NEDEN YAZIYORUM?

Neden yazıyorum?
Bu ülkenin işçi sınıfının bir ferdi olarak Türk Sendikal Hareketi’nin son otuz yılına tanıklık ettim. Benim tanıklığım elbette sadece izlemekten ibaret olmadı. Türkiye’’deki sendikal mücadelenin son otuz yılında bazen nefer, bazen de öncü oldum.
12 Eylül 1980 sonrası yasal anlamda ciddi şekilde tırpanlanan sendikal hareket, ilk tepkisini 1986 Netaş Grevi ile verdiğinde oradaydım. Onu 1988 Seka Grevi, 1990 Zonguldak Büyük Madenci Grevi izledi. 1991 Hava-İş Grevi’nde grev komitesinde görev aldım. 1991 Paşabahçe direnişinde bu sefer fabrikayı işgal eden işçilere destek veren bir nefer, işçiler ve aileleri ile birlikte çay içip, onların hak yoldaşı oldum. Hava-İş tarihindeki önemli kırılmalardan biri olan 1995 Havaş Grevi başladığında grev çadırlarında Hidayet, Fatma, Hüseyin, Engin ve diğer işçilerle çadırlarda halaylar çekip haklı mücadelenin yanında yer aldım.
Tabi ki bu 30 yılda THY ve THY Teknik A.Ş.’de grev oylamalarının, toplu iş sözleşme süreçlerinde yaşanan eylemlerin hep içinde yer almış, sendikal mücadeleden yana bir duruş sergilemiş, emek ve alın terinin kutsallığına olan inancımı hiç yitirmeden mücadelemi sürdürmüştüm. Hak edilmeyen galibiyetleri, sendikası tarafından terk edilen işçileri, hatta kendi sınıfına, işçi dostuna ihanet edenleri, bu ihanetlere alkış tutanları da gördüm. Bu acılarla doldu taştı yüreğim. Yeri geldiğinde bunları da paylaşacağım.
Zülfü yare çok dokunacağız. Hafızamızdan silinen ve bize unutturulmaya çalışılan çok şeyi birlikte tekrar hatırlarken, bazen hayret edeceğiz, bazen de sarsılacağız. Kim bilir, belki de bu sarsılmaya ihtiyacımız olduğunu fark edeceğiz.
Yakın tarihimizde Türkiye’de işçi cephesinde yaşanan çöküşe damga vuran önemli gelişmeleri kalemimiz yettiğince paylaşacağız. Türkiye’deki sendikal mücadeleye devletin bakış açısını yansıtan ve akıllara durgunluk veren sözler vardır ki dün gibi aklımda hala;
“Hilton otelinde çalışan aşçı benden fazla para alıyor.” (Kenan Evren)
“Şimdiye kadar hep işçiler güldü, bundan sonra biz güleceğiz.” (Halit Narin)
1980 cuntasından sonra biri devletin temsilcisi, diğeri de uzun seneler Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun başkanlığını yapmış olan birinin söylediği bu sözler, yıllar boyu hafızalardan silinmemiştir.
Ne acıdır ki özelleştirmeler, işten atılmalar, kamu kurumlarının değerlerinin çok altında yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilme süreci bundan sonra başlamıştır.
Peki, sendikalar ve sendikacılar ne yaptı bu süreçte?
Neredeyse koca bir hiç! Sesini yükselten birkaç sendika ve sendika yöneticisi dışında büyük çoğunluk “Vatanın ve milletin yüksek menfaatleri”(!) için maalesef yapılanlara karşı sessizliklerini korumayı tercih etmişlerdir. Geçen yıllar içinde yüz binlerce işçi işten çıkarıldı. 1982 Anayasası ile iş güvencesi ortadan kaldırıldığından işçiler mahkemeleri kazansalar dahi işlerine geri dönemediler (16 Nisan’da referanduma sunulacak yeni Anayasa’daki işçi haklarına sonra değineceğim). Dönebilenler ise işyerlerinin kapandığına veya el değiştirdiğine şahit oldular.
Özelleştirme, Sendikasızlaştırma, Kuralsızlaştırma ve Taşeronlaştırma..

Bu başlıkları Havacılık özelinde ayrı ayrı ilerleyen haftalarda bu köşede paylaşacağım.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İISİG) raporuna göre 2002-2017 yılları arasında, yani son on beş yıl içinde Türkiye’’deki iş kazalarında ölen işçi sayısı; 18.523 olarak kayıtlara geçmiştir. Yani bu ülkede her gün ortalama 3 işçiden fazla can iş kazalarında (!) hayatını kaybetmektedir.

Bu rakamları bir çırpıda söyleyip geçmek dile kolay. Yeri geldiğinde iş kolları ve nedenleri ile beraber bunları da yazacağım. Ancak esas konumuz Hava-İş Sendikası olacak elbette. Yaşanan olayları, sonuçları ile birlikte değerlendireceğiz.
Son döneme ayrı bir parantez açacağız mutlaka. İşçilerin tam olarak aydınlatılmadan sürüklendiği, vicdanların köreldiği, korkunun egemen olduğu son THY grevini ve akıl tutulmalarının yaşandığı son Hava-İş Genel Kurulu’nu ayrıca değerlendireceğiz.
Sendikalar tarihinde söylenmiş veciz sözler ansiklopedisine giren; “Hava-İş Sendikasının önünden dahi geçmedim, hiç TİS okumadım. Beni buraya başkan yaptılar.” diyen bir sendika başkanını ve yönetimini inceleyeceğiz birlikte…
Amacımız Hava-İş Sendikası’na ve yıllarımızı verdiğimiz Sivil Havacılık Sektörü’ne, çalışanların penceresinden bakmaktır. Bizim derdimiz “Karınca misali ateşe su taşımaktır.” bu yolda.
Onun için yazacağım.
Saygı ve selamlarımla,
Ali GÜLÇİÇEK

Exit mobile version