici yönü. Asya-Pasifik (Indo-Pasifik) bölgesinde Çin Halk Cumhuriyeti bir askeri tehdit olarak değerlendirilirken, Avrupa ve Afrika’da Pekin yönetiminin ABD nüfuzunu kırmaya yönelik ekonomik ve siyasi hamleler içerisinde olduğuna dikkat çekiliyor.
ABD ve NATO’nun yüksek seviyedeki kuvvet kaydırma operasyonlarına sahne olan Avrupa’nın ise belgede geniş yer kaplamadığı görülüyor. ABD’nin İskandinavya, Baltık, Orta Avrupa ve Balkanlar’da yerel partnerleri ile kurduğu komutanlıklar ve oluşturduğu ağırlık merkezleri, Rusya tehdidine karşı dengeyi sağlamış kabul ediliyor olsa gerek. Bu tablo içerisinde kısa vadede ABD’nin 2019 savunma bütçesinin, denizaşırı üslerin yeniden organizasyonunu, mevcut zırhlı birliklerin modernizasyonunu, hava ve deniz kuvvetlerine yeni nesil silahların katılımını öngördüğünü söylemek mümkün. Orta ve uzun vadede ise ABD 1 trilyon 200 milyon dolarlık bir bütçe ile nükleer caydırıcılığı artırma yolunu tercih etmiş durumda. ABD basını ve istihbarat kaynaklarında son günlerde sık rastlanan haberler de yeni nükleer silahlanma döneminin eskisine göre çok daha çetin şartlarda geçeceğine işaret ediyor. Time dergisinin 12 Şubat nüshasında Simon Shuster imzalı haberde, ABD’nin neden 34 yıl sonra yeni bir nükleer silah başlığı üretimine yöneldiğinin ipuçları mevcut. Shuster’in haberine göre Soğuk Savaş’ın bitimiyle SSCB için nükleer silah üretiminde çalışan yaklaşık 15 ila 20 bin teknisyen ve biliminsanı işsiz kaldı. Evlerine ekmek dahi götüremeyen bu insanlar, kısa bir süre içerisinde füze teknolojisi ve nükleer silah peşinde koşan ülkeler tarafından tespit edildi. İran, Pakistan ve Kuzey Kore, işsiz kalan Ukraynalı uzmanları istihdam ederek, uzun menzilli füze ve nükleer silah teknolojilerinde, önlerindeki engelleri büyük bir hızla aştılar. Time dergisinin haberi, Kuzey Kore’nin hidrojen bombası gibi kitle imha silahlarına sahip olma hızı açısından da açıklayıcı öğeler içeriyor. Sözkonusu üç ülkeye giden Ukraynalı uzmanların sayısı net olarak bilinmiyor. Ama bu üç ülkenin ABD’nin “2017 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”nde de yer alıyor olmaları herhalde tesadüf değil.
– Bütçede aslan payı hava kuvvetlerinde
ABD ile Rusya arasındaki nükleer silahların azaltılması anlaşmalarının geçerliliğini yitireceğine dair yeni bir gelişmeye de tanık olundu. 20 Şubat Salı günü ABD Başkanı Trump, Dışişleri ve Savunma bakanlıklarının yanısıra Genelkurmay Başkanlığı ile Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne, Rusya’nın RS-26 tipi balistik füzelerinin ABD ile Rusya arasında 1987 yılında imzalanan anlaşmaları ihlal edip etmediğinin araştırılması talimatını verdi. ABD’nin, SSCB’nin son yıllarında silahsızlanma yönünde atılan adımları ortadan kaldırma yönündeki arayışının yeni bir safhası bu. Nükleer silahları sınırlandıran anlaşmaları ortadan kaldırmanın yollarını aradığı anlaşılan ABD’nin bir sonraki adımının, Avrupa’daki konvansiyonel silah dengesini temin eden anlaşmaya son vermek için fırsatlar arayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.
