HAVACILIĞIMIZIN SINIFTA KALIŞI VE MEYDA'MIZIN İÇ YÜZÜ

Bilindiği gibi, yaşamımız bir şekilde sürüp gidiyor. Aynı zamanda, ülkemizde ve ülke dışında yaşananlara da kayıtsız kalmak mümkün değil. Şüphesiz, ben de sizler gibi, son günlerde ülkede yaşanan süreci çok yakından takip ediyor ve sosyal medyada bu konudaki kişisel düşüncelerimi yazıp paylaşıyorum.
Okurlarım, benim sosyal medyadaki iletilerimden de bu süreçteki düşüncelerimi izleyebiliyorlar ve zaman, zaman bu iletilerimi paylaşıyorlar. Havacılık camiası gibi kozmopolit bir ortamda, siyasi düşüncelerimi yayınlamak, mutlaka benden farklı düşünen insanların tepkisini çekecek ve son aylarda köşemde yayınladığım yazılara atılan kaliteli yorumların yerini, farklı siyasi görüşlü yorumlara bırakacaktır. Bu nedenle, bu tür yorumlara muhatap olmamak için, yine havacılık konulu yazılarıma devam ediyorum.
Ancak; üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan küçük bir olayı bile anında ekranlarına yansıtan medyamızın, son günlerde ülkemizin tüm kentlerini saran bu eylemlerin nedeni ne olursa olsun, eylem haklı veya haksız yapılmış olsun, en azından hiçbir yorum yapılmadan yayınlaması gerekirdi.
Sonuçta gezi parkı eylemi, çok kalabalık bir halk direnişidir ve kesinlikle haber niteliği taşır. Bu eylemleri ekrana getir(e)meyenler, bir takım yandaş medyanın çalışanları değildir. Bu haberleri yayınlamaktan imtina edenler, medya patronlarıdır. Medya patronlarından bir çoğu, her dönemde iktidarlardan nemalanmayı seçmiş kişilerdir.
Medya kuruluşları kuran veya satın alan kişilerin asıl amaçları; halka hizmet olmayıp, asıl işleri olan ticari kuruluşlarının karlılığını artırmaktır. Kolaylıkla görülebileceği gibi, medya patronlarını incelediğinizde; hemen hemen hepsinin farklı kulvarlarda ticari bir çok kuruluşu olduğu görülebilir.
Reklam destekleri ile sağlanacak karlılık çok yetersizdir. Çünkü masraflar çok ağırdır.
Gazetelerinin, haber sitelerinin okunma yüzdeleri, TV’lerinin izlenme yüzdeleri arttıkça, o medya patronunun, hükümet nezdinde değeri artarak, iş bağlantılarını güçlendirerek ve ihalelerde direk veya dolaylı nemalanmalarını sağlıyor. Kısaca; nemalanmaların değeri, o yayın kuruluşunun halka ulaşma ve izlenme gücü kadardır.
Bu tür medyaya destek verenler, istedikleri haberleri anında yayınlatır veya istemedikleri haberlerin yayınlanmamasını sağlayarak, gündemden düşmesini sağlarlar.
Yani iktidarın yedek gücü olarak, kamuoyu oluşturma ve yönlendirme işlevi görürler. Bir çok görsel veya yazılı medyada sıklıkla karşılaşılabildiği üzere, ilgili kurumda çalışanların veya yazarların, bu politikaya aykırı hareketlerinde işlerine hemen son verilir. Bu nedenle, medya patronu objektif olamaz ve güç hangi tarafta ise, anında oraya çark eder. Bugün mevcut iktidarı destekleyenler yarın diğerini desteklerler.
Bu nedenle; ülkede yaşananları; ayırım yapmadan, yorumda bulunmadan yurttaşlara yansıtmaktan çekinen bu medya kuruluşlarını nefretle kınıyorum.
Bu haftaki konumuza geçmeden önce, son zamanlarda yazılarımın altına atılan yorumların çokluğu ve kendime yönelik isimsiz olarak atılan yorumların kişisellik içermemesi, dikkatimi çekiyor. Bu nedenle, tüm okurlarıma buradan teşekkür ediyorum.
Eleştirilmeyi çok seven biri olarak, yazılarımda sunduğum tezleri eleştirmeye devam edin lütfen. Bu yorumlarınızı tek, tek okuyor ve not alıyorum.
