featured

KURUMSAL HAFIZA… SENDİKA-DERNEKLER-MEDYAMIZ


THY/Teknik A.Ş de Tuğrul Tuna Beken kardeşimizi ebedi istirahatgâhına, sevenleri, dostları, arkadaşları ve meslektaşlarının omuzlarında uğurladık. Allah rahmet eylesin. Geçen yazımda belirttiğim üzere bu konuyu unutturmamak lazım. Bu konu basit bir iş kazası değildir. Birlikte takipçisi olmamız gerekir. Benim anlayamadığım, kazayı görenlerin gizlide olsa bilgi aktarmamalarıdır. En önemlisi, Kokpitte kimin olduğu ve kumandanın neden verildiği? Sizler sadece bilgiyi aktarın yeter. Ben o bilgiyi anlayacak ve gözümde canlandıracak kapasitede olduğumdan kazanın gelişimini sizin verdiğiniz doğru bilgiler ile anlayarak, ilgililere en azından kalemimle yardımcı olmaya çalışacağım.
***
Ülkemizdeki en büyük eksiklerden biri; kurumsal hafızayı tutamamamız dır. Bu eksiklik özellikle seçim ile gelinen yerlerde kendini gösteriyor.
Nasıl mı?
Bildiğiniz üzere; dernek, sendika, spor kulüpleri, vakıflar gibi kurumlar, görev dönemleri bittiğinde, seçim yapıp yeni yönetimleri başa getiriyorlar. Çoğu zaman seçim yapılan yerdeki var olan yönetime karşı, bir başka yönetimin göreve istekli olduğu sıklıkla görülmektedir. Çünkü bizim insanımız, koltuğunu kovulana kadar bırakmama özürlüdür.
Seçimi yitiren veya kendi isteği ile görevi bırakan yönetim, yeni gelen yönetime, zamanında yaptıkları ve yapmak isteyip yapamadığı uygulamalarını anlatmadığı gibi, yeni seçilen yönetim ise; eski yönetime yapılanlar ve yapılamayanlar hakkında bilgi bile almamakta.
Hatta, seçimi yitiren yönetimden istifalar gelmekte. Hadi diyelim ki seçimi kaybeden grup, senelerdir yönettiği kurum hakkında bilgi vermekten kaçınıyor. Peki, yönetime yeni gelen grup neden o eski yönetimdeki arkadaşlarından yardım istemez. Anlayan beri gele…
Bu yapımız gereği bir adım ileri gidemiyoruz. Eski yönetimin yapmak isteyip, yapamadıklarını bilemeyen yeni yönetim onların nerede takıldığını bilemediğinden aynı yolu takip ettiğinde doğal olarak başarısız oluyor. Yeni yönetim iktidara geldikten sonra değişiyor ve özellikle liderleri, BEN demeye başlıyor. Kendisinden önceki dönemlerde ne yapılıp edildiğini, yani kurumsal hafızadan bihaber olan ve bir çok eksik proje ve bilinmeyenlerle baş başa kalan yeni yönetim, o kurumda daha önce yapılanları ve neden öyle yaptıklarını sorgulamadan kararlar alıyorlar.
Ta ki, yönetimi bırakana dek bu sürüyor. Sonra ne mi oluyor? Sonra bir başka yönetim geliyor aynı senaryo burada da egemen olacağından, kurum; yap-boz tahtasına dönüp bir adım ilerleyemiyor. Kurum ilerleyemeyince, üyeler eski yönetime tu-kaka diyerek yeni yönetim seçmeye soyunuyor. Tabii ki sonuç değişmiyor. İnsan değişmedikçe, kurum nasıl değişsin ki?
Bu aşamada üyeler ne yapıyor?

