MAYMUNA BAK MAYMUNA!
28 Temmuz 2014 Pazartesi
Öncelikle tüm okurlarımın,havacı dost ve arkadaşlarımın Ramazan bayramını kutlar,tüm sevdiklerinizle beraber neşeli,sağlıklı ve mutlu nice bayramlar dilerim.
Bu hafta sizlere deneyim ve gözlemlerim eşliğinde yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler öncesi “kızım sana sesleniyorum gelinim sen işit “misali bir yazı ile seslenmek istedim.
Ne yazık ki toplumsal bir hastalığımız; vurdumduymazlık ve adam sendeciliğimizdir. Bazen, başarısız olmak çok önemli değildir. Başarısız bile olsanız, başarısızlığı gizlemek için “Maymuna bak Maymuna!!” diyerek bakışları başka tarafa çevirip, kocaman bir ineği bile saklamak mümkündür. Bu taktik, ülkemizde sıklıkla kullanılıp tutan bir uygulamadır.
Bu sistem çerçevesinde güzel ülkemin güzel insanları da, iktidardakileri ( Parti, Sendika, Dernek, Spor Kulübü vb…) aslında sorgulaması gereken konuları unutup, gündem değiştirmek için gösterilen hedefe odaklanıp, maymunun nerden ve nasıl geldiğiyle ilgileniyorlar. Kısaca, saptırılan hedeflere odaklanıp gerçekte nelerin sorgulanması gerektiğini unutuyorlar.
1975 yıllından bu yana bilhassa havacılıktaki( Sadece THY var) sendikal yapıyı çok iyi izlemiş biriyim.
Neler görmedik ki…
Liderlik; sendika, dernek, siyasi parti, spor kulübü gibi kuruluşlarda çok önemlidir. Bizim toplumumuz lider odaklıdır ve önce lidere bakar. Lideri beğenirse, liderin yönetimine kimi alıp almadığını fazla önemsemez. Bu yanlış yapımız nedeniyle, en demokrat yapılı lider bile bir anda şımarıp, tek adam olarak karşımıza çıkıvermesinin yanı sıra yönetim kadrosunun da lidere biat etmesi yanlışına yol açıyor. Toplumun sadece lideri tanıyıp değerlerine önem vermemesi, “yancı” dediğimiz lidere odaklı hareket eden, onun ağzından konuşan, hiçbir zaman liderini eleştirmeyen liderin altında yer alan kadroların (yönetim kurulu) var olmasına neden oluyor.
Öncelikle sendikal yapıya göz atarken sizler bu sistemin genele uyarlı halini düşünebilirsiniz.
Liderin bu yancıları (yandaşları) sürekli yanında tutabilmesi, ayrı bir strateji gerektiriyor. Liderin mevcut yönetimini elinin altında tutmasının yanı sıra genel kurullarda tekrar oy alarak iktidarda kalabilmek için çalışanlar arasından seçilen temsilcilere de ihtiyaç duyulmakta olduğundan iş yeri temsilcilerini seçtirmeyip atama yoluyla kendi yandaşlarını seçerler. Bana göre yanlış olan bu atama sistemi, işçinin işyeri sorunlarını sendika yönetimine sunması için kullanılacakken tam tersine sendikanın politikalarını topluma sunmakta kullanılır. Sendikalar ellerindeki maddi imkânları toplumun genel menfaatleri için değil devamlı iktidarda kalmak için harcamaya başladıklarında önlerinde kimse duramıyor. Sendika başkan ve yönetimi, temsilcilikler, temsilcilerin gerekli gördükleri yerde para harcama yetkisi(!) nedeniyle temsilcilerin yanında oluşan kankalar ile birlikte büyük bir ağ kurulur.
Bu tür bir oluşumu yıkmak zor değil adeta imkânsızdır.
