İNGİLİZLER DENETLEMEDE NE BULDU? İGA-MEDYA İLİŞKİLERİNDE SANTAJ MI YAPILIYOR?

Burası havacılık sitesi ama yazarlarının hepsi Türk vatandaşı ve ülkemizin gündemini takip ediyorlar. . Hal böyle olunca havacılığımızla ilgili haber ve görüşler sunarken insanın ister istemez yaşadığımız ülke sorunlarından da etkilenmemesi mümkün olamıyor.
Bu haftaki yazımın konusu tabii ki havacılık… Ancak birazda ülkesini seven bir Türk vatandaşı olarak biraz siyasete girmeden görüş belirtmem sanırım yanlış olmayacaktır.
Türkiye’miz yine seçim yapacak. Bu seferki seçim yerel yönetimleri kapsayacak. Meydanlar dolup dolup boşalıyor. Herkesin eline bir Türk bayrağı tutturtulmuş, sallayıp duruyorlar. Siyasi partiler adeta komedi filmlerini aratmayacak söylemlerle meydanlara çıkmış atıp tutmakla meşguller.
Tabii ki demokrasinin kuralı bu, seçimle gelinir seçimle gidilir. Ancak, seçim yerel olsa bile genel seçim havasına sokulmuş durumda. Türkiye seçimlere kitlenmişken biz de havacılık haberleri yapmaya çalışıyoruz.
Aslına bakarsanız Türkiye,Partili Cumhurbaşkanı ile yönetiliyor. Cumhurbaşkanı partili olunca tabii ki siyasi konularda da etkin rol oynuyor.  Kısaca Lider ne derse o oluyor. Henüz demokratikleşme süreci bitirilmiş değil.  Siyasi parti liderleri, adaylardan daha çok meydanlarda. Adayların ne yapıp yapamayacakları konuşulacağına, ülkenin beka sorunu tartışmaya açılmış durumda.
Liderlik çok önemli. “Lider olunmaz doğulur” derler ya, ben de aynı fikirdeyim. Herkes lider olamaz. Bu bence doğuştan gelen bir yapı. Benim için, sadece Türkiye çapında değil, dünya çapında gelmiş geçmiş en büyük lider ATATÜRK olup, bu tartışılamayacak bir gerçektir
Bazılarımız liderle başkanı karıştırıyor.
Başkan olmak ayrı bir şey, lider olmak başka… Arada çok büyük farklılıklar var.  
Sakın ola ki liderlerin hepsinin doğru yaptığını söylemek istediğimi sanmayın, yanılırsınız. Ben liderlerin hepsinin doğru işler yaptığını değil, liderlerin büyük kitleleri arkasına nasıl aldığına odaklanıp değerlendirme yapıyorum.
Liderleri dünya çapında sıralamaya soktuğumuzda bir anda aklıma Atatürk, Hitler ve Lenin geldi. Tabii ki, en başta sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın takdirini kazanmış Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ü Hitler veya Lenin ile mukayese etmek doğru değil diyeniniz çıkacaktır. Haklıdırlar da…
Yukarıda anlatmaya çalıştığım Konu, mukayese değil, yaptıkları hizmet hiç değil, sadece kişilik yapıları ile ilgilidir. Bu kişiler Lider doğarlar ve Lider ölürler. Liderliği bir gün bıraktıklarında onları bir başka konumda asla göremezsiniz.
Ülkemizde ise, Demirel, Menderes, Alpaslan Türkeş, Turgut ÖZAL, Bülent Ecevit ve Tayyip Erdoğan lider yapılı siyasetçilerimizdendir. (Aklıma gelenler bunlar)
Tabii ki bu liderlerin altında çalışan değerli insanlara da zaman zaman rastlanmıştır ama hiç birisi, kitleleri peşinden götürebilecek yapıda değildiler.
Onlar bir nevi görev adamıdırlar. Liderin arkasında, o ne derse onu yapmak zorunda kalmışlardır. Bildiğiniz üzere bu ayın sonunda yerel seçimler var. Liderler yine gündemde tabii ki… Bazen yerel seçim mi yapılacak yoksa genel seçim mi yapılıyor karıştırmıyorum değil hani…
Her nedense Belediye başkan adaylarından çok siyasi parti liderleri meydanlarda…
Liderlerin arkasında bir dolu aday.  Kimisi belediye başkanı olacak, kimisi belediye encümenine girip, kendi çapında iş bitirici olacak. Kimisi ise muhtarlık peşinde. Lider ve başkanların, iki dudağının arasından çıkacak sözle listelere giren bir dolu aday.  Hele birde liderin çeketine veya eteğine tutunmuşlar var ki hiç sormayın. 