Gelelim sektörümüze;
Sektörümüzde son zamanlarda büyük bir daralma gözlemliyorum. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, havacılığımızın gelinen noktadaki başarısını anlattığı öyküsünde, başarıyı bir türlü göremiyor, aksine özel şirketlerin gün geçtikçe, bir, bir kapandıklarını üzülerek izliyorum. Havacılıkta ilerleme demek, uçak ve yolcu sayısının artışı veya her kente bir havalimanı yapmakla ölçülemez. Alt yapıdaki rezaletleri, okullarımızdaki yetersizlikleri, sıklıkla dile getiriyorum. Bakanımızın, göreve geldiği ilk senelerdeki sektöre hâkimiyeti, gittikçe azalıyor.
THY’nin, yan şirketleri ile yine tekelleşmeye doğru gittiğine inanıyorum. Bu gidiş böyle devam ederse, çok yakında bilet fiyatları yükselecek ve havayolu halkın değil, eskisi gibi ayrıcalıklı bir grubun yolu olacaktır. (Bu iddiamı lütfen not edin…)
Hatırlayacağınız üzere, çok iddialı bir bakışla Türk sivil havacılığında Ali Sabancı’nın “ileride 3,5 şirket kalacak”şeklindeki tahminini; “2,5 şirket kaldı” şeklinde yazmıştım. Sektöre son zamanlarda havayolu ve MRO(Bakım Merkezi) bazında yeni bir oyuncunun girmemesi veya girememesi somut bir gerçek iken, “Türkiye havacılıkta çağ atladı” diyemezsiniz.
THY dışında en iddialı şirketimiz olan Pegasus da olmasa,  Sektör=THY demek hiç de yanlış olmaz.
Ulaştırma Bakanlığına bağlı SHGM ve DHMİ’nin; THY’nin olası yanlışlarına müdahale etmesi, yetkisi içinde olmasına rağmen, olanaksız gibi. Çünkü; bu üç kurumumuzun yönetimi, aynı yerden, yani hükümet tarafından atanıyor ve birbirlerini zorunlu olarak kayırmak durumunda kalıyorlar. Bu atamalar arasında en güçlü olan THY’nin yönetimidir. THY’nin %49,12’si her ne kadar Maliye Bakanlığı Özelleştirme Dairesi Başkanlığı’na bağlı gibi görünse de, tek muhatabının kim olduğunu biliyorsunuz. Ülkemizdeki yönetim sorunu, tek adamlık ve ben odaklı olmakta.
Örneğin; yeni havalimanının konumuna yönelik bir çok yazılar yazıldı. Hatta ben bir köşe yazımda,İTÜ meteoroloji bölüm başkanı Prof Mikdat Kadıoğlunun 3.havalimanı ile ilgili söylediği olumsuz görüşleri, kendi ağzından yazmıştım.  Bu tür büyük ihalelerde her zaman işin doğrusu uygulanmıyor. Ben ne dersem o olur mantıklı tek adamı oynayan ve hep, ben diyen kişinin verdiği emir, demiri bile anında kesiveriyor. Ulaştırma bakanı Binali Yıldırım bu yeni havalimanının konumunu kendince uygun bile bulmasa ne fark eder ki. Sonuçta tek adam ne derse o olacaktır. İşte,asıl sorun buradadır. 
Bu, “Tek adamlık” ve “Ben” odaklı yapıyı, sendikalarda,partilerde,derneklerde,futbol klüplerinde rahatlıkla görebilirsiniz. Bizim sistemimiz maalesef lider odaklıdır.  Lider ne derse o olacağına göre diğer kadrolar sadece formalite adına vardır. Bu nedenle 3.havalimanı liderin(!) söylediği yere yapılacaktır.  
Birazda sektörün her geçen gün kapanan şirketlerine bir bakış atalım:
Geçen hafta SKY’ın düştüğü durumda, yine çimenlerin ezilmesinin önüne geçilemedi. Bunun yanı sıra; BoraJet’in de satılmak için müşteri beklediğini, yazmadan geçemeyeceğim. SAGA, kendine yapılan bir dolu özel(!) desteklere rağmen, bitkisel hayata girmiş durumda. Keşke, ayrıcalıklı yapımız olmasa ve her şirketimize eşit mesafede olabilmeyi bilebilseydik… Keşke, çimenlerin ezilmesine hoşgörülü davranmasaydık.
 (Sky’la ilgili olarak tarafıma gelen maili isimsiz olarak aşağıda aynen paylaşıyorum) Bu tür konularda tarafıma atılan mailleri istisnasız sıra ile yayınlayacağımdan şüpheniz olmasın.