Karşınızda maddi gücü çok yüksek, harcama yetkileri sınırsız, menfaat ilişkileri ile birbirlerine bağlı bir gruba karşı mücadeleniz, Don Kişot’un kargısı ile yel değirmenlerine karşı saldırısı kadar komiktir. Hele hele bu seçime giren aday veya yönetim iktidarının verdiği güç ve maddi imkânları ile karşınızda yer alırsa şansınız yok denecek kadar azalacaktır. Ne kadar dürüst, etkili, ağzı laf yapan, projeleri olan biri olursanız olun sizi yıpratmak için mevcut yönetimin tüm güçleri seferber olup “maymuna bak maymuna” sistemi ile kendi yanlışları irdelenecekken yeni adaya odaklanılması sağlanır.
Okur kitlemiz genelde havacı olduğundan konuyu sendika, dernek veya vakıf seçimlerine yönelik anlatmaya çalışacağım.
Mesela, işiniz icabı bir kere bile genel müdür veya genel müdürün odasına girmeniz bile onlar için yeterlidir. Hemen mevcut yönetim kadroları, kulak gazetesi aracılığı ile bunu sendika seçimleri öncesinde yayacak ve oy verecek topluluğun içine kurt düşürülecektir. Sizler mevcut yönetimin eksilerini tartışırken bir anda gözlerin yeni adaya odaklanıp gündem değişmesi sağlanmış olup, gelen gideni aratır mantığı ile sendika ağalığına giden sistemin sürdürülmesine istemeden de olsa yön verirsiniz.
İşverenin gücünü arkasına almadan seçim kazanmak için işverenin sendika seçimine hiç müdahil olmaması gerekir. İşveren seçime direk müdahil olmamasına rağmen kendi yönetimini ve yönetimindeki kişilerin alt yöneticilerini kullanmalarını sağlayarak aynı sendikanın yandaş gücü gibi gücü emir komuta zinciri altında sağlarlar.
Örneğin; Hava-İş’in son genel kurulunda, THY Yönetiminin baskıcı ve gözdağı içeren gücü kullanılmasa, Sizce sonuç ne olurdu? Kısaca, güce karşı güç kullanılmıştır.
Çok uzun süre sendika başkanlığını elinde tutan Atilay Ayçin’in taktiklerinden bir kaçına yer vereyim ki konu tam olarak anlaşılabilsin.
Atilay Ayçin, seçim öncesi yaptığı açık hava toplantılarında, elinde megafonla etkili konuşmalar yapan biri idi. Çok iyi bir konuşmacıdır. Megafon eşliğinde yaptığı etkili konuşmalar, tüylerinizi diken diken edebilir. Onu yakından tanımayan birinin, bu konuşmalar karşısında etkilenmemesi söz konusu bile olamaz. Ancak, bire-bir tartışmalarda zayıf olduğundan, onu hiçbir zaman karşılıklı yapılan bir tartışmada görememişsinizdir. Tartışma yeteneği farklı, konuşmacılık (hatiplik) farklı özelliklerdir. Tartışma yeteneği ile hatipliğin bir arada olduğu lideri ben henüz görmedim. Bu nedenle hatipler TV karşısında canlı yayınlardaki tartışma programlarından kaçınırlar.
Toplumuzda birçok kişi Prompter nedir ve nasıl kullanılır bilmediğinden spikerin veya politikacıların çok iyi konuşma kabiliyeti olduğunu ve hafızasının çok güçlü olduğunu zanneder. Aslında ilgili konuşmayı spikerin veya hatibin(konuşmacının) karsısında olan ve sizlerin görmediği bir ekrana yazıların akıp gitmesini sağlayan bir eleman, kendine verilmiş konuşma metnini klavyesi ile yazarak sadece konuşma yapanın görebileceği ekrana yukarıdan aşağıya doğru yansıtır. Bu eleman konuşma yapanın konuşma hızına göre kendini ayarlar. Toplum; “vay beeee adama bak ne kadar güzel konuşuyor” “ Hafızası müthiş… Zeki adam belli azizim” diyerek hayranlık duyması sağlanır. Aslına bakacak olursanız, konuşmacı olası bir prompter arızasında eli ayağına dolaşacak ve sefilleri oynayacaktır. Bunun yanı sıra, siyasilerin konuşma metnini kendilerinin yazmadığını söylemek bile gereksiz.
