HAVACILIĞIMIZIN SEYİR ROTASI… ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN…

HAVACILIĞIMIZIN-SEYİR-ROTASI

Değerli Okurlarım;

Öğretmenler günü olarak her sene kutladığımız,24 Kasım 2022 tarihinde kutlanmakta olmasına rağmen, sıradan bir kutlama yazısı olmasın diyerek, havacılık içerikli bir haber sitesine yakışır tarzda, her hafta aralıksız yazdığım köşe yazımda yayınlamayı uygun gördüm.

Birçoğumuzun bildiği üzere, Türkiye’nin İlk Havacılık Okulu: “Tayyare Mektebi” 1912 yılında Yeşilköy’de kurularak, bir hangar ve küçük bir pistle bu yolculuğun seyri başlamıştı.

Uçak satın alma girişimlerinin başlatıldığı 1900’lü yılların başında Fransa’dan alınan uçaklar ve Avrupa’da yetişen ilk pilotluk öğrencilerimizle bu yolda ilk adımlar atılmaya başlanır.

Feza ve Yusuf Kenan Bey gibi pilotluk lisanslarını alarak ülkeye geri dönen kıymetli subaylar ile o zaman Tayyare Mektebi olarak isimlendirilen okul için yoğun bir çalışma yürütülür… Yılda 30-40 öğrencinin yetiştirilmesi hedeflenen Tayyare Mektebine öğretmen ve makinistlerin (teknisyen) yanı sıra 15-20 uçağa ihtiyaç, yani Okulda kullanılacak uçaklarla, gerekli ekipmanların yanı sıra, pilot eğitimindeki diğer ihtiyaç kalemleri için ilk etapta 40 bin lira gibi yüksek rakamı ödemenin çok zor olacağının anlaşılması, farklı arayışları mecbur kılar…

1978 İstanbul doğumlu olan Feza Bey, Feza Evrensev Galatarasay lisesini bitirdikten sonra Harp Okuluna girerek 1899 yılında Süvari Teğmeni oldu. 1911 yılında Süvari Yüzbaşısı iken, pilotluk eğitimi için Fransa’ya gönderildi, 1912 yılında pilot olarak yurda döndü ve kendisine Türk Silahlı Kuvvetlerinin 1 Numaralı Pilot Brövesi verildi. 1933 yılında kurulan Türk Hava Yollarının ilk Müdürü oldu.

Ekonomik sıkıntılar içindeki Osmanlı döneminde, 40 bin lira toplanabileceği tahmin edilemeyince, halka başvurulur. Kısaca, tüm kesimlerin katkısıyla böyle bir okulun açabileceği fikri oluşur. Böylece 1910’da Harbiye Nazırlığı görevine getirilen havacılık tutkunu Mahmut Şevket Paşa’nın yoğun çabasıyla büyük bir bağış kampanyası düzenlenmesine karar verilir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Almanlardan alınan eski uçakların tamir ve bakımını bile yapabilecek imkân yoktur. O dönemde Alman Junkers firması ile yapılan ortaklık ile Türk uçak sanayisi için ilk adım atılarak, Kayseri’de 1926 yılında TOMTAŞ (Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi) adı altında bir Uçak Fabrikası açıldı. Bu fabrikada 120 Alman ve 240 Türk çalışıyordu. 1928 yılında Junkers fabrikadaki hissesini 520 bin liraya devrederek ayrılınca Milli Savunma Bakanlığı “Kayseri Tayyare Fabrikası” olarak üretime devam etti. Kapandığı 1950 yılına kadar 100’den fazla uçak üretildi. Marshall yardımları ve Türkiye’nin NATO üyeliği, Kayseri Uçak Fabrikasının da sonunu getirdi. Zira müttefiklerine göre Türkiye’nin uçak üretmesine artık gerek yoktu, onlar bize modern uçaklar satacaklardı.

O dönemde tek başına kalan Türkiye, kendi çabaları ve halkın bağışlarının desteği ile 1935 yılına kadar 250 uçak satın alınır.

O dönemde herkes eski uçak almaktan ziyade, uçak üretmenin heyecanıyla tutuşmaktadır. Uçak sanayi fikrinden çok etkilenen ve o dönemin en zengin iş insanlarından Nuri Demirağ, kendisinden uçak satın almak için başlatılan bağış kampanyasına katılması istendiğinde,

“Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, o halde bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim” sözleriyle karşılık verir.

