PARAYI KİMLER BASIYOR VE KONTROL EDİYOR?

 
Değerli okurlarım:
Bu yazı ile havacılığın ne alakası var dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak bu tür bilgiler hepimiz için çok faydalı olduğundan kişisel bloğumda yayınlayıp siz değerli okurlarımı aydınlatmaya çalışıyorum. Bu yazı da bunlardan biri.Sonuçta havacılık demek ekonomi demek değil mi? Şirketlerin bilançolarından ne anlıyoruz? Bilançolarda önümüze sürülen rakamları daha iyi irdeleyebilmek için en azından temel bilgilere de ihtiyacımız oluyor.
Parayı kimler basıyor ve kontrol ediyor?

Ekonomi, içinde en çok safsataları barındıran alandır. Kur, faiz oranları, çeşitli parametreler, grafikler, bol rakamlar gibi sanal ve sadece perdeleme amacı olan ağdalı ağızlarla konuşmaya başlanıldığında kullanılan ekonomik jargonların ağırlığından kaçarız. İşte bu kaçışlar arasında farkına varamayacağımız şekilde bazı gerçekler ustaca gizlenir ve yerine safsatalar yerleştirilir.
Bu safsatalardan en önemlisi parayı devletlerin bastığı yanlış anlayışıdır. Bu, o kadar ustaca gizlenir ki bırakın paranın devletlerce basılmadığını bilmeyi insanlar paranın nasıl üretildiğini bile bilmezler.
Paranın devletçe basıldığını sanmanızı istemelerinin asıl nedeni paranın borca dayalı olarak üretilmesidir. “Issız Adanın Tek Dişi Kalmış Canavarı” başlıklı yazımızda anlattığımız bu Borca Dayalı Para Sistemini (BDPS) anlayanlar bunun içinde para üretme yönteminin neden gizlendiğini anlamışlardır.
Evet! Dünyanın her yerinde insanların ilkokuldan başlayarak gerekli gereksiz her şeyle beyinleri doldurulur. Ancak insanlar kendileri için en gerekli olan ve sürekli kullandıkları para denilen aracın nasıl üretildiğini bilmezler.
Bunu doğrulayan bir anket Kanada’dan…
Kanada’da mesleği ekonomi olmayan üniversite ve üstü mezunu başarılı insanlar arasında bir anket yapılmış. Anketten çıkan çarpıcı sonuca göre hiçbirisi paranın nasıl üretildiğini bilmiyormuş.
Yine ilginç şekilde hepsi parayı devletin bastığını zannediyormuş. Ayrıca paranın büyük oranının (%90) bankalarca havadan “yaratıldığından”* haberleri yokmuş.
Şöyle bir iddia da ortaya atılabilir. Anketi Türkiye için yapalım ve içine ekonomi öğrenimi görmüş olanları da dahil edelim. Çıkacak sonuç pek farklı olmayacaktır. Hatta daha da ileri gidip devletin en üst düzeyinde görev yapan insanların da işin fazlaca farkında olmadığı söylenebilir.
İddiayı destekleyen çok sayıda kanıttan birisi zamanın İngiltere Başbakanı David Lloyd George’un hikâyesi.Diğeri ise Malezya’nın efsanevi başbakanı Mahathir’e ait. Malezya’yı içine sokulduğu 1997 krizinden IMF’ye rağmen çıkarmayı başaran efsanevi liderin krize kadar paranın nasıl üretildiğine dair bilgisinin olmadığının itiraf edilmesi anlamlı. Evdeki doktor kitabında bunu açık yüreklilikle ifade ediyor.
İnsanların bu kadar yoğun şekilde hayatının parçası olmuş para gibi bir ölçü aracının nasıl üretildiğinin öğretilmemesi veya öğrenilememesini hele üniversite mezunu insanların bu konuda bilgisizliğini nasıl izah edebilirsiniz? Özellikle bu bilgisizlik dünya çapındaysa…
Anketteki herkes paranın devlet tarafından basıldığını zannediyor. Halbuki madeni paralar hariç tüm paralar devlet dışı kurumlarca basılmaktadır.