ABD yalnızca, füze yapmak ve yeni nükleer başlıklar üretmekle ilgilenmiyor. 716 milyar dolarlık 2019 savunma bütçesinde 43 Aegis, 82 THAAD ve 240 Patriot füze savunma sistemine 6 milyar dolar ayırmış durumda. Füze savunma sistemlerine ayrılan toplam paranın miktarı ise 12 milyar dolar. Küresel yer belirleme (GPS) sisteminin geliştirilmesi için tahsis edilen kaynak ise 1,5 milyar dolar. ABD’nin füzelerinin isabet kapasitesini artıracak bu teknolojiye karşı Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin hala etkili bir alternatif üretemediğini hatırlatmakta fayda var.
ABD, Rusya, Pakistan, Kuzey Kore ve İran’dan kaynaklandığını öngördüğü tehditler doğrultusunda, nükleer silahlanma yarışına kaldığı yerden devam etme arayışını sürdürürken, konvansiyonel güçlerini geliştirmeyi de ihmal etmiyor. Pentagon bu alanda da caydırıcı gücünü muhafaza etmeyi hatta yalnızca teknolojiye yatırım yapmakla kalmayıp asker sayısını da artırmayı hedefliyor. Savunma bütçesinden aslan payını alacak olanın ise hava kuvvetleri olduğu anlaşılıyor. 2019 yılında 10,7 milyar dolar tutarında 77 F-35 savaş uçağının filoya katılması planlanıyor. 30 milyar dolar tutarında 15 adet KC-46 tanker uçak, 2 milyar dolarlık 24 adet F/A-18, 1,3 milyar dolarlık 60 adet AH-64E saldırı helikopteri de Amerikan hava kuvvetlerinin vurucu gücünü artıracak. Amerikan deniz kuvvetlerinin 2019 alışveriş listesinin ilk sıralarında ise 7,4 milyar dolara mal olacak Virgina tipi 2 denizaltı, 6 milyar dolarlık DDG-51 Arleigh Burke sınıfı destroyer ile 1,8 milyar dolarlık CVN-78 sınıfı bir uçak gemisi yer alıyor. Amerikan kara kuvvetleri için yapılacak harcamalarda ise 2 milyar dolara 5 bin 113 adet hafif taktik araç alımı dikkat çekiyor. 30 amfibi muharebe aracı için 300 milyon dolar ayrılırken, 197 adet çok maksatlı zırhlı araç için 800 milyon dolar harcanacak.
– Rusya ile Çin’in tavrı ne olacak?
Savunma bütçesinin en hatırı sayılır kalemlerinden biri ise 135 M-1 Abrams tankının modernizasyonu için 2,7 milyar dolar harcanacak olması. Bu sayılar ABD’nin planladığı tüm operasyonları izah etmek için yeterli olmadığının altını çizmekte fayda var. 2017 yılında ortaya çıkan bir raporda, ABD’nin tüm dünyada izi sürülemeyen 40 bin kişilik hayalet ordusundan söz edildiğini hatırlatalım.
Kontrolü olmayan ödeneklerin varlığını, işgal edilen Irak’ın yönetimine atanan Paul Bremer gibi Amerikalı yetkililerin yeniden imar için tahsis edilen yüz milyonlarca doları buharlaştırmaları, CIA ve ABD ordusunun geçmişte örneklerine rastlandığı şekilde uyuşturucu karşılığında silah alışverişine girmesi ya da PKK/PYD gibi terörist örgütlere yaptığı silah yardımları gibi vakaları da hesaba katarsak 2019 yılında ABD’nin savunma alanında harcayacağı paranın miktarının geçmişte eşi görülmemiş bir boyuta ulaşacağını söylemek şimdiden mümkün. Peki dünya ticaretine hakimiyette birinciliği Çin Halk Cumhuriyeti’ne terk etmek üzere olan ABD, bu savunma bütçesinin altından kalkabilecek mi? Ya da 1980’lerde olduğu gibi bu bütçe ile rekabete girişmeleri halinde Çin Halk Cumhuriyeti ile Rusya’nın SSCB ile benzer bir kaderi paylaşması sözkonusu olabilir mi? Böyle bir olasılık halinde Çin ya da Rusya bu defa parçalanmak ya da yıkılmak yerine tercihlerini bir sıcak çatışmadan yana yapabilir mi? Moskova ve Pekin, ABD’yi yıpratmak için Soğuk Savaş’ın açılışında olduğu gibi bir kez daha Kore kartını oynar mı?
