İŞÇİ BAHANE KOLTUK ŞAHANE

Bu haftaki yazıma, önce, işçi nedir? diye başlamak istiyorum. İşçinin sözlük anlamı: “Başkasının yararına, kafa ve beden gücünü ya da el becerisini kullanarak üretim yapan (hizmet üreten) ve karşılığında ücret alan kimse”olarak belirtiliyor.
Bu kavrama göre, maaşlı (ücretli) olarak çalışan tüm kişiler, işçi sıfatını taşımaları gerekirken (Genel müdür-tüm genel md/yrd.’ları, başkanlar, müdürler, kaptanlar, pilotlar, mühendisler, teknisyenler, vb…) Örneğin; THY’de yönetim kurulu başkanı ve üyelerinin dışındaki tüm bireyler İŞCİDİR. Bir şirket, eğer THY gibi halka açıksa, bu şirketin yönetim kurulu başkanı ve üyeleri; her ne kadar bordrolu maaş almazlar görünseler de, genel kurullarda huzur hakkı adı altında verilen bir ücretin takdirini şirket ortaklarının onayı ile alıyorlar. Bu da; onları, şüphesiz ortakların işçisi konumuna sokuyor.
Bordrolu işçilere geldiğimizde; Bu işçilerin bazıları, aldığı geçici unvanlarla bir anda karşımıza işveren vekili olarak çıkabiliyorlar. Bu konuyu yine sektörümüze uyguladığımızda; bazen bir şefin, bazen bir müdürün karşınızda işverenmiş gibi davrandığını, sizinle işveren adına konuştuğunu gözlemleyebilirsiniz. Tabii ki, işveren, işini daha iyi yürütebilmek için, bazı kişilere belirli yetkiler vererek kendine yardımcı olmasını isteyebilir ama yine de bu kişiler gerçekte birer işçi olduğunu hiçbir zaman akıllarından çıkartmamalı ve kendini aşan birçok davranış ve tutum içinde olmamalılar. Kısaca; Kraldan çok kralcı olmanın bir manası yok.
İşin ilginç yanı; iş yaşamımızdaki kanunlara uymayan birçok yanlışı, işverenler, yani patronlar, bu işveren vekili dedikleri ekmek parası için yanlarında çalışan kişilere yaptırarak, en acımasız koşulları yine onlar sayesinde uygulayabiliyorlar.
Örneğin; Fazla mesai yaptırıp mesai yazmayanlar, işçileri eksik alet edevat ile çalışmaya zorlayanlar, mobbing uygulamalarıyla çalışanları hayatından bezdirenler, hakları olan yasal izin haklarını, mazeret izinlerini verirken bile, bir dolu sorun çıkartanlar, hep bu vekil işçiler.
Aynen; “Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış” atasözümüze uygun bir dolu davranışlar…
Gelelim bu tek taraflı uygulamalarda kendilerine işveren vekili sıfatı bulamamış işçilerin ne yaptığına;

İşçi sınıfının ve örgütleri olan sendikaların, kapitalist sistem içinde kalarak sorunlarını çözüp çözemeyeceği sorusunun yanıtı günümüz dünyasında hala yerini bulmuş gözükmüyor. Çünkü, globalizmin patronları; sınır tanımaz kar hırsları ile, yaratılan değerleri paylaşmak istemiyorlar. Gerçek Sendikalar (Trade Unions); işçinin kendinin yarattığı, ancak kapitalistin sahiplendiği artı değerden, belirli pay alma mücadelesi verirler. (Bu yüzden gerçek sendikacılık işverenler tarafından hiçbir zaman istenmez!) İşverenler ise; Ellerinden gelen her türlü yasal (lokavt) yasal olmayan (işveren sendikacılığı) yoldan onlar da işçilere karşı mücadele ederler.
İşçilerin üretimden gelen gücünü kırmak için taşeron firmalar ve 21. yüzyıl icadı olan “kalite çemberi” dedikleri işçiler arasındaki birlik ve dayanışma gücünü kıran örgütlenmelerle zaten sendikal hareket dağıtılmış durumdadır. Bunun için günümüzdeki kapitalist sistemde sendikalar, zaman zaman önemli haklar elde etse bile, bu hakları elde tutmaktan bile aciz duruma gelmişlerdir. Bu nedenle, sendikaların, sadece çalışma koşullarını ve iş ilişkilerini düzeltmeye veya iyileştirmeye yönelik yaklaşımı, işçilere kalıcı haklar kazandırmamakta ve bu haklar ilk kriz ile birlikte bir balon gibi sönmektedir.
