Değerli okurlarım, haftalık yazılarımda; sektörde kendimce iyi gitmeyen durumlardan bahsetmeye çalışıyorum. Ve ne yazık ki, sistem, hiçbir şey olmamışçasına devam ediyor. Aslında, öneri ve eleştirilerimizin ilgili yerlerin dikkatini çekip işlerin düzeleceği hususunda fazla bir beklentim yok ama, Nasrettin Hocamız’ın tabiriyle; “Ya tutarsa!” diyerek yazmadan da duramıyoruz.
Bu hafta da, toplumsal duyarsızlığımızla ilgili çok etkilendiğim bir yazıyı, asıl konuma girmeden önce sizlerle paylaşmak istedim.
Olay Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşanıyor. Büyük Sultan, ülkenin gidişinden son derece memnun olmasına rağmen, ileride ülkenin izmihlale uğramasından endişe etmektedir.
Bu nedenle, fikirlerine her zaman hürmet ettiği süt kardeşi Alim Yahya Efendi’ye bir gün bir mektup yollar. Derki: “ Sen, ilahi sırlara vakıfsın, Kerem eyle de bizi aydınlat”
Soru şöyledir :“Bir yönetim ne zaman çöker?”
Alim Yahya Efendinin cevabı hemen gelir: Neme lazım be Sultanım?
Kanuni şaşırır, koca Yahya Efendi, ya kendisinin sorduğu soruyu algılayamamış, ya da; “beni bu işlere karıştırma, bana ne…” gibi anlamlar içeren cevap vermiştir.
Bu cevap tarzından memnun kalmaz ve doğru Alim Yahya Efendi’nin Beşiktaş’ta ki dergahına gider.
Kanuni: “Yahya efendi!, “Senin gibi alim biri bu cevabı verir mi, neden açıklama getirmiyorsun?” der.
Yahya Efendi: “Aman sultanım, haddime mi? Ben sorunun üstünde çok düşündüm ve cevabını size illetim” der.
Kanuni: “Ben bir şey anlayamadım, konuyu açar mısın?” der.
Yahya Efendi: “Peki Padişahım!” diyerek, başlar konuşmaya:
“Bir devlette; zülüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de; “neme lazım?” deyip uzaklaşsalar. Koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu bilip söylemese, sussa ve gizlese, fakirlerin,muhtaçların yoksulların kimsesizlerin feryadı göğe çıksa ve bunu taşlardan başka duyan olmasa, işte o zaman, devletin hazinesi boşalır. Halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itimat hissi gider. Halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş mukadder hale gelir sultanım” demiş. Kanuni bu cevaptan tatmin olur ve gözleri yaşlı olarak başını tasdik eder şekilde sallayarak, böyle bir alime sahip olduğu için Allaha şükrederek dergahtan ayrılır. (Bu yazı, Topkapı Sarayı Müzesinde sergilenmektedir.)
Değerli okurlarım,
Yukarıdaki yazıdan alınacak o kadar nasihat var ki, bunu günlük hayatımızda yaşadığımız bir çok olayda görebilmemiz mümkün. Ben ve yazar kadromuz, bu tarihi yazıyı bilmeden, senelerdir yanlışlıklara karşı çıkıyor, “Neme lazımcılık” yapmamaya çalışıyoruz. Bu nedenle de sizler tarafından destekleniyor ve okunuyoruz.
Geçen hafta, KİT komisyonunda THY vardı. THY’nin yönetim kadrosu komisyonda bulunan milletvekillerimizin sorularına muhatap oldu. Şimdi sorulara şöyle bir göz gezdirelim isterseniz: Rötarlar, servis araçlarında bekletilme ve DOMATES SUYU’nun “ekonomi class’da” verilmemesi gibi, değil bir milletvekilimizin, her hangi bir yolcunun sorabileceği tarzda sorular… Ve, THY yöneticileri de bu kadar basit sorulara hemen cevabı yapıştırıyor ve “düzeltiyoruz efendim” diyorlar.
Sorarım size, TBMM KİT komisyonu, hiç bu tür basit soruları sorar mı? Ya da sorsa bile, bunun yanında; havacılıktan bihaber gelip,
a) THY’nin en üst makamlarını dolduran yönetim kadrolaşmasını,
b) Kendilerinden olmadığını düşündükleri tecrübeli, bilgili personel kıyımını,
c) Hesapsız büyümeyi, hat açılmalarını ve doluluk oranlarını,
d) HABOM fiyaskosunu,
e) Personel alımı ve yetiştirilmesinin zaman faktörüyle uçakların filoya geliş ve uçmaya başlama zamanı arasındaki teknik ve uçuş ekibi koordinasyonunu,
f) İşten çıkarttıkları tecrübeli ve bilgili personelin yerine istihdam edilecek yeni personeli seçmek için uygulanması gereken sınavlardaki barajın %70-80’lerden %40’lara düşürülme nedenlerini,
g) Yönetime getirdikleri yöneticilerinin hangisinin 1 senelik havacılık tecrübesi olduğunu ve uçağın yanına 6 metreden fazla yanaşmış olan kaç yöneticinin var olduğunu ve bunun gibi daha bir çok konuları da sorması gerekmez miydi?.
Bu serzenişimi, geçen hafta tüm milletvekillerimize e-posta olarak attım. Yani nemelazımcılıkyapmadım. Milletvekillerimizden bazıları, mailime yanıtlar gönderdiler. Bu duyarlılıklarından dolayı cevap veren milletvekillerimize buradan ayrıca teşekkür etmek isterim.
Geçen haftanın kayda değer olaylarından biri de; Yargıtay 9. Daire Başkanlığı’nın THY’nin toplu olarak çıkarttığı personeline yönelik vermiş olduğu işe dönüş kararının tebliğ edilmesi olmuştur.
Toplam 240 civarında çalışanın THY aleyhine açtığı bu davanın sonucunda THY yönetimi, Yüce Yargıtay’ın kararına, Hukuk’un üstünlüğüne ve Adaletin önemine inanıyorsa, yaptığı yanlıştan dönecek ve işten çıkarttığı personelinden özür dileyerek, aynı kadrolarında işe başlamalarını teklif edecektir. (Yanlış hesap, Bağdat tan döner.)
Veya, işe dönmelerini kabul etmezse, ortalama olarak en az 30.000 YTL 240 = 7.200.000 YTL yi Tazminat olarak ödeyecektir.
Acemice, işten çıkartılmanın faturasını sanırım THY yönetimi ceplerinden ödeyecektir. Çünkü, devletimize ve THY ye bu rakamı ödetmek hiçbir ahlaki kuralla bağdaşamaz. Başta şahsım ve 240 a yakın THY çalışanı Yargıtay nezdinde kazandığı bu davanın kesinleşmiş sonuç kararını Personel başkanlığına bu hafta itibariyle verecektir.
Şahsım olarak; işe iadem olmadığı takdirde, en az 48.000- 50.000 YTL’lik tazminatı, THY yönetiminin basiretsizliği nedeniyle devletimden tahsil etmek durumunda kalmak beni son derece üzmektedir.
Sanırım devletimizin büyükleri, en az 7.200.000 YTL.’ lik bu akılsız veya partizanca giderin ve buna benzer yanlış kararların hesabını mutlaka soracaklardır (Tabii Sayın Karlıtekin, Kotil ve Topçu ileride milletvekili seçilip dokunulmazlık zırhına bürünmezlerse…) Saygılarımla.