Yeni haftaya girerken herkese Merhaba,
Bildiğiniz üzere her hafta bir konu bulup yazmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar hiçbir hafta yazılarımı aksatmadım. İnşallah bundan sonrada aksatmam. Malum yaz ayları geldi ve turizm canlanmaya başladı. Aşı olan vatandaşlarımızın artması ve aşılanmanın hızlanması, turizmimiz için çok önemli idi. Ancak son günlerde Delta Varyantı isimli virüsün yayılma ihtimali bu güzel gidişatın ibresini tekrar terse çevirebilir. Bu virüsün yayılma hızı diğerinden çok daha yüksekmiş. Son derece dikkatli olunması gerekiyor.
Turizm dendiğinde tabii ki ilk olarak bizim aklımıza havacılık geliyor. Çok zor şartlara rağmen Türk sivil havacılığı, kim ne derse desin pandemi döneminden en az zararla çıkmaya çalışanlar arasında yer alıyor.
Haliyle pandeminin en ağır etkilerini hisseden havacılık sektörü tüm olumsuz etkilerine rağmen siz değerli çalışanlarının omuzlarında destanlar yazdı. Gerek yurtdışından tahliyeler gerekse lojistik ihtiyaçların giderilmesinde dünyaya açılan penceremiz oldu. Bu bakımdan tüm kadir kıymet bilmezlere karşın tüm sektör çalışanları ile gurur ve onur duyduğumu belirtmeliyim.
Aşılamalardaki artış hem bizim sağlığımız ve hem de yabancı turistlerin ülkemize gelmesi açısından önemli.
Aşılanma oranlarındaki artış hem sağlığımız ve hem de ülkemizi ziyaret edecek yabancı turistlerin güvenle seyahat ve tatillerini yapabilmeleri açısından çok önemli. Tatil cenneti ülkemizin turizm alanındaki saygınlık ve itibarını koruması ile hak ettiği değere hızlıca ulaşacağını düşünüyorum.
Sevgili Okurlarım;
Geçen hafta bazı medya mensuplarından adlarının çıktığı ve bir zamanlar THK’nin Mütevelli Heyet üyesi olarak da görev yaparak Türk Hava Kurumu Üniversitesi’nin en kritik ve hassas kararlarının alınmasında sorumluluk almış biri… Sezgin Baran Korkmaz olayındaki suiistimaller ve kirli ilişkiler maalesef gazetecilik mesleğinin itibarını altüst etti. Tabii ki meslek etiğine yakışmayan bu kirli ilişikler ağına takılan gazeteci sayısının 11 olduğu söylense de biz sektörümüzden ve hatta etrafımızdan bile bu yüzkarası kişi ile irtibatta olanlar olduğunun duyumlarını alıyoruz. Bir an önce bu haysiyetsizliklerin tüm muhataplarıyla mutlaka deşifre edilerek, çürük elmaların ayıklanıp ait olduğu çöplüklere gömülmesi gerekiyor.
Bu haysiyetsizler, yazılı ve görsel medyadan varda, internet haberciliğinde yok mu dersiniz?
Her ay aldığı reklamı, fatura kesip, kesmediği konusunda şüphelerimizin olduğu, sektörünün sorunlarını araştırıp yazacağına, aldığı siparişlere göre kirli baronlarıyla çıkar sağlayıp manipülasyon yapanları mı dersiniz veya siyasetle ticareti birbirine harmanlayarak kendi siyasi geleceğine yatırım için elindeki medya organını kullanıp, komisyon ve koltuk peşinden koşanlar mı dersiniz…
Ayrıca; Bu tür insan müsveddelerinden medet umarak, siyasi partilerinin kapısını bunlara açarak içinde barındıranlara ne demeli?
Neyse yukarıda yazdığım abidik gubidik işlerle işim olmayacağından, ben yine en iyi bildiğim konuya girip, çalışanlara biraz tavsiyelerde bulunayım.
Kısacası pis işler kirli adamlarla akar gider. Benim hem meslek hayatım boyunca hem de dernek başkanlığı ve sektör haberciliği alanında, bu kirli insanlardan ve kirli tekliflerinden uzak durmaya, özgün ve bağımsız çizgimi korumaya çalıştığımı biliyorsunuz. Bu nedenle ben yine her zaman ki gibi sektörümüzün sesi ve nefesi olmaya kendi köşemden devam edeyim
Şimdilerde TEKNİK A.Ş çalışanlarının hepsi yeni yapılacak toplu iş sözleşmesine kitlenmiş olmalı. Geçmişte yasadıkları hayal kırıklığını bırakıp, yeni toplu iş sözleşmesine odaklanmalılar. Haklı oldukları konularda taviz vermeden sürecin lehlerine bitmesini sağlamalılar.
