Yılsonu yaklaştığı için bazı muhasebeleri kaçınılmaz olarak yapıyoruz. “Kendini sürekli yenileyerek ilerlemek” diye bir düşü olanlardan biri olarak kendimce bir muhasebeye giriştim. “Daha iyi bir ben” diye bir kaygısı olanlardan biri olarak bu dönemde kendime bazı zor sorularım oldu. Net doğru yanıtı olmayan sorulardı bunlar. Beni dünden bugüne taşıyan tutumlarımı ortaya çıkaran yanıtlarla yüzleştim.
Doğan Cüceloğlu hocamızın “Aklını gönlünün değerleriyle yöneten insan, yaşamının efendisidir.” öğüdünü her daim tutmuşumdur. Yaşamımı yüreğimin sesiyle yönetmeye çabalarken her yaptığımın doğru olamayacağı bilinciyle bu tür muhasebelere ihtiyaç duyuyorum elbette.
O yüzden başımı kaldırıp yarına baktım, yaşadıklarımdan öğrendiklerime göre gidiş yolum çok doğru görünmedi. Samimiyetle bunları paylaşmak istedim. Çünkü biliyorum sizin de bunlara benzer yaşamış olduklarınız var. Belki daha iyi çözümler bulmuş olabilirsiniz. Seslenirsiniz, bastığınız yerlere basarım ben de. Ya da bir çıkış yolu varmış diye ümitlenirim.
DÜN
Havacılıkta ağ (network) şöyle önemli ve böyle önemli diyerek yıllar geçti. Dostlarınızın güçlü konumlarda olduğunu gören bazı öğrencilerim iş başvurularında referans olmamı istediler. Oldum. Fakat bu ağır bir sorumluluğu da beraberinde getirdi. Örneğin referans olduğum bir yüksek lisans öğrencim çalışmaya başladığı üniversiteyi birbirine kattı. Kiminle didişse fark etmedi, hep ben geri arandım. Ona söylemedikleri sözü ben işittim. Referans oldum, işe girdi bir başkası. Tutunamadı, döndü beni suçladı. Referans oldum başvuruda ama işe almadı bir dostumuz, mahcup oldum öğrencime.
Referans olup olmamak konusunda artık tavrım ne olacak?
Yapmayı vaat ettiklerimizle açılan kapılardan giriyor olsak da ancak başarabildiklerimizle var olabildiğimiz bu özel meslekte insanların yörüngelerindeki çekim alanları kadar konumları da hayatlarımızı etkiliyor. Bir yerde amiri olduğunuz birinin bir başka yerde altında çalışabiliyorsunuz. Bir yerde birlikte güzel çalıştığınız biri ile bir başka yerde hayal kırıklığı yaşayabiliyorsunuz.
Beraber çalışırken artık dostlarıma güvenecek miyim, arkamı kollamaya devam mı edeceğim?
Sevgili okurlarım, üniversitede havacılık dallarında yeni bölüm kurmak, program açmak kolay işler değil. Hem YÖK’ün hem de sivil havacılığın gerekliliklerini gözetmek gerekiyor. Detaylarda özgün çözümlere ihtiyaç duyuluyor. Hasbelkader ağır çalışıp, elimizi taşın altına koya koya ve risk ala ala onlarca dosyayı hazırladık. Yaklaşık on yıllık macerada farklı üniversitelerin başvurularında imzalarımız YÖK arşivinde yerini aldı. Ayrıca yer, donanım, simülatör vesaire derken kocaman masrafların yanında yüz kalem iş derdinden herkesle itişe itişe kurduk. Bunca yorgunluğun ardından birileri gidip sağda solda ben kurdum dedi, yalan söylemese tutsak ruhu onu boğacaktı. Yahut birileri gelip kurulu düzene kurulmak için benden gizli üniversite yöneticilerimle görüştüler. Niyet belli, takke düşmüş ve kel görülmüş oldu. Sıdkım sıyrılır böyle dost kazığı yeme günlerinde. Günleri saydık. Çok kere saydım. Niteliksizlerin elinde zayi olsun diye kaç baharlık emeklerimi ardımda bıraktım, yaz gelip hasat alınamadan tarlada yandı ekinlerim. Tanık oldu öğrencilerim. Yine de yeni bir adreste aynısına sil baştan kolları sıvadık başımıza gelecekleri bile bile her seferinde.
Üniversitelerde çalışmaya devam edecek miyim, etmeyecek miyim?
