NE İSTEDİNİZ DE VERİLMEDİ? ON KİŞİDEN BİRİNİN THY’DE PİLOT OLDUĞU ÜLKE…

Benim sizlere her hafta uzun uzun yazdığım yazılara, oldukça fazla karşı yorum alır oldum. Ben, nasıl kısa yazı yazamıyor ve sizi uzun yazılarımla sıkıyorsam, son haftalarda sizler de benden, gönderdiğiniz uzun iletilerinizle intikamınızı aldınız sayılır:) İnanın ki, yazıma atılan 330 yorumu; tek tek okumak, sizin benim yazımı okumanızdan çok daha zaman alıcı oluyor.
Bildiğiniz üzere, bu yorumların tamamını okuyor ve kendime yönelik eleştiri bile olsa yayınlıyorum. Ancak, bir çok kez anlatmaya çalışsam da, bazı yorumcu arkadaşlarımızın, isimsiz olarak attıkları iletilerinde, yazımın içinde yer alan kişilere yönelik hakaret içeren yorumlarını ısrarla sürdürdüklerini gözlemliyorum. Şüphesiz bu yorumları etik kriterler açısından incelediğimde; yanlış olmasa bile, kişilerin özel yaşamlarına yönelik saldırıları ve belgesiz suçlamaları kapsıyor.
Bu tür, kanıtlanması gereken yorumları, belgesiz ve isimsiz olarak yayınlamak, benim davranışıma terstir. Bu nedenle, geçen hafta ben de okurlarımdan bu biçimde yorumlar atılmaması için ricacı olmuştum.  Sizler gibi ben de, bir çok habere yorumlar atıyorum. Yorumlarımı özellikle Facebook yorumu olarak koymamın nedeni, yorumun kesinlikle bana ait olduğunu bilmeniz açısındandır.  Yorumcu arkadaşların çok azı isim kullanmakla birlikte, nereden yorum atıldığı belli olmasın diye;  bilgisayarında bazı ayarlar yaparak, gerçek IP’sini gizleyerek, farklı ülkelerden mesajlar atılıyor ve hukuki yönden sakıncalı olacak yorumları, benim onaylamam ve yayımlamam isteniyor. Bu haksızlık.

***

Değerli okurlarım; geçen haftaki yazım, okunma sayısı olarak benim rekorum oldu. İlgili yazının bu kadar çok okunmasının, yazının kalitesinden çok, seçilen konuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslına bakacak olursanız, sizlerden  gelen bilgilerle, kesinlikle konu sıkıntısı çekmiyorum. Öncelikle, attığınız haberlerin magazin veya kişilerin özel yaşamları ile ilgili olmamasına, lütfen özen gösteriniz. Kimsenin özel yaşamında olup bitenlerle, bu köşeyi meşgul edemeyiz.  Bu köşeyi havacılık sektörüne ve çalışanlarına yönelik kullanmayı seviyorum. Pilotların, teknisyenlerin, mühendislerin, kabin memurlarının ve büro çalışanlarının veya işçilerin sorunlarını yazmak, çözümler aranmasına aracılık etmek, hoşuma gitmekle birlikte, zaman zaman işe de yarıyor. Şüphesiz, kendisi de sektörden gelen bir havacı olarak, bir çok teknik konulara da yer vermem gerekir, bu benim meslektaşlarıma karşı bir görevim. Bu tür konuları,<www.sefainan.com> isimli kişisel bloğumda da, hiç bir yerde yayımlanmamış önemli ve özel havacılık haberlerini yayınlayıp yorumluyorum.  

Neyse, hemen konuma geçiyorum; 
Bir belediye başkanı düşünün. Bu başkan; 5 yılda bir seçime giriyor ve genelde devam etmeyi seviyor.  Seçimi kazanıp göreve geldiğinde, bulunduğu beldenin bir çok alt yapı sorunları olduğunu görüyor. Yağmur suyu, içme suyu ve kanalizasyon sistemi gibi, masraflı ve zorlu alt yapı sorunları ile karşılaşıyor. İyi bir belediye başkanının, öncelikle bu önemli alt yapı sorunlarına el atıp çözmesi gerektiği konusunda sanırım hem fikirizdir. Peki, ilgili başkan, senelerce kimsenin el atmadığı sorunlara el attığında; tüm belde kazılacak, borular getirtilip yollara dizilecek, dar mahallelerde iş makinaları çalışacak, bütçeden çok miktarda para çıkacak, belki de borçlanılacak ve hem belediyenin, hem de beldenin altı üstüne gelecek.