Kimi yorumculara göre bu son sorunun cevabı 2018 yılında kaçınılmaz şekilde “evet” olacak. Ancak Kore’de yaşanacak yeni bir sıcak çatışmanın 1950’deki şartlarda geçmeyeceği çok açık. Uzmanlar, Kuzey Kore komuta sisteminin hızla devre dışı bırakılması ve füze tesislerinin etkisiz hale getirilmesi için taktik nükleer silahların devreye girebileceğine dikkat çekiyor. Ki bu taktik nükleer silah meselesinin de Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakından bu yana gündemde tutulduğunu hatırlamakta fayda var. Rusya’nın, ilhaka yönelik olası bir ABD müdahalesine karşı taktik nükleer silaha başvurabileceği o dönemde dile getirilmişti. Kore’de bu tür bir silahın kullanılması, Hiroşima ve Nagazaki’den sonra yeni cehennem kapılarının açılmasına vesile olacaktır. Kuzey Kore’ye bu şiddette yapılacak bir saldırının kısa sürede amacına ulaşamaması ise tam bir yıkım tehdidini beraberinde getirmeye aday. Askeri uzmanlara göre, Kuzey Kore’nin karşı saldırı imkanı bulması durumunda Güney Kore’ye dakikada 10 bin top mermisi ve roket yağması sözkonusu olacak. Bu yakın geleceğin de ötesinde, çok çok kısa vadede karşı karşıya kalmamız beklenen savaş senaryolarından yalnızca bir tanesi.
– Rekabetin küresel silah ticaretine etkisi
ABD’nin 2019 savunma bütçesinin oluşturduğu tehdidin, bir sıcak çatışmaya ya da süper güçlerden birinin ekonomik çöküşüne yol açması bile, suda yayılan dalgalar gibi tüm dünyayı daha da genişleyen etkileri ile kaplayacağı muhakkak. 2016 yılı verilerine göre, dünyanın önde gelen 100 silah şirketinden yarıdan fazlasının ABD kökenli olduğu gözönüne alındığında, silahlanmayı tetikleyecek bu yarışın kazananı yine ABD olacaktır. ABD’nin yalnızca 5 büyük şirketinin 2 yıl önceki silah satışlarının miktarı 135 milyar doları bulurken, ABD’yi takip eden ikinci sıradaki İngiltere’nin şirketlerinin satışları ise ancak 40 milyar dolar civarında. Üçüncü sıradaki Rusya’nın silah satış pazarındaki payı ABD ile kıyaslandığında son derece mütevazı seviyelerde kalırken, yeterli veri bulunmaması nedeniyle Çin Halk Cumhuriyeti’nin listede yer almadığını belirtelim.
Bu şartlar altında dünyayı 2018 yılınının ikinci yarısından itibaren, ABD’nin konvansiyonel güçleri ile yol açması muhtemel yeni çatışmaları durdurmak için alınacak önlem arayışları bekliyor. Ancak bu çapta bir silahlanma ile 2018-2019 yılları olaysız atlatılsa bile, ABD ile Rusya’nın yeni nesil nükleer silahlarının tetikleyeceği istikrarsızlık, Pakistan, İran, İsrail ve Hindistan’ın nükleer silah kapasiteleri ile daha geniş bir alana yayılacaktır. Nükleer silah tehdidine karşı denge arayışındaki ülkelerin el-Kaide benzeri sürpriz ve alışılmadık asimetrik tehditler üretmesi ise yaklaşan süreçte sürpriz olmayacaktır.

Exit mobile version