Üyeler, bu ülkenin insanları… Hükümet seçimlerinde ne yapıyorlarsa onu yapıyorlar; okumadan, gidişi irdelemeden, -tuttuğu spor kulübünü destekler gibi-oy veriyorlar. Genel kurula katılmayıp, konuşmaları dinlemeyip akşamüstü, sandıklar kapanırken gelip oy kullanmak ne kadar doğrudur? Onlarca kez; farklı, farklı yerlerde divan başkanlığı yapan biri olarak, gördüğüm manzara budur. Sonuçta; bu tür oy kullanan bir kitle, neyi hak ediyorsa o şekilde yönetiliyor ve önümüze ne konursa onu yemek zorunda bırakılıyoruz.
Bakın şimdi bunları neden yazdım?
Çok kısa bir zaman dilimi içinde THY’de sendika değişikliği yapıldı. Dernek seçimleri birbiri ardına geldi. Yukarıda yazdığım gibi seçimi yitiren koltuğunu terk ederek, kayıplara karıştı. Yeni gelen yönetim; “Arkadaşlar, kardeşler! Hemen bırakıp gitmeyin… Burayı senelerce yönettiniz, bize kurum hakkında bir bilgilendirme yapın” bile demiyor. Şimdiki sendika yönetimi; kendilerine hiçbir şey bırakılmadığını, hatta bilgisayarların hafızalarının bile silinip teslim edildiğini söylüyor. Bu durumda, hayatında ilk defa sendikacılığa veya dernekciliğe soyunan yeni yönetim, kurumsal hafızaya da sahip olmadan ne yapabilir ki?
Kısaca, olan çalışana oluyor. Bir taraftan sendika, üyenin vermek zorunda bırakıldığı aidat ile beslenirken, diğer tarafta işveren, bildiğini okuyor. Toplum desteğini alamayan sendika ve dernekler biz ne yapalım diye topu taca atıyor. Oysa, yapabilecekleri o kadar çok iş var ki… Önce, bir toplumun geneli ile barışılsa neler olmaz ki… UTED derginin Şubat 2015 sayısında, uçak teknisyenlerinin kurumsal hafızasını yenilemek için 1975’den günümüze isimli bir paylaşım yaparak görevimi yerine getirdim. Umarım benden sonraki yeni yönetimler de gelecektekilere bir şeyler bırakabilirler.
Gelelim THY’ye; umulmadık bir değişiklik yaşanıp, Hamdi Topçu gidip yerine İlker Aycı getirildi. THY’nin %51’inin özel olması bir şey fark etmedi. %49’u elinde tutan ne dediyse, o oldu. Yani, önümüze konulanı yemek zorunda bırakıldık.
İlker Bey, THY hakkında kurumsal hafızaya sahip midir? Tabii ki HAYIR… Bu onun suçu mudur? Tabii ki HAYIR… İlker Bey, Hamdi Topçu’dan en azından kendi zamanındaki gelişmeleri, neler yapılıp neler yapılamadığını öğrenmiş midir? Hiç sanmam.
Peki, İlker Bey ne yapacak? O da önüne geleni yiyecek. Alt kademedekileri dinlemek zorunda kalacak. Hepsi ayrı kafadan bir dolu yalan-yanlış bilgiler aktarılacak. Dinleyecek, inceleyecek, havacılığın ana yapısını çözmeye çalışacak ve tam yararlı olacağı zaman, belki de birileri; “bu kadar!” diyerek görevden alacak. Hadi bakalım, yeni baştan…
Gelelim İlker Aycı’nın uçak temizliği yaptığı haberine. Medyamız, rüzgârın durumuna göre yön değiştirme özelliğine sahiptir. Kral öldü yaşasın yeni kral söyleminin eksiksiz yaşandığı yerdir. Düne kadar Hamdi Topçu’yu yere göğe sığdıramayanların, şimdi yeni aktörleri İlker Aycı oldu. Bizim medyanın bir de kurumsal hafızaları olsa ne güzel olurdu. Okura yalan-yanlış bilgi sunmazlardı.
Neymiş efendim; THY tarihinde ilk kez bir yönetim kurulu başkanı, uçak içinde temizlik yapmış ve giysilerini çıkarmadan Başbakanı karşılamış…
Zamanında Cem Kozlu’nun grev zamanında uçağa bavul attığını bilseler bu tür başlık atmaktan vazgeçerlerdi.
Kurumsal hafıza kimde var? Örneğin; Sabancı grubunda var. Koç grubunda var. Çünkü; oralarda ekip kolay değişmez ve kurumsal hafızaları olmayan yönetici başa getirilmez.
Gelelim medyaya. Toplum, her türlü gelişme ve haberleri nereden alıyor. Tabii ki yazılı ve görsel medyadan… Peki, bu yazılanları veya gösterilenlerin gerçekliliğini nasıl sorgulayacağız? Gözleri kapalı ve kulakları tıkalı bir toplum olduğumuzdan, önümüze konulanı yemek zorunda kalıyoruz. Sizler okudukça ve tiraj yükseldikçe o medya organının etkinliği artacak ve kendini daha güzel pazarlayacaktır.
Herhangi bir yerde bir haber mi gördünüz? Hemen diğerleri birbirinden kopya çekerek paylaşıyorlar. Böylece, kamuoyunu yanıltan, bazı politik ve ekonomik çıkar gruplarına hizmet eden medya gruplarının kuşatması altındaki insanlarımıza önerim; farklı görüşleri ve haberleri öne süren, sayıca artık çok azınlıkta olsa da- gerçekçi yayınları okuyarak, izleyerek, sizin önünüze konulanı değil, siz kendiniz araştırarak bulduğunuz bilgileri almaya bakın.
Günümüzde Google havacıları internetten arama yaparak her türlü bilgiye erişebiliyor. Ancak o eriştiği bilgiyi yorumlama durumunda sınıfta kalıyorlar. Bu bir tür sizin yemek tarifi alarak pişirdiğiniz yemek ile annenizin veya eşinizin göz kararı ile de olsa yaptığı yemek arasındaki lezzet farkı gibi diyebilirim.
Benim bu sitedeki köşemde bunca zamandır yaptığım, yapmaya çalıştığım iş bu. Medyadaki haberleri okuyup, izleyip sizlere doğruları aktarmaya ve yorumlamaya çalışmaktır.
Ben burada kim, hangi uçağı almış, kim, hangi hattı açmış, kim, kimi taciz etmiş vb…gibi haberler yerine daha ayağı yere basan önemli konuları yorumlayarak sizlere sunmaya çalışacağım. Tabii ki gücüm, bilgim ve zamanım el verdiğince…
Sizden istediğim, bu amatör uğraşının çok daha geniş bir kitleye yayılması ve daha çok insanın bilgi sahibi olmasının sağlanmasıdır. Yazılarımı kendi sayfalarınızda paylaşırsanız en azından sektöre birlikte doğru olduğuna inandığım bilgileri sunabiliriz.
E-Posta adresim: sefainan@gmail.com-sefainan@icloud.com dur. Sektörde gördüğünüz ve geneli ilgilendiren her yanlışlığı iletin lütfen. Mail adresiniz ve isminiz benimle Allah arasında kalacaktır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir