Hürriyet Yazarı Nedim Şener, Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesiyle ilgili köşe yazısında gündeme damga vuracak ‘savaş uçağı’ detayını aktardı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesiyle ilgili olarak oğlu Furkan Yazıcıoğlu ile CNN Türk kanalında yaptığımız programdan sonra olayın suikast boyutu daha çok öne çıktı. Dosya üzerindeki oyunları yakalamak nispeten kolay ama olay anı hep karmaşıktır.
Furkan Yazıcıoğlu, babası Muhsin Yazıcıoğlu’nu 25 Mart 2009 günü saat 14.35’te Kahramanmaraş Çağlayancerit’ten Yozgat Yerköy’e götürmek üzere yola çıkan helikopterin aynı güzergâhta bulunan savaş uçakları tarafından düşürüldüğü iddiasını, radar kayıtlarına dayanarak anlattı.
Olay günü helikopterin uçuş güzergâhında iki savaş uçağı, 21 bin feet yükseklikte “tek kol” adı verilen üst üste uçuş yapmıştı. İçinde FETÖ’cü albay Ali Armağan’ın bulunduğu F4 savaş uçağı bu yükseklikte radar kayıtlarında görünmüş, helikopterin düşüş zamanı aralığı olan saat 15.03’te hızla alçalarak radardan çıktıktan sonra, saat 15.07 gibi tekrar yükselerek radar görüntüsüne girdiği saptanmıştı.
“Saptanmıştı” dediğime bakmayın, aslında bu çok önemli bilgiler saklanmıştı. Bu konuya ayrıntılı anlatacağım, zaten konumuz da bu…
SABAH DA TAKİP EDİLDİ
Furkan Yazıcıoğlu’nun dikkat çektiği ve ilk kez duyduğumuz konu ise FETÖ’cü albayın içinde bulunduğu bir başka savaş uçağının, Muhsin Yazıcıoğlu’nu saat 10.36 ile 12.10 arasında Sivas’tan Yozgat’a getiren helikopterin uçuş güzergâhında da uçtuğunu söylemesiydi.
Olayın suikast olup olmadığı hakkında en net bilgiyi verecek ve bugüne kadar üzerinde hiç durulmayan bu durumun, öğleden önceki ve sonraki radar kayıtlarında görüldüğünü anlattı. Tıpkı soruşturma ve dava dosyasının FETÖ’cü istihbaratçı, savcı, hâkim ve gazeteciler tarafından karartılması, yönlendirilmesi gibi, suikast olup olmadığını ortaya çıkaracak bu konuda da o dönemki resmi makamların yalan söylediği ortada.
Konunun suikast boyutu, FETÖ’cülerin kontrolündeki Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin 2011’de gönderdiği, olay gününe ait radar görüntülerinin olmadığı, tam da olay anına ait saat 15.03 ile 15.07 arası radar kayıtlarının arıza nedeniyle yapılmadığına yönelik yanıltıcı belgelerle kapatıldı.
İHBARLA BULUNAN RADAR KAYITLARI
“Yok” denilen radar kayıtları yıllar sonra Yazıcıoğlu ailesine bir subayın yaptığı ihbarla ele geçirildi. İlginçtir, arama için Erzurum’daki radar üssüne gidildiğinde, radar görüntülerine sistem bilgisayarlarından değil, bir kayıt cihazıyla radar ekranından alınarak bir CD’ye aktarılmış şekilde ulaşıldı.
Yani TSK’den yargıya, istihbarattan medyaya uzanan o karalık FETÖ eli, tıpkı dava dosyasını kararttığı gibi suikast anına ilişkin kayıtları da yok etmeye çalışmıştı. Silahlı Kuvvetler’in tüm radar sisteminden kayıtlarını yok etmeyi başarmış ama neler olup bittiğinin farkında olan bir yurtsever subayın kayıt cihazı ile ekran görüntüsünü alıp CD’ye aktarmasıyla amacına tam olarak ulaşamamıştı. Bu bilgiler ışığında Yargıtay’da üst düzey bürokratların yargılandığı dava ile ilgili Yargıtay Başsavcılığı’nın yazdığı 221 sayfalık mütalaa ve 81 sayfalık ek mütalaayı yeniden gözden geçirmek gerekti. Mütalaada bu konunun da ayrıntılı biçimde anlatılmıştı.
OLAY GÜNÜ RESETLEME
Örneğin, ne hikmetse, Yazıcıoğlu’nun Sivas-Kahramanmaraş-Yozgat arası helikopterle gideceği 25 Mart 2009 günü sistemin resetleneceği için radarın kapatılacağına dair bir nota dikkat çekilerek şu talepte bulunuluyor: “Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi ceride defterinde 25/03/2009 tarihinde saat 08:45’te nöbetin devralınmasından hemen sonra sistemin resetleneceği belirtilerek radarın kapatıldığı şeklindeki notun daha önceki zamanlarda gelişen bir durum olup olmadığı ve arıza nedeninin de denetime olanak verecek şekilde ortaya konulması gerekmektedir.”
2011’DE GENELKURMAY’DAN KARARTMA
Yalnız bu mu?
FETÖ’cülerin cirit attığı Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği’nin 28 Ağustos 2011 tarihli yazı ile helikopterin düşürüldüğü dakikalara ait görüntülerin bulunmadığı hakkında yalan bilgi verdiği de mütalaada şöyle anlatıldı:
“Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğinin 23/08/2011 tarihli, 25 Mart 2009 tarihli helikopter kazası konulu yazılarının 2. sayfasının b maddesinde; Askeri radarlardaki 25/03/2009 günü saat 15:03:02-15:07:40 olmak üzere dört dakikalık eksikliğe ilişkin olarak; ‘Ancak 15:03:02-15:07:040 zaman aralığındaki dijital radar görüntü kayıtları, doğu bölgesindeki tüm radarlarda meydana gelen kısa süreli bir arıza nedeniyle alınamadığından gönderilememiştir’ şeklinde bir cümle kullanılmış ise de anılan saat dilimindeki görüntü kayıtlarının Erzurum Hava Radar Mevzi Komutanlığında mevcut olduğunun tespit edildiğinin bildirildiği görülmüş, doğru bilgilendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.”
Yargıtay Başsavcılığı kısaca diyor ki: 2011’de Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin yok dediği görüntüler, daha sonra Erzurum’daki radar üssünde bulundu.
SAVAŞ UÇAĞI DALIŞ YAPTI
Yani aslında görüntüler alınmış, uçakların uçuş yükseklikleri, hangi uçağın helikoptere doğru dalış yaptığı bile kayıtlara girmiş. Bu durum da mütalaada şu satırlarla anlatılmış:
“İzlenen görüntülerin Erzurum radarının videoya alınması suretiyle elde edilmiş ham veri olduğu anlaşılmaktadır. Radar 10 saniyede bir 360 derece anten turu gerçekleştirirken kapsama alanındaki uçağa sinyal göndermekte, tekrar uçaktan sinyal almak suretiyle uçağa bir kod numarası verilmektedir. Artık uçak radar tarafından bu kod numarası üzerinden sürekli takip edilecektir. Tek kol uçuşu olsa dahi, tek kolda iki uçağa ayrı ayrı kod numarası verilmektedir. Burada HH 721 numaralı uçağa radarın verdiği kod 1612’dir.
Yukarıda belirtildiği gibi bir radar 360 derecelik bir anten dönüşünü 10 saniyede tamamlar. Burada 80 dönüş yapılmıştır. 80 dönüş boyunca görüntü kaydedilememiştir. Radar tarafından bunun anlamı; HH721 nolu uçuşa ilişkin olarak hava aracının bu kadar süre ani ve ses hızından fazla bir dalışla radar kapsama alanından çıkması demektir.
‘CI’ ÇEKEREK Mİ DÜŞÜRDÜ?
Üstelik 21000 fitte dalış yapıp 10 bin fitte tekrar görüntüye çıkmış olması radarda ve uçakta bu kesintiye neden olacak bir arıza olmadığını ortaya koymaktadır. Dalış sırasında HH721 hızlı gittiği için radar takibinden çıkmıştır. Radarın bir dönüş turu 10 saniye olduğu için uçağın çok yüksek süratlerini yakalayamayacaktır. Uçağın kayboluşu ile tekrar çıktığı zaman aralığının 4 dakika olduğu anlaşılmaktadır. Askeri radarın sivil radardan daha fazla uçağı yakalaması gerekirken yakalayamamasının izah edilmesi gerekmektedir.
Süratli çıktığı için 9-10.000 feette uçağı yakalaması gerektiği değerlendirilmiştir. Helikopterin önünden arkasından geçse ya da üzerine gelip ‘CI’ çekse bile helikopteri indirebilecektir.
‘CI’ terimi uçağın aniden hız arttırmak suretiyle geride blast etkisi (patlama ile gelen ani basınç) yani motorun gücünü de ekleyerek helikopterin inmesini sağlayacaktır. Bir anda süratle dalmış olabileceği değerlendirilmektedir.
KÖYLÜLERİN DUYDUĞU SONIC PATLAMA
Havacılıkta trübülalerinin iki uçuşun arasına mutlaka 1-5 dakika gibi süreler konulduğu bilinmektedir.
nsın çok önemli olduğu, F4, F16’nın çok rahatlıkla helikopterin üzerinden geçerek türbülansa girmesine neden olabileceği, bu nedenle uçuş otoriteEnkaz alanı civarındaki köylülerin bahsettiği camları titretecek patlama, ses hızını aşan hızda uçağın gittiğini anlatır, helikopter infilak etmediğine göre, bunun adı sonic patlamadır.”
Evet, ne olduysa o patlamanın duyulduğu 25 Mart 2009 günü saat 15.03-15.07 sırasında oldu. Aydınlatıldığında Yazıcıoğlu suikastı çözülecek. Köylülerin duyduğunu yargımız da duyacak mı, göreceğiz.