Bu nedenle günümüz sendikacılığı kökten bir çözüm arayacağına, sorunları hafifleterek günü kurtarıcı eylemler eşliğinde çalışır oldular.
İşverenlerin, siyasi hükümetleri yönlendirerek mevcut kanunları revize ediyoruz. Onları ILO ve AB uyum politikaları dâhilinde yeniden düzenliyoruz diyerek birçok maddede oynamalarına bir bakalım;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı bir yasa tasarısı TBMM’nin gündeminde ve yasalaşması için gün sayıyor.(Milletin Vekilleri (!), Başbakanın bir işareti ile eksiksiz el kaldırma ile onaylayacaklardır(!)… Bu taslakta yer alan birkaç önemli maddeyi yazarak havacılık camiasının dikkatini buraya çekmek istiyorum. Türk-İş ile Hava-İş arasında yaşanan koltuk kavgasından sonra yetkili olan Türk-İş, hükümete bu taslak için ne diyecek henüz bilmiyoruz… Belki de bu taslak, işçilerin yararına(!) denilerek birlikte hazırlanmıştır, kim bilebilir ki? 
Bildiğiniz gibi, 22 yıllık bir sendika yönetimi hala THY dışında örgütlenmeyi başaramamış olduğundan, THY; “Hep bana mı vuracaksın” “Madem senden kaçamıyorum, ben de yasa taslağı ile oynatırım, görürsün sen!” diyerek, bir dizi değişikliği hükümet taslağına yazdırmış gibi görünüyor.
İŞTE O YASA TASLAĞI
TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI. Sayfa 64/6 ya Dikkat!
Kısaca bu yeni yasa teklifi genelde neler getirip, götürüyor bir bakalım;

1- Grup Toplu İş sözleşmeleri gündemde. 2- İş kolları azaltılıyor ve yeniden düzenleniyor. 3- Sendikaya üyelik veya ayrılmalarda noter koşulu kaldırılıyor. 4- Bir iş kolunda birden fazla sendika ile toplu iş sözleşmesi bağıtlanabiliyor. 5- Bir işyerinin girdiği işkolu tespiti bakanlıkça yapılıyor (Yargıtay hakkı var)6- Sendikaya üye olmak veya üyelikten çıkabilmek E-devlet şifreleri ile mümkün oluyor. 7- Sendikaya üye olmayan bir işçinin Toplu iş sözleşmesi hakkını alabilmek için sözleşme başladığında sendikaya aidat olarak 3/2 oranında aidat ödemesi tüm hakları alabilmesini mümkün kılıyor. 8- Grev/Lokavtı genel hayatı etkileyen koşullar, genel sağlık, ulusal güvenlik… Vb. Nedenleri ile bakanlar kurulu 60 gün erteleyebiliyor. Sonra da ver elini yüksek hakem kurulu…
Bu yasanın sektörümüze etkisi nasıl olacak;
Madde 64/6 da; “Hava ulaşımı alanında faaliyet gösteren işyerleri (THY’den başka yer mi var) grev esnasında faaliyetinin %40’ını sürdürebilir” diyor.
Sadece bu tek madde havacılık sektöründe örgütlenmiş hiçbir sendikanın grevde başarılı olamayacağını gösterir. Örneğin; olası bir THY grevinde şirketin %40’lık kapasitesine ulaşabilmeyi sağlayacak kadar işçi içerde çalışıyorken diğerleri nasıl grev yapacak? Sanırım; Bu maddeyi bu taslağa yazdırabilen(!) Hamdi Topçu Bey THY’de şimdiye kadar yapılan grev oylamalarında alınan 1-1 lik neticeyi riske sokmadan işi bitirmeye çalışmış gibi görünüyor. Tabii ki bunlar tahmin ama başka nasıl düşünülebilirki?