Süreci açıklayalım. Öncelikle ortalıkta dolaşan parayı çeşitlendirmek gerekiyor. Bunlar; çok azını teşkil eden madeni paralar, kâğıt paralar ve bankalar tarafından “yaratılan” diğer para şeklinde. İlk iki kısımdakiler fiziksel olarak elimizde bulundurduğumuz para. Bu kısım mevcut paranın %10’dan az bir kısmını oluşturuyor. Kalan %90’ın üzerindeki kısmı ise kısmi rezerv (fractional reserve) dediğimiz yöntemle bankalar havadan üretmektedirler.
Önce ceplerimizde fiziksel olarak dolaştırdığımız parayı ele alalım. Cebinizden madeni bir para çıkarın (örneğin 50 kuruş ya da 1 TL). Üzerinde “Türkiye Cumhuriyeti” yazmaktadır. Yani devletin ürettiğini gösteriyor. Bu madeni paralar tüm para içinde çok az bir miktardır.
Gelelim asıl fiziksel meblağa yani kâğıt paralara. Cebinizden rastgele bir kâğıt para çıkarın. Üzerinde “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazmaktadır. Dikkat edin “Türkiye Cumhuriyeti” değil zira “Cumhuriyeti” ifadesi devlete aidiyeti belirtir. Oysa “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.” ortaklarını devlet bankaları, özel bankalar ve özel şahsiyetlerin ve kuruluşların oluşturduğu anonim şirkettir. Kâğıt paraları basmada tekel olan tek kuruluş olup yarı özel bir yapıdadır. Eğer ülkelerdeki Merkez Bankalarını devlete ait zannediyorsanız bu anket grubu içindesiniz. Örneğin ABD’deki para basımında tekelleşmiş kuruluş olan FED özel bankaların kendi aralarında kurduğu bir birliktir.
Kâğıt Para Basma İşlemi
Diyelim ki devlet 1 milyar TL’lik para basmak istedi. Ne var canım basıversin diyeceksiniz. Hayır! Öyle kolay değil. Koca devlet baba aynı sizin gibi bir konumda. Borç verecek kurum aramaya başlar. Bu amaçla adına hazine bonosu veya devlet tahvili denen kâğıtlar üretir. Ne olarak isimlendirildiğine ve küçük farklara bakmayın. Devlet tahvili denen şey işlevsel olarak faizli borçlanma senedinden başka bir şey değil. Yani bankadan kredi aldığınızda size imzalatılan senedin benzeri..
Sonra o ülkedeki çeşitli düzenlemelere göre Merkez Bankası, diğer bankalar veya dış ülkeler bu cicili bicili kâğıtları belli faiz geliri elde etme karşılığı satın alırlar. Yani devlete bu faiz yüzdesiyle borç verirler. Devlet, borçlanabildiği miktardaki tahviller karşılığında Merkez Bankasından para basmasını talep eder. Merkez Bankası da bu parayı havadan borca dayalı olarak “yaratır”.
Devlet, borçlanma senedindeki 1 milyar tutarındaki paranın fiziksel karşılığını kâğıt para olarak basan Merkez Bankasından alır ve kullanıma sokar. Sistemin en büyük problemi paranın borca dayalı olarak üretilmesidir. Yani bu sistemde borç eşittir paradır (borç=para). Diğer bir deyişle devletin borcunun tamamını ödemesi piyasadan tüm parayı çekmesi demektir ki ekonominin çöküşü anlamına geleceğinden hiçbir devlet bunu yapamaz. Bu durum “ABD borçlarını neden ödeyemez?” başlıklı yazıda rakamlarla açıklanmıştı.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta şu: Devlet borçlanma yoluyla Merkez Bankasının ürettiği kâğıt parayı temin etmekte ancak ödenecek faiz miktarı para sistemde hiçbir şekilde üretilmemektedir. “Issız Ada” yazısını anlayan okurlarımız hiç üretilmeyen bu para tutarında servetin insanlardan vergi gibi yollarla çıkacağını ve mutlaka yeni faiz parasının katlanarak basılması gerektiğini anlamışlardır. Sistemi anlamak için ada hikâyesindeki ilk yıl ada halkından çıkan 50 ada lirasını anlamalısınız.
