KUŞLAR UÇUYOR  

KUŞLAR-UÇUYOR 

Geçmişe Kanat Açtıkça Başka Gerçekler de Görünüyor

Değerli okurlarım,

Geçen hafta havacılık tarihimiz hakkında dile getirdiğimiz hassasiyete çoğu olumlu pek çok dönüş gerçekleşti. Varlığından haberimizin olmadığı nice çalışmalar olduğunu öğrendik. Hafta boyunca özlenmiş dostların sesinde, notunda, gönderisinde haberleri aldıkça bu konuda yapılması gereken daha çok işimizin olduğunu gördük. Bir yanda hızla üreten tarihçilerimizin eserlerinden daha fazla haberdar olduk, diğer yanda proje halinde tüm detayları belirlenmiş ancak gerekli destek bulunamadığı için hayata geçirilememiş harika çalışmalar için üzüldük.

İşte bu yüzden kapsamlı bir iş planı hazırlayıp, mümkün olduğunca üniversitemizin olanaklarını da dâhil edip somut projeleri hayata geçirmeye karar verdik. Benden yana büyük ümit ve heyecanlara neden olan ve biri diğerini izleyecek çalışmalara dair gelişmeleri kısa kısa burada sizlerle paylaşacağım.

Bu hafta, sizlere yıllar geçip havacılıkta bir noktaya gelmiş kocaman adamların ve kadınların gözünden ve dilinden doğrusuyla ve eğrisiyle havacılığımızın geneli hakkında bazı acı gerçekleri anlatmak istiyorum. Çünkü sizi “Türk havacısı idealini” tanımaya ve kafa yormaya davet edeceğim.

Kanatlar Yorgunken de Yolculuk Devam Ediyor

Öncelikle yaşımız kaç olursa olsun havacılığın yüreklerimize saldığı heyecanın verdiği dinçlik sayesinde çabalarımız sürdüğü için gerçekten şanslıyız vurgusunu yapayım. Özel bir meslek bu havacılık, biliyorsunuz. Farklı iş kollarında bir üst kimlik olan havacı sıfatıyla hem ter döküyoruz hem de zihnen yoruluyoruz. Sonra yıllar geçiyor. Öğrendikçe eksiklerimizle daha fazla yüzleşiyoruz. Teknolojiye bağımlı işlerimizde ardı kesilmeyen yenilikler ve gelişmeler sertçe kolumuzdan tutup itip çekiyor bizi. Daha çok yoruluyoruz. Havacılığın hem en zayıf hem de en güçlü halkası olan insan faktörü denkleminde kritik sorumluluklar alıyoruz. Yaşlandıkça bu sorumluluklar artıyor. Sıkılıp bunalıp yer değiştiriyoruz. Konumlardan konum beğeniyoruz. Havacılığın gerekleri ensemizdeki nefes olarak derin solumaya devam ediyor. Çabalarımız sürüyor. Sonra bir gün geliyor, başlıyoruz büyük resimden görmeye. Yorgun olduğu halde kanatlarımız irtifa almak üzere hücum açısını değiştiriyor. 

İşte günlerden o günlere gelmiş, yükseklerden bakıp gören adamların ve kadınların söylediği bazı sözler genelde doğruları işaret etse de bazen yükseklerden üzerimize bıraktıkları, pişmiş tuğlalar olup yok yere acıtıyor. Uzun yılların deneyimiyle önemli yerlere gelmiş havacılarımızı duayen ilan ederken abartıp, saçmalayıp Malcolm Gladwell’in yorumladığı şekliyle birer Golyat durumuna itilmemeleri için bence toplumsal bir bilince gerek duyuyoruz. 

En azından benim çevremde havacılık tarihimizin çokça konuşulduğu geçen hafta boyunca öne çıkarılmış olan bazı tarihi isimlerin gereksiz yaldızlandığını, önemli işler yapmış bazı çok değerli isimlerin adının bile duyulmadığını bir kez daha ve resmi kayıtlarıyla gördük. 

Üzülerek görüyorum ki bugün için de durum çok farklı değil aslında.

Doğrudan söyleyelim: Bu konuda acilen ulusal seviyede bir politika belirlemeye ihtiyacımız var. 

Martılar Denizlerde de Çöplüklerde de Ağlıyor

Neden böyle bir politikaya ihtiyaç var? Çünkü bugün hiç hak etmeyen birçok “havacı” yüksek ve sağlam örgütsel konumlara atanıp iyi yaşam koşullarına sahip olur iken alın terinin gölünde sürünen çok daha nitelikli havacılara rastlıyor olmamız tesadüf değildir. 

Hayatı boyunca bir hava limanının hava tarafında bir görev ya da sorumluluk almamış bazı zat-ı muhteremler adlarının önüne kolay yoldan eklenmiş sıfatlarla havayolu işletmelerine eğitimci, mahkemelere bilirkişi, üniversitelere danışman, hatta medyada yorumcu olabiliyor. Tam aksine ömrü o tarafta geçmiş fakat insan ilişkileri ve iletişim temelinde büyük eksikleri herkesçe bilinen bazı başka zat-ı muhteremler de şirket şirket gezip, sağlam koltuk alıp oturarak üzgü saçmaya, insanların ekmeğiyle oynamaya, yaşlı başlı temiz insanlara eziyet etmeye devam ediyor. Diğer taraftan hanutçuluk turizm sektöründe olduğundan bile beter seviyede. Uçak, komponent, parça, eğitim her ne ise almaya kalkışmaya gör hele! 