Bunun gibi bir dolu konuşma hileleri ve algı yönetimi vardır.
Hiç unutmam; yine bir seçim var ve yine Ayçin aday. Megafon elinde, esip gürlüyor. Bir ara, toplanan kalabalığa dönüp; “Arkadaşlar benim ayda 15 Milyar( 15.000TL) aldığımı söylüyorlar… İşte elimde maaş bordrom, bakın ne yazıyor?” diye bağırır ve bordrosundaki rakamı söylerdi. Bunun gibi bir başka örneklemede ise yine Atilay Ayçin, yine megafon eşliğinde kendini bekleyen topluluğa dönerek, “Benim 350 Mercedes aldığımı söylüyorlar… Bunlar yalancı, bunlar düzenbaz… İşte arabamın anahtarı burada” diyerek, arabasının Mercedes olmadığını ispatlardı.
Tabii ki bizim topluluğumuz oynanan oyunu nereden bilsin. Herkes Atilay Beye iftira atıldığını ve bu şekilde yıpratılmaya çalışıldığını düşünür ve hep birlikte bunları söyleyenlere yuh çekerlerdi. Peki, gerçekten bu tür iddialar var mıydı? Tabii ki Hayır…
Kurgulanan bu oyunla, mevcut yönetim kendi başarısızlıklarının üstüne gidilmesinin önünü kesebilmek için “bize iftira atıyorlar, bize bu iftiraları atanlar, işverenin adamlarıdır” diyerek, gündemi diğer tarafa kaydırırlardı. (Maymuna bak maymuna sistemi)
Bir insan kendi kendine var olmayan bir suçlamayı yapar ve bunu bana söylüyorlar günahımı alıyorlar derse, ülkemiz insanı o suçlamayı kimin yaptığıyla ve doğru olup olmadığıyla ilgilenmez ve mağdur görünenin yanında yer alarak, rakipler töhmet altında bırakılır.
Son derece etkili konuşmacılığı olan Atilay Ayçin, özel hayatında kibar bir insan olmasına rağmen bu tür açık hava toplantılarında arabanın üstüne çıkarak, rakiplerine; “işveren adamları” işverene ise ”siyasi iktidarın atadığı vasıfsız yöneticiler” diye seslenerek sert tarzda konuşurdu.
Topluluklar, kendi yöneticilerine yöneltilen bu tür sert sözcükleri genelde severler. Meydanlarda yaptığı bu tür konuşmalar bitmesine yakın, bu kez topluluğun içine girmiş gür sesli (başkanın) adamları tarafından; “En büyük Başkan, Bizim Başkan!” söylemi haykırılır ve topluluğun hep bir ağızdan aynı nakarat eşliğinde haykırmaları sağlanırdı.
Bir başka örnek ise; kendisinin yaptığı faaliyetlere karşı muhalefet yapan ve gerçekten haklılık payı olan adayların önünü kesmek için ise, farklı bir taktik uygulanırdı. Kendine rakip olanların, işveren tarafından çıkarıldığını ve toplumu çok büyük bir tehlikenin beklediğini ve bu nedenle işveren ve işverenin adamlarının birlikte olduklarını ve sendikanın ve dolayısıyla toplumun büyük bir tehlike altında olduğu iddia edilirdi.
Yapay olarak oluşturulan bu gerçek dışı algı ile, gelecekte toplumu çok büyük bir tehlikenin beklediğini söyleyerek muhalefet yapan insanları öcü gibi gösterebilirsiniz.
Bu algı yönetimi, insanları doğal olarak gösterilen hedefe doğru yönlendirecek ve yönetimin başarısızlığı ikinci plana geçecektir. Bu algı sistemi siyasi arenada da sıklıkla kullanılmaktadır. Gündem değiştiriciler ve algı yöneticiler her zaman liderin yanında görev yaparlar.
Gelelim bizlere;
Yine güzel ülkemin, güzel insanları olarak maalesef sorgulamayı bilmiyoruz. Ufak ayrıntılarla uğraşırken devam eden yanlışın büyüklüğünü seçemiyoruz. Hesap vermesi gerekene hesap soracağımıza, hesap sormaya gidenin önünü istemeden kesiyoruz.
