THY’de görevli pilot Elif Güveyler ihtiyacı olanlara yardım etme hayalini Afrika’daki bir yetimhaneye düzenli yardım yaparak gerçekleştirmeye başladı. Yetimhanedeki ikiz bebeklere bağlanan pilot, anneleri doğumda ölen iki kardeşi evlat edinmeye karar verdi. Güveyler, bir buçuk yıl önce evlat edinme işlemleri başlayan kızlarının geleceği günü iple çekiyor
Bir kız çocuğu düşünün; zor şartlarda okumuş, genç kızlığından itibaren kendi ayakları üstünde durmuş, yatılı okullarda ailesinden uzakta, kimsesi olmadan büyümüş… Büyürken hayaller kurmuş… Mesela, kafasını gökyüzüne kaldırdığında uçmayı hayal etmiş, büyüyüp güçlü biri olunca kendi gibi kimsesiz hissedenlere yardım edeceğini hayal etmiş…
O kız büyümüş, tüm hayallerine kavuşmuş… THY pilotu Elif Güveyler’in hikayesinin özeti bu.
O kız büyümüş, tüm hayallerine kavuşmuş… THY pilotu Elif Güveyler’in hikayesinin özeti bu.
Güveyler İzmirli bir ailenin kızı. Ortaokulu imam hatipte okuduktan sonra, lise eğitimi için Konya Öğretmen Lisesi’ne gitti. İngilizce öğretmenliğini bitirdi. İki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra hayallerinin daha yükseklerde olduğunu anladı. Öğretmenliği çok sevmesine rağmen farklı bir şeylere imza atmak hep içindeydi. Tesadüfen karşısına çıkan bir fırsatı değerlendirdi ve bir havayolu şirketinde yer hizmetlerinde çalışmaya başladı. Uçuş okuluna gitmek istiyordu ama ne kendisinin ne de ailesinin maddi imkanları yeterli değildi. Çalıştığı süre içinde biriktirdiği paraları bu işe yatırdı. Uçuş okulunu başarıyla bitirdi ve pilot oldu. THY’de pilotluk yaptığı dönemde, Afrika’da yetim çocuklara yardım etmeye başladı.
Afrika’nın Nijerya sınırı Benin’deki ikiz kızlara yardım yaparken kader ağlarını ördü ve bir anda o kızların annesi olmaya karar verdi. Atladı bir uçağa ve o güne kadar hiç dokunmadığı kızlarına anne olmak için işlemlere başlamak üzere Benin’e gitti… İşlemler başladı. Artık o, kızları Mira ve Merve’nin bir an evvel yanına gelmesini bekleyen bir anne. Türk Hava Yolları’nda pilot olarak çalışan Elif Güveyler, hem kızları hem de kendi hikayesiyle umut oldu:
– Afrika’da bir yetimhanede kalan ikiz bebeklerin annesi olmak için bir yılı aşkınsüredir mücadele ediyorsunuz. Nasıl başladı bu hikaye?
– En başından anlatayım, Afrika’daki durum malum. Özellikle çocukların durumu beni çok etkiliyordu. Yardımlar yapmaya başladım. Ama yardım diye telaffuz edince büyük büyük rakamlar düşünmeyin. Bir yetimin aylık masrafı 250 TL. Benim de baktığım birkaç yetim vardı. Onlara yardım gönderdiğim kuruma güvenim sarsıldığı için yardım yapacak farklı bir alternatif arıyordum. Kaptan bir arkadaşımın eşi oralıydı, çocuklarla ilgili biriydi. Yaşadığı bölgedeki yetimhaneyle temas kurmamı sağladı. Amacım oradan çocuk almak falan değildi…
EVLAT EDİNMEK HEP KAFAMDAYDI
– Sadece uzaktan yardım yaptığınız bir yerdi anladığım kadarıyla… Olaylar nasıl gelişti de ikiz bebekleriniz oldu?
