Haydi bakalım rastgele…

12-13 Aralık 2009 tarihinde yapılacak olan Hava-İş Genel Kuruluna çok az zaman kaldı ve Antalya ve İzmir dışında, delegeler belirlendi. 
300 toplam delege sayısı temel alındığında, muhalefetin kazanımı olan İşletme+Uçuş işletme+Genel Müdürlük+EBİ gibi departmanlardaki delegelerin sayısal ağırlığının ağır bastığı görülüyor. Anadolu delegelerinin oylarının da, genel kurulun gidişine göre şekilleneceğini düşünüyorum.Muhalefet bu seçimi, aralarında koltuk kavgası çıkmadığı takdirde kazanır gibi görünüyor ama genel kurul bitmeden şimdiden yorum yaparak aldanmamak gerekir.
Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, genel kurullar taktik savaşı halinde geçer. Bu savaşlarda; yönetimde olanın delege sayısı yeterli olmasa da avantajlı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bu taktik savaşının ilk raundu, genel kurulu yönetecek  olan Divan ve Başkanlığı seçiminde yaşanır. Sadece delegelerin el kaldırarak oy kullandığı bu  seçim sistemi içerisinde; Genel Kurulu yönetecek olan Divan Başkanını seçerken, zaman-zaman delege olmadığı halde içeriye sokulmuş üye ya da diğer görevlilerin de el kaldırıp, divanın oluşumuna katılmalarına olanak sağlandığı görülmüştür. Bence bu kritik oylamada uyanık olmalı ve olası illegal girişimlere çok dikkat edilmelidir. Anadolu delegelerinin oy vermek için geldikleri İstanbul’da konaklamaları sırasında,  şimdiki sendika yönetimi büyük atak içinde olacak ve kendilerinden oy alabilmek için sıkı bir markaj uygulayacaktır.
O zamanlar benim de üyesi olduğum Hava-İş in, 1975 yılından bugüne kadar süren tüm sendikal faaliyetlerinde, kaptan pilot Zihni Barın dışında başarılı başka sendikacı görmediğimi tüm samimiyetimle yeniden vurgulamak istiyorum.
 Yaptığı toplu iş sözleşmesi, şu anda sendika yönetimleri tarafından (bugünkü yönetimdekiler de içinde) en mükemmel sözleşme olarak gösterilir. Taban ücret alan işçi ile tavan ücret alan kaptan pilot arasında 1/7 oranı, onun zamanında getirilmiştir.
Kaptan Pilot Zihni Barın, sendika başkanlığı döneminde; tabanın haklarına yönelik çalışmalar yapmış ve işçiyi en ideal yere getirmekle ün yapmasına karşın, uçucu personelin çıkarlarını yeteri kadar koruyamadığı gerekçesiyle TALPA tarafından üyelikten ihraç edilerek cezalandırılmıştır.
1969 yılında Sayın Barın zamanında profesyonel sendikacılık Hava-İş’e de  girmiş ve o yıldan sonra sendika yönetimleri profesyonel kadrolardan oluşmuştur. Zihni Barın’ın Nisan 1977- Şubat 1979döneminde yaptığı sendikacılığı yakından izleyen ve yaşayan biri olarak, Hava-İş tarihininin en başarılı toplu iş sözleşmesine (7.dönem) imza attığını tüm samimiyetimle iddia ediyorum.
Bu dönemdeki o tarihi başarıya imza atanlar, THY Genel Müdürü Selahattin Babüroğlu (yazarımız Oya Torum’un babası) ve Sendika başkanımız Zihni Barın idi. Çok başarılı ve işçi dostu olarak tanınan bu ikiliden sonraki Toplu İş Sözleşmelerinden başka başarılı bir toplu iş sözleşmesine rastlama olanağını bulamadım.
