KOMPLO TEORİSYENLERİ…

Dünya var olduğundan bu yana, komplo teorileri de var olmuştur. Ancak bizim ülkemizdeki komplo teorisyenleri, diğerlerine on basarlar. Bir olay olmasın, anında bu teorisyenler devreye girer ve olmadık varsayımlarla adeta senaryo yazarlar. Özellikle havacılık kaza ve olaylarında hep böyledir.

Bizim insanımız, gizemi ve komplo teorilerini her zaman sevmiş ve ilgi duymuştur. Magazine, dedikoduya, komploya ve belden aşağı haberlere çok meraklı bir yapımız olduğundan, bu yapımızı bilen medyamız da boş duracak değil ya..? Onlar da toplumun istediği konuyu seçerek manşetten servis eder ve istenilen reyting elde edilmiş olur. Kısaca; toplum ne istiyorsa, medya da onu verir. “İnsanlar layık olduğu şekilde yönetilir” doğrusu “İnsanlara layık olduğu tarzda haberler servis edilir” tezini doğuruyor.
Çok eskiye gitmeden havacılıkla ilgili birkaç komplo teori üretimini sizlerin takdirine sunmaya çalışacağım.
Isparta kazasını hepiniz hatırlarsınız. Bu kaza sonucunda kaza-kırım komisyonu üyeleri birçok teknik eksiklikleri işaret etmiş ve hala bugün bile yaklaşma durumundaki uçağın, normal güzergâhı yerine, neden bir başka yerden alçalmayı sürdürdüğünün nedeni anlaşılamamış iken, birileri çıkmış; “uçakta bilim adamları vardı, bu nedenle Amerika tarafından düşürüldü” demişti.
Her nedense bu teorisyenler uçağın içinde önemli biri olduğunda “suikast” derken, yolcular garibanlardan oluşunca “Kader” diyorlar.
Aynı durum, 25 Mart 2009 tarihinde, bir helikopter kazasında hayatını yitiren merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun kaza sonrasında da yaşanmıştır ve hala bunun bir kaza değil, suikast olma olasılığı üstünde duranlar var. Bu kazanın yorumunu, kazadan hemen 5 gün sonra, yani 30 Mart 2009 tarihinde”BBG evi çöktü” başlığı ile köşemde yer vermiştim. Bu tarihten sonrada bu konudaki tüm gelişmeleri ben de yakindan takip etmekteyim.
Ayrıca; bu konu 10 Kasım 2009 günü Airport TV’de masaya yatırılarak, program bile yapılmış, aynı tip helikopteri kullanan pilotlarla konuşulmuştu.
Öncelikle; bu kaza sonrasında yapılan araştırmalara yeniden bir göz atalım. Öncelikle her kaza sonucunda olduğu gibi, Ulaştırma Bakanlığı kaza-kırım ekibi, helikopterin düşme nedenlerini araştırıp bir rapor hazırlamıştı. BBP (Büyük Birlik Partisi) bu rapora itiraz etmiş ve Türkiye’de ilk kez yurt dışından gelen özel bir ekibin kaza bölgesinde araştırma yapmasına izin verilmişti.
BBP bu raporla da tatmin olmamış olsa gerek ki, TBMM, helikopter kazası için meclis araştırma komisyonunu BBP’nin isteği doğrultusunda 2 defa görevlendirilmişti.
TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) Kahramanmaraş ve Ankara Savcılığı ve Kahramanmaraş Valiliği de araştırmalar yapıp raporlarını sundular. Yine olmadı…
BBP bununla da yetinmeyip, önce Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın istifasını istemiş, daha sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çıkarak, araştırma boyutunu en üst merciye taşımıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu konuda DDK (Devlet Denetleme Kurulu)’yı görevlendirmiş onlar da bir rapor eşliğinde kaza hakkındaki düşüncelerini iletmişlerdi.
BBP bununla da yetinmeyerek, son olarak Başbakanlık Teftiş kurulunun SHGM’de bir dizi araştırma yapmak üzere görevlendirmesini sağlamayı başardı.
Yine hatırlarsanız, Bursa’da Ciner grubuna ait bir helikopter, hemen hemen aynı kötü hava koşulları nedeniyle düşmüş ve pilotu hayatını kaybetmişti. Bu kazaya yönelik yapılan araştırma sonucunda kazaya kötü hava koşullarının neden olduğu kabul görmüş ve konu kapanmıştı. Peki; hemen hemen aynı hava koşullarında iki helikopter kazası ve birinde suikast olasılığı, diğerinde kötü hava koşulları.İLGİNÇ!
 
