Değerli okurlar, Haziran ayında iki acı kayıp yaşadık. Önce TALPA eski Başkanı Gürcan Mantı kaptanı ardından da Ümit Erdizer kaptanı kalp krizinden kaybettik.Bugüne kadar pilotlarda en çok rastlanan rahatsızlıklar olarak kalp damar hastalıkları ile kanser ön plana çıkıyor. Peki, düne kadar herhangi bir şikayeti olmayan bu insanlar neden kalp krizine yenik düştü? Üstelik 60 yaşından sonra her 6 ayda bir periyodik sağlık muayenesine giriyorlar. Bu rahatsızlıklar bir işaret, uyarı vermez mi? Periyodik muayeneleri bilenler bu konuda fazla iyimser konuşmazlar. Bir EKG çekilir, kan tahliline bakılır “Maaşallah turp gibisin kaptanım.” Deyip uğurlarlar.
KORONER BT ANJİYO ŞART…
Ne eforlu test, ne koroner Bilgisayarlı tomografi yöntemi kullanılarak yapılan anjiyo yoktur periyodik muayenelerde… Çünkü işin ucunda maliyet hesabı vardır. Bu dediğim tetkikleri standarda koyduğun anda şirketlerin ödediği muayene paraları ikiye üçe katlar… O yüzden ne yapmalı, adet yerini bulsun diye muayene edip göndermeli… Haa, EKG’de veya tahlilde çok anormal bir durum çıkarsa o zaman ileri tetkike geçmeli… Gözden veya kulaktan OML olan pilota “yanında gözlüğün ve işitme cihazının yedeğini bulunduracaksın” diye şart koşan SHGM, maalesef kalp-damar hastalıklarının belirlenmesinde daha titiz davranılmasını dayatmaz… Sonuç, pırıl pırıl iki kaptan daha önce vefat eden nice meslektaşlar gibi yitip giderler.
YA HAVADA KRİZ GEÇİRSEYDİ?
Şimdi düşünüyorum da, Gürcan Kaptan havada iken bu krizi geçirseydi ne olurdu? Yılların kaptanı, öğretmen diye yanına vermişsin 500 saati olan bir F/O… Kaptan kriz geçiriyor. İncapacity durumu var. Kabin memurları o daracık kokpitten çıkaracak koridora yatıracak, bir yandan müdahale ederken öte yandan “uçakta doktor var mı” diye haykıracaklar. Safety’si kalkmış FO kardeşim yaşanan bu paniği yönetecek ve uçağı da sevk-idare edecek… Gerçekten başedilmesi zor bir durum.
SHGM’NİN KOMİSYONUNDA KARDİYOLOG YOK !
O halde çare ne? Bu mesleği seçtiysen sağlığına dikkat edeceksin. Ama otorite de pilotların sağlığı konusunda dikkatli olacak. Önüne gelen hastaneye yetki vermeyecek. En azından şu tomografili anjiyoyu periyodik muayene kapsamına alacak. Bu arada , 1 Eylül 2017 tarihli Havacılık Sağlık Talimatına(SHT MED) göz attığınızda ilginç düzenlemelerle karşılaşıyorsunuz. Örneğin uçucu personelin raporlarını incelemek üzere 9 üyeli bir Sivil Havacılık Sağlık Komisyonu kurulmuş. Başkanı, SHGM Sağlık Birimi sorumlusu. Diğer 8 üye arasında 3 Uçuş Tabibinin yanısıra, Dahiliye uzmanı, Kulak Burun Boğaz uzmanı, Göz hastalıkları uzmanı, Nörolog ve Psikiyatri uzmanı bulunuyor. Yaşanan bu iki talihsiz olaydan sonra Kalp Damar Hastalıkları uzmanı gerekmez mi? Kurulun çalışma şekli de bir garip… Toplantı ve karar yeter sayısı 5 olarak belirlenmiş. Yani 9 üyeden 5’i ile toplanabiliyor. Peki benim rahatsızlığım Göz ile ilgili ise, 5 kişi ile toplanmış olan Kurulda da gelmeyenlerden biri de Göz hastalıkları uzmanı ise ne olacak? Bir ilginçlik de, 9 kişilik Havacılık Sağlık Komisyonunun bir danışma kurulu niteliği taşıması. Kabaca bakılınca ilk gördüklerim bunlar. Daha detaylı incelemek lazım. Ama SHGM’nin de yaşanan bu iki kayıpla ilgili mevzuatı yeniden gözden geçirmesi ve iyileştirmesinde fayda var.
“UTANMADAN BİR DE CENAZESİNE GELMİŞ.”
Cenaze törenlerinin artık hepimizin ezberlediği bir ritüeli vardır. İmam cemaate sorar: “Hakkınızı helal ediyor musunuz? Helal ediniz” Cemaat de cevaplar: ”Helal olsun.” İmam helallik isterken hep düşünürüm. Biz ona haklarımızı helal ettik de acaba o bize hakkını helal etti mi? Garip bir dünyada yaşıyoruz. Bir koltuk için, üç kuruşluk menfaat için, son derece basit mevzular için birbirimizi yiyor, sonra da cenazesine gidip “Helal olsun“ diyoruz. Aslında, “Helal Olsun” demekle kendimizi rahatlatıyoruz. Bakın Peygamberimiz Hz. Muhammed’e atfedilen bir söz vardır: “Ölülerinizi hayırla yad ediniz.” Maaşallah bizde sağ iken arkasından herşeyi söylediğimiz insanların ölüsünü bile rahat bırakmıyor, vefatından sonra bile konuşmaya, suçlamaya devam ediyoruz. Ben olsam sevmediğim, arkasından film çevirdiğim, tezgah kurduğum, dedikodusunu yaptığım, suçlamalarda bulunduğum bir insanın cenazesine gitmem. Hele bir de benim böyle davrandığımı başkaları biliyorsa, onların manidar bakışlarına “utanmadan bir de cenazesine gelmiş.” fısıltılarına muhatap olmak istemem. Cenazelere insanın sadece gerçek dostları gelsin. Tabutu kaldıracak 4 gerçek dostu da vardır her insanın. Ama dedim ya garip bir toplum olduk. Anormali normal gibi görmeye alıştık.
Bu arada Gürcan Kaptanın mezarlığa defni sırasında orada olan bir arkadaşımın çektiği fotoğraflara baktım da aklıma Nazım Hikmet’in bir şiiri geldi:
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani….
Tam da Gürcan Kaptanın durumunu anlatıyor. Tek farkı Anadolu’da değil de Trakya’daki bir köy mezarlığında bir ağacın altında yatması… Allah rahmet eylesin, arkasından konuşmayı bırakırlarsa eminim huzur içinde uyuyacaktır.