Paranın %90’lık kısmını bankalar havadan “yaratıyor”
Tedavülde olan ve cebinizde gezdirdiğiniz kâğıt paranın, devlete ait sandığınız yarı özel tekelleşmiş kuruluşu olan “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.” tarafından nasıl üretildiği basitçe anlatıldı. Ancak olayın asıl vahim kısmı buradan sonra başlıyor. Zira geriye kalan çoğunluk durumundaki %90’lık para bankalar tarafından havadan “yaratılıyor”.
Peki, bu %90 para nasıl var ediliyor ve açıklanacağı üzere yok ediliyor? Bu mekanizmanın adına kısmi rezerv (fractional reserve) sistemi deniyor. Diyelim ki bir bankanın elinde 1,000 lira var. Mevcut sınırlamalara göre banka %10’unu tutarak geri kalan %90’ı kredi olarak veriyor. Böylece aşağıda açıklanacağı şekilde olmayan 9,000 lirayı insanlara kredi olarak veriyor ve bundan rant elde ediyor. Tabi Merkez Bankasında olduğu gibi para borç olarak üretilirken faizi hiçbir şekilde üretilmemektedir.
Bu havadan para “yaratma” işlemi sistemin doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Şöyle: Bankanın elinde 1,000 lirası olduğuna göre 100 lirayı tutup bankaya gelen birisine %90’ını yani 900 lirasını kredi olarak verir. Krediyi alan kişi parasını yine bankada tuttuğundan getirip sistem içerisinde ya aynı bankaya ya da başkasına yatırır. Gelen 900 liranın 90 lirası banka tarafından tutulup 810 TL tekrar borç olarak verilir. Bu kez 810 lirayı getirip bankaya yatırırlar. Banka 81 TL tutup 729 TL borç verir. Bu süreç içerisinde banka kendi parası olan 1,000 TL haricinde 9,000 TL’yi havadan “yaratmış” olur (1000+900+810+729+656+590+531+ 478+…..=10,000).
Borç alanların tümü borçlarını ödediklerinde daha önce yoktan var edilen ve üzerinden faiz elde edilen 9,000 lira yok edilir. O yüzden paranın bu havadan -tabir caizse- yoktan var etme ve yok etme sürecini bir bankacının “Ben Tanrı’nın işini üstlenen bankerim” şeklinde ifade etmesi gayet düşündürücü değil mi?
Bu sisteme göre Türkiye’de dolaşımdaki paranın ve bankalardaki toplam mevduatın durumunu hatırlatmakta yarar var. Ülkemizde piyasadaki nakit olarak mevcut para 53 milyar TL. Pekiyi bankalardaki toplam mevduat ne kadar? Bu rakam yaklaşık 606 milyar TL.
Yani paranın %9’undan az bir miktarı mevcut olup diğerleri anlatıldığı şekilde borca dayalı olarak üretilen para.
Pek çok kişi, bankalar ellerindeki parayı kredi olarak veriyor zannederek yanılmaktadırlar. Bankalar olmayan parayı (eldekinin 9 katı) var eder ve üzerinden rant elde ederek borçlular geri ödeme yaptığında otomatik olarak yok ederler. Arada hiç üretilmeyen faiz ise kişilerin servetlerinden bankaya aktarılır. Olmayan parayı borç olarak verip faiz elde etmenin yasal durumunu hukukçulara bırakıyoruz.
Birisine sahte para veya resmi evrak vermeye kalksanız sizi iğfal kabiliyeti kanunundan dolayı içeriye atarlar.
Ya da aynı evi aynı zaman biriminde 10 ayrı kişiye satar veya kiralarsanız hukuk yakanıza yapışır.
Ancak banka iseniz bunu kısmi rezerv yöntemiyle rahatlıkla gerçekleştirebilirsiniz.
Peki, sistemin en zayıf noktası nedir? Mudiler aynı zamanda bankaya gelip paralarını çekmek isterse sistem çöker. Zira sadece %10 paranın fiziksel olarak karşılığı vardır.
