Ülkemiz sivil havacılığında yaşanan son zamanlardaki gelişmeler, gerçekten devrim niteliğinde. Bayrak taşıyıcılığı yapan Dünyaca ünlü şirketler bile artık yerini ucuz havacılığa bırakıyor.
Türkiye nin bayrak taşıyıcı havayolu olan THY bile bu gelişmelere paralel olarak, piyasadaki yerini alıyor ve “low cost” uygulamasına dâhil oluyor. Aslında bu uygulama çok eskilerde de vardı. Bu uygulamaya 1978 senesinde ilk olarak Amerika’da Southwest Airlines ile başlanmıştı.
Günümüzde, isminden çok sözedilen ve tüm havayolu şirketlerimizin korkulu rüyası haline gelen Easy jet yakında Türkiye uçuşlarınabaşlıyor.
2005 yılında 30 milyonu aşkın yolcu taşıyan bu şirket suyu bile para ile satmasıyla ünlü. THY nin benzeri havacılık modelini, yani; bayrak taşıyıcılığı yapmayı senelerdir sürdüren Lufthansa, Swiss Air, Air France gibi dev şirketler artık stratejisini yeni akıma göre düzenlemek zorunda kalmaktalar.
Son zamanlarda basınımızda yer alan ucuzcu yabancı şirketlerden en çok duyulan isim Easy jet olmasına rağmen, RyanAir, SkyEuropa, Wizz Air gibi şirketler de aynı tarz taşımacılık yapmaktalar.
Low Cost uygulaması yapan şirketler genelde tek tip uçak uçurmaktalar. Filoda tek tip uçak uygulamalarında; yedek parça ve stok gibi önemli konuların yanı sıra, tabiî ki pilot ve teknisyen eğitim masrafları da azalıyor.
Uçakların bakımları tek tip kursu olan ve bu uçakta branşlaşmış uçak teknisyenleriyle yapıldığından bakım süreci kısalıyor.
Arızalar daha hızlı tespit edilip çözüme daha kolay ulaşılıyor.
Her zaman ana üst kullanılmayıp küçük kapasiteli havaalanları arasında da yolcu trafiği yönetiliyor. Kısaca uçakların yerde kalış süreleri devamlı uçuş yaptıklarından azalıyor.
Business Class uygulamalar, kaliteli ikram ve eşantiyonlar kesinlikle yok. Fazladan istenilen her türlü hizmet ekstra. Tabiî ki uygulama bu kadarla sınırlı değil. Biletler genelde internet üzerinden satılarak acentelere verilen komisyon ücretlerinde ve satış ofis masraflarında çok büyük azalmalar olmakta.
Avrupa birliğine girdiğimizde iç hatlarımızın yabancı şirketlere açılıp açılmayacağı hususunda değişik düşünceler var.(“Open Skies”) Bu dev şirketlerle bizim şirketlerimizin bu low cost pazarında yarışabilmesi bayağı zor görünüyor.
Türk şirketlerimiz, ucuz hava taşımacılığı yaparken, kendi kendilerine rekabet edecekleri gibi, bir de yabancı ucuzcu şirketlerle de boğuşmak zorunda kalacaklar gibi görünüyor. Cazipmiş gibi görülen bu ucuzcu sistemde JetBlue, Ted ve arkalarında kocaman British Airways olan GoJet bile bir anda pazardan çekiliverdiler.
Ülkemizde uçan yolcu portresi bile değişti. Bilhassa iç hatlarımız Esenler otobüs terminalini aratmayacak görüntülere sahne olmakta. İnsanlar ucuz uçmaya alıştı. Peki, bir gün bu ucuz uçuşların sonu gelirse, şirketler artan yakıt giderlerini, sigorta primlerini, uçak kiralama giderlerindeki yükselişe ve Avrupa Birliğinin koyduğu kuralların maliyetine katlanamazsa ne olur? Düşünmek bile istemiyorum.
Bu kadar sorunun yanı sıra SLOT uygulamaları, Avrupa hava koridorlarında yaşanan sıkışıklık, gürültü, hava kirliliği, havaalanlarına ulaşımında yaşanacak trafik sorunları, havalimanlarının kapasiteleri, güvenlik önlemlerindeki zaman kaybının yolcu kapasitesiyle birlikte artması ve buna benzer birçok sorun sektörü ve yolcuları beklemekte.
THY gibi bayrak taşıyıcı bir şirket bile, seneler boyunca kazandığı imajını bu yeni eğilim adına lekeliyor. Kendi filosunda olmayan, uçucu ve teknik personeli olmadığı ve kendi konseptine uymadığı halde başka şirketlerin uçaklarını kiralayarak uçmaya çalışıyor.
THY nin yolcusu, kendi alıştığı uçak ve alıştığı uçak konfigürasyonunu bulamıyor “Flag carriers” yolcu taşımacılığına alışkın bir şirkete “low cost carriers” uygulaması yakışmıyor.
THY şimdi de ortağı olduğu Sun Ekspres ile bu pazarda yer almaya başladı. Ama hala Bitlis, Antep, Siirt gibi meydanlara inecek uçağı yok. Atlas Air’in sipariş ettiği ve almadığı 5 adet A–319 lardan ikisini alarak, şimdilik bu açığını kapatmaya çalışıyor.
90 uçağa çıkan THY’de hala şu anda 300 pilot ve 400 kabin memuru açığı var. Tabiî ki bunlar düşüncesiz büyümeye çalışmanın sonucu. Hala saçma sapan yerlere sefer açılıyor. Ne yapmak istediklerini onlar da bilmediğinden, bu konuda onlara soru yöneltmek bile gereksiz.
Türk sivil havacılığında 15’i aşkın low cost uygulama yapmak için kurulmuş şirket varken, THY’nin “Bayrak Taşıyıcılığı “özelliğine, ilerisi risklerle dolu ucuz havayolu işletmeciliği katmasına bir anlam veremiyorum.
Dünyada ucuz uçmak isteyen yolcu portresi olduğu gibi, pahalı ve luks uçuş yapmak isteyen yolcu portresi de vardır. Hele bizim gibi; imaja meraklı, aşırı lüks tüketiminden ödün vermeyen insan yapısının egemen olduğu bir ülkedeysen, fiyatlardan korkmanın bir anlamı yok…
Bir örnekle bu konuya bir açıklık getirmek gerekirse; bu ülkede Rolex de satılıyor, Swatch’da … Sen önce karar ver ne satacağına, sonra stratejini ona göre belirle. Aynı mağazada iki ürünü beraber satamazsın. Ve yine şunu unutma ki Rolex in karı Swatch tan fazladır.
Saygılarımla.