Bunun yanı sıra THY Anadolu Jet ile iç hatlardaki birçok seferini SUNEX ile Wetlease ile çözmüş ve sunex’in personelini ve uçağını kullanmanın dışında, olası THY grevinde elde edeceği %40’lık operasyon garantisi için söylenecek söz…“Bundan iyisi şam’da kayısı” olur…
Bu madde THY ve Hava-iş yönetimlerini bayağı rahatlatmıştır. Birisi grev olma olasılığını kafasından silerken, diğeri, “Ohhhh be nihayet! Suçu kanunlara atar kurtuluruz” diyebilirler.
Madde 65 (1) de Kanuni grev ve lokavta katılamayacak işçiler için ise;
“Hiç bir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla….” diyerek; bu greve katılmayan işçilerin üretim (uçakların uçması) satış (bilet satışı) yapılamaz demiş oluyor. Bu durumda grev uygulanan şirket THY olursa bu %40 faaliyetini nasıl yapacak. Boşuna mı %40’lık kapasiteyi yürütecek işçisini grev dışında tutacak. Madde 64/6 ile çelişki doğruyor. Çünkü normalde grev anında içeride kalacak işçiler sadece bakım ve koruma amaçlı orada bulunur ve operasyon yapamazdı. Ancak, yeni taslak THY’nin %40 kapasite ile çalışabilmesine olanak sağlıyor.
THY’nin olası grev ’de %40 lık kapasite kullanımının yanı sıra;İş kolları da 18 e düşürülmüş olup Havacılık adı altında bir iş kolu görünmüyor. Havacılık iş kolu, sanırım “Ulaştırma-Ardiye-Antrepoculuk” başlığı altında değerlendirilmesi düşünülmüş olmalı.
Bu durumda yeni yasa; Sektöre ve bilhassa THY’ye çok yarayacak. Sendika ise; “Bu yasalarla ne yapabilirim” diyerek topu bu sefer resmen taca atabilecek.
Sonuçta; Geçen hafta yazdığım gibi “Filler” tepişecek (tepişiyor gibi görünecek) çimenler ise ezilecek. Sonuçta, Atılan atıldığıyla, satılan satıldığıyla kalıp, atılanın ve satılanın yerine yenileri gelecek ve bu çark aynen devam edecek.
Buarada Hava-İş le THY arasındaki ikinci toplantı 15 Şubatta yapılacakmış. Keşke bu toplantı 14 Şubatta yapılabilseydi. Malum, sevgililer günü o gün :)
THY ve Hava-İş eski dostlardır. Onlar anlaşamayacakta, kim anlaşacak? Nasıl olsa; Her ikisi de sonunda anlaşıp el sıkışacak.
Aslında mümkün olsa da işçilerin patronu ile THY’nin patronu arasında arada Rotasyon (takas)yapılabilse. Sizce ne fark olur? Bence, fark olmaz. Çünkü her zaman olduğu gibi; “İŞÇİ BAHANE KOLTUK ŞAHANE!” olup her iki taraf yine öncelikle koltuk hesabı yaparlardı.
Sonuç olarak; Bölünmüş, parçalanmış, ortaklık şirketlerinin kiminde sendikal yapılanmaya geçilememiş, sendikal yapılanma içerisinde olanların ise, Toplu iş sözleşme tarihleri kasıtlı olarak farklı tarihlere kaydırılmış, taşeron firmaların cirit attığı bir ortama bir günde gelinmedi ki. Kısaca; tümör vücutta sessizce değil bağıra, bağıra ilerledi. 
Bu yazıyı yazarken radyoda Nihavent makamında bir şarkı çalıyor. Muhlis Sabahattin Ezgi’nin çok sevdiğim bir bestesi: Dün gece saz meclisine neden geç geldin? Söyle bana, haydi kuzum, sen neredeydin? Bu anlamlı ve sevilen parçayı, Hava-İş yönetimine armağan ediyor ve her zaman her ortamda “yasaların ardına sığınmayacağız” söyleminde bulunan Atılay Ayçin bey ve ekibinesığınmayacağı(!) yasalar eşliğinde başarılar diliyorum.
NOT/ THY YÖNETİCİLERİNİN MAAŞLARI…

Exit mobile version