Tabii ki doğru davranış budur. Ancak, bu işler yapılırken vatandaşların zorda kalımı, çamurlu yollar, araçların park edemediği sokaklar, gürültü ile o beldenin halkını isyan ettirdiğini unutmamak gerekir. Halk bu konuda zora düştükçe belediye başkanına saydıracak. Eski belediye başkanımız zamanında bu sokaklar ne güzeldi, kaldırımlar yeni yapılmıştı, binalar boyatılmış ve ağaçlar dikilmişti. Ya şimdi… “Bu ne rezalet, kazılmadık yer kalmadı. Evimize bile giremez olduk. Çamurdan ne ayakkabı kaldı ne kıyafet” diyecek. Aslına bakacak olursak, bu belediye başkanı aslında doğrusunu yapıyor. Kendinden önceki başkanların yapmadığı ve son derece gerekli alt yapı eksikliklerini gideriyor. Bu çalışmalar uzadıkça ( ki uzar), halk veryansına devam edecek ve ilk seçimde başkan alaşağı olacaktır. Çünkü bizim halkımızın çoğu, güne odaklı yaşıyor.
Oysa ki bu başkan; göreve gelir gelmez, kaldırımları bir daha yenilese, etrafı temizlese, binaların hoş görülmesini sağlasa, güler yüzle halkın arasına dalıp, onlarla bol bol sohbet etse, hem az para gider hem de halkı yağmurda çamurda perişan etmeden ilk seçimde yine kazanır.(Ta ki kanalizasyon içme suyuna karışana dek…)
Bu, günü kurtarma anlayışı; havacılığımızda da egemen… Eski Bakanımız Binali Yıldırım, her medya toplantısında, “şu kadar uçak alındı, şu kadar yolcu uçtu, şu kadar ülkeye gidiliyor” diyerek, karşınıza grafiklerle çıkıp show yapmayı severdi.  Yani, alt yapıya, kanalizasyona, yağmur suyu kanallarına, su borularının haline bakmadan, kaldırım, boya, bina yapan belediye başkanı gibi , sürekli bu “gelişmeleri (!)” anlatır dururdu. Şimdi, bana yönelik; ”Sefa İnan, bunlar önemli gelişmeler değil mi? Sayın Bakanın hakkını yiyorsunuz” diye karşı çıkışlar ve sorular gelebilme olasılığına karşı, “Tabii ki bunlar da önemli gelişmeler, ancak, 12 yıllık bir Bakanın bunların yanı sıra alt yapı çalışmalarında neler yaptığını da burada belirtmelisiniz. Ben bu gelişmeleri temeli iyi atılmamış bir binaya, devamlı kat çıkılması olarak görüyorum. Sizce de üstüne bu kadar kat çıkılacaksa, öncelikle iyi bir temel atılması gerekmez mi? İşte konumuz bu.
Bugün Türkiye’ye, yabancı pilot akımı her geçen gün artmaya devam ediyor. Habertürk yazarı Gökhan Artan’ın haberine göre, dünyanın nüfus bakımından en küçük ülkesi konumundaki 56 kişilik nüfuslu Pitcairn Adasında yaşayan 56 kişiden 6 kişinin THY filosunda uçtuğu iddia ediliyor. Aynı haberde THY’nin 41 ülkeden toplam 448 yabancı pilota kucak açtığı ve bunlardan sadece Yunanistan vatandaşı olarak 67 ye ulaştığı da iddialar arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra, hangarlarımızda yetişmiş teknisyen sıkıntısı çekildiğinden Yunanlı teknisyenler çalıştırılıyorsa, bunlar alt yapısız olmamızdandır. Bunun yanı sıra, İstanbul’a üçüncü havalimanı yapımı için en az 5-6 sene öncesinden karar alınmış ve hala temel bile atılamamış ise, durum korkunç değil de nedir? Bu mudur cağ atlamak!
SHGM, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK arasında hala organik bir bağ oluşturulamamışsa ve bunun yanı sıra, Meslek Yüksek Okulları, SHYO’ları ve Meslek Liseleri arasındaki ünvan konusu çözülememişse, AB üyesi olmadan EASA’ya alınamayacağımız ve üye olamayacağımızın bilinmesine rağmen, EASA’nın kurallarına uygun lisans verip kaliteyi artıralım derken, alt yapımızın eksikliği nedeniyle işin içinden çıkılamayacak hale gelinmiş ve soru bankası bile oluşturamadan insanları sınava sokmaya çalışıyorsak, bura da hala havacılık yoktur.