Yine bu konuya ilişkin, o zamanlar yazmış olduğum; “Cumhurbaşkanımız kalksa dese ki…” başlıklı köşe yazımı tekrar okursanız; SHGM’nin benim yazıyı siteye koyduğum tarihe kadar helikopterlerle ilgili hiçbir mevzuatının olmadığı ve benim yazımı yayına verdikten sonra, aynı gün bu yönetmeliğin SHGM sitesine “taslak olarak” konduğunu görebilirsiniz.
Demek ki; BBP helikopterinin düştüğü gün, sivil havacılığımızın helikopterle ile ilgili bir mevzuatı bile yokmuş. Mevzuatın olmadığı yerde, biz neyi konuşuyoruz merak ediyorum. Ayrıca SHGM mevzuatı içerisinde, heliportların yapım ve işletimi için, SHY – 14 B, SHY-14B.01 yönetmelik bulunmasına rağmen, HELİKOPTER İŞLETMECİLİĞİNE yönelik uçuş emniyetinin sağlanması konusunda şimdiye kadar neden bir yönetmelik, genelge veya talimat çıkartılmamıştır? Çok ilginç değil mi?
Kısaca; Helikopterin konma yerine yönelik yönetmelik var ama helikoptere yönelik yok. Kel başa şimşir tarak
Mevzuat, yönetmelik ve genelge yoksa başıboşluk vardır. Başıboşluğun olduğu yerde kazalar kaçınılmazdır. BBP kalkıp dese ki “Kardeşim bu nasıl ülke ki, kafamızın üstünde her gün onlarca helikopter uçuyor ve bunların hala işletme yönetmeliği bile yok. Bu nedenle kazaya neden olan sizlersiniz” diyerek suçlama yapsa, BBP’yi haklı görür, sonuna kadar onları desteklerdim.
Ancak; 7 Şubat 2011 günü yazmış olduğum, ”Cumhurbaşkanımız kalkıp dese ki” başlıklı yazımı yazar yazmaz, BBP partisinin o zamanki genel başkanı Yaşar Topçu’yu arayıp kendisi ile telefon görüşmesi yapmıştım.
“Mevzuatı bile olmayan bir hava aracı kazasının nedenlerini araştırmadan önce, bu yazımı okuyun ve sonra konuyu tekrar değerlendirin” diyerek, kendilerini bu konuda uyarmıştım. Ayrıca, bu yazımı BBP partisinin helikopter kazası ile ilgili basın haberlerinin yer aldığı bölüme konması için partiye E-posta eşliğinde yollamış ve Yaşar Topçu beyden, bu yazımın sitelerine konmasını istemiştim. (Maalesef konmadı.)
Bunun yanı sıra; TRT-1 de tesadüfen BBP yetkililerinin ve gazeteci Güntay Şimşek’in konuk olduğu bir tartışma programını izlerken, konukların kaza oluşumunu yine suikasta bağlamak istemesi nedeniyle, dayanamayarak, canlı yayına bağlanmıştım. Telefon bağlantısında, kendilerine bu kazanın sebebinin araştırılmadan önce, bu konuda bir mevzuat var mı yok mu önce ona bakılması gerektiğini anlatırken, program yapımcısı beni canlı yayından düşürerek konuşmamın bitmesini bile beklememişti. İLGİNÇ-2
Sanırım; sunucumuz benden istediği cevabın çıkaramayacağını anlamıştı. Peki, istenilen suçlama neydi?
Sonuç olarak; BBP Partisinin merhum genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun bindiği helikopterin; bakımlı mı-bakımsız mı? (Mevzuat yok ki bilebilelim)
Ayrıca, Uçulan güzergâhtaki hava koşullarının karlı ve sisli olduğu bilinirken, bu helikopterin kural gereği 2000 metre olan görüş mesafesinin 300-500 metreye kadar düşmüş olacağı bir durumda, Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin hava koşullarının kötü olmasına rağmen zorlanması önemsenmiyor da, manyetik alan yaratılıp, helikopterin GPS sistemine müdahale edilmesi ve dağların(!) arasına girip 6000 feet(!) de 2 Mach süratiyle uçan askeri jet den şüpheleniyor(!). İLGİNÇ-3
Askeri Jet ‘lerimizin devamlı olarak uçtuğu yerde, birileri Askeri Jet orada ne arıyordu diyeceğine, “o helikopter o hava koşullarında orada ne arıyordu?” diyemiyor mu?
Mitinge yetişmek için hava koşullarının uygun olmamasına rağmen zorlanan bir helikopterin nedenlerini araştıran falan yok. İllaki suikast da suikast. İşin komik ve kabul edilemez yanı, bu suikastı TSK ya bağlamak isteği. Ayrıca; BBP’nin merhum başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile TSK’lerinin ne gibi bir bağı olabilir? Onu da anlayabilmiş değilim???
TSK, bizim ülkemizin silahlı kuvvetleri. Biz neysek onlar da o. İçimizden çıkmış, biz Türk vatandaşlarının üniforma giymiş hali. BBP ise, Ülkemizin milliyetçi ve muhafazakâr bir siyasi partisi. Onlar da bizim aramızdan çıkmış, gerçek Türk evlatları. Aralarında, olsa olsa kardeşlik bağlantısı vardır. TSK ne kadar bizimse BBP de bizimdir.
Bu helikopter kazasını, helikopterlerle ilgili mevzuatın olmaması gerçeğinin yanı sıra teknik ve hava koşullarının kötü olması dışına taşıyarak hatta hiç önemsemeyerek komplo teorisi üreten kişiler, neye hizmet etmek istiyorlar anlayamıyorum.
Bu ülkenin bağrından çıkmış TSK’yı komplo teorilerinin içine sokmak isteyenlere “Allah akıl fikir versin” diyorum.
NOT/ http://www.sefainan.com/s,duyuru/x,107/hava-ulastirma-isletmeciligi-mezunlari-dertli- linkinde hava ulaştırma işletmeciliği mezunlarının haklı şikayetini okuyabilirsiniz.
Exit mobile version