METREKAREYE DÜŞEN MERMİLER

Birkaç yıl önce senelik iznimde, Çanakkale’ye gitmeye karar vermiştim. Yolum oraya hiç düşmüyordu artık ben düşürmeliydim. Çanakkale’yi mutlaka bir rehber eşliğinde gezmeliydim, bir tura yazıldım, tek başıma yola çıktım. Tek başıma derken, yol arkadaşım yoktu ama çok arkadaş edindim bu yolda. Yaş ortalaması yüksek ama çok neşeli insanlardı. Kısa zamanda kaynaşmıştık. Herkes bir şeyler anlatmaya başladı. 85 yaşında bir delikanlı vardı yan tarafımda. ‘’ Buraları görmeden ölmek istemedim ‘’ dedi, hastaydı ve bu son fırsatı kaçırmak istememişti. Bunu söylerken de sesi titremişti. O zaman hem çok duygulandım hem de ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. Anzaklar’ın torunları dedelerine saygıdan her yıl saatler süren yolculuk yapıp geliyorken, ben çok geç bile kalmıştım.
Dedikleri gibi orayı görmeden bize bu ülkeyi bırakanların emeklerini, neleri feda ettiğini anlamak mümkün değilmiş. Conkbayırı’ndan denize baktığınızda dünyada görebileceğiniz en güzel doğa manzarasına baktığınızı hissedersiniz.  Sonra cephedeki siperlere bakarsınız, bu doğanın tadına varamadan, açlık, yokluk içinde giden insanların neler yaşadığını dinlerken gözleriniz dolar, metrekareye düşen mermilerin altında neler hissettiklerini, son anlarında neleri düşündüklerini anlamaya çalışırsınız, yutkunamazsınız. Ve bize bıraktıkları mirasın değerini daha çok anlamaya başlarsınız. Akıllı telefonlarımızdan yaşadığımız hayatlar gibi kolay, çabuk tüketilen, basit değildi yaşadıkları.
Bize düşen görev sadece anlamak, korumak, saygı duymak ki çoğumuz onu bile yapmıyoruz. Oysa onlar, hiç tanımadıkları bizler için hayatlarını vermiş. Hayallerini, sevdiklerini, aşklarını, çocuklarını, ekmeğini… Ama tarihe güveniyorum ve umutlanıyorum. Sen ne kadar kayıtsız kalsan da, unutsan da, unutturmaya çalışsan da, hiç okumasan, araştırmasan da tarih istediği zaman ortaya çıkıyor. Kendini, yol arkadaşlarını, hikâyelerini, seninle tanıştırıyor. Hiç okula gitmemiş ama tarlalarında buldukları izlerde bu topraklarda neler yaşandığını öğrenen insanların hikâyelerini duyarsınız. O kalan hatıra kendini hatırlatır, merak edersin, sorarsın, öğrenirsin, anlatırsın. Ve o hikaye yıllar geçer, dilden dile yayılır, yani  hiçbir şey ölmez. İşte tarihi bu yüzden seviyorum. Sana bu dünyadan geçmiş milyarlarca insanın rüzgarını getirir, sonra seni de yoluna katar götürür. Giderken yalnız gidersin ama bir izin olmuşsa bu dünyada onu da alır yanına, o rüzgarla ölmez ektiklerin. Tohumlar yayılır, yeşerir, büyür. Belki biri alır dünyası değişir, o da bir iz bırakır. İyi izler olsun bıraktıklarımız.
Manşette yer alan fotoğrafı, Çanakkale Şehitliği’ndeki müzede çekmiştim. Bu tek fotoğraf zaten her şeyi anlatıyordu. Metrekareye düşen mermiler bunlardı. Birkaç metre mesafeden çarpışan insanlar buradaydı. Buralara yolunuzu düşürün, çocuklarınıza öğretin, saygı duymak insanın kendisiyle başlar, biz böyle öğrendik.
Önce kendine saygı duy! Ben, buradaki ‘kendi ‘kelimesinin içinde kendi benliğin yanında, kendi ülkeni, insanını, toprağını, ağacını, suyunu, denizini, tüm canlılarını, geçmişten günümüze sana ulaşan her değere, her insana saygı duy olarak anlamayı tercih ediyorum. Kendine saygısı olan insanın dünyaya da saygısı olur diye düşünüyorum.
Başta Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları, şehitlerimiz, emeğini, ekmeğini veren herkese şükranlarımı, dualarımı yolluyorum. Hiç tanımadığınız bana ve benim gibi milyonlara bu ülkeyi bıraktığınız için minnettarım. Siz hayallerinizi bıraktınız ama benim hayallerimin gerçek olmasını sağladınız.
Bir ülkenin kaderinin belli olduğu bu günde Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Saygıyla, izinizdeyiz…
 

Exit mobile version