Geçen hafta köşe yazarımız Arzu Aydın’ın “Tekniğin Gücü Adına” başlıklı köşe yazısı teknisyen arkadaşlardan bir dolu müspet yorumlar aldı.
Aslına bakacak olursak, yazdığı yazıda hiç abartı yok. Arzu hanımın anlattığı ekip hiyerarşisinde yaşananların benzerleri bizim zamanımızda da yaşanırdı. Bizim uçuş görevlerine gittiğimiz zamanlardaki ile şimdiki yeni nesil çalışanların aktardığı bazı sorun ve şikâyetlerin hala büyüyerek devam ettiğini gözlemliyorum.
Hala uçucu personelin uçuştaki görev tanımı, uçaktaki koltuğu, dinlenme aralığı ve konakladığı yer ile uçuş esnasındaki kumanyası ve otopark, ulaşım sorunları gibi basit kalemlerdeki sıkıntıları aldığım duyumlardan anladığım kadarıyla tam olarak çözüme kavuşturulmuş değil.
Bu konunun, sendika ve dernekler vasıtasıyla ele alınıp gündeme taşınması, akıllı ve kalıcı çözümler üretilerek gerekli yasal ve hukuki düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Sendika ve derneklerin üzerlerine adeta ölü toprağı serpilmiş gibi hala sessiz kalmasını anlayabilmiş değilim.
Bizim zamanımızda bu sorunu nasıl çözmüştük kısaca değineyim.
Öncelikle, hangi hatlarda teknisyen uçacağı bellidir. Bu önceden belirlenmiş hatlarda mutlaka teknisyenlere eskiden olduğu gibi önden ikinci sıranın koridor tarafındaki koltuk rezerve edilmeli. Resmi kıyafetli birinin yolcuymuş gibi sıradan yerlerde görülmesi pek de alışık olduğumuz bir görüntü vermez.
Uzun seferlerde ekip yatıya kalıyorsa, ekibin bir ferdi olan teknisyen de aynı ekip mensubu olduğundan o da yatıya kalmalı. Ayrım yapılmamalı. (Bizim zamanımızda ayrım yaptırtmıyorduk) Bu işi çözmek son derece kolay. Ancak, bu yalnızca bir sendikal konu değildir. Aynı zamanda Dernek yönetiminin de yaptırım gücüne ve desteğine bağlıdır. Yapılacak işlem çok kolay… O hatta yapılacak uçuşlarda ilk seferde iki teknisyen gidecek ve biri dönüp diğeri orada kaldığında sorun çözülüyor. Doğal olarak ilk sefer sonrasında sistem yerine oturuyor ve o uçuşa artık tek kişi gidiyor.
Tabii ki uçuşlara katılan teknisyen arkadaşların da kılık kıyafet, hal ve tavırlarına son derece dikkat etmeleri gerekir. Çünkü onlar uçuş görevlerinde sadece kendilerini değil, tüm tekniği temsil ediyorlar.
İkinci sorun ise çok önemli. Adil uçuş görevi… Genelde uçuşa gidecek kişiler bizim zamanımızda vardiya şefi tarafından belirlenir ve göreve yollanırdı. Tabii ki bu sistemde haksızlıklar çok olurdu. Düşünsenize devamlı aynı teknisyenler uçuşa giderken diğerleri hiç gidemiyor veya çok az gidiyorlar.
Bunun da önüne geçmiş ve ÇANAK sistemi uygulamıştık. Uçuşa giden arkadaşımız uçuşa gittiğinde onun yerine bir başkası hangarda veya apronda ter döküyorken birinin uçuş ücreti alıp diğerinin hep hangarda bırakılması yanlış oluyordu. Bu işin çözümü o vardiyadaki uçucu teknisyen olarak her an göreve gidebilecek olanlar belli olduğundan, uçuş ücreti alan teknisyenler bunu bir çanak sistemi doğrultusunda uçuş ücretleri yattığında paylaşırlardı.
Kısaca vardiya şefi veya müdürünün torpilli yaklaşımını engellemenin yanı sıra kimsenin hakkını yedirmemeye dikkat ederdik.
NOT/ Henüz sendika yönetiminden ses seda çıkmayınca bende bu haftayı tekniğin uçuş ekiplerindeki haksızlığa değinmeye ayırmayı düşündüm. Umarım faydalı olur.