Hava-İş’in 15-16 Nisan 1977’de yapılan genel kurulunda göreve tekrar gelen Barın, 19 Şubat 1979’da istifa ederek görevini bitirmişti. 14.dönemde Zihni Barın’dan bayrağı devralan İbrahim Öztürk dönemi, çok çalkantılı ve üzerinde en çok konuşulan bir yönetim olarak hatırlanır. O dönemde neler oldu, bir hatırlayalım…
     1- 1986 yılında, başta İstanbul Havayolları ve biri biri ardına açılan diğer özel havayolu şirketleri, lisanslı uçak teknisyeni gereksinimlerini, başka kaynak olmadığından, sadece THY’den giderebilmekteydi.
    2- THY’nin düşük ücret politikasını değerlendiren ve başka çaresi olmayan özel havayolları, kendileri için çok gerekli olan deneyimli teknisyenleri alabilmek için, THY’nin verdiği aylık ücretin tam 3 kat fazlasını vererek transferlere başlamışlardı. THY’de baş gösteren deneyimli, lisanslı teknisyen açığı, doğal olarak THY Teknik’te büyük huzursuzluk ve iş verimi düşüklüğüne neden olmaya başlamıştı.
    3- O senelerin tartışmasız en güçlü ekibi Teknik ve temsilcisi UTED önderliğinde, önce Teknik Genel Müdür Yardımcısı Bedii Yılmazer, THY İdari Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kutlu (şimdi Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı) ve THY Genel Müdürü Yılmaz Oral, tek, tek ziyaret edilmiş ve bu kaçış devam ederse( edecekti de!) THY’nin teknik kadrosunun içinin boşalacağı kendilerine iletilmişti. Bu arada THY yönetiminin, Toplu İş Sözleşmesi dışında ücrelerde bir iyileştirme yaptığına hiç rastlanmamıştı. THY yönetiminin, tek başına siyasi iktidar tarafından onay verilmeden ve verilse bile mevcut sendikanın olurunu almadan rakamsal konularda yetkisi olamazdı.
    4- THY yönetimi, başta Mehmet Kutlu olmak üzere; çözüm arayışlarında iken, o zamanki Başbakanımız, merhum Turgut Özal’ın VIP özel uçağı havada elektrik kontağı yüzünden zor anlar yaşamış ve acil iniş yapmıştı. Bu arıza, tekniğin önemini bir kere daha gözler önüne sermişti. O sıralarda, Özal’ın Roma’ya VIP seyahati vardı ve THY uçağı ile bu sefer gerçekleşecekti. Bu sefere gitmek üzere programlanan arkadaşımız sefer görevini bana devrederek diğer teknisyen arkadaşlarımız ile birlikte uçak teknisyenlerinin durumunu Başbakana anlatmamı istemişlerdi. Bu seferde; rahmetli Özal ile 15-20 dakika görüşebilmiş ve sohbet sonunda Sayın Özal yanımdan kalkarken, aynı uçakta olan Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy’u çağırmış ve “önemli bir konu var Veysel, bir dinle bakalım!” demişti.
    5- Şüphesizdir ki; bir iyileştirmede farklı faktörler bir araya gelerek sonuç oluşur. Ben bu farklı faktörlerden kendi cephemizde olanları anlatabildim. Sonuçta; 4 Eylül 1987 tarihindeki THY Yönetim Kurulu’ndan çıkan bu kararı sadece bir kişiye veya kuruma bağlamak yanlış olur. Ancak THY yönetiminin aldığı bu tarihi kararda etkili olan kişilerin de hakkını yememek ve onları bu kararın iyi ve kötü yanları ile birlikte anmadan tarihe gömmek haksızlık olacaktır.
    6- Sonuç olarak; başta o zamanın THY genel müdür ve şimdiki Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sayın Mehmet Kutlu ve Genel Müdür Teknik Yardımcısı Bedii Yılmazer ve Uçuş İşletme Genel Müdür Yardımcısı Sayın Vahdet Gündüz’ün değerli katkıları ile Teknik’teki kaçışı durdurabilmek için lisanslı teknisyen ve mühendislere toplu iş sözleşmesi dışında %148 iyileştirme yapılmıştı. Yapılan iyileştirmeyi, sendika doğal olarak diğer personel için de istemiş ve istek Toplu İş Sözleşmesi dışı olduğundan, iyileştirme diğer personele işverence gerekli olmadığı düşüncesiyle yansıtılmamıştı. 