– Üç bebeğe finansal olarak destek oluyordum sadece. Kendim çocuk yapmak istiyordum öncelikle, bu anlamda bir sağlık sorunum da yok. Ama evlat edinmek hep kafamdaydı. Ama Türkiye’den bir çocuk evlat edinmeyi düşünüyordum, altı yedi yıldır da araştırıyordum. Ama Türkiye’de prosedürler zor. Evli olsanız da zor, bebek almak istediğinizde işler daha da zorlaşıyor. Yurtdışından evlat edinmek aklımın ucundan geçmiyordu. Tesadüf oldu tamamen.
– Yardım yapmak başka, evlat edinmek başka bir karar. O aşamaya nasıl geldiniz?
– Resimlerini görüyordum, paranın ulaşıp ulaşmadığını, faydalı olup olmadığını öğreniyordum ama hiç o yetimhaneye gitmemiştim. Kızlarımı da görüp almadım zaten. O duruma da kızıyorum. Sanki manavdan meyve seçer gibi çocuk mu evlat edinilir? Bir gün bir fotoğraf geldi bana, “İkiz kız bebekler var, evlatlık almayı düşünür müsün?” diyorlardı. “Kendi çocuğum bile yok, yapamam” dedim. “Onlara da destek olayım ama alamam” dedim. Birkaç ay sonra sık sık hasta olmaya başladılar. Benim için dönüm noktası oldu.
– Bebeklerin anneleri neredeymiş?
– O hikaye de ilginç. Anneleri ikizlere yedi aylık hamileyken ölmüş. Bebekleri erken almak zorunda kalmışlar. Ve başka kimseleri yok. O toplumda değişik inançlar var, anne hamileyken öldüğü için bu çocuklara lanetli gözüyle bakıyorlar. Çok iyi bir gelecek beklemiyor onları. Zaten kız çocuklarını hiçbir şekilde iyi bir gelecek beklemiyor. Genelde kız çocuklarını yetimhanelere veriyorlar, biraz bakıldıklarında ve büyüdüklerinde, biri çıkıyor ben babasıyım diye… Sonra onları satıyor.
ÖLECEK DEDİLER, DAYANAMADIM
– Siz ikizler hasta olduğu için dayanamadınız mı?
– Ölecekler dediler. Dayanamadım… “Ne gerekiyorsa yapın” dedim, o sırada bağlandım da… Her gün fotoğraflarını gönderiyorlardı… İyileştikleri aşamada evlatlık vermeye kalktılar. Ama ikizleri ayıracaklardı. O noktada karar verdim ve evlat edinmek için harekete geçtim. Bir buçuk yıl önceye denk geliyor. İşlemleri başlatmak için gittiğimde gördüm ilk onları.
– Nasıldı o ilk an, neler hissettiniz?
– Çok küçüklerdi. Koynumda uyudular. Çok güzel bir histi. Onlarla bir temas kuran vazgeçemez. Tam anlamıyla yavrularım gibi hissettim. İşlemler başladıktan sonra bir avukat aracılığıyla yetimhaneden çıkardım onları. Kaptan arkadaşımın eşi bakıyor onlara. O kaptanın da evlatlık kızları var zaten. Onları yıllar önce almışlar şimdi büyümüşler, onlar bakıyor ikizlerime…
– Çok sarsıcı bir hikaye…
– İnsanlar çok farklı bir şey yapmak için oradan çocuk almışım gibi tepki gösteriyor, üzülüyorum… Siyahi bebeğim olsun diye yola çıkmadım. Onların bana ihtiyacı vardı, geride bırakamazdım onları…
– Şu anda ikizlerinize kavuşmak için hangi aşamadasınız?
– Türkiye’de hiçbir şey yapılmadı şu anda. Önce o ülkenin prosedürünü halletmem gerekiyor. Kimlikleri bile yok kızların. Zaten oradaki en büyük sorun bu. Çocukları kimlikleri olmadığı için kaçırıp, 40 bin euro’ya satıyorlar. Geçenlerde bir uçak dolusu bebek Avrupa’ya kaçırılırken yakalandı. Benim almaya çalıştığım bölgede yeni hükümet buna karşı mücadele vermeye çalışıyor, o nedenle süreç uzadı.