BUGÜN
İstanbul’a gelirken kendim için belirlediğim on hedefi şükürler olsun ki tek tek başardım. “Airlinehaber” web sitesinde yazar olmak da bunlardan biriydi. İnanın buradan tanımadığım havacılara da sesimi duyurabilmek çok güzel. Daha önce tanımadığım nitelikli havacılardan çok kritik ikazlar, olumlu dönüşler, tavsiyeler alıyorum. İyi işler iyi liderlerin yönettiği organizasyonlarda yapılıyor. Burada da havacılar havacılık yazıyor. Duayen bir lider Sefa İnan. Birçoğumuz için yapılması imkânsız bir işi kurmuş, yönetiyor ve ileri itiyor. Parçası olmak gerçekten mutluluk getiriyor. Yapılan iş ilham veriyor. Bin tane işin arasında hevesle ve gayretle yazılar kaleme alıyorum.
Diğer tarafta, akademisyenlik kariyerimde güven veren bir adresteyim. Umut veren gelişmelerin parçasıyım. Nişantaşı Üniversitesi’nde gözümün gördüğü ve yüreğimin duyduğu, nefes alan bir inancın parçası oluyorum. Benzersiz vizyonuyla bir başkanın her yaptığımız işe inanılmaz güçlü desteği var. Türkiye’nin en deneyimli rektörü hepimize liderlik ediyor, yol gösteriyor. Şahsen bana 18 yaşımdan beri öğütler verdiği için biraz daha şanslıyım. Üniversiteye her gün yeni değerler yeni özel isimlerle ekleniyor. İşçi arılar gibi çalışan dünya çapında bilim insanlarıyla sohbet etmek, kahve molalarında bile projeler üretmek olanağı buluyorum. Her gün yeni bir başarı öyküsü üretiliyor ya da planlanıyor. pandemi sonrası herkes kadar bocalayan ve biraz da yılgınlığa kapılmış öğrencilerimiz her geçen gün daha fazla sayıda coşkumuza ortak oluyor. Özellikle “Havacılık Kulübü” inanılmaz işler yapmaya başladı.
Böyle bir günde, Nemrut Dağı’nda Kommagene harabelerinin arasında iyi ile kötünün savaşının kalıntılarını incelerken buluyorum kendimi. İki bine yakın öğrencimize dokunmak üzere yeni takım arkadaşlarımı seçerken, kazık atmayacak eski dostları seçmek, davet ettiğim için beni mahcup etmeyecek, kâğıt üzerindeki niteliklerini bilim ve öğrencilerimiz için faydaya çevirecek eğitimcileri bir araya getirmeye çabalıyorum. Fakat itiraf ediyorum, içime kocaman bir şüphe oturmuş, şarkılar söylüyor. Bir yanda da yapılacak bunca güzel iş ve olası başarının uzaktan göz kamaştıran daveti, kulaklarını tıka diyor. Gollum’un dediği gibi “Gölgeler kadar yumuşak ve hızlı olmalıyız.”
Havacılıkta başarı için iyi bir ekip çalışmasına ihtiyaç var. Değişmiyor. Bir yanda büyük bir başarının umudu ufuklara doğru koşun diyor diğer yanda kulaklarımı kapatsam da işittiğim şarkı gürültüye dönüşüyor. İşte tam bugün aklımda Shakespeare’den bir replik Kral Lear’ın ağzından dökülüyor:
‘‘….. bu yoksulluğunla daha zenginsin, terk edilmişliğinle daha değerli, hor görülmüşlüğünle sevimlisin.’’
Değerli okurlar, yeni çalışma arkadaşlarımla tohumlarını ektiğimiz işleri büyütmeye hasadı birlikte toplamaya ihtiyacım var. Hepinizin en az bir işyerinde bir parçası ya da tanığı olduğunuz o güçlü ara dönem işte, biliyorsunuz.
Sektörün gerekliliklerine göre yenilenen müfredat, ismi bile heyecan veren, başlatılmış ve destek sağlanmış projeler, sakin ve elit bir çalışma ortamını sağlamış durumdayız. Yükümüzü paylaşacak kişilere gerek duyuyorum. Ön yargılarımı bir yana koyup, inançla ve güvenerek adım atmaya hazırlanıyorum. Tam da burada bir mavi balon göğe yükselirken ardından seslenmek geliyor içimden.
Sözler rahmetli Cüceloğlu hocanın olsa da benim yüreğimden sökülüyor: “Ön yargı arı soktu diye bal yememektir.”
YARIN
Yaşımızın ve konumumuzun gereği olarak yarın, havacılıkta tüm ülkemize yahut tüm öğrencilerimize yarar sağlayacak, onlara havacılığı sevdirecek ve havacılık kültürünün gelişmesinde önemli rol oynayacak özel çalışmalara imza atmak niyetindeyiz.