Teknisyen lisanslandırmasında, soru bankası ile bunların cevaplarının verildiği ders kitapları adaylara sunulmadan, tek yönlü AÜ ile sınav yapılması, alt yapımızın; çürük değil, hiç olmadığının göstergesidir. Sınavlar ülkeye, havacılığımıza, bu mesleği yapmak isteyen gençlerimize değil, ilgili kurumun gelirine hizmetten başka bir şey değildir. O gençler zorunlu olarak; Yunan veya Alman Sivil Havacılığının kabul ettiği lisans sınavlarına girip, EASA Part-66 lisansı almak ve sonra bunu SHGM’de SHY-66 lisansına dönüştürmekle uğraşmaktadırlar.
Bundan kim utanmalı? SHGM, sitesinde yazan “Sivil havacılığın sürdürebilir gelişimini sağlayarak önlem ve politika üretmek” sözcüğüne stratejik amacına, böyle alt yapısız mı erişilecek?
Türkiye’mizin coğrafi konumunun mükemmelliği tartışılmaz. Avrupa, Ortadoğu ve Rusya üç veya üç buçuk saatlik bir mesafede bulunuyor. Bu avantajımız, transit yolcu artışını da beraberinde getirmiş durumda. Hükümet tek partiden müteşekkil olup koalisyon yok. Yani ne isterseniz yapıyorsunuz.  Her kente havalimanı yapabiliyorsunuz da neden yukarıda yazdığım temel sorunları çözmeye yanaşmıyorsunuz? Ne istediniz de verilmedi?
Milli havayolumuz da aynı Türkiye gibi yönetiliyor. Tek adam. Gak dese su, Guk dese ekmek veriliyor. Tek gecede grev yasağı çıkartabilecek kadar güçlü bir yönetim kurulu başkanı var. Hani derler ya, “Yürü be, kim tutar seni” Aynı böyle rahat bir ortamda çalışılıyor. THY için Ulaştırma bakanının bile karışamayacağı bir rahatlık söz konusu. Adeta doğrudan Başbakana bağlı gibi görünüyor.  SHGM ise en büyük mesaisini THY’nin uçmak isteyeceği yerlerle anlaşma üzere kullanıyor. Tüm yollar açık. Böyle pozisyonda kim olsa THY’yi çok daha ileriye götürürdü. THY’nin hangi yönetim kurulu veya genel müdüründe bu avantajlar vardı? Birilerini, birileriyle mukayese etmek için şartlara da bakmak lazım.
Buraya kadar çok güzel. Görünürde dev bir THY var. Messi, Kobby Brant, bizimle. Hamsili pilavımız bile var. Bundan mükemmel şirket mi olur?
Bazıları Sefa İnan, resmen kıskanıyor ya… Kendisini oraya buraya götürseler, kesin yazmaz. Sefa İnan bedava bilet mi bekliyorsun?” demeden, alt yapıyla ilgili gelişmelere bakalım sonra bana şey atarsınız :)
Geçen hafta; THY’nin yöneticilerinin kriterlerine, yabancı pilot alım meraklarına, hangarlarımızdaki Yunanlı teknisyenlere, hala lisans veremeyen ve devamlı lisans kriterleri ile oynayan SHGM’mize laf atmış ve “bu işi biz bilmiyoruz, asıl bu konuda yabancılardan yardım alın ve bizi düze çıkartsınlar” mantığında yazı yazmıştım ya, hala aynı fikirdeyim. Bir tek Messi’ye ödenen para ile THY’ye ve SHGM’ye yabancı bir çok danışman alabilirsiniz.Gerçekten, tüm içtenliğimle söylüyorum ki, bu işi biz bilmiyoruz!
Bizim havacılıktan anladığımız, yabancı ülkelerin imal ettiği uçakları kiralayıp uçmaktan öte değil. Havacılığa bile tüccar mantığında bakıldığından, insan kaynağı ve eğitim onları pek ilgilendirmiyor. Aynı yukarıdaki belediye başkanı örneği gibi yatırım göze yönelik olarak yapılıyor.  Alt yapıya değil.