– Ne sıklıkla gidiyorsunuz ikizlerinizi görmeye?
– Bir buçuk ayda bir. Biletimi alıp gidiyorum çünkü oraya uçuşum yok. Bir an evvel gelsinler istiyorum, odalarını hazırladım. Dört gözle onları bekliyorum. Orada onlara bakanları kıskanıyorum, özlüyorum çünkü. Görüntülü konuştuğumuzda “Anne” diyorlar, çok özel bir duygu bu. Ailem çok destekliyor hatta en son ziyaretimde annem de benimle geldi.
KENDİMİ HEP YALNIZ VE KİMSESİZ HİSSEDERDİM
– Bir nokta dikkatimi çekti sözlerinizde. Çocuk sahibi olabilecek durumdasınız ama yine de evlat edinmek istiyorsunuz, neden?
– Bunun altında yatan bir neden var elbette. Maddi olanakları iyi olmayan bir ailede büyüdüm. Pilot olmaya da ailemi geçindirebilmek için karar verdim. Motivasyonum hep aileydi. Annem, babam var. İkiz kardeşlerim var, ablam var, ben güçlü olmalıyım. Çok zor şartlarda ve yatılı okullarda tek başıma büyüdüm. Ortaokulu bitirdiğimde Konya’da üç yıl tek başıma yaşadım. Çok zor bir süreçti…
– Ne açıdan zordu?
– Konya’ya gittiğimde henüz ortaokulu bitirmiş bir genç kızdım. Tercih yaparken yurdu var diye orayı tercih etmiştim. Elimde bavulum Konya’ya bir gittim ki, okulun binası bile yok. Bizi geçici olarak bir yurda yerleştirdiler. Yerleştiğimiz yurt kapandı, ortada kaldık. Birlikte ev tuttuk. Hatırlatayım bu sırada daha lise birinci sınıftayım. Bir sürü arkadaşımla aynı evde yaşadık. Ailemin haberi oldu ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Hayatıma dair ne yaptıysam kendi kendime yaptım.
– Küçükken büyümüşsünüz bir anda… Belki de bu yüzden kimsenin ilgilenmediği bir çocuk sizin ilginizi çekti… Kendinize benzettiniz…
– Kendimi hep yalnız ve kimsesiz hissederdim, dediğiniz doğru olabilir, bunlar etkilemiş olabilir beni… Yapmak istediğim şeyler oldu, yapamadım. Bu gücü elde edersem, benim gibi hisseden birilerine yardım edeceğim derdim hep. O dönem ne hissettiğimi çok iyi bildiğim için, bunu hisseden birine yardım etmek benim için çok doğal. Mesela o yıllarda, yabancı dil kursuna gitmek istiyordum ama hem okuyup, hem çalıştığım için ne vaktim ne de param vardı. Bunlar hep motivasyonumu etkileyen şeyler.
– Zorluklar sizi şekillendirmiş diyebilir miyim?
– Evet. Şimdi de basit bir hayatım var. Marka, lüks takıntım yok. Üç köpeğim var, şirin bir evim var. Anneme ve babama destek oluyorum. Bebek, yaşlı ve hasta konularında hassasım.
UÇMAK TAM HAYALİMDEKİ İŞ
– Pilot olma hikayeniz de ilginç… Öğretmenliğin ardından gökyüzünde bir işe soyunmak nereden aklınıza geldi?
– Asker olmak, polis olmak hep çocukluk hayalimdi. Milli duygularım çok yüksektir. Ortaokuldan mezun olduktan sonra askeriyenin sınavlarına da girdim ama imam hatipli olduğum için kazanmam mümkün olmadı. Bu tarz işlerin beni tatmin edeceğini biliyordum. Türk Hava Kurumu’nun İzmir’deki uçuş okuluna katıldım. İki sene sürdü eğitimlerim.
– Pilot olmayı nasıl tanımlarsınız?