    7- Ancak; Sendika ile yapılan pazarlıklar sonunda; lisanssız teknisyenlere de %25 zam yapılmak üzere İbrahim Öztürk bu sözleşme dışı iyileştirmeyi imzalamak zorunda bırakılmıştı.
    8- Bu iyileştirme kapsamında uçucu ekiplerin maaşları o zamanlar spekülatif artışlar ve düşüşler nedeniyle US dolara endekslenmiş ve her altı ayda bir o dönemki doların efektif alış fiyatından maaşları TL ye çevrilerek devamlı yükselme trendine sokulmuştu. Daha sonra gelen Ulaştırma Bakanı Ekrem Pakdemirli tarafından bu dolar karşılığı ücretlendirme kaldırılıp, eski durumuna dönüştürülmüştür.  
    9- %148 oranında iyileştirme alan uçak teknisyenleri bir anda özel sektörde çalışan meslektaşlarımızı geride bırakmış ve özelden THY’ye geriye dönüş istekleri Bedii Yılmazer’den sonra Genel Müdür Yardımcısı olan Sayın Yusuf Bolayırlı tarafından uygun görülmemişti.
    10- Bu aşamada tabii ki Atilay Ayçin de bu %148 den nemalanan üyelerimizin içinde olup o mücadeleyi o zamanlar destekleyenlerden biriydi. Çünkü o da 4 Eylül 1987 den, Kasım 1989’daki sendika başkanı seçildiği genel kurula kadar geçen 2 senede, bu takviyeli maaşı almış ve yetersiz maaş alması nedeniyle iş saatleri dışında çok zor şartlarda ekstra olarak yapmakta olduğu işini bu büyük iyileştirme sonrası bırakmıştı.
    11- Daha sonra sendikacılığa soyunmuş, %148’e imza atan sanki benmişim ve kendisi o iyileştirmeden kaynaklanan parayı almamış gibi Genel Kurul öncesi ve Genel kurul’da bu iyileştirmeye yönelik suçlamalar yaparak, sendika üyelerine ve delegelerine UTED’i ve başkanını yanlış adres olarak göstermişti.  
    12- Dernekler, sendika olmayıp, sadece üyelerinin çıkarları için çalışmak durumundadırlar. Bir sendikacının bir mesleki grubu ön plana alması ve onun sorunuyla ilgilenmesi ne kadar doğruysa, derneklerin de kendi üyelerinin sorunları dışına çıkması ve sendikacılık yapması o kadar doğrudur. 
    13- Kasım 1989’da Atilay Ayçin, milletvekili olan sendika başkanı İbrahim Öztürk’ün istifası ile yerine genel kurul yapılarak değil, yönetim kurulu kararı ile gelen Adnan Özcan’ın yetersizliğini iyi kullanmış ve genel kurulda Adnan Özcan’a karşın sosyal dayanışma grubu ile yönetimi ele geçirmişti. O gün bugündür yani, Kasım 1989 ve 13 Aralık 2009… Yönetimin başında hep aynı isim.Tamam demek ya da devam etmek THY çalışanları adına, artık delegeleri ilgilendiriyor.
    14- Geçmişini bilmeyenler geleceklerini yönlendiremezler. Ben size haftalarca geçmişi yazdım. Geleceği de siz delegeler, tüm THY toplumu adına yönlendirin. Hadi bakalım rastgele…
NOT/ Bu yazımda değindiğim yaşanan tarihi gerçekleri, Hava-İş’in Genel Kurul’u öncesi yeni kuşaklara aktarmayı, bir görev olarak görmekteyim. Çünkü Sendika ve THY arşivlerinde bu yaşananları ve bilgileri bulamazsınız.

Exit mobile version