Değerli okurlarım; Birazda THY’deki personel politikalarına ve iş değerlendirilmesi yapılmaksızın uygulanan ücret sistemine bakalım,
Sektörümüzün lokomotifi THY’dir. Henüz batmamış veya batırılamamış diğer şirketlerimiz, personel ücretlendirme politikalarında THY’yi örnek alırlar. Örneğin; THY’den lisanslı bir teknisyen kendi şirketlerine geçerken, o teknisyenin THY’de ne aldığını bilerek teklif ona göre yapılırdı. THY’den özel şirketlere kaçan sadece lisanslı Uçak Teknisyenleri iken, uçucu ekipler de THY’den özele kaçış yok denecek kadar azdır.
Türkiye’de THY’den başka sendikalı personel yapısı maalesef yok. Bunun ilk sorumlusu, özel şirketlerde örgütlenme becerisini, senelerce çözemeyen sendika ve özel şirketlerde çalışanların, patron baskılarından korkarak sendikaya üye olamamalarından kaynaklanmaktadır. Son gelinen durumda, sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde kapitalist düzenin baskıları nedeniyle sendikacılık zor bir dönemdedir.
Çalışanlar, sendika yönetim seçimlerine gereken önemi vermedikçe ve sendika yönetimleri, kendilerini günün koşullarına göre yenilemedikçe, bu günkü kafa yapıları ile bu işi götürebilmeleri ve kitleleri arkalarına alabilmeleri olanaksızdır. 
THY’deki sendikacılık; öyle veya böyle bittiğinde veya bitirtildiğinde, bu durum tüm sektörün çalışanlarını olumsuz etkileyecektir. Sendikacılığın bitirilmesi, THY’nin arz/talep dengelerine göre ücret değişkenliği içine girmesine olanak sağlayacaktır. THY’yi yakinen takip eden özel şirketler de; aynı THY’yi takip ederek, sosyal haklarda ve ücretlerde şimdikinden bile düşük ücret sistemi yaratılmaya çalışılacaktır.
Aslına bakacak olursanız; Türkiye’de havacılık sektöründeki iş gruplarına yönelik bir iş değerlendirmesi yoktur. THY’deki sendikacılıkyani gruplar arasındaki iş değerlendirmesi, sendikanın ürettiği hiçbir bilimsel veya yurt dışı örneklemeleri ile desteklenmeyen bir değerlendirmedir. Bu mevcut değerlendirme sistemi, içerisinde birçok iş grubu, gerçekte olması gereken yerde değildir.
Sendikalar için önemli olan; devamlı seçilebilmek olduğuna göre, delege bazında en yüksek üyeyi, dolayısıyla delegeyi içeren grup, mevcut pastadan en büyük dilimi yemiştir.
Türk havacılık sektörü içerisinde bilimsel olarak bir değerlendirme yapılmadığını gören Cem Kozlu, yanılmıyorsam 1989-1990 yıllarında, “SHE” isimli bir Amerikan firmasına THY için “Personel değerlendirme ve iş gücü planlama” adı altında bir çalışma yaptırtmıştı.
Yedi sekiz ay süren bu çalışmada, SHE grubunun elemanları, devamlı işyerlerinde yapılan işleri izler ve çalışanlarla konuşurlardı. Yurt dışındaki uygulamalar ile THY’deki uygulamaları da bu sistemin içine entegre ederek, bir değerlendirme yaparak, bunu yönetime teslim etmişlerdi.
Çok yüksek paralarla 8 ayda bitirilen ve kitapçık haline gelen bu çalışma, her nedense (!) THY’de uygulatılmadı. Bu çalışma, Hava-İş Sendikası’nda bile yoktur. Çünkü, kendisini aradığım Cem Kozlu, bu çalışmanın kendisinde bile olmadığını ve ancak …….isimli kişiden bulabileceğimi söyledi. Ben bu kişiyi bularak, kendisinden bu kitabı rica ettim. Bu kitaptaki değerlendirmeleri bu köşede yazabilmek mümkün değil. Bu çalışmayı arzu ederlerse sendika seçiminde kazanacak gruba verebilirim.