– Uçmak tam hayalimdeki gibi bir iş. Çünkü işimiz pilot olmakla bitmiyor, sürekli sınava giriyoruz, eğitimlerden geçiyoruz. Sabit ve ezbere bir şey yok, her uçuş başka bir deneyim. O heyecanı ve değişkenliği çok seviyorum. Aslında eğitim sürecim de duygusal olarak epey zordu… Eğitim aldığım sırada hocalarımızın uçakları arka arkaya düştü, üç ayda bir cenaze namazına gidiyorduk. İlk yalnız uçuş yaptığım uçak düştü mesela. Ama bu işin doğasında var bu. Evde sorunumuz oluyor, hayatımızda sorunumuz oluyor ama kokpite girince o konu bitiyor. Hatta bizim uçuşa hazırlığımız evde başlar. Evden nasıl çıktığımız, ekiple karşılaştığımız an her şey etkiler uçuşu… İki senenin ardından eğitimim bitti. Şirketlere başvuru süreci başladı.
– O esnada kadın olmak bir avantaj mı, dezavantaj mı?
– Avantaj olduğunu düşünen de çok, dezavantaj olduğunu düşünen de… Ben avantajını görmedim. Sonuçta profesyonel bir iş yapıyoruz, bunun cinsiyeti olamaz.(sabah)
Afrika’nın Nijerya sınırı Benin’deki ikiz kızlara yardım yaparken kader ağlarını ördü ve bir anda o kızların annesi olmaya karar verdi. Atladı bir uçağa ve o güne kadar hiç dokunmadığı kızlarına anne olmak için işlemlere başlamak üzere Benin’e gitti… İşlemler başladı. Artık o, kızları Mira ve Merve’nin bir an evvel yanına gelmesini bekleyen bir anne. Türk Hava Yolları’nda pilot olarak çalışan Elif Güveyler, hem kızları hem de kendi hikayesiyle umut oldu:
– Afrika’da bir yetimhanede kalan ikiz bebeklerin annesi olmak için bir yılı aşkınsüredir mücadele ediyorsunuz. Nasıl başladı bu hikaye?
– En başından anlatayım, Afrika’daki durum malum. Özellikle çocukların durumu beni çok etkiliyordu. Yardımlar yapmaya başladım. Ama yardım diye telaffuz edince büyük büyük rakamlar düşünmeyin. Bir yetimin aylık masrafı 250 TL. Benim de baktığım birkaç yetim vardı. Onlara yardım gönderdiğim kuruma güvenim sarsıldığı için yardım yapacak farklı bir alternatif arıyordum. Kaptan bir arkadaşımın eşi oralıydı, çocuklarla ilgili biriydi. Yaşadığı bölgedeki yetimhaneyle temas kurmamı sağladı. Amacım oradan çocuk almak falan değildi…
EVLAT EDİNMEK HEP KAFAMDAYDI
– Sadece uzaktan yardım yaptığınız bir yerdi anladığım kadarıyla… Olaylar nasıl gelişti de ikiz bebekleriniz oldu?
– Üç bebeğe finansal olarak destek oluyordum sadece. Kendim çocuk yapmak istiyordum öncelikle, bu anlamda bir sağlık sorunum da yok. Ama evlat edinmek hep kafamdaydı. Ama Türkiye’den bir çocuk evlat edinmeyi düşünüyordum, altı yedi yıldır da araştırıyordum. Ama Türkiye’de prosedürler zor. Evli olsanız da zor, bebek almak istediğinizde işler daha da zorlaşıyor. Yurtdışından evlat edinmek aklımın ucundan geçmiyordu. Tesadüf oldu tamamen.
– Yardım yapmak başka, evlat edinmek başka bir karar. O aşamaya nasıl geldiniz?
– Resimlerini görüyordum, paranın ulaşıp ulaşmadığını, faydalı olup olmadığını öğreniyordum ama hiç o yetimhaneye gitmemiştim. Kızlarımı da görüp almadım zaten. O duruma da kızıyorum. Sanki manavdan meyve seçer gibi çocuk mu evlat edinilir? Bir gün bir fotoğraf geldi bana, “İkiz kız bebekler var, evlatlık almayı düşünür müsün?” diyorlardı. “Kendi çocuğum bile yok, yapamam” dedim. “Onlara da destek olayım ama alamam” dedim. Birkaç ay sonra sık sık hasta olmaya başladılar. Benim için dönüm noktası oldu.
