Son günlerde artan havacılık kazalarına bağlı olarak, bu kazaların nedenlerinin tartışıldığı yetkisiz platformlarda çoğalma gözlemleniyor. Düne kadar hiçbir kazanın tartışılamadığı, tek bir yetkili ağızdan yapılan “ben ne dersem o” mantığına dayalı açıklamalar, artık internet çağında sona ermiş bulunuyor. Çünkü gerek haber sitelerinin çoğalması, gerekse anında kazayla ilgili yorum yapabilen yerli ve yabancı forum sitelerinin varlığı, bir anda kazayla ilgili onlarca fikrin tüm dünyada dolaşabilmesine olanak sağlayabiliyor.
Bu olağanüstü bilgi akışının önünde durabilmek, artık olanaksız hale gelmiş durumda. Amsterdam kazasının hemen ardından yaşanan helikopter kazası ve Tiflis yerine Vazianiye iniş, artık ivedi olarak bir şeyler yapma zamanının geldiğini göstermesi bakımından çok önemli.
Havacılıkta, kaza her zaman olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Ancak, bu kazaların oluşmasının nedenleri irdelenirken; yoğun bilgi kirliliği içerisinde doğru değerlendirme yapabilecek ve kazalardan ders alınarak, kaza risklerinin minimize edilmesini sağlayacak gerçeklerin ortaya çıkarılması gerekir. Tek başına, “ben havacılık uzmanıyım” diyen kimselerin ortaya çıkamayacağı, farklı branşlardan oluşmuş bu sektörün, doğru kararlar alabilmesi, denetim, gözetim işlevlerini yerine getirebilmesi için çok üst düzeyde bağımsız bir göze gereksinimi vardır.
Sivil havacılığımızın kuralları bellidir ve bu kurallar uluslararası boyutta olduğundan, bu konuda teorik sıkıntı bulunmamaktadır. Sıkıntı, kuralların uygulama aşamasında ortaya çıkmaktadır.
SHGM kadrolarının, yeterli ya da yetersiz olup olmaması, sadece oraya atanmış genel müdürün sorunu değildir, bu aslında başlı başına bir sistem sorunudur. Aramızdan birçok kişiye aynı öneri götürülse, çoğumuzun bu öneriye hayır diyeceğini, “Efendim ben bu makama layık değilim” diyerek, öneriyi geri çevireceğine inanmıyorum.
Bu nedenle, o makamı işgal eden kişi veya kişilerle uğraşacağımıza, sistemdeki yanlışları gözden geçirerek, o makamlara gelenlerin görev ve yetkilerinin nerede başlayıp nerede biteceğini, deneyim ve bilgi düzeylerini belirleyerek günün koşullarına uygun duruma getirecek yeni yasa önerilerinin gündeme alınmasını sağlamalıyız.
Örnek; Kaza-Kırım Komisyonları, Bakana bağlı olarak çalışmaktadır. Bakan, kaza-kırım komisyon üyelerinin saptanması için SHGM’den yardım istemekte ve SHGM, komisyon üyelerinin seçimini yaparak isimleri, bakana sunmaktadır. Bu kurul üyelerinin kendi çalıştığı kurumun aleyhinde veya genel müdürleri ile paylaşmadan, bakana kendi eksikliklerini de içerebilecek bir yorumda bulunmaları pratikte olanaklı değildir.
Bu nedenle, ivedi olarak ulaştırma sektöründe yasa değişikliğine gidilerek, ülkedeki ulaşım ağında oluşabilmesi mümkün tüm kazaların nedenlerini irdeleyecek özerk bir yapılanmaya gidilmesi zorunlu gözükmektedir.
Otobüs, uçak, tren, gemi vb. gibi ulaşım araçlarının kazalarının oluşumunu ve olmasını tetikleyen nedenleri inceleyip, çözecek aynı NTSB örneğinde olduğu gibi, FAA’yi bile denetleyecek güçte veya BDDK (Bankacılık denetleme kurulu) gibi çalışan bir üst kurulun yapılanması gerekiyor.
Yeni oluşturulacak bu kurum, kendi içinde hava, deniz, karayolları, demiryolları gibi alt komisyonlar kurarak, tüm ulaşım sektörünü denetler ve önerilerini ortaya koymalı, istenmeyen kazaların nedenlerini kendi uzman kadrosuyla çözerek, gerekirse kazanın oluşumunda hatası olan kurumları ve kişileri doğrudan cezalandırmaya gidebilmelidir.
Bu kurum aynı zamanda, sektörel kriz masası oluşumlarının nasıl olması gerektiğini ve uzmanlık isteyen bu masalarda en yüksek mülki amirle birlikte masalarda kimlerin oturması gerektiğine karar vererek, bunu tüm taşımacılık sektörünün en üst düzeyine ve bakanlığa hatta başbakanlığa kadar ileterek uygulanmasını ister ve denetler.
