KIYAMET ALAMETİ…!

09.09.2009 tarihinde yaşanan ve 31 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği sel felaketi, benim için bir sürpriz olmadı. Çünkü anımsarsanız; Airport TV’deki Kara Kutu programımda, İTÜ Meteoroloji Bölüm Başkanı, Prof. Mikdat Kadıoğlu’nu konuk etmiş ve meteorolojik koşulların havacılığımıza etkisini tartışmıştık.
Yayın süresi 3 saati aşan bu programda, Sayın Kadıoğlu, sadece meteorolojik koşulların havacılığa etkisini değil; deprem, sel, kasırga gibi doğal afetlerle mücadelede ülkemizde ve özellikle İstanbul’daki alt yapı eksikliklerini dile getirmiş ve bu gibi önemli konularda, üniversiteden görüş bile alınmadığından yakınmıştı.
Sayın Kadıoğlu, program sırasında kendilerinden; ne pist yapımında, ne de kaza kırım komisyonlarında, sivil havacılık otoritesinin hiçbir zaman görüş almadıklarını sitemle belirtmiş, bu son derece önemli saptamayı ben de “Türkiye’de ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz” başlığı ile köşeme taşımıştım.
Biz Türkler, gerçekten ilginç insanlarız. En önemli özelliklerimizden birinin; yumurta kapıya gelmeden hareket etmemek ve alt yapısal eksikliklerimizi bile bile, önce problem oluşsun, sonra problemi çözmek için uğraşırız mantığı ile ileriye yatırım yapmaya değil, günü kurtarmaya yönelik planlar içersinde zaman yitirmemiz olduğunu düşünüyorum. Bu sadece havacılığımızda değil, hemen her konuda kendini göstermektedir.
Mikdat Bey ile yaptığımız söyleşide; meteoroloji biliminin havacılığa etkileri konusunda, örneğin; AHL’deki 06-24 pistinin kısalığından öte, bu pistin konuşlanmasının da yanlışlığını dile getirmiş, kuzey-güney rüzgârlarının etkisinde kalan bir pist olduğundan, her an ters hava akımlarından etkilenebileceğini belirtmiştik. Ayrıca, Zonguldak Havalimanın da yanlış yere yapıldığından söz etmiştik.
Bu program yapıldığında, henüz 06-24 pistinin ihalesi yapılmamıştı bile. Düşünüyorum da, ben bu konuda yetkili biri olsam, birilerinin bu konularda görüş belirttiklerini ve yanlışlar var diye serzenişte bulunduğunu duysam, derim ki; bu Profesör ülkemizin yetiştirdiği seçkin kişilerden biri ve de konusu meteoroloji (yani hava bilimi) ve bu konuda uzman olduğu bir gerçek.
Bizim bilemediğimiz ya da atladığımız bir şeyler mi biliyor? diyerek anında Ankara’ya çağırır, görüş isterdim. Ne kaybedilebilirdi ki…
Yine çok ilginçtir ki; Mikdat beye, BBP Genel Başkanının içinde bulunduğu helikopter kazasının nedeninin, meteorolojik koşullardan etkilenip, etkilenmediğini sorduğumda; o irtifada kanat, yani pervanede buzlanma olma olasılığının yüksekliğinden söz etmiş, -41 derecede bile donmayan saf suyun metal ile temasında, anında buzlanmaya yol açarak helikopterin düşmesine neden olduğunu belirterek, kaza oluşumuna yönelik farklı bir yaklaşım sergilemiştir.
Yine birisi de demedi ki; arkadaşlar, bu adam bir meteorolog. Kazayla ilgili farklı bir yaklaşım gösteriyor.  Zaten kendisini kaza-kırım komisyonuna almadık(!) bari bir çağıralım Ankara’ya da, BBP yetkililerinin de bulunduğu bir ortamda olayı bize de anlatsın.
Peki, biz ne yaptık; BBP’nin hükümete yaptığı siyasi baskılar nedeniyle, Almanya’dan ge(tiri)len işi bilmeyen özel bir heyete kazayı tahlil ettirdik. Sonuç: SIFIR.
Şimdi de Gazipaşa Havalimanını, önce açtık, sonra buraya uçacak uçak tip kapasitesi olan şirket bulamadığımızdan, pisti uzatmak adına istimlâk yapma derdine düştük. Bu meydan için, Zonguldak’da yaptığımız gibi, dağın tıraşlanarak inişin rahatlamasını sağlar ve (neden oraya alan yapıldığını sorgulamadan !) o dağları oradan kaldırabiliriz ama, bu çok pahalı bir operasyon olduğundan, yapamıyor ve istemeden de olsa o bölgenin ekolojik dengelerini koruyoruz.
Şimdi de, konuyu yazımın başında belirttiğim felakete getirmek istiyorum. Bu Ayamama deresi 14 yıl önce de taşmış ve her yer su altında kalmıştı. Biz aynen havaalanlarını engelleyen dağları, taşları kırarak olmazı, olur hale getirmeye çalıştığımız gibi, bu derenin de rant uğruna yatağıyla oynamış, bu felakete zemin hazırlamıştık. Bu rantiye hesabının yanlış olduğunu bize 14 sene önce iyi niyetiyle fazla hasar vermeden ikaz eden deremiz için, Başbakan “Derenin intikamı” derse, bizim de; “Bu intikamı, Belediye Başkanlığı döneminizde de gördünüz, ne yaptınız veya yeni Belediye Başkanımız Kadir Topbaş’a bu derenin size ve partinize karşı(!) olan husumetine(!) karşı ne önerdiniz?” deme hakkımız doğmaz mı?
Efendim, bir de Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz varmış. Bu genel müdürlük, Mikdat hocanın TV’deki programımda sözünü ettiği gibi,3000 kişi civarında personel barındırırmış. İşin ilginç yanı; bu 3000 kişinin sadece 120’si meteorologmuş… Ve şimdi de hocamız sel-risk haritasının olmadığından söz ediyor. Sanırım personel yetersizliği(!) olsa gerek…
Şimdi de bu göstere, göstere gelen sel baskını sonrası, değerli görüşlerini bizlerle paylaşan İstanbul’umuzun üst düzey bürokratlarının söylemlerine gelelim;
Sayın Kadir Topbaş: 
– Bir röportajınızda, bu derenin taşmasını kıyamet alameti gibi bir şey olarak yorumlamış ve bunun yanı sıra ozon tabakasının delinmesine neden olan spray kullanımından söz etmiştiniz…
Cevabım: Sayın Topbaş, kıyamet alameti, bilimsel içeriği olmayan bir kavramdır ve doğru olsa bile, kıyamet, sadece Ayamama deresi civarını seçmiş olamaz.
– Ozon tabakası ile ilgili cevabınız, genelde doğru, ancak; bu ozon tabakası sadece Ayamama çayının üzerinde mi delindi? Ayrıca, Spray kullanımının ozon tabakasına verdiği zarar gerçek. Ancak bu spray kullanımının yoğunluğunun da Ayamama dersi olduğunu hiç sanmıyorum. Sayın Topbaş; Şunu net olarak söyleyebilirim ki; Ayamama deresinin taşma olayı genel bir olay olmayıp, sadece, rantiye hesapları üzerinde yapılan yanlışlarla göstere, göstere gelmiştir.

