KOL KIRILIR YEN İÇİNDE KALIR… BU NASIL BİR BÖLÜCÜLÜKTÜR? 

KOL-KIRILIR-YEN-İÇİNDE-KALIR...-BU-NASIL-BİR-BÖLÜCÜLÜKTÜR

 

Bir Ramazanı daha geride bıraktık, her yerde tatlı bir bayram telaşı başladı. Bugün, herkesi ailesiyle bayram geçirme heyecanı sararken; bugün asıl ailelerinin rızkını temin etmek için, hiç bir bayram ya da tatil demeden sevdiklerinden ayrı çalışanların, emeğiyle, alın teri ile yaşam mücadelesi verenlerin günü…

Bugün 1 Mayıs. Yani emeğin, dayanışmanın ve haksızlıklarla mücadelenin, adaletsizliklerle hesaplaşmanın günü..

Her 1 Mayıs’ı öncekilerle kıyaslarım. Gelişen teknoloji ve şartlara rağmen, emeğin ve işçi haklarının her yıl eriyip geriye gittiğini görmek canımı çok acıtır. Bu günlerde, Pandemi ve savaşlar derken çalışanlar, ekonomik krizlerle, her yıl daha da acımasızca dönen kapitalizmin çarkında can çekişiyorlar. Çalışanlar yani işçiler, yalnızca sermaye sahiplerini ve iktidarları omuzunda taşıyan bir köle sınıfı gibi görülüyorlar.

Artık asgari ücretin neredeyse büyük bir şehirde bir ev kirası bile etmediği, 6 aylık ücret düzenlemelerin bile artan fiyatlar karşısında yetersiz kaldığı, misafirlerine, torunlarına ikram edeceği bayram şekeri alamayan çaresiz zamanları yasıyoruz.

Bir zamanlar, her şeye rağmen her görüşten işçinin meydanlara döküldüğü, sesini duyurduğu 1 Mayıslardan, meydanların yasak, kutlamaların sembolik hale geldiği 1 Mayıslar yaşıyoruz.

Resmi rakamlara göre, 4 milyona yaklaşmış işsizlik oranı ve milyonlarca sığınmacının içimize dolduğu bir memlekete döndük. Afganlar, Suriyeliler derken birçok Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden işsizliğin kıyılarımıza akın akın vurduğu bir çaresizliğin ortasındayız.

Kendi vatandaşımızın ekonomi ve artan enflasyonun yanı sıra birde göçmen işçilerle rekabetle ekmeğini kazanmak zorunda bırakıldığı 1 Mayıslar yaşıyoruz… “İşçiyiz güçlüyüz” sloganı artık “işsiziz güçsüzüz” haline dönüsü kaç yıl oldu?

Bir zamanlar, meydanlarda her dünya görüşünden bütün sendikaların haklarımızı savunduğu, sesimizi duyurduğu zamanlardan, herkesin kendi mahallesine çekilip, arkasındaki gücün bahçesine bekçilik yaptığı sendikacılık dönemindeyiz. 

İşçiyi bir araya getirmek yerine, örneğin THY Teknik AŞ çalışanlarını bölerek, koltuk savaşı verenlerin ve kişisel menfaatleri için sendikayı ve işçiyi bölenlerin, kendi içinde bölünenlerin, bir resim karesine sığınmak için utanmadan alçaldıkları, küçüldükleri 1 Mayısları yasıyoruz. 

En çokta sırf bu yüzden, yıllarımı verdiğim havacılık sektörüne üzülüyorum. Daha büyük bir filoyla, daha yüksek maaşlarla ve daha yüksek teknoloji ile daha büyük organizasyonlara rağmen nasıl bu kadar ruhsuz hale gelindi… Sizlerin içinden gelme birisi olduğumdan, sektörde yazılacak birçok konu var iken siz çalışanların sorunlarına değinmeyi yeğliyorum. 

Değerli Okurlarım;   

Çapsız sendikacılarla ve iktidarsız dernek yöneticileri ile resmen havacılığın içi boşaltıldı. Benim dönemlerimde, çalıştığınız bu şirkette herkesin en az bir ev ve bir araba alabildiği zamanlar yaşanmıştı. Sendikalar ve bilhassa dernekler çok güçlüydü. 

Neredeyse işverenlerin, çalışanları için kendi yönetim kurullarından ricacı ve talepkâr olduğu 1 Mayıslara geldik.

İmzaladığı sözleşmeleri üyesinden gizleyen, üyelerinin gözlerinin içine baka baka yalan söyleyip onları oyalayan sendikacıların, yaklaşan seçimlerde seçilememe korkusuyla, sendika yönetiminin içinde bulunan yöneticilerin, birbirlerini utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan sattığı günleri yaşıyoruz.   

