Dünyanın en gelişmiş ülkelerine baktığınızda, onların ihracatlarının daha çok teknoloji ürünleri olduğunu gözlemleyebilirsiniz. “Yükte hafif, pahada ağır”bu tarz ihracat yapan ülkelere bir örnek vermek gerekirse, bu ülke bence Fransa olmalıdır.
Dünyayı; mücevher, saat, çakmak, kalem, bijuteri, parfüm, krem vb. yükte çok hafif pahada çok ağır ürünleriyle kaplamış durumda. Örnek; Cartier, Dupont,Versace, tüm parfümler ve kremler…vb..
Biz ise, zamanında Boeing 707 kargo uçaklarıyla, haftada 3 gün 40’ar ton kesilmiş tek parça koyunu Algeria (Cezayir)’ya götürüp boş dönerdik.
Bununla da ihracat yapıyoruz diye öğünürdük.
İşte bizim ve diğerlerinin ticaret anlayışımız arasındaki fark!
Şöyle bir düşünecek olursak; onlar bize tanesi 20–30.000 Euro arası birkaç tane Cartier kol saati satıyor, biz ise buna karşılık onlara tonlarca et ihracatı yapıyoruz. Kısaca, teknolojik ürünlerin yanı sıra kozmetik, son zamanlarda en çok kar getiren ürünlerin başında yer almakta.
Şimdi de size, büyük önder Atatürk ile sonradan ülkeyi yönetenler arasındaki farkı, kendi sektörümüzde rahatlıkla inceleme olanağı bulacağınız bir örnekle sürdürmek istiyorum.
Cumhuriyetin ilanından hemen sonra Atatürk; bütün tayyarelerimizin ve motorlarının ülkemizde yapılması ve hava harp sanayinin ilerlemesi için Türk Tayyare Cemiyetinin kurulması için talimat verir. Çünkü yüce önder Atatürk “İstikbal Göklerdedir” söyleminde bulunmuştur ve geleceğin göklerde şekilleneceğini ve teknolojik ilerlemenin ne kadar önemli olduğunu o günlerde değerlendirerek, ileri adımlar atmak istemiştir.
1.Dünya Savaşından yenik çıkan Almanya, Versay anlaşması nedeniyle uçak yapımını sınırlamak zorunda kaldığından, müttefiki Türkiye ile ellerindeki birikimleri paylaşarak çalışmalarını sürdürmek istedi. 1925 yılında Junkers firması ile Türk Tayyare Cemiyeti, birlikteTOMTAŞ’ı kurarlar. Anlaşmaya göre Türk Hava Kuvvetleri için uçak ve motorlar, Junkers’le ortak olarak burada yapılacaktı.
Daha sonra Kayseri’de ve Eskişehir’de bakım kuruluşları açıldı. Ve doğal olarak, nitelikli insan gücü gereksinimini karşılayabilmek için de Tayyare Makinist Mektebi kuruldu. Bunun yanı sıra Fransa ve Almanya’ya uçak mühendisi olsunlar diye Türk öğrenciler yollandı. 1932 yılına kadar bu kuruluşlarımızda 15 adet Junkers A20 bombardıman uçağı yapıldı. Daha sonra, Almanlar elindeki hisselerini THK’na devrettiğinden, Amerikan Curris-Wright grubuyla anlaşma yapılarak uçak alım ve montajı anlaşması yapıldı.
1939 yılına kadar süren bu ortaklık sonrasında, uçak üretimi, bakım ve revizyon hakkı Türk Hava Kuvvetleri’ne verildi. 2.Dünya Savaşına kadar 112 değişik tipte uçak ülkemizde üretildi. Savaş sonrasında ABD, Türkiye’nin önünü kesmek için Marshall Planını devreye sokarak, Türkiye’ye yardım yağdırmaya başladı. Bunlardan biri de uçak ve motorlarıydı.
O zamanlar iktidarda bulunanlar bu “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü?” mantıklı yaklaşımı anlamadı veya emek harcamadan gelen bu yardıma çabuk alışarak, uçak sanayini terk ederek kuruluşlarını MKE’ye devretti.
1955’de motor, 1959’da ise uçak üretimi, tümüyle dur(durul)arak traktör yapımına yönlenildi.
