Değerli Okurlar,
Geçtiğimiz hafta ülkenin ve sektörün yine hareketli gündemleriyle havacılık camiası çalkalanıp durdu. Biz bugüne kadar her zaman, her konuda objektif habercilik anlayışımızı, kendimize özgün ve özgür üslubumuzla korumaya çalıştık. Çıkar ya da menfaat sağlamak için ne birilerine saldırdık ne de siyasetin ve gücün uşağı olup birilerine yalakalık yaptık. Her zaman yalan ve yanlış haberle asılsız gündemlerden, provakatif ve maksatlı söylemlerden uzak durmaya çalıştık.
Sektör artık bu varoş ve kokuşmuş leş zihniyetlerden bıktığı için özellikle medyada yeni bir anlayışa ve ahlaklı bir bakış açısına ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden kalkıp kendini sürekli asılsız dedikodu haberleriyle madara edip, yalan zam manşetleri atan meşhur rezil haber siteleri gibi popülist davranamayız. Ya da içeriden sus payını almış, atanmış kliklerin önüne koyduğu dedikodu ve paparazzi paylaşımlarıyla sosyal medya şakşakçılığı yapanlar gibi gizli amigolukta yapamayız.
Tabii ki her biri kendince ayrı telden tutunmaya çalışıyor. Bir taraf, koparmadığı menfaatlerin hırsıyla saldırıp kaypak siyasetini köşesine yazarak tutunmaya çalışırken, bir tarafta daha düne kadar aynı kâseye kepçe salladıklarının boşluğuna çökerek kendince yer edinmeye çalışıyor. Daha düne kadar THY’de soy isim benzerliklerini bile üst düzey yöneticilerin aile, akraba istihdamları diye yazıp belden aşağı vuranlara bugün jest yapanları görünce bu seviyesiz ilişkilerden inanın midem bulanıyor. İster istemez halk arasındaki tabiriyle “stockholm sendromu’’ bu olsa gerek diyorum.
Airline Haber olarak biz her zaman doğruları kimsenin huyuna suyuna gitme ihtiyacı duymadan, inandığımız ve kendimize yakıştırdığımız bir dille sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Ama dün kendilerine sövenleri bugün 100 binlerce Euroluk fuar ve organizasyon alanları ile tımar edip, sosyal medya magazincileri gibi kullananları da havacılık camiasını reklam, kooperatif haracına bağlayanları da unutmayacağız ve unutturmayacağız.
Biz doğru haberleri CEO’ların ya da patronların takdirine göre değil okuyucularımızın taltifine ve yorumlarına göre yapmaya devam edeceğiz. Varsın onlar tutarsız ve sahte samimiyetleri ile okşanıp pohpohlansınlar, sosyal medya story’lerini habercilik diye satsınlar, baş köşelerde ağırlansınlar. Nasılsa gerçeklerin zamanla ortaya çıkma gibi kötü bir huyu var. Lakin o koca koca koltuklara oturanların bu sosyal medya merakları giderek ağırlıklarını ve sempatilerini düşürüyor ve hatta en yakın çevreleri tarafından sürekli eleştirip, tiye alınıyorlar. Ama cesaret edip söyleyen olmayınca, koltuk için sırada bekleyenler de haliyle el sıvazlıyor.
Son günlerde NEWYORK Belediye Başkanı üzerinden ülkemize ve THY’ye yönelik birtakım ağır iddia ve suçlamalar ortaya atıldı. Bunu fırsat olarak gören bir kesimde uluslararası itibarımızı ve dış ilişkilerdeki lobi faaliyetlerimizin etkinliğini düşünmeden çok gereksiz ve taraflı açıklamalar yapmaya devam etti. Birincisi dünyanın en güçlü lobilerinden biri İsrail ve Ermeni lobileridir. Bunlar dünyada birçok kurum ve kuruluşlarla geliştirdikleri ilişkilerle, yaptıkları jest ve sağladıkları bir takım yasadışı avantalarla yıllarca ülkemize zarar vermediler mi? Dünyada Ermeni soykırımından tutunda, terör, mülteci ve sınır güvenliği gibi birçok konuda, Ortadoğu’daki zulmün, akıttıkları kanın ve savaşların propagandalarını bu ilişkiler üzerinden ayakta tutmadılar mı? Temsilciler meclislerinden, senatörlerin kürsülerinden az mı darbeler, az mı yaptırımlar yedik. Bize kin ve nefretleriyle ülkemizin milli güvenliğini ve ekonomisini sürekli hedef almadılar mı? Dün Menderes’e, Özal’a, Ecevit’e kendi yarattıkları gündemlerle yürüyenlerle, bugün siyasete hangi parti olursa olsun yine benzer kanallardan ayar vermeye çalışanlar yine aynı lobiler değil mi?