Bakın şimdi; yıllardır bu yabancı pilot ve teknisyenleri bu gidişle devamlı almak zorunda kalacağımızı çünkü yerli insan kaynağımıza gereken ilgiyi göstermediğimiz i söyleye söyleye bana bile yılgınlık geldi.   Neyse ki, önce; %25, sonra; %10’luk baraj falan koydunuz.  Bu karara, özel sektör mutlaka uyar uymasına, ama, ben hala THY’den kuşkuluyum. Baksana, şimdiden Temel Kotil; “biz; uluslararası şirketiz, kriterlerimize uymayacak pilot almayız” demeye başladı. Bunun Türkçeye çevirisi; “yine yabancılarla devam” dır…
Aslına bakacak olursanız, asıl sıkıntı, yabancı kaptan çalıştırılmasında. Çünkü, onlar kıdemli F/O’lerin önünü kapatınca, alttan sirkülasyon duruyor. Türk kaptanı bulmak her geçen gün daha da zorlaşacak.
4817 sayılı YASA’nın. 15.nci maddesi: “Bir yabancı, iş başvurusunda bulunduğunda, Yabancılar Şubesi dört hafta o sahada çalışabilecek bir Türk vatandaşı var mı diye araştırır, yoksa izin verir “diyor. Aynı Yasanın 14. maddesi: “Çalışma izini verilmiş bir yabancının yerine, daha sonraki bir dönemde Türk yurttaşı bulunursa, üç ay sonra yabancının izni kaldırılır” diyor.
Bu konuyu, Uçuş Okulları ve TALPA sıklıkla dile getirmelidir. SHGM ye baskı yapıp zorlamalı daha olmazsa bakan, başbakan sıra ile sorunun üstüne, üstüne çözümler üretilerek gidilmelidir. Sizlerin sesi çıkmadıkça veya cılız sesle konuştuğunuzda YUNANİSTAN VE SIRBİSTAN’IN işsizlikle mücadelesine inanılmaz katkı sağlıyoruz.
Bu böyle yürümez arkadaşlar.
Bakın, buraya yazıyorum; en kısa zaman içinde SHGM koridorlarında yabancı uzmanlar göreceksiniz. Bu uzmanlar SHGM’nin her dairesindeki işleyişi kontrol ederek, EASA’ya giremesek bile o koşullara getirecek alt yapı çalışmalarına başlanacaktır. Başka çare yoktur. Bilmediğimizi bilmek de bir erdemdir. SHGM’de para çok. Bu tür bir hizmet alımı yapabilmek mevzuatlarında da var. Ne duruyorsunuz?
SHGM pilotun lisansına Level-6 bile yazsa, THY; “bana ne onlardan!” diyor, “…sen bana; Toefl getir, Toefl !”diyor. Bu işte bir yanlış var. Pilotların lisan sınavını SHGM yapıyor ve halen çalışan pilotlarının Level-4-5-6 lerini SHGM verdi. Bunlardan bir kez daha Toefl isteyen falan yok. Buraya kadar doğru diyelim. Peki, yeni ATPL lisansını alanı da SHGM sınava sokmuyor mu? Sokuyor.  Mevcut hali hazırda uçan pilotların SHGM tarafından verilen Level-4-5-6 larını kabul ediyorsun ama yeni ATPL alanların Level-4-5-6 larını kabul etmiyorsun. O halde sorun SHGM’nin lisan sınavlarında.
THY SHGM ye bu konuda güvenmiyor. Konu burada düğümleniyor. O halde SHGM ya bu Level-4-5-6 seviyeleri için ben sınav falan yapamam diyecek ya da adam akıllı bir sistem geliştirerek THY’nin istediği lisan seviyesinde sınav yapacak. Ulufe dağıtır gibi sınav notu vermeyecek.
Teknisyen için yine lisan dil kriterleri değişmiş. Şimdilerde Versant isimli bir Amerikan firmasının verdiği yetki ile açılan yerlerden 2 sene geçerli puan istenir olmuş. Peki, Teknisyen lisansı nerden alacak? Bir tek Anadolu Üniversitesi yeterli mi? Lisans verilebilmesi sadece A.Ü ye verildikten sonra ki başarı oranlarının ne kadar düşük olduğunu SHGM olarak izliyor musunuz?
Pilot okullarına da pilot adayları için yapacağı sınav için yönerge yazdı ve işten sıyrılıverdi. Yönergeyi yazmak işin kolay yanıdır. Peki, denetimi yapmak nasıl olacak?  Her okula öğrenci pilot alınırken her alımda şıp diye oraya mı ışınlanacaksınız?
SHGM ye bu pilot okulları sorulduğunda cevap hazır.  “O iş tamam yazdık yönergeyi verdik” uygulayacaklar diyecektir. SHGM siz gerçekten bu sistemin yürüyeceğine inanıyor musunuz?