Bir de iftira saçanlar var. İşine odaklı çalışıyor ya da dünyada hiç kimseye en küçük bir kötülük etmemiş olman, attıkları oklardan kurtulmak için yeterli değil. Nerede olursan ol, ne iş yaparsan yap, biraz başarılıysan ve “onlar”dan değilsen hedef tahtasına oturturlar. Ahlaksızlık ve edepsizlik edip ahlak dersleri vaaz ederler. Onlar dediğim de hangi ahlaki değerle tanımladıkları belirsiz kendi gruplarının çıkarlarını gözetmek için her birimize ayrı ayrı haksızlık etmeye hazır gözleri ve kalpleri mühürlülerdir.

Uzun sözün özü, işin ehlinin kim olduğunun daha net ortaya koymak üzere doğruları çoklarken yanlışları azaltan bir mekanizmayı bulup işletmeye ihtiyaç var. Nasıl ki lisans sahibi olmayan meslektaşlarımız işbaşı yapamıyorsa aynı o şekilde belirli konumlara gelmesinde geçerli kriter belirlemeye ihtiyaç var. Bunu başarmak zor değil. Sistematik ve çok katılımlı bir çalışma rotamızı netleştirecektir, varış noktamızı belirleyecektir. Böyle bir plan bir yanda üniversiteleri sektörle daha yakın işbirlikleri kurmaya, diğer yanda sivil toplum örgütlerini daha etkin olmaya zorlayacaktır. Bu plan yaklaşık olarak hazır. İlk olarak Türk Hava Kurumu’nda ortaya atılmış, sonra bir dönem Türk Hava Kuvvetleri benimsemek istemiş ancak çabalar bir yere varamamış. Adı “Gökmen” olan bir proje: Ülkemizde havacıların sahip olması gereken değerleri ve tutumları ortaya koyan, bilgelik hiyerarşisi tanımlayan ve kendini denetleyerek geliştiren bir kültür, bir iletişim örgüsü. 

Yaşlanmakta tasarıyı doldurmuş ve içini de doldurmuş güzel adamlar ve güzel kadınlar atlarına binip gitmeden önce onların söyleyeceği sözü ve işaret edeceği doğruları sağlamlaştırmak zorundayız. Bazıları çok yaşlandı. Onlara da öncekiler gibi onurlandırmadan mı veda edeceğiz? 

Cevabımız “hayır” olsun, “asla” olsun. 

Kuşlar Konacak Yer Arıyor

Çünkü kuşlar konacak yer arıyor. Dünya ve havacılık hızlı bir dönüşümün kapısında. Anlamak ve hazır bulunmak zorundayız. Ezberlerimiz bizi kapıdan dışarıda tutar. Oysa birikimimiz ve bilgeliğimiz bizi o kapıdan öte kapılara da taşıyabilir.

Bu yazımız ile söylemiş olduğumuz üzere, havacılıkta yolculuğuna daha yeni başlamış olan gençlerin örnek alacağı, onlara ahlakıyla örnek olacak (lütfen dikkat: rol model de demiyorum, lider de demiyorum) yüksek değerli havacıları tanımlamaya ihtiyacımız var. Sonra onları parmaklarımızla işaret etmeye ve onlardan söz dinlemeye gelecek sıra.      

Yeryüzüne melekler inmeye devam ediyor. Yarının birer seçkin havacısı olarak yolculukları demirden dağlarla kesilmesin artık. Önce Türk havacılığı demeyi öğrenelim, sonra bir sıra odun ile bir sıra kömürü dizelim. Yetmiş körük bulup üflemek de genç havacılarımızın işi olsun.

Teşekkür

Geçtiğimiz hafta içinde Nişantaşı Üniversitemizin davetine icabet ederek öğrencilerimizi ve bizleri bilgilendirip onurlandıran TALPA Başkan Yardımcısı Kaptan Pilot Muharrem Gündoğan’a, TASSA Denetleme Kurul Başkanı Uğur Gürgül’e, TATCA Genel Başkanı Doğan Yiğit’e ve UTED Başkanı Uçak Teknisyeni Necdet Aksaç’a, gönülden teşekkürlerimizi iletiyorum. Eğitim kurumlarımıza sivil toplum örgütlerimizin verdikleri destek hem önemli hem de genç havacılarımıza değer katıyor. Öğrencilerimiz zaten böyle bir söyleşinin kendilerine nasıl özel bir anlam ifade ettiğini 400 kişilik salonda oturacak yer bulamayıp merdivenlerde dizilip, hatta ayakta izleyip gösterdiler. Doğru işler yapmasını isteyeceğimiz ve bekleyeceğimiz gençlerimiz için yapılan her iş kıymetli, verilen her parça emek havacılığımızın ilerlemesinde yeni bir kanat çırpmak anlamına geliyor.        

Gelecek Hafta

Haftaya tekrar emniyet ve emniyet yönetiminde kültür sorunsalına odaklanıp kaldığım yerden devam edeceğim. Bir önceki öneriler setimde anlaşılmayan hususlara dair eleştirilerinizi göz önüne alarak ve olası yeni önerilerinizi mutlaka değerlendirerek bir sonraki makalemi kaleme alacağım. 

Güzel bir hafta diliyorum.

Dr.Cengiz Mesut BÜKEÇ,

Exit mobile version