Sayın Muammer Güler:
Bu sel baskınında ölüm olaylarının çokluğunu, personel taşıma aracı olarak kullanılamayacak olan kapalı minibüslerle servis yapılmasına bağlamışsınız. 
Cevabım; Çok haklısınız Vali Bey. Ancak, bu şekil personel taşımacılığı yeni yapılmıyor ki. Trafiğe çıktığınızda çevrenize bakarsanız, senelerdir birçok kapalı minibüsün, hatta kamyonetin bu işi yaptığını gözlemleyebilirsiniz. Sanırım trafik teşkilatı da sizin uhdenizde görev yapmaktadır. İş işten geçtikten sonra, suçlu aramak ne kadar samimidir? tartışmaya açık. Bunun yanı sıra, şehirlerarası yollarda traktörler bile hâlâ ulaşım aracı olarak kullanılıyor. Bunu da İç İşleri Bakanımıza iletirseniz sevinirim.

Bu arada, benim her an beklediğim, ancak kimsenin telaffuz etmediği Takdir-i-İlahi söyleminden vazgeçilmiş sanırım. Tabii ki bu da sevindirici bir gelişme olarak kayda değer. Belki de; 09.09.09 tarihinin getirdiği bir felaketti bu olanlar(!) 
                      

Sonuç olarak; bir yağışta, kültür başkenti olmaya aday İstanbul’umuzun göbeğinde, onlarca vatandaşımızı sele kurban veren ülkemizin, her hangi bir kuvvetli depremde ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Takdir-i İlahiye pek inanmam ama işimizin Allaha kaldığını söyleyen biri olursa kesinlikle ona katılırım.

Exit mobile version