Bunu tıpkı sandalye kapmaca oyununa benzetebilirsiniz. Müzik devam ettiği sürece problem yok. Ancak müzik kesilip insanlar bankaya koşturduğunda (bank run) bankaların elinde sadece %10 var olduğundan ödeme yapmaları mümkün değil. Bu nedenle sistemi ayakta tutabilmek için Merkez Bankaları belli rezerv para bulundurmak zorundalar. Merkez Bankalarının rezerv paralarının da hiçbir surette yeterli olmaması nedeniyle İsviçre’de Merkez Bankalarının Bankası denilen “Bank for International Settlements” isimli bir banka kurulmuştur. İşin ilginç tarafı merkez bankaları başta olmak üzere bu bankalarda ağırlıklı şekilde özel şahısların ortaklıkları bulunmaktadır.
“Issız Ada” hikâyesindeki oyunculara ne kadar benziyor değil mi?
Parayı ölçü olmaktan çıkaran borca dayalı para sistemi denilen bu hile düzeninin neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Hem anayasada hem de yasalarda teminat altına alınan en temel hakları ihlal eden bu yapıyı sorgulayacak hukukçular nerede?
GÜNCEL BİR ÖRNEK
Bugünlerde Türkiye’de para basılması ihtiyacı hasıl olduğunu anlıyoruz. Zira Hazine Müsteşarlığı tahvil (borçlanma) ihalesine çıkmış.
Bizim Issız Adadaki Medeniyeti ve buradaki yazıyı kaynaştıran bir haber. Olayı anlamak için bu haber tam bir ilaç gibi. Burada paranın devletçe basılmadığını ifade ederek nasıl üretildiğini izah ettik.
Haber şu: Hazine 4.4 milyar TL borçlandı. Diyelim borçlanma yıllık %8.66 faiz düzeyinde gerçekleşti. Devlet tahvil sattı. Yani ne demek? Devlet, üzerinde sana borçluyum (IOU/I Owe You) denen borç senetleriyle piyasadan faizli borç aldı. Burada sorulması gereken; devlet 4.4 milyar lirayı kime borçlandı? Söyleyelim. Bunlar yerli ve yabancı bankalar. Koca devlet para basmak için nasıl bankalara borçlanır demeyin. Paranın basılma yöntemi budur.
Borçlanmaya ait belgeler karşılığında Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 4.4 Milyarlık para basması gerekecek. Burada unutulmaması gereken şey şu: Tamam bu 4.4 milyar dolarlık kısmı parasal olarak ürettiniz. 4.4 milyarın %8.66 faizi olan 381 milyon 40 bin lirayı kimse üretmeyecek (Issız Adadaki ilk yıl kaybolan 50 lirayı hatırlayın).
Parayı fiziksel olarak üreten sadece Merkez Bankası olduğuna göre ve başkası üretmediğine göre bu bize ne olarak dönecek? Birincisi, bu kadarlık fark kadar yeniden borçlanarak tahvil sürecinin tekrarlanması demek. Yani ıssız adadaki 50 liralık fark gibi bu miktar yine basılmak zorunda kalacak. Tabi borca dayalı olarak.
Faturası yeni faizlerle kat ve kat (bileşik olarak) çıkacak. Yeni para basıldığı için enflasyon artacak. Ama durun enflasyon artarsa bankacılar daha az kazanacak. O zaman Merkez Bankası devreye girecek. Yegâne amacı olan fiyat istikrarı adına arz ve talep kanununa karşı savaş açarak sırf bankacılar kaybetmesin diye enflasyonu yapay olarak düşürecek. Nasıl mı? Faizleri artıracak. Paradan para kazanmak isteyenler götürüp bankalara yatıracak. Böylece para piyasadan çekilecek. Fazladan para basılmış olmasına rağmen piyasadan çekilmiş olması nedeniyle fiyatlar yapay şekilde aşağıya çekilmiş olacak. Yani enflasyon izafi olarak düşecek. Nihayetinde 381 küsur milyonluk faturayı kim ödeyecek? Elbette halk. Yani bizler. Peki nasıl? Daha fazla vergilerle ve bankacılardan yeni faizli borç alarak servetlerimizden vaz geçerek. Peki kime gidecek? Orijinalde tahvili satın alan bankalara. BDPS dediğimiz bu sistemle servetler mütemadiyen bankalara akmaya devam edecek.
Not:
* Yaratmak Allah’a mahsustur. Buradaki yaratma kelimesi sürekli tırnak içinde yazılmış olup paranın havadan yani hiç yoktan üretilmesini kastetmektedir.
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner

Exit mobile version