Bunları kısa bir zaman dilimi içersinde yapamıyorsak; İsviçre’nin bazen Hollanda’dan sivil havacılık sektörü adına yardım isteyebilmesi ve kaza-kırımları için Hollanda otoritesinden yardım talep etmesi gibi, bizlerde bu sistem içersinde tarafsız bir gözlem yapabilmek adına bu yola başvurabilir ve kaza raporunun ardından çıkan eleştirileri göğüsleyebiliriz diye düşünüyorum. En kötü tahminle senede bir kaza yaşansa ve bizler kamuoyunun vicdanının daha rahat olabilmesi adına yabancı uzmanlarla bizim uzmanları beraber çalıştırmayla ne kaybederiz ki? Kazancımızın büyük kaybımızın olmayacağı bu yardımlaşmada, hem kendi kaza-kırım ekibimizin bilgi paylaşımını sağlar, hem de vicdanları daha rahatlatırız.
Şimdi de gelelim en büyük şirketimiz THY’mize; Nasrettin Hocamızın, “Tamam da kardeşim, hırsızın hiç mi suçu yok” deyişinin ışığında, THY’nin bu hatalar zincirindeki başrolünü unutmak tabii ki olmaz. THY yönetiminde sürekli değişerek bir türlü yerine oturamayan SHGM’nin tam yetkili gördüğü post-holder kadroları için kişiler mevzuata uymuyor diyerek bağırmamız, çağırmamız hep boş çıkmıştır. Bu uyarılara karşılık; “susun, biz ne dersek o olur!” denilir gibi, o kişiler mevzuat dışına çıkılarak yerlerini koruyabilmişse, THY’nin işletme ruhsatındaki (AOC) kişilerin hayali olduğu tarafımızdan kanıtlanarak bu köşeye haber olarak konmuşsa ve hiçbir yetkili çıkıp ta “hoppp kardeşim, orda ne oluyo’ yaaa?” demiyor veya diyemiyorsa, biz bugünleri hak etmiş olarak, yarınlarda yaşanacağı muhtemel olumsuzlukları şimdiden kabullenmeliyiz.
Kısaca buradan bir kere daha haykırıyorum: THY’de bilhassa uçuş emniyetinde büyük eksiklikler var ve tehlike arz ediyor. Bu yanlış yönetim her zaman saygı duyduğumuz Türk Pilotunun mesleki saygınlığını da son derece yıpratıyor. Hızlı büyümenin getirdiği hızlı eğitimin ve kadrolaşmanın sonuçları bilhassa uçuş işletmede yaşanıyor.
THY’nin ticari başarısını eleştirmem, bugünkü koşullarda olanaklı görülmemektedir. Ancak, uçuş emniyeti ve güvenliği konusunda yazdığım yazıları, yaptığımız haberleri okuduğunuzda başarılı bir tablo çizmediği aşikâr. THY’nin yönetimine dünü ve bugünü sorduğunuzda, anında ezberlenmiş rakamlarla yolcu sayısı, filodaki uçak artışı, eskiye göre karlılık rakamlarını anında yapıştırırlar. Ama, iş; uçuş emniyeti denince, susmak zorunda kalmaları ne kadar üzücüdür.
THY’nin uçuş emniyetinin güvenirliliği ile ilgili müspet her kim yazı yazabiliyor ve savunuyorsa istediği yerde ve mekânda bunu tüm kamuoyunun önünde tartışmaya açığım. Ancak, önemli olan para kazanmak diyorsanız ve bu uçuş emniyetini ve THY’nin prestij kaybederek Avrupa’daki sıralamasındaki son sıralarda yer alışını “hızla yükselirken bu tür yanlışlar olabilir, arada sırada uçaklar düşebilir olarak yorumlarsanız”, size havacılık kültüründen yoksun olduğunuzu anında söylerim ve muhatap bile olmam.
THY yönetimi, ne yazık ki THY’yi tüccar mantığında yönetiyor ve aldığı politik destek sayesinde, kuralsızlıkları oynamaya devam ediyor.
Sonuç olarak gelelim ‘Kral Çıplak!’ masalımıza;
Günümüze kadar ulaşmış eski bir masalın adı. Buna göre, çevresi yardakçılarla dolu bir kral, güya sadece akıllıların görebildiği, akıllı olmayanların asla fark edemedikleri bir elbise giyerek törene katılır.
Herkes kralın üstündeki hayali elbisenin ne kadar güzel desenleri, renkleri, dikişleri olduğunu konuşurken, bir çocuk gerçeği haykırıverir: “Kral çıplak!”
Aynı bu örnekte görüldüğü gibi, her ne kadar çocuk olmasam da, havacılık sektörümüz için çıplak diyor ve ilgilileri göreve çağırıyorum.