– Bebeklerin anneleri neredeymiş?
– O hikaye de ilginç. Anneleri ikizlere yedi aylık hamileyken ölmüş. Bebekleri erken almak zorunda kalmışlar. Ve başka kimseleri yok. O toplumda değişik inançlar var, anne hamileyken öldüğü için bu çocuklara lanetli gözüyle bakıyorlar. Çok iyi bir gelecek beklemiyor onları. Zaten kız çocuklarını hiçbir şekilde iyi bir gelecek beklemiyor. Genelde kız çocuklarını yetimhanelere veriyorlar, biraz bakıldıklarında ve büyüdüklerinde, biri çıkıyor ben babasıyım diye… Sonra onları satıyor.
ÖLECEK DEDİLER, DAYANAMADIM
– Siz ikizler hasta olduğu için dayanamadınız mı?
– Ölecekler dediler. Dayanamadım… “Ne gerekiyorsa yapın” dedim, o sırada bağlandım da… Her gün fotoğraflarını gönderiyorlardı… İyileştikleri aşamada evlatlık vermeye kalktılar. Ama ikizleri ayıracaklardı. O noktada karar verdim ve evlat edinmek için harekete geçtim. Bir buçuk yıl önceye denk geliyor. İşlemleri başlatmak için gittiğimde gördüm ilk onları.
– Nasıldı o ilk an, neler hissettiniz?
– Çok küçüklerdi. Koynumda uyudular. Çok güzel bir histi. Onlarla bir temas kuran vazgeçemez. Tam anlamıyla yavrularım gibi hissettim. İşlemler başladıktan sonra bir avukat aracılığıyla yetimhaneden çıkardım onları. Kaptan arkadaşımın eşi bakıyor onlara. O kaptanın da evlatlık kızları var zaten. Onları yıllar önce almışlar şimdi büyümüşler, onlar bakıyor ikizlerime…
– Çok sarsıcı bir hikaye…
– İnsanlar çok farklı bir şey yapmak için oradan çocuk almışım gibi tepki gösteriyor, üzülüyorum… Siyahi bebeğim olsun diye yola çıkmadım. Onların bana ihtiyacı vardı, geride bırakamazdım onları…
– Şu anda ikizlerinize kavuşmak için hangi aşamadasınız?
– Türkiye’de hiçbir şey yapılmadı şu anda. Önce o ülkenin prosedürünü halletmem gerekiyor. Kimlikleri bile yok kızların. Zaten oradaki en büyük sorun bu. Çocukları kimlikleri olmadığı için kaçırıp, 40 bin euro’ya satıyorlar. Geçenlerde bir uçak dolusu bebek Avrupa’ya kaçırılırken yakalandı. Benim almaya çalıştığım bölgede yeni hükümet buna karşı mücadele vermeye çalışıyor, o nedenle süreç uzadı.
– Ne sıklıkla gidiyorsunuz ikizlerinizi görmeye?
– Bir buçuk ayda bir. Biletimi alıp gidiyorum çünkü oraya uçuşum yok. Bir an evvel gelsinler istiyorum, odalarını hazırladım. Dört gözle onları bekliyorum. Orada onlara bakanları kıskanıyorum, özlüyorum çünkü. Görüntülü konuştuğumuzda “Anne” diyorlar, çok özel bir duygu bu. Ailem çok destekliyor hatta en son ziyaretimde annem de benimle geldi.
KENDİMİ HEP YALNIZ VE KİMSESİZ HİSSEDERDİM
– Bir nokta dikkatimi çekti sözlerinizde. Çocuk sahibi olabilecek durumdasınız ama yine de evlat edinmek istiyorsunuz, neden?
– Bunun altında yatan bir neden var elbette. Maddi olanakları iyi olmayan bir ailede büyüdüm. Pilot olmaya da ailemi geçindirebilmek için karar verdim. Motivasyonum hep aileydi. Annem, babam var. İkiz kardeşlerim var, ablam var, ben güçlü olmalıyım. Çok zor şartlarda ve yatılı okullarda tek başıma büyüdüm. Ortaokulu bitirdiğimde Konya’da üç yıl tek başıma yaşadım. Çok zor bir süreçti…
– Ne açıdan zordu?