Türk halkının yapısını ve nelere önem verdiğini iyi bilenler bunu biraz da duygusal açıya yaydıklarında başarıya giden yolda büyük bir avantaj sağlıyorlar.
Ülkemiz insanları genelde yumuşak yapılı, merhametli, yokluklara ve baskılara alışkın yapılıdırlar. Kendilerine yapılan yanlışları protesto edeceklerine içine atar ve daha da kötüsü olabilirdi mantığının arkasına sığınarak ”Allah’a şükür” diyerek, kalender bir yapı sergilerler. Gelenin gideni aratacağına yönelik kuşkularımız vardır. Bu da iktidardakilerin işine gelir ve ellerindeki maddi olanakları rakibine karşı kullanarak ipi göğüslerler.
Bu nedenle, sıklıkla yazılarımda; gücü elinde tutanın, seçim kaybetmesi çok zordur derim. Muhalefet olduğunuzda, yönetimde olanlar tarafından; sizin işveren veya bir başkaları tarafından desteklendiğinizi söylenecek ve sizler, söylenen tarafa, yani, maymuna bakarken birileri elindeki maddi güç ve yandaşları ile ipi göğüsleyecektir.
Gelelim işveren destekli sendikal yapıya;
Bir şekilde seçilmiş sendika yönetimleri, işçiyle birlikte hareket edemez ve kendilerinin de zamanında işçi olduklarını unutup, sırça köşklerinde sendikacılık yapmaya devam ettiklerinde gittikçe işçiden kopacak ve mecburen işverenle sıcak ilişkiler kuracaktır.
İşte o anda sarı sendikacılık başlamıştır.
Bu sistem toplu iş sözleşmelerinde nasıl çalışır;
Toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde işveren, çalışanlarına vereceği maksimum ücreti önceden sendikaya söyler ve sendika yönetimi ile işverenin o dönemde vereceği maksimum zam oranının işçiye söylenmemesi için anlaşırlar. İşveren önerisi olarak, işçilere işverenin verebileceği maksimum ücret değil ayrı bir rakam veya yüzde sunulur. İşçi ve sendika tabii ki birlikte bu rakama veya orana itiraz ederler.
Tiyatro başlamıştır.
Birlikte ve birlikle başaracağız sözcükleri eşliğinde işçi sendikanın yanına çekilir ve sözde mücadele başlar. İşverenin sendikaya teklif ettiği %5 zam sendikanın isteği doğrultusunda işveren tarafından çalışanlara %3 olarak aksettirilmesi sağlanır. İşçi ve sendika birlikte bu rakama birlikte tepki koyarlar. Toplu iş sözleşmesinin normal süreci olan 4 aylık zaman diliminde sözde kavga devam ettirilerek toplu iş sözleşmesi son dakikaya kadar imzalanmaz. Bağırıp, çağırmalar, küfürler havada uçuşur. Yürüyüşler düzenlenir. Medya ayağa kaldırılır.
Sonuçta; sendika işverenin verdiği teklifin üstünde zam aldığını iddia ederken aslında işverenin 4 ay önce teklif ettiği rakam işverenin ise sendikanızla anlaştık diyerek topu taca atar. İşveren ise 4 ay önce vereceği rakamı 4 ay sonra verdiğinden faizden nemalanmış olur.
Kısaca; 4 aylık sözde mücadele sonrasında işverenin ilk sunduğu rakam veya yüzdelik oran hiç artış gösterilmeksizin 4 ay sonra alınmış ve işçiyiz güçlüyüz nakaratları ile sözleşme imzalanmıştır.
Yukarıda yazdığım bu tür basit oyunlar sadece sendikalarda oynanmaz. Siyasi arenada da gücü elinde tutan iktidar partileri tarafından da Maymuna bak maymuna sisteminin uygulandığını ve kendi yaptıkları bir dolu yanlışı unutturma yoluna giderek yeni seçimde “pür-i pak” bir şekilde karşımıza çıkmaya çalıştıklarını gözlemleyebilirsiniz.