Atatürk’ün yarattığı muhteşem vizyon, 35 yıl içinde yok oldu gitti.
Şimdi de; dünyanın diğer bir ucundaki Brezilya’ya gidelim. Bu ülke, ticaretini 35 yıl öncesine kadar sadece ham madde ve tarım ürünlerine bağlamaktayken, Atatürk’ün başlatıp da başarısız, beceriksiz yönetimlerce sekteye uğratılan havacılığımızın aynı biçimdeki yapılanmasını, 35 yıl önce Sao Paula eyaletinin Jose Dos Campos kasabasında havacılık okulu kurarak başlattı.
ABD’de dünyanın en üst teknoloji merkezi olan MIT (Moss-chusetts of Technology)’ye kurdurulan bu okula, ülkenin her yerinden en zeki öğrenciler alınıyor, burslar veriliyor, MIT ile öğrenci değişim programları uygulanıyor. Sonra da; bugün tüm dünyada adından sıklıkla söz edilen Amerikan Airlines da içinde olmak üzere, dünyanın her yerine uçak satan Embraer şirketi kuruluyor.
Bizim gösteremediğimiz kararlılığı göstererek, küçücük bir atölyede başlayan bu serüven, 35 yıl sonra 12.000 çalışanı ve 285.000 metrekare alana yayılan olağanüstü bir fabrikaya dönüştü.
Şu anda dünyada uçan 5500 den fazla uçağı var. Bir tek uçak ihracatının 800.000 ton tarım ihracatına denk düştüğü söylenmekte.
Sonuç olarak; Her iki ülkede de başlangıç hedefleri aynı, yola çıkılan ruh aynı, heyecan aynı, kuruluş çalışmaları aynı iken, birinde hüsran, diğerinde de zafer yaşandı.
Gelelim ABD’ye; ABD 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, aynı Almanya’da yaşandığı gibi, Japonya’ya getirilen yaptırımları kurnaz bir taktikle kendi lehine kullanmış, Japonya’nın uçak sanayi karşılığında onlara otomotiv sektörünü önererek, kendi otomotiv ihracatını azaltarak, onlarca Japon yapımı aracın tüm dünyaya ihracatının artmasına taktiksel bir şekilde sessiz kalmıştır.
Bu şekilde aynen bize uyguladıkları Marshall Planının bir değişik versiyonunu, Japonya’ya uygulamış, yükte ağır ticareti onlara, pahada ağır ticareti (uçak yapımı) kendilerine göre düzenleyerek, dünyada uçak sanayiinde uzun zaman tekeli oynamışlardır.
Bugün ise; Avrupa ülkelerinin Airbus üretimi ile yakaladıkları başarı ve karlılık Japonya ve Çin’in ağzını sulandırmış olsa gerek ki, Japonya’da ve Çin’de yeniden uçak yapımı söz konusu olmuş bu konuda büyük yatırımlarla kaybettikleri zamanı telafi etmeye çalışmaktadırlar. Bakalım ABD bunlara karşı, ünlü Marshall Yardımı gibi ne gibi planlar hazırlıyor, bu konuda eski kandırma ve etkileme başarılarını yakalayabilecek mi? yaşayıp göreceğiz.
Türkiye’yi sorarsanız; Kısa vadede, biz onların yaptıkları uçakları önce doğru dürüst, kazasız belasız uçurmayı öğrenelim, kurallarına uymayı becerelim, denetim-eğitim tarzlarını örnek alalım, orada burada kaybolan hava araçlarımızı bulmayı öğrenelim, kriz masası oluşturmanın mantalitesini ve kriz masalarında kimlerin olması gerekliliğini kavrayarak, şimdilik ele güne rezil olmadan günü kurtaralım.
Uzun vadede ise; üretime değil satmaya(!) yönelik politikalarımızı, havacılık gibi çok önemli gelecek vaat eden TAI-TEI vb.. gibi kurumlarımızı geçmişteki yanlışlarımızdan ders alarak kaptırmayalım ve günü kurtarma adına verilecek birkaç milyar dolar yardım adına kapattırmayarak en azından yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kemiklerini tekrar sızlatmayalım.
İyi haftalar.