– Konya’ya gittiğimde henüz ortaokulu bitirmiş bir genç kızdım. Tercih yaparken yurdu var diye orayı tercih etmiştim. Elimde bavulum Konya’ya bir gittim ki, okulun binası bile yok. Bizi geçici olarak bir yurda yerleştirdiler. Yerleştiğimiz yurt kapandı, ortada kaldık. Birlikte ev tuttuk. Hatırlatayım bu sırada daha lise birinci sınıftayım. Bir sürü arkadaşımla aynı evde yaşadık. Ailemin haberi oldu ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Hayatıma dair ne yaptıysam kendi kendime yaptım.
– Küçükken büyümüşsünüz bir anda… Belki de bu yüzden kimsenin ilgilenmediği bir çocuk sizin ilginizi çekti… Kendinize benzettiniz…
– Kendimi hep yalnız ve kimsesiz hissederdim, dediğiniz doğru olabilir, bunlar etkilemiş olabilir beni… Yapmak istediğim şeyler oldu, yapamadım. Bu gücü elde edersem, benim gibi hisseden birilerine yardım edeceğim derdim hep. O dönem ne hissettiğimi çok iyi bildiğim için, bunu hisseden birine yardım etmek benim için çok doğal. Mesela o yıllarda, yabancı dil kursuna gitmek istiyordum ama hem okuyup, hem çalıştığım için ne vaktim ne de param vardı. Bunlar hep motivasyonumu etkileyen şeyler.
– Zorluklar sizi şekillendirmiş diyebilir miyim?
– Evet. Şimdi de basit bir hayatım var. Marka, lüks takıntım yok. Üç köpeğim var, şirin bir evim var. Anneme ve babama destek oluyorum. Bebek, yaşlı ve hasta konularında hassasım.
UÇMAK TAM HAYALİMDEKİ İŞ
– Pilot olma hikayeniz de ilginç… Öğretmenliğin ardından gökyüzünde bir işe soyunmak nereden aklınıza geldi?
– Asker olmak, polis olmak hep çocukluk hayalimdi. Milli duygularım çok yüksektir. Ortaokuldan mezun olduktan sonra askeriyenin sınavlarına da girdim ama imam hatipli olduğum için kazanmam mümkün olmadı. Bu tarz işlerin beni tatmin edeceğini biliyordum. Türk Hava Kurumu’nun İzmir’deki uçuş okuluna katıldım. İki sene sürdü eğitimlerim.
– Pilot olmayı nasıl tanımlarsınız?
– Uçmak tam hayalimdeki gibi bir iş. Çünkü işimiz pilot olmakla bitmiyor, sürekli sınava giriyoruz, eğitimlerden geçiyoruz. Sabit ve ezbere bir şey yok, her uçuş başka bir deneyim. O heyecanı ve değişkenliği çok seviyorum. Aslında eğitim sürecim de duygusal olarak epey zordu… Eğitim aldığım sırada hocalarımızın uçakları arka arkaya düştü, üç ayda bir cenaze namazına gidiyorduk. İlk yalnız uçuş yaptığım uçak düştü mesela. Ama bu işin doğasında var bu. Evde sorunumuz oluyor, hayatımızda sorunumuz oluyor ama kokpite girince o konu bitiyor. Hatta bizim uçuşa hazırlığımız evde başlar. Evden nasıl çıktığımız, ekiple karşılaştığımız an her şey etkiler uçuşu… İki senenin ardından eğitimim bitti. Şirketlere başvuru süreci başladı.
– O esnada kadın olmak bir avantaj mı, dezavantaj mı?
– Avantaj olduğunu düşünen de çok, dezavantaj olduğunu düşünen de… Ben avantajını görmedim. Sonuçta profesyonel bir iş yapıyoruz, bunun cinsiyeti olamaz.(sabah)