MEDYA AÇILIMI..

Havacılık sektörümüz şüphesiz, ülkemizdeki en elit sektörlerden biridir ve çalışanları da dolayısıyla, eğitimli ve kültürlü bireylerden oluşuyor.

Durum böyleyken, havacılık sektörümüzün öncü haber lokomotifi haline gelen airporthaber ve benzeri haber portallarında yaptığım incelemelerde, bu portallarda yayımlanan magazinsel haberlere ilginin yoğunluğunu gözlemledim ve bu tür yayınların bu okur düzeyine yakışmadığını gördüm ve zaten uzun zamandır da bu değerlendirmemi sıklıkla yazılarımda dile getirdim.
 Airporthaber’e günde ortalama 20 haber giriliyor ve bunlardan bazıları, ne yazık ki, okunma olasılığı yüksek olacağı düşünülerek, magazin ağırlıklı haber oluyor. Bazı yorumcular bu tür haberlere -burası havacılık sitesi bu haberin burada ne işi var?- tarzında serzenişte bulunurken, bazıları da o haberi okumakla kalmayıp, yorumlarını da yollamaya bayılıyorlar.
 
Ben de bu magazin haberlerine karşı olmama rağmen, istatistiksel bilgiler beni haksız kılıyor. Çünkü, medyanın ekonomik gücü reklama dayanıyor, reklam da ne kadar insana ulaştığınıza, etkilediğinize bakılarak veriliyor. Bu nedenle, insanları; hangi meslekten olursa olsun, eğitimli eğitimsiz, ekran başına, yayınlara çekecek içi boş, sadece sansasyonel yanı ağır basan haber ve programlar geliştiriliyor ve yayınlanıyor. Yani piyasacılığın kuralları işliyor. Kimileri dejenerasyon sınırlarını bile zorlayan düzeye ulaşan bu yayınlardan (özellikle çocuklar ve gençlerimizi) korunmak bile gerekiyor bence…

Gazetecileri ve yayıncıları;  programlarına bu tür haberleri bol miktarda koymakla suçlayan ve eleştiren ben ve benim gibi kişiler, sanırım onların mesleğinin reyting esaslı yürüdüğünün farkında olamıyoruz. O haberi yapan ve sütuna koyan gazeteci bu haberin en çok okunacak haber olduğunu bilerek anında siteye koymakta ve amirlerine “Bakın, nasıl okundu haberim?” diyerek, başarılı olduğunu göstermek istemektedir.
Bu gerçeği, sadece yazılı basında değil TV programları için de söylemek olanaklı. En çok reyting alan programların, hepimizin kendi aramızdaki sohbet anlarında saçma sapan şeyler dediğimiz evlilik programları olduğunu rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz.
“İnsanlar layık olduğu şekilde yönetilir” sözcüğü ağızlarımızda sakız olmuşken, bunu “İzleyiciler ve okurlara layık olduğu haberler sunulur…” şeklinde medya sektörüne uyarlasak, sanırım farklı bir anlam çıkmayacaktır.
Gazete ya da TV patronu, gazetesini ya da TV’sini para kazanma adına açar ve kendine para kazandıracak haberlere imza atanları diğerlerine karşın ayrı tutarak ödüllendirirken, hangi gazeteci veya haberci; magazin haberlerinin en çok okunduğunu bile, bile, kalkıp tanınmış bir manken yerine bir bilim adamıyla röportaja yeltenir ki?
Ancak bizler sohbet anlarında eleştirdiğimiz, ancak; bayıla, bayıla okuduğumuz haberleri okumayıp, okunma düzeylerinin sayısını düşük tuttuğumuzda, bu okunma sayılarını veya reytingin kontrolünü devamlı olarak izleyen patron veya yöneticileri, magazinsel haberlere azalan ilgiyi anında gözlemleyip bu haberleri azaltarak, yayın politikalarını değiştireceklerdir.
Kısaca, medyayı aslında sizlerin seçimi yönetiyor, istekleriniz doğrultusunda haberler okuyor veya izliyorsunuz gibi görünse de medyanın bazı güçlerin etkisinde kalarak dayatmasını da tabii ki göz ardı edemeyiz.. Siz ne arzu ediyorsanız gazeteler ve TV’ler sizin arzularınıza göre programlar ve gazeteler çıkartmaya zorunludur. Okurun veya seyircinin istediğinin tersine haber ve program yapılması olanaklı olmamalıdır.
Eğer, “Köpeğin insanı ısırması değil, insanın köpeği ısırması haber niteliği taşır” mantığı doğrultusunda haberciliği öğrenen bir nesil ve bu nesilin yaptığı haberlerin reyting yaptığı bir ülkede yaşıyorsanız, ülkeyi yönetenlerden de farklı bir uygulama beklememelisiniz. Çünkü, ülkeyi yönetenlerin bizlerin içerisinden çıktıkları ve aynı kültürel yapının egemen olduğu insanlar olduğu yadsınamaz bir gerçektir. 
Ancak yayıncının görevi, piyasa kurallarının dışına çıkarak bağımsız ve objektif tutumla gerçek habercilik yapmak olmalıdır.
Bu konuda kısaca ülkenin yönetimi, sektörün yönetimi ve tabii ki medyamız bizim aynamız olduğundan fazla söze gerek yok diye düşünüyorum.
Gelelim köşe yazarlarına; köşe yazarları ise sansürlenmediği takdirde, kendilerinin dünyaya ve sektöre bakış açıları ve de bilgileri doğrultusunda yazı yazmaktadırlar. Yazara okuyucusu tarafından, “Sen bu konuda yazı yazma, sen kimsin ki bizi eleştiriyorsun veya bu konudaki uzmanlığın nedir ki yazı yazabiliyorsun?” tarzında yorum atmak veya yazarın kişiliğine yönelik sataşmalarda bulunmak, bana çok mantıksız geliyor. İnsanlarımız yazarın yazdığı yazının içeriğine yönelik yorum atacağına, yazarın kişilik yapısına yönelik yorum atılmasını anlayabilmiş değilim.
Yazar, yazdığı konunun içeriğinde, saçmalar ve yanlış değerlendirmeler içerisine girerse, kendisi zor duruma düşecek ve okurları nezdinde eksi puan alacaktır. Bu eksi puanı da ona bir şekilde (reyting azalması olarak!) mutlaka dönecektir.
Siz, o yazara kızgınlıkla yorumlar atıp bir diğeri de o sizin attığınız yoruma cevap vererek katılım sağladıkça, yazar başarıya ulaşmış ve yazısını okutmuş kabul edilecektir.
                                      