En tepesinden en altına kadar herkesin herkesi satıp karalayabildiği, merkezi otoriteye yaranmak için her türlü yalakalığı yapıp, her çeşit oyunu oynayabildiği günlere gelindi…

Sosyal medyadan seslenen, işçiyi resmen temsil etmediği halde, uzaktan bir karede gülümseyen, işverenle özel ilişkiler kurup kendi değirmenine su taşıyan, sendikacılardan başka ne beklenir ki? Düne kadar başkanım, başkanım diye kuyruksallayanlar, şimdilerde birbirlerini suçlar oldu. Her zaman söylüyorum. Başarı ve başarısızlık birlikte oluşur.  Birlikte gelinir, gerekirse birlikte gidilir. Sendikacılığın raconu budur. Biz iyiydik onlar kötüydü diyerek oy avına çıkılmaz. Bakın hepinizden çok sendikaları ve dernekleri tanıyan ve tamı tamına 30 sene sendikalı çalışan biri olarak ben diyorum ki, hepiniz birden kötüydünüz. Utanmadan sıkılmadan üyelerinizin içine nasıl girebiliyorsunuz? Bu üyelerden sizleri muhatap alıp da sizleri dinleyen veya konuşan var mı?       

Eyyy sendikacı bozuntuları, her zaman yazdığım gibi, ya birlikte gelip birlikte gidersiniz ya da işte şimdi yaptığınız gibi işçiye değil, şirket yönetimlerine yaklaşıp, iktidara geldiğinizde, sapsarı bir sendikacılık yapacağınızı belirtmiş olursunuz. 

Sevgili çalışanlar;   

Bu kafa yapısıyla, işsizliği düşürüp, taşeron sistemini bitirip, ücretlerinizi ekonomik krizler karşısında koruyabileceklerini mi sanıyorsunuz? Emeğinizi ve alın terinizi, sadece ücret artış dönemlerinde katıldıkları toplantılarda 3 – 5 çakma görüş önerisi ile geçiştirmekten başka neye yararlar…  

Bunlar ancak, sizin aidatlarınızla alınmış lüks araçlarla gezmeye, ihtişamlı sofralar kurmaya, sendika içinde sendika, yönetim içinde yönetim yaratmaya yararlar. 

İşçinin seçimle kazandığı iradeyi tehdit etmeye, yetmezse işten çıkarılmasında da iyi işe yararlar.  Bunlar, gerekirse şube kurar, gerekirse başkan atar, gerekirse iş kolu da değiştirirler… Bu konudaki hünerlerini hep beraber gördük. Sizler, İşinizi yaparken kasıtsız meydana gelen kaza ve zararlardan sorumlu tutulup, haksız olarak işten atılsanız da işverenin huzuru için gıklarını bile çıkartmazlar. 

Her sözleşme dönemi sahte anketler, uzun uzun yalanlarla, bilgilendirme mailleriyle de iş yerini her defasında huzursuz edip çok iyi de karıştırabiliyorlar. Yetmezse, protokol ve genelgelerle iyi ücret artışı sağlayamasalar da, çalışanların ücretlerinden yapılan kesintilerden çok iyi anlıyorlar. 

Durun bitmedi… Atanan yönetimlerle veya yakından veya uzaktan da olsa tanıdıkları siyasetçilerle “yanımdalar, arkamdalar” pozları verme hastalıkları var.  

Siz çalışanları, iktidarların ve muktedirlerin kucağına oturtmak için birbirileriyle de ahlaksızca savaşmaktan korkmayan cesur sendikacılar, birbirlerini suçlayarak kendi ihanetlerini saklamaya çalışsalar da namertliklerini saklayamıyorlar…

Özçelik İş Başkanının, THY yönetim kurulu başkanı Ahmet Bolat beyi ziyaret ettikten sonra, yine aynı sendika yönetiminden başka birkaç kişinin, tekrar Ahmet Bolat beye ziyarete giderek bölünmüşlüklerini bizzat göstererek, işverenin ekmeğine yağ sürmekte neyin nesi oluyor?     

Bu nasıl bir kişisel yalakalıktır? Eşi benzeri var mıdır? “KOL KIRILIR YEN İÇİNDE KALIR” atasözümüz işte bu tür bölücülere yönelik yazılmıştır. Yani, bu atasözünü sizler için tercüme edeyim… Demek isteniyor ki, içinizdeki pislikleri ortaya çıkartmayıp, sorunlarınızı kendi içinizde çözün… 

Siz ne yapıyorsunuz? Utanmadan, sıkılmadan bölünmüşlüğünüzü, işverene resmen duyuruyor,  işverenden destek talep ediyor ve güçsüz, tükenmiş olduğunuzu gösteriyorsunuz… Bir nevi bize sahip çıkın efendim der gibi bir görüntü arz ettiniz.     

İŞTE İŞÇİNİN VE SENDİKACILIĞIN BİTTİĞİ NOKTA… İŞVERENLERİN EKMEĞİNE İŞTE BÖYLE YAĞ SÜRÜLÜYOR. Türk sendikacılık tarihinde, böyle bir maskaralık, sayenizde ilk defa görüldü…   

Sevgili Sendika üyeleri;   

Tüm bunlara rağmen yine de siz çalışanların 1 Mayıs Emekçi ve Dayanışma Gününü ve Ramazan Bayramınızı kutluyor, yarınların bugünlerden daha iyi olmasını temenni ediyorum…

Exit mobile version