SHGM denetimi de özel firmalara vermeye çalışıyor.  Ohhhh buda tamam.  SHGM birde bu THY’nin ikide bir uçmak istediği noktalar için oraya buraya koşup ilgili anlaşmaları yapmamış olsa bayağı rahatlayacak(!)
Bununla kalınsa yine iyi. Bakın şimdi yaşanacak komediye. Biraz da gülelim değil mi ama.
Geçen haftalarda Airporthaber de yayınlanan bir haber dikkatinizi sanırım mutlaka çekmiştir. BAKANLIK KAZA RAPORLARINI HAZIRLADI Bu haberde, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Hava Aracı Kazası Araştırma ve İnceleme Raporları ile ilgili duyurularının Resmi Gazete ‘de yayımlandığı belirtilmişti.
Bizler, Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulunun bağımsız olmasını beklerken, değil bağımsız olması, sonuç raporlarını bile gizleyeceklermiş. Yurt dışında, şirket isimleri yazılmasa da tüm kaza ve kırımlar, ilgili komisyonun raporları, web sitelerinde varken, bizdeki bu gizem neden ki?
Bakın siz değerli okurlarım için araştırdım.
ALMANYA ÖRNEĞİ;
 http://www.bfu-web.de/EN/Publications/Interim_Reports/reports_node.html (Burada araştırılan ve henüz sonuçlanmamış çalışmalar var)
Çözümlenmiş kaza raporları ise,
http://www.bfu-web.de/EN/Publications/Investigation%20Report/reports_node.html  bölümünde ve tüm kamu oyunun görmesine, incelemesine açık halde. Bakın orada ki raporlarda, olayın meydana gelişi, yaralanan ya da ölen var mı, varsa kaç kişi, uçağın fabrika numarası (MSN no su), modeli, o anki hava şartları ve önemli tüm diğer faktörler ile incelemenin detayları ve sonuçları yer alıyor. Raporlar herkese açık.
Bakın bizde nasıl olacakmış; Kazalarla ilgisini kanıtlayan şahıslar ve kurumlar söz konusu “Kaza Raporu“nu incelemek istediklerinde, Bakanlığa başvuruda bulunabilecekmiş.
Bakanlığımız kısaca; “Kaza veya Kırım ile doğrudan ilgisi olmayan bana gelmesin, kesinlikle sonucu göstermem diyor.  Yani, olası bir kazada kazazede yakınları ve belki bir iki üniversiteye gösterebilirim diyor.Şeffaflığa bakın.
Yahu, zaten bu kurulunuz bağımsız değil. Bırakın bizler de bakalım, öğrenelim, nerede hata yapılmış görelim, ders alalım, bir daha aynı hataya düşmemeye çalışalım. Nerdeeeeee  o mantıkta bakış.
Hemen bir senaryo uygulayalım;  X bey, bir hava kazasında yaşamını yitirmiş, yakını XX bey raporu okuyacak ve sonucu anlayacak… Raporun sonuç kısmında ne mi olur? Şirket kesinlikle suçlanmaz. Otoritede; haşa suç olamaz. Pilotlar bu kazada yaşamını yitirirse, suç onlara yüklenir. Nasıl olsa canlanıp ta bizde suç yoktu diyecek değiller ya. Maksat işi kapatmak. XX bey bu karışık rapora bakar ve   “Hımmm, demek rahmetli olan pilotlar kusurluymuş değil mi?” Diye sorar ve otoriteden yanıtını alır. “Evet, evet aynen öyle… Başınız sağ olsun XX Bey. Sonuçta, takdir-i ilahi ne diyelim. “ Konu kapanır gider.

Sevgili Bakanlık; Bu raporların tüm sektörün ve hatta kamuoyunun dikkatine açık olarak sunulması gerekir. Çünkü olan bir kazadan çok, aynı koşullar ve olabilecek hatalar ortamında, bir kez daha kaza olmaması içindir bu tür raporlar. Tüm ülkenin gündemine girmiş bir havacılık kazasının, bilimsel araştırma raporunu neden gizlemek/kısıtlamak durumundasınız?. Tüm havayolları, bakım kuruluşları da bu raporları incelemek ve ders çıkarmak zorunda değiller mi? Rapor havayollarına, otoriteye, üreticiye, bakım kuruluşlarına önerilerde bulunmayacak mı? Lütfen birileri bu Bakanlığa bir şeyler söylesin. Söyleyemiyorsa, bu yazıyı ve verdiğim linkleri göstersinler.
Exit mobile version