Değerli okurlar;

Medyamızı temsil eden TV kanalları ve yazılı basın dediğimiz gazete ve haber siteleri kar amaçlı kurulmuş işletmelerdir. Bu kurumlarımızın geliri sadece kendine verilen reklamlardan oluşmaktadır.
 
Medyamız kendi varlığını sürdürebilmek ve reklam almak için uğraş verirken, reklam veren firma da o kanal, gazete ya da internet sitesinin ne kadar okunduğunu, izlenme oranlarını değerlendirerek, reklamını yayınlatmaya ya da yayınlatmamaya karar verir. 

Dolayısı ile burada da aslında sizin tercihiniz ön plana çıkmaktadır.
Reklam veren veya sponsor olan firmalar, bu reklam veya sponsorluk ücretlerini ürünlerinin tanıtımı için değil de farklı amaçlar için veriyorsa, okur veya izleyici “yandaş medya” kavramı ile karşı karşıya kalmaktadır.  Medya patronları her iş adamı gibi önce olaya paranın büyük gücünün etkisi altında kalarak bakmakta ve iş ahlakı bu tür yandaşlığı kaldırabiliyorsa, tüm kadrosunun haberlerine ve köşe yazarlarının yorumlarına karışarak, etik olmadığı halde paranın çekiciliğine kapılarak anlaştığı,  firma, kurum veya kuruluş ile ilgili eleştirileri önlemektedirler.

Yandaş medya kurumlarında çalışan kadrolarda görev yapanlar, ya patronun çizgisinde kalemini kullanmaya zorlanmakta, ya da pılısını pırtısını toparlayıp orayı terk etme durumunda kalmaktadırlar. Ancak, yine siz okurlar veya izleyiciler, bu oyunu anladığınızda tepkinizi, o yayın kuruluşunu boykot ederek gösterdiğinizde, o yayın organının fazla okunmadığı veya izlenmediğini gören firma, kurum veya kuruluş, anında oraya desteğini çekip başka mecralar arayışına girecektir. Dolayısıyla, bu yanlış oyunu yine sizler bozabilirsiniz.

Ayrıca; Bazı firmalar, milyonlarca lira vererek yapacağı reklamın daha etkilisini en çok okunan ve sevilen yazarlara yaptırarak farklı bir reklam anlayışına gitmektedirler. Bu sistem ilgili şirketin CEO’su veya Genel Müdürü ile karşılıklı olarak önceden sorular ve yanıtlar biri birlerine verilerek yapılan danışıklı TV sohbetleri, köşe yazıları veya röportajlar marifetiyle yapılmaktadır. Bu tür kişileri sizler anında anlamalı ve onu okumayarak veya programını seyretmemekle cezalandırmalısınız.
Gelelim şirketlerin medya ilişkilerini yöneten birimlerine. Bu birimlerin asıl görevi, şirketleri hakkında çıkabilecek olumsuz yazıları ya da programları önlemektir. Bu nedenle; zaman, zaman şirketinin üst yönetimine, medyanın belirli isimlerinin listesini vererek, onların motive(!) edilmesini istemektedirler.
Bu şekilde hem ucuza reklam yapılması sağlanmakta, hem de şirketi ile ilgili olumsuz yazıların önüne set çekilmesine çalışılmaktadır. Bu zokayı yutan köşe yazarı ya da haberci, kendisinin bir şekilde hatırlandığını ve önemsendiğini zannederek o şirketle ilgili müspet yazılar yazmakta, Bu yazıları okuyan büyük patron(!) “Vay be, aferin benim basın danışmanıma!” diyerek, adamını orada tutmayı sürdürmektedir. Yoksa Airporthaber’de yayınlanan Deve ve Terlik haberi gibi yapılan haberler karşısında koltuk her en riske girmektedir.
Kısaca; bizler bu oyunları bozabilecek tek güç olmamıza rağmen, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtaların alındığını fark edemeyen tavuk misali bir toplum haline getirilmeye çalışılıyoruz.
İyi haftalar…

Exit mobile version