17 Eylül 1936’da Beşiktaş’ta ilk uçak yapımı için gerekli tesislerin temelleri atılır. Bunun için bir Çekoslovak firmasıyla yapılan işbirliği ile üretilecek uçakları kullanacak pilotları yetiştirmek için de bir Gök Okulu açarlar. Bu Gök Okulu’nun ilk mezunlarından biri de oğlu Galip DEMİRAĞ olur.

O dönemin en parlak öğrencilerinden olan Alâeddin Çulcuoğlu ilk sivil pilot öğrencilerinden olma şansını ve mutluluğunu yaşayarak, Cumhuriyet tarihinin efsanelerinden biri olur ama okulun ardından hem içeriden hem dışarıdan yapılan baskı ve müdahalelere maruz kalınır.

Hem pilot yetiştirilmesi, hem yerli uçakların üretilip o yıllarda dışardan alınan siparişlerle sektöre hâkim olunması bazı kesimlerce istenmediği için, birçok engellemelere ve hatta yasal zorluklara maruz kalarak hevesler kırılır. Birçoğu, avukat, memur ya da esnaf olarak hayatına devam eder. Buna rağmen Alaaddin Çulcuoğlu yıllarca verdiği emek ve gayretle havacılığa âşık bir öğretmen olarak hayatına devam etmeyi tercih eder.

1932 yılında ise Vecihi Hürkuş, Sivil Tayyare Mektebi isimli ilk Türk Sivil Havacılık Okulunu açar ve okulda ilk Türk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen ile birlikte o dönem 12 pilot yetiştirirler. İşte yakarıda yazdığım üzere, böylesi zor ve çaresizliklere rağmen, ülkemizdeki havacılık inşa edilir. Başöğretmen ve ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk “İstikbal göklerdedir. Göklerini koruyamayan uluslar, yarınlarından asla emin olamazlar” sözleri ile havacılığa ışık tutarak, ne kadar haklı ve ileri görüşlü olduğunu bugün bile bizlere hissettiriyor.

İşte yukarıda yazdığım zor günlerden, imkânsızlıklara rağmen boğuşa boğuşa bugünlere gelindi. Bize okumayı, yazmayı, adam olmayı, insan olmayı öğreten, anne, baba yapan, mesleğimizi öğreten öğretmenlerimizin sayesinde büyüdük ve bugünlere geldik.

Havacılık gibi kadim dostluklar ile bugünlere gelen bir mesleğin, bizler gibi öğrencisi olmak şerefine nail olanlar, onlara bu gururu yaşatan, yetiştiren eğitmen ve öğretmenlerine ne kadar borçlu olduklarını unutmamalıdırlar.

Milli havayolumuz THY’nin halen bir okul, bir akademi gibi çalışarak, binlerce kabin memuru, pilot ve teknisyen yetiştirmekte olduğunu unutmamak lazım. Bu eğitmenlerimiz, her uçak tipinde, her sınıftan personel yetiştirilerek ve bu şekilde kalifiye personel ihtiyacını gidererek şirketin büyümesinin en önemli zinciri oldular.

Verilen Hizmetin kalitesini, çoğu kez onların verdiği eğitimin kalitesi belirledi… Kısaca onlar geçmişin imkânsızlıkları ve çaresizliklerin üzerine kurulmuş bir rüyayı yaşatıyorlar.  Milli harp uçakları için çalışanları, havadaki İHA ve SİHA’lar gibi savunma sanayimizin en önemli hava araçlarının üretilmesi için insan yetiştirenleri, onları bu mesleğe aşkla bağlayan değerleri unutmamalı ve ihmal etmemeliyiz.

Onların aldıkları ücretler veya sağlanan imkânlardan tasarruf edilmesi düşünülemez. Çünkü bu hak edilen ücretten tasarruf edilme yanlışlığı, eğitimlere de yansır. Kaliteli insanları teşvik edemez, kaliteli eğitmenler ve akademisyenlerle yol yürüyemezseniz inanın ki zararınız çok daha fazla olacaktır…

Sonuç olarak; İyi ki varsınız, bizlere bildiklerimizi öğreten tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun, hepsinin önünde saygı ile eğiliyorum.

Exit mobile version