Aslına bakacak olursanız;  İl ve ilçe belediye başkanlıklarının yanı sıra bana göre en zor seçim Muhtarlıktır.  Sakın ola muhtarlığı küçümsemeyin. Benim bakış açımla, mesela Encümen üyeliklerinden daha değerlidirler. Çünkü seçmen kitlesi ile birebir muhatap olmak durumundadırlar ve sadece kendi isimleri ile mücadele ederler.
Yani, kimsenin ceketinin veya eteğinin altına girmeden kişisel mücadele ile seçimi kazanır veya kaybederler. Kısaca kimseye ihtiyaçları yoktur. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, bulundukları bölgede seçim kazanmaları kendi kişilik yapıları ve sevilip sevilmedikleri ile ilgilidir.
Şimdide gelelim havacılığımıza;   
İstanbul havalimanının açılacağı iddia edilen 7 Nisan yaklaştıkça, dedikodu ve senaryolarda artış kaydediliyor ve gerek dedikodu gerekse senaryolar bitecek gibi değil.
Şimdi size bana iletilen bir dedikoduyu anlatayım. Biliyorsunuz ki henüz ne EASA nede FAA/TSA daha ortada yoklar. Nisan ayında gelecekleri söyleniyor.
Neydi bu dedikodu?   
İstanbul havalimanımıza İngiliz denetçiler geldiğinde, 26 adet güvenlik bulgusu bulunmuş. Bu bulgular giderilene kadar British Airways’in  ISL’ye gelmemesi söz konusu imiş. Tabii ki bu bilgileri İGA’ya teyit ettirmek deveye hendek atlatmaktan zor olduğundan araştırmaya bile gerek duymuyorum. Sadece dedikoduyu sizlere iletiyorum. Bu konuda bilgisi olan varsa yazsın okurlarla birlikte bende öğreneyim.
Malum İstanbul Havalimanı öyle veya böyle 7 Nisan da veya bir başka tarihte, mutlaka tam olarak hizmete girecektir.  
Havalimanı denince akla ilk gelen aprondaki uçaklar,terminal binası, ve gelen-giden yolcu salonlarıdır. Ancak terminal binasında bulunan duty free ler ve VIP salonların yanı sıra bir dolu dükkân veya büroları unutmamak lazım. Bunlar o havalimanının gelir kaynaklarıdır.
Tabii ki Atatürk havalimanında gazetecilerin veya gazetecilik yaptığını iddia edip, başka işler peşinde koşan sözde gazeteci bozuntularının da kendine ait büroları vardı.
İstanbul havalimanında da mutlaka bir basın odası olacaktır. Bu basın odasının, İGA tarafından Havalimanı muhabirleri derneği ile görüşülerek kimleri kapsayıp kimleri kapsamayacağı belirlenecekmiş. Yani önüne gelen ben gazeteciyim diye orada bulunamayacakmış.
Biz AirlineHaber ekibi olarak Atatürk havalimanında hiçbir zaman büro istemedik. Gerek görmedik desek daha doğru olur. İnternetin bu kadar yaygın kullanıldığı bir zamanda şimdiye kadar bir ihtiyaç da hissetmedik.
İstanbul havalimanında da olmayı düşünmüyoruz. Çünkü aprona giremedikten sonra havalimanında olmak çok da önemli değil. Terminal binasında, yolcu salonlarından çıkacak haber genelde magazin haberi oluyor. Buda bizim tarzımız değil. Magazin haberlerini sadece haber kıtlığı çektiğimizde kullanıyoruz, o kadar.
Ancak; gerçekten gazetecilik yapan arkadaşlarımız da var. Onlara mutlaka basın odasında yer verilmeli. Sonuçta bir masa bir sandalye ve bir bilgisayar işi çözer. Bu kadar basit.
Muhabirler dışında, haber merkezlerinin orada ne işi olabilir ki? Gazetelerin veya TV’lerin havalimanındaki muhabirleri bir haber olduğunda merkezlerine tüm bilgi ve resimleri atar iş biter. Ayrı bir odaya ihtiyaç yoktur. Tabii ki gaye sadece gazetecilik yapmak ise…
Ayrıca İGA bedava veya reklam karşılığı oda verecek değil ya… Ortakları olan bir şirket neden bedava yer tahsisi yapsın ki?  Yapsa bile bu hoş karşılanır mı?
Bir medya kuruluşuna veya haber sitesine özel muamele yapsan, diğeri de isteyecek ve vermek zorunda kalacaksın. Vermezsen yanlış anlaşılır. Kendinize düşman kazandırtırsınız. Hani bir sözümüz vardır…”Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” derler ya işte bu durum oluşur.
İGA gibi büyük bir kuruluş babasının oğluna bile bedava yer vermez. Reklam karşılığı verdik desen kimse inanmaz. İGA’nın reklama ihtiyacı mı var ki… İGA para kazanmak zorunda… Görevleri Medyayı beslemek değil…
Ancak, bazı duyumlarım imtiyaz isteyenlerin olduğu bilgisini verdiler. Ayrı oda veya büro isteniyormuş. Tabii ki bu bir istek ve karşı cevabı İGA yönetimi verecektir. Haber portallarından hiçbirine ayrıcalık yapılacağını sanmıyorum.  İGA yönetimi bu konuda çok net tavır almasına rağmen, bazı hava/magazin siteleri, Kadri beyi neden kendilerine yanlı davranılmıyor diye verip veriştirmeye başlamışlar bile… Bu sistem bana yabancı gelmedi. Bu sistemin adı bezdirme politikası ile istenilen hedefe ulaşmak. Bir nevi tetikçilik.
İsteklerine ses çıkartılmazsa problem yok, istekler yerine getirilmezse vur babam vur. Tam bir bezdirme politikası. Tutar mı? Maziniz temizse ve işinizi doğru yapıyorsanız tutmaz. Maziniz bozuk ve duyulmasını istemediğiniz bir konu varsa mecbur kalıp istenileni yaparsınız.
İGA’daki kiralara bir göz atalım.
Aldığım bilgi doğrultusunda bir metrekare dükkân veya büronun kirası metrekaresi 100 Euro imiş. Ayrıca bu 100 Euro’nun yanı sıra 20 Euro’da işletme bedeli olarak fatura edilecekmiş. Bu hesaba göre bir metrekare yer 120 Euro oluyor. Haber merkezini oraya taşıdığınızda en az 40 metrekare yer almak gerekiyor. Buda o yayın kuruluşuna aylık 4800 Euro’ya gelir. Birde üstüne stopajı da koyunca bayağı büyük rakam ortaya çıkar. Bu rakamı büyük medya kuruluşları verebilir. Ancak ne gereği var ben hala anlayamıyorum.  İGA ticari bir kuruluş, sizin kaşınıza gözünüze bakmaz. Bir nevi parayı veren düdüğü çalar…
Ancak, tarafıma gelen bilgilerde bazı kişi veya kuruluşların, İGA’da bedava veya çok ucuz tarife ile yer alabilmek için siyasileri, patronları devreye sokmaya çalıştıkları söyleniyor. Bu isteğe İGA evet diyemez ve dememiştirde. Ancak ben bu duyumu aldıktan sonra birde baktım ki İGA CEO suna yönelik bir dolu yalan yanlış atışlar yapılıyor. Bu bir nevi şantaja girer. Ya istediğimi yerine getirirsin yada…….
Sevgili İGA yönetimi;
Sakın ola ki şantajlı yaklaşımlara taviz vermeyin. Bu ben bile olsam reddedin ve beni bir başka yayın kuruluşuna vereceğiniz beyanatla  rezil edin.
Unutmayın ki, bir kere taviz verirseniz bunun arkası gelecektir. Bu taviz anında duyulur.Bırakın herkes aleyhinizde yazsın çizsin. İt ürür kervan yürür deyin geçiştirin. Tabii ki açığınız yoksa…
Havacılık Medyası kendi içindeki pislikleri temizlemek zorunda. İGA yönetimine siyasi baskı yapılırsa veya patronlar arasında şuna ayrıcalık yapalım buna yapmayalım tarzı yaklaşım olursa Airlinehaber’e haber uçurun yeter. Tarafsızlığı ve doğru haberleri ile tüm okurların takdirini kazandığını düşündüğüm haber portalımız haksız girişimlerde sizlerle birlikte olacaktır.
Yukarıda yazdığım tarifenizdeki ücretleri her ay verecek olan zaten sizden büro alacaktır. Ticari olarak parası ödenecekse, tabii ki buna bir laf söylenemez.
Hayırlı olsun der işimize bakarız… 

Exit mobile version