THY kurulduğu tarihten itibaren her zaman ülkemizin sosyal, siyasal ve kültürel birçok organizasyonuna gerek ana sponsorluk yaparak gerekse ulaşım, konaklama gibi birçok kalemde imkanlarını sunarak destek olmadı mı? Daha düne kadar kadın voleybol takımına ücretsiz verilen ekonomi biletleri için bile herkes linç etmedi mi? Yahu arkadaşlar Amerika’daki Türk Evi ne AKP evi ne CHP ne de MHP evidir. Yarın siyaset değişir, iktidarlar değişir ama ülkemizin bu tarz diplomatik, siyasi ve ekonomik menfaatlileri için lobi faaliyetlerini yürüttüğümüz adresler değişmez.
Yolsuzluklarla adaletsizliklere, hırsızlıklara velhasıl memleketin tüm siyasi ve ekonomik gidişatına muhalefette edilir, hukuk içinde en ağır biçimde de eleştirilebilir. Siyasette her zaman iddialar, politikalar tartışılır ve projelerle yarışılır. Ama başka bir ülkede hem de Birleşmiş Milletler toplantısında tüm dünyaya bazılarının hoşnut olmayacağı önemli hususların en cesur biçimde söylenmesi ve dile getirilmesi gerektiği bir zamanda, bizi bir belediye başkanına uçak bileti ya da bir otel konaklaması gibi ısmarlama gündemler üzerinden itibarsızlaştırmalarına, dünyaya karşı haklı haykırışımızın acizleştirilmesine nasıl fırsat veririz.
Neymiş ileride Amerika’ya Devlet Başkanı olma olasılığı teziyle bir belediye başkanına rüşvet vermişiz de adamdan sahte yangın ruhsatı çıkartmışız da falan filan. Valla bizimkiler bu kadar ileri görüşlü ise Amerika’ya Başkan adayı yetiştirecek kadar dış politikada ileri gitmişse bence hepimizin gurur duyması lazım. Şayet belediyenin iş ve işlemlerinde bir hukuksuzluk yahut usulsüzlük varsa bu onların iç sorunu, size ne oluyor? Varsa tarafsız bir yargı bu konuda bir ihlal ya da ihmal buyursunlar gereğini yapsınlar. Ama bizde bu kadar kör ve sarhoş biçimde her konuya sazan gibi atlayıp bayrağımızı dalgalandırdığımız yerlere, kendi ülke itibarımıza da ahmakça saldırmayalım. Bence siyasi öfkelerimizi ya da toplumsal tepkilerimizi dışarının oyunlarına alet etmemeliyiz. Yıllarca dışarının kirli emellerini iç meselelerimiz haline getirip yeterince güç kaybetmedik mi?
Buyurun gücünüz yetiyorsa gelin gelir vergisini konuşalım. Çalışanın omuzundaki ağır vergi yükünü, kanunların ve kurumların küresel ve yerel sermaye canavarlarına sağladıkları ayrıcalıklarını tartışalım. Zorla emekli edilenleri, haksız yere işten atılanları, eyt mağdurlarını, o yetmezse hangarlardaki mobbingi, gittikçe büyüyen teknisyen göçünü konuşalım.
Gelin hep beraber hiçbir siyasi renk ve flama takmadan sektördeki bütün yanlışları bütün şikayetleri hep beraber tartışalım. Büyük yemekhane ihalelerinin verildiği şirketleri, iğrenç ve yetersiz menüleri konuşalım. Servis firmalarını ve güzergâh mağdurlarını konuşalım. Köpeklerin ya da müptezellerin gecenin ıssız zifirinde kovaladığı sokaklardaki hamile kadınları konuşalım. Taşerondan kadrolu köleliğe geçenleri, ücret ve iş yükü adaletsizliğini konuşalım. Pilotların kabin memurlarının çalışma koşullarını, üzerlerindeki ağır iş yükünü ve uçuş güvenliğini tartışalım.
Hiç derdiniz yoksa şayet yıllardır hukukun ve yetkililerin kendi haline terk ettiği Onur Air mağdurları dosyasını açalım. İştirak firmalarında korkudan sesi çıkmayan, geçim derdiyle kıvranan, karanlık koridorlardaki gizli tehdit ve tacizlerin sesine kulak verelim. Bu sektörün derdi de mevzusu da çok beyler. Yazılacak konuşulacak o kadar çok konu varken, çıkarları için gündelik hesapları için köşelerinden salya akıtanların, cesareti varsa haksız kadrolaşmaları, ekol kavgalarını, alınan yanlış kararları, satın alma işlerindeki yasadışı avantacıları ve verdikleri zararları yazsınlar da görelim. Ama bunları ne yazacak çapınız ne de cesaretiniz yoksa hiç olmazsa yine gelin tutmasa da ya bir yalan haber yapalım ya da sosyal medya da bir story olalım.
Hepinize sağlık ve huzur dolu bir hafta diliyorum…