Sendikanın tek yapacağı; oy ve delege kaybına bakmadan, kitabı tam olarak uygulamak olmalıdır.  THY çalışanının önüne; bilimsel verilere dayanan ve yurt içi ve yurt dışı bir dolu veriler içeren bir değerlendirme çıkartıldığında ve “Arkadaşlar bu değerlendirme esasına göre ben yeni iş gruplarını ve ücret değerlendirmelerini yapacağım” dendiğinde, buna kimse itiraz etmez. Ancak, sendika bunu alıp ta üstünde yine kendi hassas konuları olan delege ve oy avcılığı adına birilerine daha çok puan verelim diye yanlış bir yola saparlarsa, bu bilimsel değerlendirmenin suyu çıkar ve hiç bir işe yaramaz. Bu değerlendirme puan üzerinden olup, temininde çekilen güçlük, tahsil, lisan, deneyim, işin zorluğu vb…,kriterleri de içinde barındırıyor.
Aksi takdirde, THY’nin 7. Toplu İş Sözleşmesi’nde taban-tavan arasını 1/7 ile sınırlayan Zihni Barın döneminde yapılmış bu değerlendirme, o günkü koşullar açısından mükemmeldi. Ancak, 24.Toplu İş Sözleşmesinin bitirileceği bu günlerde, bu çizelge; üstünde oynana, oynana adeta yamalı bohçaya dönmüş durumdadır.
Bu kadar uzun süre aynı çizelge ile sendikacılık yapmak ve her toplu iş sözleşmesi döneminde, çizelgelerdeki değerlerin üzerine üç-beş puan koyarak yeni rakamları topluma sunmak, sendikacılık değildir.
NOT/ SKY Çalışanından gelen E-posta iletisi ( isim bende mahfuzdur)
Sefa Bey Günaydın
Öncelikle İlginize teşekkürler
Size Abartmadan yazıyorum çünkü kaybedecek hiç bir şeyimiz kalmadı Eylül Ekim gibi 200-300 arası personel çıkarttılar bunları Ekim maaşları ve ihbar+kıdem+yıllık izinler içeride kaldı . 4 haziran 19:00L  uçuşların durması ve şirketin kapatılması 24 saati bulmadı ve yaklaşık olarak 350 personelin içeride maaşı 2000 TL üstü olanlarını eylül maaşı ekim ayında 1000 TL olarak ödendi oradan kalan küsuratlar, nisan ayına ait 4/3 maaş “nisan maaşı 4/1 ödendi “Mayıs ayının maaşı ve kıdem+ihbar+yıllık izinler verilmedi… Kimse iflas hakkında bir şey bilmiyor ama tahmin edilen iflas vermeyecekler.
Biliyorsunuz iflas veren şirketlerin  1.2.3. şahıslar bir daha hava taşımacılığı yapmasına izin verilmiyormuş.. ( Şuan uçuş yapılmıyor Plaza ve havalarındaki teknik bina boşaltılmış durumda. .)
Zaten Sivil havacılık teminatı var ama bu teminat sadece maaş alacakları kapsıyormuş “Ne biçim kanunsa ” Kidem+ihbar+ve yıllık izinleri kapsamıyor… Alacağımız kendi adıma konuşuyorum, 2500 TL ve 2 aylık ama mahkeme bitecek öyle alabileceğim. Minimum 6 ay ile 2 sene arası zaten biz 2012 ayından beri maaşlarda gecikme oluyordu herkes borç batağına düştü kış sezonunda 3,5 ay ödenmedi arada herkese 1000 TL gibi bir rakam ödendi takibinde 3 ay maaşlar ödenmedi ve insanlar şirketini yine de terk etmedi ve herkes kredi çekti…kredi borcu olmayan 1 kişi dahi yok…bize Tahir GÖRGÜLÜ haziran ayında tüm personele güzellik yapacağını söyledi tabi herkes çift maaş bekliyordu onun yerine tüm personelin çift maaşı kendi hesabına aldı…
Çıkartılan hiç bir personele iş çıkışı ile ilgili tek bir kâğıt verilmedi veya imza alınmadı.  Teknik binamızda olan milyonlar değerindeki uçak parçaları kendi akrabaları ile taşınarak neresi olduğunu bilmediğimiz bir yere taşındı.
Sefa bey, Bu ülkede hava taşımacılığında sadece yolcuların mağdur olduğunu düşünülüyor. Ortalama 600 kişi nin alacağı var. bunların hiç bir sigortası yok yolcular gibi. Ben 2 aylık ev kiramı ödeyemedim ayın 20 sinde ödemem gereken kredi ve kredi kart borçlarım var ve hiçbir yerden bir gelirim yok sezonun ortası olmuş bütün şirketler personel alımını bitirmiş soruyorum size benim gibi onlarca insan var biz ne yapacağız şimdi…
Sefa bey tekrardan ilginize teşekkür ederim sizden ricam adımım Açıklanmaması
Saygılarımla
Exit mobile version