Değerli Okurlar,
Dünyada yaşanan küresel savaşların yeni dünya düzeninde en çok da teknoloji ve hava savunması alanında bir rekabete dönüştüğünü görüyoruz. Hava savunma araçlarının yeni nesil teknolojilerle büyük bir yarış ve rekabet içine girdiği bu dönemde, yeni sistemlerin ve büyük aktörlerin gücünü en fazla havacılık alanında dünyaya ilan ettiklerini ve gökyüzündeki gücün yeryüzündeki yaptırımların en güçlü aracı haline geldiğini görüyoruz. Hal böyleyken savunma sanayii alanındaki hamlelerimiz ve yakaladığımız ivmenin ister istemez dünyadaki dış siyasetimizin ve politikalarımızın belirleyici unsurlarından olduğu inkâr edilemez.
Cumhuriyetimizin 100. yılında büyüyen filolarımız ve artan uçuş ağımız tabii ki hizmet sektöründen, ulaşım ve turizme her alanda olduğu gibi uluslararası siyasetimizi de etkilediği kaçınılmaz bir gerçek. 100 yıllık geçmişimize baktığımızda havacılıkta ithalatçı konumdan yüzünü teknoloji ve hizmet ihracatına dönmüş bir Türkiye görüyoruz. Dışa bağımlı bir hava savunma anlayışından kendi ihtiyaçlarını karşılayan ve ithal eden bir konumdayız. Coğrafyamız aslında bu alandaki gelişime açık avantajlarından dolayı bizi hedef haline de getiriyor. Çünkü rekabet ettiğimiz güçler uluslararası arenada artık bizim bu sektörde söz sahibi olmamızdan ve büyük anlaşmalar ve projelerde bulunmamızdan çok rahatsızlar. Öyle ki geçmişten günümüze başarılı mühendislerden veya çoklu stratejik projeleri yürüten akademisyenlere kadar uğradığımız suikast ve baskıların engellenmeye çalışıldığı sayısız vaka yaşandı. Hepsinde kendine yeten ve dışa bağımlı bir yaklaşımdan, havacılıkta üreten, mal ve hizmet ihraç eden ülke olmamıza engel eylemler görürsünüz.
Bugün tüm tartışmalı yönlerine rağmen havacılıktaki gelişmeleri taktir etmemek ya da bunların gelişimini sekteye uğratmaya çalışan girişimlere karşı duyarsız kalmak mümkün değil. Dışarıdan talimat alan bürokrasiden ya da çıkar ilişkilerine dayalı karar ve söylemlerden uzak durmaya devam etmeliyiz. Özellikle THY Teknik A.Ş. de başlayan büyüme ve başarının İsmail Demir Beyle savunma sanayii alanına taşınmasını en çok takdir edenlerdenim. Lakin işi, ücreti ve çalışanları olumsuz etkileyen sayısız uygulamalar nedeniyle yaşanan travmalarda ortada. Bugün nitelikli iş gücünü doğru ve tarafsız bir anlayışa bağlı şekilde liyakat ve ehliyetle inşa etmemiz lazım. Eğitimden çalışma hayatına kadar her alanda nitelikli iş gücünü destekleyen politikalar uygulanması lazım. Zorlaştıran ya da objektiflikten uzak, yasak ve kurallara ilaveten gereksiz gündemlerle önünün tıkanmaması lazım.
Başarılı mühendis, teknisyen, kabin ve kokpit ekiplerinin sisteme dahil olması ve özellikle milli şuurun hâkim olduğu kadroların yetiştirilmesi gerekir. Geldiğimiz noktada halen cemaat ve vakıfların cv havuzlarını yönettiği ya da tüm mal ve hizmet alımından büyük rantlar elde ettiği bir dönemdeyiz. Bugün yeni havalimanları, büyüyen filolar ve artan iş gücü ihtiyacı geleceğin bence en büyük işaretçisi. Buralarda küçük hesaplar yapılarak, üstlerine yaranmak için günlük politikalarla kararlar alınmasına fırsat verilmemeli. Hala adil bir ücret ve eğitim sisteminin sorunlarının konuşulduğu bir ülkede çok büyük atılım ve kazanımların heba edildiğini üzülerek görebilirsiniz.
Ne zamanki sektörü vasıf ve performansına dayalı insanlarla donatıp, ancak onlara sağlıklı bir ortamda çalışma imkânı sunarsak açığımızı kapatacağımızı düşüyorum. Liyakatsiz terfilerden, haksız ve mantıksız uygulamalardan vazgeçerek verimi olumsuz etkileyen her konuyu samimi ve objektif şekilde ele almalıyız. Çevremizdeki savaşların, yaşanan kan ve gözyaşlarının inanın yaşanma nedenleri arasında havacılık alanında geri kalmış, teknolojik ve endüstriyel gelişimini tamamlayamamış, kendi hava savunma sistemini kuramamış güçsüz ülkelerin varlığını görürsünüz. Bu bakımdan sektörümüzün vicdanı adil, başarılı ve tarafsız politikalarla yönetilmesine ihtiyaç var. Halen keyfi iş akdi fesihlerinin yahut siyasi ve sosyal eğilimleri nedeniyle ağır yaptırımların uygulandığı bir düzeni sürdürerek sürekli zarardan başka bir katkı sunulamaz. Başta insan odaklı ve milli hedeflerin esas alındığı bir anlayışa yönelmemiz lazım. Mesela bugün tecrübeli ve başarılı bir işgücünün bireylerde yakalanması ortalama 10 yılda mümkün oluyor. Hal böyleyken seçim popülizmi ile bence birçok yönü hasarlı erken emeklilik sistemi de büyük bir kaosa nedeni oldu. Tam en verimli çağlarında olan bir çalışanı emekli maaşı + yeni bir işe muhtaç ediyorsanız ayaklarınıza sıkıyorsunuz farkında değilsiniz.
Eğer nitelikli ve kurumsal hafızası güçlü istihdamları koruyamazsanız, onlara emekli olup işine devam imkânı sunmazsanız zamanla tecrübe ve başarı sıkıntılarınız ortaya çıkar. 1 çalışan maliyetine 3 yeni istihdam da yapsanız bu boşlukları dolduramazsınız.
Bu nedenle Cumhuriyetimizin 100. yılında bize Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği değerlere sahip çıkarak, onun vizyonundan en büyük hedefimiz sektörümüzün gelişimi olmalı. İnsanların mutsuz ve öfkeli çalışması sizden güç ve tecrübe kaybı yaşatacaktır. Sizin önemsemediğiniz belki çok ama çok basit nedenler yüzünden size sırtını dönen başka arayışlar içinde olan on binler bırakırsınız bilesiniz…
Kan, göz yaşı ve zulmün olmadığı haftalar diliyorum…
Esen kalın…