Bu kapsamda, ülkemizde havacılığa büyük değer katacak eserlerin yayınlanması için hummalı bir çalışma başlattık. Bazı eserleri incelerken gözlerim doluyor. Bazı yazarlarla konuşmalarımızda gurur ve umut bir arada yeşeriyor.
Benzersiz kurslar tasarlıyoruz 2022 yılı için. Şaşırttığından bile fazla değer katacak eğitimleri geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyoruz.
Diğer tarafta geniş kitlelerde havacılığın karşılık bulmasını sağlamak üzere özel bir planımızı da hayata geçiriyoruz. İyi işler iyi liderlerle başarılır demiştik. Havacılık ekip işidir, bilinir. Doğru insanlarla bir araya gelip atlarımıza binmek ve nereye gitmek gerekiyorsa o yöne doğru yola koyulmak istiyoruz.
Pek çok şirkette, derneklerde, üniversitelerde iyi niyetle gümbür gümbür iş ve eser üreten adam gibi adamlar ve kadın gibi kadınlar var. Yarının getirdiği değişimi bugünün zayıf asalaklarının yakalaması mümkün değil. Gelecek nitelikli havacıların olacak, bunu engellemeye de kimsenin gücü yetmeyecek.
BİR GÜN
Biliyorum, dün hepiniz en az bin kez, en az benim uğradığım kadar haksızlığa uğradınız. Fakat bu havacılık denilen rüzgârda ne kaçıp başka bir sektöre gittiniz, ne de doğru bildiğiniz yoldan vazgeçtiniz. Bunları yapmadan havacı olunmuyor. Ahlaklı havacıların önünde sonunda kazandığına tanıklık ettiniz. Maksadım havacı ahlakını sorgulamak değil, ona sahip olmayan zaten yok olup gidiyor bir gün. Maksadım, “vahşi çalışma hayatına” havacı edebini nasıl kazandıracağımıza dair her birimizi düşünmeye davet etmek.
Çünkü maalesef türlü entrikalar ve yalanlar sadece niteliksiz kişilerin işine yarıyor ve iyi niyetle çabalayanları bezdiriyor. Yine de hamleli rüzgârlarına alışkın olduğumuz bu çaba sahiplerinin üzerine bastırabilen birileri olarak dimdik ayaktayız.
Çünkü acele etmemiz gerek. Yarış başladı. Özellikle yazılım teknolojilerine yetişmek zorunda kalacağız. Yapay zekâ ile hesaplamalar ve büyük veriyi kullanmalar başladı, sırada onunla etkin iletişim ve ona öğretmeler var.
Umuyorum ki bir gün yetiştirdiğimiz öğrenciler, liyakate dayalı işe alımların ve objektif performans değerlemesinin yapılabildiği koşullarda geleceğin teknolojileriyle çalışma olanağına kavuşurlar.
YENİ YIL
Değerli okurlarım, havacı kimliğimle otuz bir ve akademisyen kimliğimle on iki yılı devirerek gireceğim bu yepyeni yılda sizinle ortak olduğuna inandığım bazı açmazları masaya koydum, düşünelim istedim. Düşünerek değiştirmemiz gerekenleri düşünmeden kabullendiğimiz günleri geride bırakmak zorundayız bence. Bu yazı aynı zamanda iyilerin kötülere karşı temkinli olmanın yanında gereken sözü söylemesine de davettir. Lütfen bu şekilde okunsun. Kötü demekten çekinmedim çünkü insanların haksız yere ekmeğiyle oynamak, emek sahiplerinin emeklerine konmaya kalkışmak, yalan söylemek gibi alışkanlıkların sahiplerini kastediyorum. Bu kişiler sadece birey olarak hayatlarımıza değil aynı zamanda ülkemizde havacılığa bir bütün olarak zarar veriyor. Süpürülme günleri geldi, geç kalmamamız gerekiyor.
Dilerim ki yeni yıl en çok ve hemen sağlık getirsin. Pandemi deneyimi hakkında okuduklarımız ve yazdıklarımız çerçevesinde sektörümüzün ve buna bağlı olarak biz havacıların ve ailelerinin gördüğü zararlar çok şiddetli olmuştur.
Bu yüzden, 2022’de değerli okurlarıma, ailelerine ve sevdiklerine önce sağlık, sonra da huzur ve mutluluk diliyorum.
Dr. Cengiz Mesut BÜKEÇ,